4/13/2010

LÜGAT-K - L


K

kabahat: kusur, suç.

kabaih: kabahatlar.

kabâil: kabileler.

Kâbe: namaz için yöneldiğimiz mukaddes mabet.

Kabıkavseyn: Peygamberimizin mîraçta ulaştığı son nokta.

kâbız: tutan, sıkan, kavrayan.

kabîh: çirkin.

kabil: olabilir, gibi, türlü.

kabîle: aynı soydan olup beraber yaşayan insanlar.

kabilîyet: yetenek, etkilenebilirlik.

kabine: bakanlar kurulu.

kabir: mezar.

kabl: önce.

kablelbülûğ: ergenlikten önce.

kablelvukû: olmadan önce.

kablelvücûd: var olmadan önce.

kabr: kabir, mezar.

kabristân: mezarlık.

kabûlüadem: yokluk kabulü.

kâbus: korkulu rüya.

kabz: tutma, alma, tutukluk.

kabza: sap, el, avuç.

kabzıervah: ruhların alınması.

kabzıruh: ruhun alınması.

kaddesallahüesrarehüm: Allah onların sırlarını mukaddes kılsın.

kade: namazda oturuş.

kadem: ayak, adım.

kademe: derece, sıra.

kader: Allahın herşeyi ezelden bilip takdir etmesi.

Kaderiye: "kul fiilin yaratıcısıdır" diyen sapık mezhep.

kadî: kadı, hâkim.

kadîb: kılıç.

Kadîm: öncesiz olan Allah.

kadîm: eski zaman.

Kadîr: güçlü.

kadîrâne: güçlü olarak.

kadirdanlık: değerbilirlik.

Kadirî: Abdülkadir Geylanî tarikatından olan.

kadîriyet: güçlülük.

kadirşinâs: değerbilir.

Kadîülhâcât: ihtiyaçları veren, Allah.

kadr: kadir, kıymet, değer.

Kaf: hayâlî bir dağ.

kâffe: bütün.

kâfi: yeter.

kâfil: kefil olan.

kafile: yolculuk eden topluluk.

kâfir: îmansız.

kâfirâne: kâfirce.

kafiye: mısra sonralarında ses bezerlikleri.

kafiyeperest: aşırı kafiye düşkünü.

kâfûr: bir madde ismi, cennette bir kaynak.

kağnı: öküz arabası.

kâh: bazen.

Kahhâr: kahreden.

kahhârâne: kahredercesine.

kahır: derin üzüntü.

kâhil: erişkin.

kâhin: falcı.

kahir: üstün gelen.

kahr: zorlama, mahvetme, ezme.

kahraman: büyük işler başarmış kişi.

kahramanâne: kahramanca.

kaht: kıtlık.

kahtıricâl: adam kıtlığı.

kahtügalâ: yokluk ve kıtlık.

kaid: lider, kumandan.

kaide: kural.

kaideten: kural olarak.

kail: inanmış.

kaim: ayakta duran.

kaime: para.

kâin: olan.

kâinat: evren.

kal: konuşma.

kal': koparma.

kalâ: kale.

kalade: gerdanlık.

kalâk: gönül sıkıntısı.

kalb: duyguların sultanı, gönül.

kalben: gönülle.

kalbetme: dönüştürme.

kalbî: gönülden.

kalbolma: dönüşme.

kale: dedi.

kale kîle: dedi denildi.

kalen: konuşarak.

kalî: konuşmakla.

kalîl: az.

kalkale: okurken harfi iki kere seslendirme.

kalori: gıdaların vücuda ısı vermesi bakımından değeri.

kalp: sahte.

Kalûbelâ: Allahın "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sorması ve ruhların "evet" demeleri olayı.

kâm: dilek, arzu.

kamer: ay.

kamervârî: ay gibi.

kamet: boy.

kamet: namazın farzından önce okunan ezan.

kâmil: yetkin, erişkin, olgun, tam.

kâmilâne: kâmilce.

kâmilen: tamamen.

kâmilîn: kâmiller.

kamtarir: çatık kaşlı.

kamu: halkın hepsi.

kamûs: büyük sözlük.

kanaât: kısmetine razı olma, kabullenme.

kanaâtbahş: kanaat veren.

kanaâtkârâne: kanaat edercesine.

kanâdil: kandiller.

kandil: idare lâmbası.

kâne: oldu.

kangren: hücrelerin ölmesiyle oluşan bir hastalık.

kanî: kanaat eden, inanmış.

kantar: tartı aleti.

kantara: köprü.

kanun: uyulması gereken kesin kural.

kanunen: kanunca.

kanunî: kanuna göre, uygun.

kanuniyet: kanunluk.

kanunnâme: kanun yazısı.

kanunperest: kanun düşkünü.

kâr: "yapan, eden" mânâsında son ek.

kâr: para kazancı.

karâbet: yakınlık.

karakter: temel özellik.

karar: hüküm, çare, düzenlilik, ölçülülük, tahmin.

karardâde: düzelmiş.

karargâh: karar yeri, askeriyede kurmayların yeri.

kararnâme: kararların yazısı.

karaşina: iş bilir.

karavana: büyük yemek kabı.

karbon: bir element, kömür.

kardeşane: kardeşce.

kârgir: taş yapı.

kârıakıl: akla uygun.

karındaş: kardeş.

karî: okuyucu.

karîb: yakın.

karîben: yakında.

karîha: düşünme melekesi.

karîn: yan yana, yakın.

karîne: belirti.

Karlayl: ünlü bir tarihçi.

karn: devre, asır.

karulâsâ: doktorun bedene vurarak muayene etmesi.

Karûn: azaba uğramış ünlü bir zengin.

karye: belde.

karz: ödünç.

karzen: ödünç olarak.

karzıhasen: Allah için verilen borç.

kasâid: kasideler, övgü için yazılan şiirler.

kasas: kıssalar, hikâyeler.

kasâvet: katılık.

kasd: niyet, istek.

kasden: niyet ederek.

kasdî: kasıtlı olarak, kasıtla ilgili.

kâse: tas, çanak.

kâselîs: çanak yalayıcı.

kasem: yemin.

kasemât: yeminler.

kasıd: kasteden, niyetli.

kasır: kusurlu.

kasır: kısa.

kasır: saray.

kasî: katı.

kâsib: kazanmaya çalışan.

kasid: kesat olan, sürümü olmayan.

kasîde: övgü şiiri.

kasîdehân: kaside okuyan.

kasir: kısa.

kasirünnazar: nazarı kısa.

kasîyye: katılık.

kasr: kısalık, saray.

kasvet: sıkıntı, katılık.

kâşâne: gösterişli ev.

kâşif: keşfeden.

kat: kesme, geçme.

katâ: asla.

katarât: damlalar.

katıa: kesin olan.

katıüttarîk: yol kesen.

katî: kesin.

kâtib: yazıcı.

kâtibâne: yazıcı gibi.

kâtibe: yazıcı kadın.

kâtibîn: insanın amelini yazan melekler.

katil: öldüren.

katîye: kesin.

katîyyen: kesinlikle.

katîyet: kesinlik.

katl: öldürme.

katliâm: herkesi öldürme.

katmer: kat kat oluş.

Katolik: Hıristiyanlıkta bir mezhep.

katran: siyah bir madde.

katre: damla.

katuf: tembel hayvan.

kavâid: kurallar.

kavânin: kanunlar.

kavî: kuvvetli.

kavil: söz, sözleşme.

kavim: aynı ırka mensub olanların oluşturduğu topluluk.

kavis: yay, eğri.

kaviyyen: kuvvetle.

kavl: söz.

kavlen: sözle.

kavlirâcih: üstün bulunan söz.

kavm: kavim, aynı ırka mensub olanların oluşturduğu topluluk.

kavmiyet: kavimlik.

kavmiyetçilik: ırkçılık, olumsuz milliyetçilik.

kavmiyeten: kavim olma bakımından.

kavs: yay, eğri.

kavseyn: iki yay.

kavsıkuzeh: gökkuşağı.

kavvâd: günaha vasıta olan.

kay: kusuntu.

kayd: yazma, bağ.

kayıt: yazma, bağ.

kaylûle: öğle uykusu.

kayser: Bizans imparatorunun lâkabı.

kayyum: toplayıp ihsan eden.

Kayyûm: yarattıklarını varlık âleminde tutan Allah.

Kayyûmiyet: Kayyumluk.

kazâ: kaderde yazılanın gerçekleşmesi.

kazâ: vaktinden sonra kılınan namaz.

kazâ: zarar veren olay.

kazârâ: kaza olarak.

kazasker: ilimde bir rütbe.

kazâyâ: kaziyeler, hükümler.

kazâzede: kazaya uğramış

kazf: namuslu kadına iftira.

kâzım: öfkesini yenen.

kâzib: yalancı.

kaziye: hüküm.

kazurât: pislikler.

kebâir: büyük günahlar.

kebîr: büyük.

kebîre: büyük günahlar.

keder: üzüntü.

keennehu: sanki o.

kef-nûn: Allahın "ol" yani "kün" emrindeki harfler.

kefâet: denklik.

kefâlet: kefillik.

kefe: terazinin bir gözü.

kefere: kâfirler.

keffâret: dini suçun affı ümidiyle dünyada çekilen ceza.

keffâreten: kefaret olarak.

keffâretüzzünûb: günahların kefareti.

kefîl: "borcunu ödemezse ben ödeyeceğim" diyen.

kehânet: gelecekten haber verme.

kehânetfurûş: geleceği bilirim diyen sahtekâr.

kehf: mağara.

kehfmisâl: mağara gibi.

kehkeş: samanyolu.

kehkeşan: samanyolu.

kehribar: çekme özelliği olan bir madde.

kehrübâ: kehribar.

kelâl: bitkinlik.

kelâm: konusu îman olan bir ilim.

kelâm: söz, ilâhî sıfatlardan biri.

kelâmullah: Allah sözü.

kelb: köpek.

kelbiyet: köpeklik.

kelbiyyûn: dünyadan el çekmeyi ilke edinen felsefeciler.

keler: kertenkele.

kelîle: az gören, çakal.

kelîm: kendisine söz söylenen.

kelimât: kelimeler.

kelime: sözcük.

kelimetullah: Allah sözü.

kellâ: hayır, asla!

kem: kötü.

kemafissâbık: daha önce geçtiği gibi.

kemâl: olgunluk, erginlik, tamlık.

kemâlât: kemâller, olgunluklar.

kemâlî: kemâlle ilgili.

kemer: kavisli yapı, kuşak.

kemerbeste: kuşak bağlamış, hazırlanmış.

kemiyet: nicelik.

kemiyeten: nicelik bakımından.

kemter: âciz, fakir, hakir.

kemterâne: acizce, aşağıca.

kenz: hazine, define.

Kenzülarş: önemli bir bir dua.

kerâhet: çirkinlik.

kerâmât: kerametler.

kerâmet: Allahın izniyle velîlerin gösterdikleri harikalar.

kerâmetkârâne: kerametli bir şekilde.

kerâmetvârî: keramet gibi.

Kerbelâ: Hazreti Hüseyinin şehit edildiği yer.

kerem: iyilik, lütuf, ikram, değer.

keremkâr: keremli.

keremkârâne: keremlice.

keremnâmdâr: keremiyle tanınan.

kerhen: istemeyerek.

kerîh: tiksindirici.

kerîm: kerem sahibi.

kerîmâne: kerimce.

kerime: kız evlat.

kerîmiyet: kerîmlik.

kerrât: defalar.

kerre: defa.

kerremallahuveche: Allah yüzünü ak etsin.

kerrûbî: büyük melek.

kerrûbiyyûn: büyük melekler.

kerrüfer: çekilip yeniden saldırma.

kervân: topluca yolculuk edenler kafilesi.

kes: kimse.

kesâd: durgunluk.

kesâfet: yoğunluk.

kesâlet: tembellik, uyuşukluk.

kesân: kimseler.

kesb: kazanma, edinme, işleme.

kesbî: kesble ilgili.

kese: kısa yol, para torbacığı.

kesel: tembel.

kesîf: katı, yoğun, mat.

kesîr: çok, bol.

kesir: kırılmış.

kesr: kırma.

kesret: çokluk, bolluk.

keş: "çeken" mânâsında son ek.

keşf: açma, bulma.

keşfelkubûr: ölünün kabirdeki durumunu bilme.

keşfirâz: sırrı ortaya çıkarma.

keşfiyât: keşifler.

keşide: çekilmiş.

keşif: açma, bulma.

keşiş: papaz.

keşmekeş: karışıklık.

keşşaf: keşfeden, açan, bulan.

ketebe: yazıcılar.

ketf: omuz.

ketm: gizleme.

ketmetmek: gizlemek.

ketûm: sır saklayabilen.

kevahin: kâhinler, falcılar.

kevakib: yıldızlar.

kevkeb: yıldız.

kevn: yaratılan, âlem.

kevneyn: iki âlem.

kevnî: yaratılanlarla ilgili.

kevniye: yaratılanlarla ilgili olan.

kevser: cennette bir havuz.

keyd: hile, düzen.

keyfe: nasıl?

keyfemâyeşâ: canı nasıl isterse.

keyfen: nitelikçe.

keyfî: keyfince.

keyfiyât: özellikler, nitelikler, durumlar.

keyfiyet: nitelik, özellik, durum.

keyfiyeten: nitelik bakımından.

keyif: hoş hâl.

kezâ: bunun gibi.

kezâlik: bu da öyle.

kezzâb: yalancı.

kıble: Kâbenin bulunduğu taraf.

kıblegâh: kıble yeri.

kıblename: kıbleyi gösteren yazı.

kıblenümâ: kıbleyi gösteren.

kıdem: öncelik, öncesizlik.

kıllet: azlık.

kıraat: okuma.

kıraaten: okumakla.

kırav: çorak tarla.

kırba: deri su kabı.

Kırgız: Türkî kavimlerden biri.

kısas: kıssalar, hikâyeler.

kısâs: öldüreni öldürme cezası.

kısâsen: kısas olarak.

kısım: bölüm.

kısm: bölüm.

kısmen: bir bölümü.

kısmet: nasip.

kıssa: ibretli hikâye.

kıssât: kıssalar, hikâyeler.

kıssîs: keşiş, papaz.

kıstas: ölçü.

kışır: kabuk.

kışr: kabuk.

kıtâ: kara parçası, şiir parçası.

kıtal: birbirini öldürme.

Kıtmîr: Ashabıkehfin köpeği.

kıtr: erimiş bakır.

kıvâm: olgunluk, tav, dik, direk.

kıyâm: ayakta durma, ayaklanma.

kıyâmet: dünyanın yıkılıp son bulması.

kıyâs: karşılaştırma.

kıyâsât: karşılaştırmalar.

kıyâsen: kıyasla.

kıyâsımaâlfârık: birbirine benzemeyenlerin karşılaştırılması.

kıymet: değer.

kıymetdâr: kıymetli, değerli.

kıymetşinâs: değerbilir.

kıyye: okka,1282 gram ağırlık.

kızıl: kırmızı.

kızılbaş: Alevilere verilen bir isim.

kızılelma: eski Roma.

kibar: ince, nazik.

kibâr: büyükler.

kibir: büyüklük, büyüklenme, büyüklük taslama.

kibriyâ: büyüklük.

kifâyet: yeterlik.

kile: 40 litrelik tahıl ölçüsü.

kîle: denildi.

kilk: kalem.

kîlükal: dedikodu.

kimyâ: bir ilim kolu, ilaç.

kimyâger: kimyacı.

kimyâhâne: deneyevi.

kin: gizli düşmanlık.

kinâiyyât: kinayeler.

kinâye: mânâyı dolayısıyla anlatan söz, üstü örtülü dokunaklı söz.

kinâyeten: kinaye bakımından.

kindâr: kinci.

kinedâr: gizli düşmanlık besleyen.

kirâm: ulular, cömertler, kerimler.

Kirâmenkâtibîn: günahları ve sevapları yazan melekler.

kisb: işleme, edinme, kazanma.

kisbî: edinmeyle ilgili.

kîse: kese.

kisrâ: eski iran hükümdarı.

kisve: kılık, elbise.

kitâb: kitap.

kitâbe: yazılı levha.

kitâbet: yazma işi.

kitâbeten: yazmakla.

Kitâbımübîn: apaçık kitap, kaderin bir türü, Kurân.

kitâbî: kitaba uygun, kitapla ilgili, ilâhî kitaplardan birine inanan.

kitâbullah: Allahın kitabı, Kurân.

kitle: kütle, yığın, öbek.

kiyâset: akıllılık.

kizb: yalan.

klâsik: zamanın değerini yitirmeyen, sanatta kuralcı, alışılmış.

klinik: hastaya bakılan yer.

kof: içi boş.

kolordu: ordunun bir bölümü.

kombinezon: tertip, düzenleme.

komisyon: özel bir maksad için kurulan heyet.

komita: siyasi bir maksat için bir araya gelenlerin gizli cemiyeti.

komite: bir iş için toplanan heyet.

kompleks: karmaşık, şuur dışı meyillerin tümü.

komplo: bir kimse aleyhine alınan gizli karar.

komprime: hap.

Konstantiniyye: istanbul.

kontenjan: ilgililerin her birine düşen pay ölçüsü.

kordon: zincir.

kozmoğrafya: uzay ilmi.

kozmoz: âlem, kâinat.

köle: esir, alınıp satılan insan.

kritik: tenkit, sıkışık durum.

kubbe: yarım küre şeklinde bina damı.

kubh: çirkinlik.

kubûr: kabirler, mezarlar.

kuddîsesırruhu: sırrı mukaddes olsun!

Kuddûs: "temiz olan ve temizlikleri yaratan" mânâsında ilâhî isim.

kudemâ: kadimler, eskiler, büyükler.

kudret: güç.

kudsî: kutsal, temiz, arınmış, yüce.

kudsiye: kutsal.

kudsiyet: kutsallık, yücelik, temizlik.

kudûm: uzaktan gelme, ayak basma.

kul: insan.

kulûb: kalbler.

kulunç: acı veren bir hastalık.

kumandan: komutan.

kumbiiznillah: Allahın izniyle kalk!

kumistân: kumluk yer, çöl.

kundak: bebek sargısı, yangın çıkaran ateş parçası.

kurâ: ad çekme.

Kurân: "okunan" mânâsında ilâhî kitabımızın adı.

Kurânî: Kurânla ilgili, ait.

kurb: yakınlık.

kurbiyet: yakınlık.

Kureyş: Peygamberimizin kabilesi.

kurrâ: Kurân okuyucuları.

kurûn: çağlar, asırlar, devreler.

kusûr: eksiklik, pürüz, özür, kabahat.

kusûrât: kusurlar.

kusûriyet: kusurluluk.

kûşe: köşe.

kut: gıda, azık.

kutb: büyük evliya.

kutbiyet: büyük evliyalık.

kutbuâzam: en büyük kutub, zamanın en büyük velîsi.

kutr: çap.

kutub: büyük evliya.

kutulâyemût: ölmeyecek kadar yiyecek.

kuvâ: kuvveler.

kuvve: kuvvet, düşünce, duygu, yetenek.

kuvvet: güç.

kuvvetüzzahr: yardım kuvveti.

kuyûd: kayıtlar, bağlar.

kuzeh: renk renk çizgiler.

kübra: en büyük.

küdûret: koyuluk, kederlilik.

küffâr: kâfirler.

küfr: îmansızlık.

küfrân: îmansızlık, nankörlük.

küfrî: küfürle ilgili.

küfriyât: küfürle ilgili şeyler.

küfür: îmansızlık.

küfürbaz: küfredici.

küfüv: denk, eş.

kühûlet: erginlik.

külâh: tepesi sivri başlık.

külfet: yük, zahmet, zorluk.

külhân: hamam ocağı.

küll: bütün.

küllî: bütün fertleri ihtiva eden genel kavram, genel, kapsamlı.

külliyat: hepsi, bir yazarın bütün eserleri.

külliye: bütünlük, ilgili bütün kısımların bir arada bulunduğu yapı.

külliyen: bütünüyle.

külliyet: bütünlük, genellik, kapsamlılık.

kültür: bir milletin maddî ve mânevî varlıkları, yaşayış ve davranış şekli, kazanılan genel bilgi.

kün: "ol" emri.

küngân: su borusu.

künh: asıl, öz, kök.

künnes: gece görünen yıldızlar.

künûz: hazineler.

künye: kimlik.

Kürdî: Kürdistânlı.

küre: yuvarlak.

küreiarz: yer yuvarlağı, dünya.

kürevî: yuvarlak.

küreviyet: yuvarlaklık.

küreyvât: kürecikler.

küreyvâtıbeyzâ: akyuvarlar.

küreyvâtıhamrâ: alyuvarlar.

Kürsî: arşı azamın altındaki makam.

Kürt: Müslüman bir kavim, o kavimden olan kişi.

küsûf: kararma, güneş tutulması.

küsûfât: kararmalar, güneş tutulmaları.

küsûr: artık.

küsûrât: küsurlar, artıklar.

küşâ: açan.

küşâd: açma.

küşâde: açılmış.

küşâyiş: açıklık.

küşûf: keşifler, açmalar, bulmalar.

kütle: yığın, öbek.

küttâb: kâtipler.

kütüb: kitaplar.

Kütübüsitte: güvenilir olan altı hadîs kitabı.

kütük: bütün adların yazıldığı büyük defter.

küvar: petek, kovan.





L

lâ: yoktur, hayır.

lâakal: en azından.

lâalettâyin: gelişigüzel.

lâbis: giyinmiş.

lâbüd: şüphesiz, kesin.

lâdinî: din dışı, dinsiz.

lâedrî: kendi varlığından bile şüphe eden felsefeci.

lâfıgüzâf: boş söz.

lâfız: söz.

lâfz: söz.

Lâfzaicelâl: "Allah" lafzı.

lâfzen: sözle.

lâfzî: sözle ilgili.

lâfziye: sözle ilgili olan.

lâfzullah: "Allah" lafzı.

lağv: geçersiz, boş.

lahd: mezar.

lâhık: ulaşan, eklenen.

lâhika: eklenen, katılan.

lahm: et.

lahn: güzel ses, kuralsız okuyuş.

lâhut: ilâhî âlem.

lâhutî: ilâhî âlemle ilgili.

lahza: an, en kısa zaman.

lâik: dini olmayan, din dışı.

laîn: lânetli.

lâin: lânet eden.

lâkab: lâkap, takma ad.

lâkayd: kayıtsız, ilgisiz.

lâkaydane: kayıtsızca, ilgisizce.

lâkin: ama, fakat.

lâkita: buluntu.

lâl: dilsiz.

lâlezâr: lâle bahçesi.

lâmeşrû: yasak.

lâmise: dokunma duyusu.

lânet: nefret, öfke.

lâsiyyema: özellikle.

lâşe: leş.

lâşek: şüphesiz.

lâşey: bir şey değil.

lâtaknetû: kesmeyiniz.

lâtenâhî: sonsuz.

lâteşbih: benzetmek gibi olmasın!

Lâtif: lütfedici.

lâtif: yumuşak, güzel, şirin, ince.

lâtifane: lâtifçe.

lâtife: ince duygu, hoş söz, nazik şaka.

Latin: eski bir kavim.

lâubâlî: senli benli, saygısız, ilgisiz, umursamaz.

lâubâlîyâne: saygısızca, ilgisizce.

lâyemût: ölümsüz.

lâyemûtâne: ölümsüz gibi.

lâyenkatı: kesilmeksizin, aralıksız.

lâyetecezzâ: bölünmez.

lâyetefellel: kırılmaz, körelmez.

lâyetenahî: sonsuz.

lâyetezelzel: sarsılmaz.

lâyezâl: yok olmaz.

lâyezâlî: yok olmayan.

lâyıha: tasarı.

lâyık: uygun, yaraşır.

lâyuad: sayısız.

lâyuhsâ: hesapsız.

lâyuhtî: hatasız.

lâyutak: güç yetmez.

lâyüsel: sorumsuz.

lâzım: gerekli.

lâzımâmed: lâzım gelir.

lâzıme: gerekli olan.

leb: dudak.

lebâleb: dopdolu.

lebbeyk: buyurunuz.

lebbeykzen: "buyurunuz" diyen.

Lebîd: ünlü bir şair.

ledün: gizli ilim, marifetullah.

ledünniyât: Allah vergisi olan gizli ilimler.

leffen: ekli, bitişik.

lehce: bir beldenin konuşma tarzı.

leheb: ateş alevi.

lehine: onun faydasına.

lehiv: günahlı eğlence.

lehülhamd: Allaha hamdolsun.

lehviyât: günahlı eğlenceler.

leim: alçak, kötü.

lekedâr: lekeli.

lema: parıltı.

lemeân: parıldama.

lemeât: parıltılar.

lemha: göz atma.

lemyezel: yok olmaz, devamlı.

lenf: beyaz kan.

lenfisâm: asla kırılmaz ve kopmaz.

lenger: demir çapa.

lengerendâz: demir atan gemi.

lenterânî: beni asla göremezsin!

lerzân: titrek.

lerze: titreme.

leşker: asker.

letâfet: hoşluk, güzellik, incelik, yumuşaklık.

letâif: ince duygular, incelikler, güzellikler.

levâzım: gerekli olanlar.

levâzımât: gerekli şeyler.

levent: denizci asker, yakışıklı.

levh: levha, yazı, resim, manzara.

levha: manzara, yazı, resim.

Levhimahfûz: olmuş ve olacaklarla ilgili bütün bilgilerin yazılı bulunduğu kader levhası.

Levhimahv: varlıkların yazılıp silindiği levha.

levm: kınama.

levn: renk.

levs: pislik.

levvâme: kınayan.

leyâl: geceler.

leyl: gece.

leylî: gececi.

leys: yokluk.

leyse: olmadı.

leyte: keşke.

leyyin: yumuşak.

lezâiz: lezzetler.

lezîz: lezzetli.

lezîzâne: lezzetlice.

lezzât: lezzetler.

lezzet: tad.

liân: lânetleşme.

liaynihî: kendisiyle.

libas: elbise.

liberal: kişi hürriyetine önem veren.

lieclillah: yalnız Allah için.

ligayrihi: başkalarıyla.

lihye: sakal.

lika: kavuşma.

lillah: Allah için.

lillâhî: Allah için.

lillâhilhamd: hamd Allaha mahsustur.

lime: parça.

limmî: açıklık.

limmî: eser sahibinden eserlerine götüren delil, ateşin dumana delil olması gibi.

limmîyet: açıklık.

lisan: dil.

lisanen: dil ile.

lisanıhâl: hâl dili, meramını durum ve görünümüyle anlatma.

livâ: sancak.

livechillah: Allah namına.

liyâkat: layıklık, uygunluk.

lizatihî: kendisiyle.

lohusa: yeni doum yapan kadın.

Lokman: Kurânda adı geçen tıp bilgisiyle ünlü bir zat.

lûb: oyun eğlence.

lûgat: lügat, sözlük, kelimelerin anlamlarını kısaca bildiren kitap.

Lût: Sodom halkına gönderilen bir peygamber.

lüb: iç, öz.

lüks: şatafat, aşırı süs.

lülü: inci.

lümeyâ: parıltıcık.

lümme: vesvese, nokta.

lütf: lütuf.

lütfen: lütuf ile.

lütuf: iyilik.

lütufkâr: lütuf eden.

lütufkârane: lütuf edercesine.

lütufnâme: lütuf mektubu.

lüzum: gereklilik.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...