K
kabahat: kusur, suç.
kabaih: kabahatlar.
kabâil: kabileler.
Kâbe: namaz için yöneldiğimiz mukaddes mabet.
Kabıkavseyn: Peygamberimizin mîraçta ulaştığı son nokta.
kâbız: tutan, sıkan, kavrayan.
kabîh: çirkin.
kabil: olabilir, gibi, türlü.
kabîle: aynı soydan olup beraber yaşayan insanlar.
kabilîyet: yetenek, etkilenebilirlik.
kabine: bakanlar kurulu.
kabir: mezar.
kabl: önce.
kablelbülûğ: ergenlikten önce.
kablelvukû: olmadan önce.
kablelvücûd: var olmadan önce.
kabr: kabir, mezar.
kabristân: mezarlık.
kabûlüadem: yokluk kabulü.
kâbus: korkulu rüya.
kabz: tutma, alma, tutukluk.
kabza: sap, el, avuç.
kabzıervah: ruhların alınması.
kabzıruh: ruhun alınması.
kaddesallahüesrarehüm: Allah onların sırlarını mukaddes kılsın.
kade: namazda oturuş.
kadem: ayak, adım.
kademe: derece, sıra.
kader: Allahın herşeyi ezelden bilip takdir etmesi.
Kaderiye: "kul fiilin yaratıcısıdır" diyen sapık mezhep.
kadî: kadı, hâkim.
kadîb: kılıç.
Kadîm: öncesiz olan Allah.
kadîm: eski zaman.
Kadîr: güçlü.
kadîrâne: güçlü olarak.
kadirdanlık: değerbilirlik.
Kadirî: Abdülkadir Geylanî tarikatından olan.
kadîriyet: güçlülük.
kadirşinâs: değerbilir.
Kadîülhâcât: ihtiyaçları veren, Allah.
kadr: kadir, kıymet, değer.
Kaf: hayâlî bir dağ.
kâffe: bütün.
kâfi: yeter.
kâfil: kefil olan.
kafile: yolculuk eden topluluk.
kâfir: îmansız.
kâfirâne: kâfirce.
kafiye: mısra sonralarında ses bezerlikleri.
kafiyeperest: aşırı kafiye düşkünü.
kâfûr: bir madde ismi, cennette bir kaynak.
kağnı: öküz arabası.
kâh: bazen.
Kahhâr: kahreden.
kahhârâne: kahredercesine.
kahır: derin üzüntü.
kâhil: erişkin.
kâhin: falcı.
kahir: üstün gelen.
kahr: zorlama, mahvetme, ezme.
kahraman: büyük işler başarmış kişi.
kahramanâne: kahramanca.
kaht: kıtlık.
kahtıricâl: adam kıtlığı.
kahtügalâ: yokluk ve kıtlık.
kaid: lider, kumandan.
kaide: kural.
kaideten: kural olarak.
kail: inanmış.
kaim: ayakta duran.
kaime: para.
kâin: olan.
kâinat: evren.
kal: konuşma.
kal': koparma.
kalâ: kale.
kalade: gerdanlık.
kalâk: gönül sıkıntısı.
kalb: duyguların sultanı, gönül.
kalben: gönülle.
kalbetme: dönüştürme.
kalbî: gönülden.
kalbolma: dönüşme.
kale: dedi.
kale kîle: dedi denildi.
kalen: konuşarak.
kalî: konuşmakla.
kalîl: az.
kalkale: okurken harfi iki kere seslendirme.
kalori: gıdaların vücuda ısı vermesi bakımından değeri.
kalp: sahte.
Kalûbelâ: Allahın "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sorması ve ruhların "evet" demeleri olayı.
kâm: dilek, arzu.
kamer: ay.
kamervârî: ay gibi.
kamet: boy.
kamet: namazın farzından önce okunan ezan.
kâmil: yetkin, erişkin, olgun, tam.
kâmilâne: kâmilce.
kâmilen: tamamen.
kâmilîn: kâmiller.
kamtarir: çatık kaşlı.
kamu: halkın hepsi.
kamûs: büyük sözlük.
kanaât: kısmetine razı olma, kabullenme.
kanaâtbahş: kanaat veren.
kanaâtkârâne: kanaat edercesine.
kanâdil: kandiller.
kandil: idare lâmbası.
kâne: oldu.
kangren: hücrelerin ölmesiyle oluşan bir hastalık.
kanî: kanaat eden, inanmış.
kantar: tartı aleti.
kantara: köprü.
kanun: uyulması gereken kesin kural.
kanunen: kanunca.
kanunî: kanuna göre, uygun.
kanuniyet: kanunluk.
kanunnâme: kanun yazısı.
kanunperest: kanun düşkünü.
kâr: "yapan, eden" mânâsında son ek.
kâr: para kazancı.
karâbet: yakınlık.
karakter: temel özellik.
karar: hüküm, çare, düzenlilik, ölçülülük, tahmin.
karardâde: düzelmiş.
karargâh: karar yeri, askeriyede kurmayların yeri.
kararnâme: kararların yazısı.
karaşina: iş bilir.
karavana: büyük yemek kabı.
karbon: bir element, kömür.
kardeşane: kardeşce.
kârgir: taş yapı.
kârıakıl: akla uygun.
karındaş: kardeş.
karî: okuyucu.
karîb: yakın.
karîben: yakında.
karîha: düşünme melekesi.
karîn: yan yana, yakın.
karîne: belirti.
Karlayl: ünlü bir tarihçi.
karn: devre, asır.
karulâsâ: doktorun bedene vurarak muayene etmesi.
Karûn: azaba uğramış ünlü bir zengin.
karye: belde.
karz: ödünç.
karzen: ödünç olarak.
karzıhasen: Allah için verilen borç.
kasâid: kasideler, övgü için yazılan şiirler.
kasas: kıssalar, hikâyeler.
kasâvet: katılık.
kasd: niyet, istek.
kasden: niyet ederek.
kasdî: kasıtlı olarak, kasıtla ilgili.
kâse: tas, çanak.
kâselîs: çanak yalayıcı.
kasem: yemin.
kasemât: yeminler.
kasıd: kasteden, niyetli.
kasır: kusurlu.
kasır: kısa.
kasır: saray.
kasî: katı.
kâsib: kazanmaya çalışan.
kasid: kesat olan, sürümü olmayan.
kasîde: övgü şiiri.
kasîdehân: kaside okuyan.
kasir: kısa.
kasirünnazar: nazarı kısa.
kasîyye: katılık.
kasr: kısalık, saray.
kasvet: sıkıntı, katılık.
kâşâne: gösterişli ev.
kâşif: keşfeden.
kat: kesme, geçme.
katâ: asla.
katarât: damlalar.
katıa: kesin olan.
katıüttarîk: yol kesen.
katî: kesin.
kâtib: yazıcı.
kâtibâne: yazıcı gibi.
kâtibe: yazıcı kadın.
kâtibîn: insanın amelini yazan melekler.
katil: öldüren.
katîye: kesin.
katîyyen: kesinlikle.
katîyet: kesinlik.
katl: öldürme.
katliâm: herkesi öldürme.
katmer: kat kat oluş.
Katolik: Hıristiyanlıkta bir mezhep.
katran: siyah bir madde.
katre: damla.
katuf: tembel hayvan.
kavâid: kurallar.
kavânin: kanunlar.
kavî: kuvvetli.
kavil: söz, sözleşme.
kavim: aynı ırka mensub olanların oluşturduğu topluluk.
kavis: yay, eğri.
kaviyyen: kuvvetle.
kavl: söz.
kavlen: sözle.
kavlirâcih: üstün bulunan söz.
kavm: kavim, aynı ırka mensub olanların oluşturduğu topluluk.
kavmiyet: kavimlik.
kavmiyetçilik: ırkçılık, olumsuz milliyetçilik.
kavmiyeten: kavim olma bakımından.
kavs: yay, eğri.
kavseyn: iki yay.
kavsıkuzeh: gökkuşağı.
kavvâd: günaha vasıta olan.
kay: kusuntu.
kayd: yazma, bağ.
kayıt: yazma, bağ.
kaylûle: öğle uykusu.
kayser: Bizans imparatorunun lâkabı.
kayyum: toplayıp ihsan eden.
Kayyûm: yarattıklarını varlık âleminde tutan Allah.
Kayyûmiyet: Kayyumluk.
kazâ: kaderde yazılanın gerçekleşmesi.
kazâ: vaktinden sonra kılınan namaz.
kazâ: zarar veren olay.
kazârâ: kaza olarak.
kazasker: ilimde bir rütbe.
kazâyâ: kaziyeler, hükümler.
kazâzede: kazaya uğramış
kazf: namuslu kadına iftira.
kâzım: öfkesini yenen.
kâzib: yalancı.
kaziye: hüküm.
kazurât: pislikler.
kebâir: büyük günahlar.
kebîr: büyük.
kebîre: büyük günahlar.
keder: üzüntü.
keennehu: sanki o.
kef-nûn: Allahın "ol" yani "kün" emrindeki harfler.
kefâet: denklik.
kefâlet: kefillik.
kefe: terazinin bir gözü.
kefere: kâfirler.
keffâret: dini suçun affı ümidiyle dünyada çekilen ceza.
keffâreten: kefaret olarak.
keffâretüzzünûb: günahların kefareti.
kefîl: "borcunu ödemezse ben ödeyeceğim" diyen.
kehânet: gelecekten haber verme.
kehânetfurûş: geleceği bilirim diyen sahtekâr.
kehf: mağara.
kehfmisâl: mağara gibi.
kehkeş: samanyolu.
kehkeşan: samanyolu.
kehribar: çekme özelliği olan bir madde.
kehrübâ: kehribar.
kelâl: bitkinlik.
kelâm: konusu îman olan bir ilim.
kelâm: söz, ilâhî sıfatlardan biri.
kelâmullah: Allah sözü.
kelb: köpek.
kelbiyet: köpeklik.
kelbiyyûn: dünyadan el çekmeyi ilke edinen felsefeciler.
keler: kertenkele.
kelîle: az gören, çakal.
kelîm: kendisine söz söylenen.
kelimât: kelimeler.
kelime: sözcük.
kelimetullah: Allah sözü.
kellâ: hayır, asla!
kem: kötü.
kemafissâbık: daha önce geçtiği gibi.
kemâl: olgunluk, erginlik, tamlık.
kemâlât: kemâller, olgunluklar.
kemâlî: kemâlle ilgili.
kemer: kavisli yapı, kuşak.
kemerbeste: kuşak bağlamış, hazırlanmış.
kemiyet: nicelik.
kemiyeten: nicelik bakımından.
kemter: âciz, fakir, hakir.
kemterâne: acizce, aşağıca.
kenz: hazine, define.
Kenzülarş: önemli bir bir dua.
kerâhet: çirkinlik.
kerâmât: kerametler.
kerâmet: Allahın izniyle velîlerin gösterdikleri harikalar.
kerâmetkârâne: kerametli bir şekilde.
kerâmetvârî: keramet gibi.
Kerbelâ: Hazreti Hüseyinin şehit edildiği yer.
kerem: iyilik, lütuf, ikram, değer.
keremkâr: keremli.
keremkârâne: keremlice.
keremnâmdâr: keremiyle tanınan.
kerhen: istemeyerek.
kerîh: tiksindirici.
kerîm: kerem sahibi.
kerîmâne: kerimce.
kerime: kız evlat.
kerîmiyet: kerîmlik.
kerrât: defalar.
kerre: defa.
kerremallahuveche: Allah yüzünü ak etsin.
kerrûbî: büyük melek.
kerrûbiyyûn: büyük melekler.
kerrüfer: çekilip yeniden saldırma.
kervân: topluca yolculuk edenler kafilesi.
kes: kimse.
kesâd: durgunluk.
kesâfet: yoğunluk.
kesâlet: tembellik, uyuşukluk.
kesân: kimseler.
kesb: kazanma, edinme, işleme.
kesbî: kesble ilgili.
kese: kısa yol, para torbacığı.
kesel: tembel.
kesîf: katı, yoğun, mat.
kesîr: çok, bol.
kesir: kırılmış.
kesr: kırma.
kesret: çokluk, bolluk.
keş: "çeken" mânâsında son ek.
keşf: açma, bulma.
keşfelkubûr: ölünün kabirdeki durumunu bilme.
keşfirâz: sırrı ortaya çıkarma.
keşfiyât: keşifler.
keşide: çekilmiş.
keşif: açma, bulma.
keşiş: papaz.
keşmekeş: karışıklık.
keşşaf: keşfeden, açan, bulan.
ketebe: yazıcılar.
ketf: omuz.
ketm: gizleme.
ketmetmek: gizlemek.
ketûm: sır saklayabilen.
kevahin: kâhinler, falcılar.
kevakib: yıldızlar.
kevkeb: yıldız.
kevn: yaratılan, âlem.
kevneyn: iki âlem.
kevnî: yaratılanlarla ilgili.
kevniye: yaratılanlarla ilgili olan.
kevser: cennette bir havuz.
keyd: hile, düzen.
keyfe: nasıl?
keyfemâyeşâ: canı nasıl isterse.
keyfen: nitelikçe.
keyfî: keyfince.
keyfiyât: özellikler, nitelikler, durumlar.
keyfiyet: nitelik, özellik, durum.
keyfiyeten: nitelik bakımından.
keyif: hoş hâl.
kezâ: bunun gibi.
kezâlik: bu da öyle.
kezzâb: yalancı.
kıble: Kâbenin bulunduğu taraf.
kıblegâh: kıble yeri.
kıblename: kıbleyi gösteren yazı.
kıblenümâ: kıbleyi gösteren.
kıdem: öncelik, öncesizlik.
kıllet: azlık.
kıraat: okuma.
kıraaten: okumakla.
kırav: çorak tarla.
kırba: deri su kabı.
Kırgız: Türkî kavimlerden biri.
kısas: kıssalar, hikâyeler.
kısâs: öldüreni öldürme cezası.
kısâsen: kısas olarak.
kısım: bölüm.
kısm: bölüm.
kısmen: bir bölümü.
kısmet: nasip.
kıssa: ibretli hikâye.
kıssât: kıssalar, hikâyeler.
kıssîs: keşiş, papaz.
kıstas: ölçü.
kışır: kabuk.
kışr: kabuk.
kıtâ: kara parçası, şiir parçası.
kıtal: birbirini öldürme.
Kıtmîr: Ashabıkehfin köpeği.
kıtr: erimiş bakır.
kıvâm: olgunluk, tav, dik, direk.
kıyâm: ayakta durma, ayaklanma.
kıyâmet: dünyanın yıkılıp son bulması.
kıyâs: karşılaştırma.
kıyâsât: karşılaştırmalar.
kıyâsen: kıyasla.
kıyâsımaâlfârık: birbirine benzemeyenlerin karşılaştırılması.
kıymet: değer.
kıymetdâr: kıymetli, değerli.
kıymetşinâs: değerbilir.
kıyye: okka,1282 gram ağırlık.
kızıl: kırmızı.
kızılbaş: Alevilere verilen bir isim.
kızılelma: eski Roma.
kibar: ince, nazik.
kibâr: büyükler.
kibir: büyüklük, büyüklenme, büyüklük taslama.
kibriyâ: büyüklük.
kifâyet: yeterlik.
kile: 40 litrelik tahıl ölçüsü.
kîle: denildi.
kilk: kalem.
kîlükal: dedikodu.
kimyâ: bir ilim kolu, ilaç.
kimyâger: kimyacı.
kimyâhâne: deneyevi.
kin: gizli düşmanlık.
kinâiyyât: kinayeler.
kinâye: mânâyı dolayısıyla anlatan söz, üstü örtülü dokunaklı söz.
kinâyeten: kinaye bakımından.
kindâr: kinci.
kinedâr: gizli düşmanlık besleyen.
kirâm: ulular, cömertler, kerimler.
Kirâmenkâtibîn: günahları ve sevapları yazan melekler.
kisb: işleme, edinme, kazanma.
kisbî: edinmeyle ilgili.
kîse: kese.
kisrâ: eski iran hükümdarı.
kisve: kılık, elbise.
kitâb: kitap.
kitâbe: yazılı levha.
kitâbet: yazma işi.
kitâbeten: yazmakla.
Kitâbımübîn: apaçık kitap, kaderin bir türü, Kurân.
kitâbî: kitaba uygun, kitapla ilgili, ilâhî kitaplardan birine inanan.
kitâbullah: Allahın kitabı, Kurân.
kitle: kütle, yığın, öbek.
kiyâset: akıllılık.
kizb: yalan.
klâsik: zamanın değerini yitirmeyen, sanatta kuralcı, alışılmış.
klinik: hastaya bakılan yer.
kof: içi boş.
kolordu: ordunun bir bölümü.
kombinezon: tertip, düzenleme.
komisyon: özel bir maksad için kurulan heyet.
komita: siyasi bir maksat için bir araya gelenlerin gizli cemiyeti.
komite: bir iş için toplanan heyet.
kompleks: karmaşık, şuur dışı meyillerin tümü.
komplo: bir kimse aleyhine alınan gizli karar.
komprime: hap.
Konstantiniyye: istanbul.
kontenjan: ilgililerin her birine düşen pay ölçüsü.
kordon: zincir.
kozmoğrafya: uzay ilmi.
kozmoz: âlem, kâinat.
köle: esir, alınıp satılan insan.
kritik: tenkit, sıkışık durum.
kubbe: yarım küre şeklinde bina damı.
kubh: çirkinlik.
kubûr: kabirler, mezarlar.
kuddîsesırruhu: sırrı mukaddes olsun!
Kuddûs: "temiz olan ve temizlikleri yaratan" mânâsında ilâhî isim.
kudemâ: kadimler, eskiler, büyükler.
kudret: güç.
kudsî: kutsal, temiz, arınmış, yüce.
kudsiye: kutsal.
kudsiyet: kutsallık, yücelik, temizlik.
kudûm: uzaktan gelme, ayak basma.
kul: insan.
kulûb: kalbler.
kulunç: acı veren bir hastalık.
kumandan: komutan.
kumbiiznillah: Allahın izniyle kalk!
kumistân: kumluk yer, çöl.
kundak: bebek sargısı, yangın çıkaran ateş parçası.
kurâ: ad çekme.
Kurân: "okunan" mânâsında ilâhî kitabımızın adı.
Kurânî: Kurânla ilgili, ait.
kurb: yakınlık.
kurbiyet: yakınlık.
Kureyş: Peygamberimizin kabilesi.
kurrâ: Kurân okuyucuları.
kurûn: çağlar, asırlar, devreler.
kusûr: eksiklik, pürüz, özür, kabahat.
kusûrât: kusurlar.
kusûriyet: kusurluluk.
kûşe: köşe.
kut: gıda, azık.
kutb: büyük evliya.
kutbiyet: büyük evliyalık.
kutbuâzam: en büyük kutub, zamanın en büyük velîsi.
kutr: çap.
kutub: büyük evliya.
kutulâyemût: ölmeyecek kadar yiyecek.
kuvâ: kuvveler.
kuvve: kuvvet, düşünce, duygu, yetenek.
kuvvet: güç.
kuvvetüzzahr: yardım kuvveti.
kuyûd: kayıtlar, bağlar.
kuzeh: renk renk çizgiler.
kübra: en büyük.
küdûret: koyuluk, kederlilik.
küffâr: kâfirler.
küfr: îmansızlık.
küfrân: îmansızlık, nankörlük.
küfrî: küfürle ilgili.
küfriyât: küfürle ilgili şeyler.
küfür: îmansızlık.
küfürbaz: küfredici.
küfüv: denk, eş.
kühûlet: erginlik.
külâh: tepesi sivri başlık.
külfet: yük, zahmet, zorluk.
külhân: hamam ocağı.
küll: bütün.
küllî: bütün fertleri ihtiva eden genel kavram, genel, kapsamlı.
külliyat: hepsi, bir yazarın bütün eserleri.
külliye: bütünlük, ilgili bütün kısımların bir arada bulunduğu yapı.
külliyen: bütünüyle.
külliyet: bütünlük, genellik, kapsamlılık.
kültür: bir milletin maddî ve mânevî varlıkları, yaşayış ve davranış şekli, kazanılan genel bilgi.
kün: "ol" emri.
küngân: su borusu.
künh: asıl, öz, kök.
künnes: gece görünen yıldızlar.
künûz: hazineler.
künye: kimlik.
Kürdî: Kürdistânlı.
küre: yuvarlak.
küreiarz: yer yuvarlağı, dünya.
kürevî: yuvarlak.
küreviyet: yuvarlaklık.
küreyvât: kürecikler.
küreyvâtıbeyzâ: akyuvarlar.
küreyvâtıhamrâ: alyuvarlar.
Kürsî: arşı azamın altındaki makam.
Kürt: Müslüman bir kavim, o kavimden olan kişi.
küsûf: kararma, güneş tutulması.
küsûfât: kararmalar, güneş tutulmaları.
küsûr: artık.
küsûrât: küsurlar, artıklar.
küşâ: açan.
küşâd: açma.
küşâde: açılmış.
küşâyiş: açıklık.
küşûf: keşifler, açmalar, bulmalar.
kütle: yığın, öbek.
küttâb: kâtipler.
kütüb: kitaplar.
Kütübüsitte: güvenilir olan altı hadîs kitabı.
kütük: bütün adların yazıldığı büyük defter.
küvar: petek, kovan.
L
lâ: yoktur, hayır.
lâakal: en azından.
lâalettâyin: gelişigüzel.
lâbis: giyinmiş.
lâbüd: şüphesiz, kesin.
lâdinî: din dışı, dinsiz.
lâedrî: kendi varlığından bile şüphe eden felsefeci.
lâfıgüzâf: boş söz.
lâfız: söz.
lâfz: söz.
Lâfzaicelâl: "Allah" lafzı.
lâfzen: sözle.
lâfzî: sözle ilgili.
lâfziye: sözle ilgili olan.
lâfzullah: "Allah" lafzı.
lağv: geçersiz, boş.
lahd: mezar.
lâhık: ulaşan, eklenen.
lâhika: eklenen, katılan.
lahm: et.
lahn: güzel ses, kuralsız okuyuş.
lâhut: ilâhî âlem.
lâhutî: ilâhî âlemle ilgili.
lahza: an, en kısa zaman.
lâik: dini olmayan, din dışı.
laîn: lânetli.
lâin: lânet eden.
lâkab: lâkap, takma ad.
lâkayd: kayıtsız, ilgisiz.
lâkaydane: kayıtsızca, ilgisizce.
lâkin: ama, fakat.
lâkita: buluntu.
lâl: dilsiz.
lâlezâr: lâle bahçesi.
lâmeşrû: yasak.
lâmise: dokunma duyusu.
lânet: nefret, öfke.
lâsiyyema: özellikle.
lâşe: leş.
lâşek: şüphesiz.
lâşey: bir şey değil.
lâtaknetû: kesmeyiniz.
lâtenâhî: sonsuz.
lâteşbih: benzetmek gibi olmasın!
Lâtif: lütfedici.
lâtif: yumuşak, güzel, şirin, ince.
lâtifane: lâtifçe.
lâtife: ince duygu, hoş söz, nazik şaka.
Latin: eski bir kavim.
lâubâlî: senli benli, saygısız, ilgisiz, umursamaz.
lâubâlîyâne: saygısızca, ilgisizce.
lâyemût: ölümsüz.
lâyemûtâne: ölümsüz gibi.
lâyenkatı: kesilmeksizin, aralıksız.
lâyetecezzâ: bölünmez.
lâyetefellel: kırılmaz, körelmez.
lâyetenahî: sonsuz.
lâyetezelzel: sarsılmaz.
lâyezâl: yok olmaz.
lâyezâlî: yok olmayan.
lâyıha: tasarı.
lâyık: uygun, yaraşır.
lâyuad: sayısız.
lâyuhsâ: hesapsız.
lâyuhtî: hatasız.
lâyutak: güç yetmez.
lâyüsel: sorumsuz.
lâzım: gerekli.
lâzımâmed: lâzım gelir.
lâzıme: gerekli olan.
leb: dudak.
lebâleb: dopdolu.
lebbeyk: buyurunuz.
lebbeykzen: "buyurunuz" diyen.
Lebîd: ünlü bir şair.
ledün: gizli ilim, marifetullah.
ledünniyât: Allah vergisi olan gizli ilimler.
leffen: ekli, bitişik.
lehce: bir beldenin konuşma tarzı.
leheb: ateş alevi.
lehine: onun faydasına.
lehiv: günahlı eğlence.
lehülhamd: Allaha hamdolsun.
lehviyât: günahlı eğlenceler.
leim: alçak, kötü.
lekedâr: lekeli.
lema: parıltı.
lemeân: parıldama.
lemeât: parıltılar.
lemha: göz atma.
lemyezel: yok olmaz, devamlı.
lenf: beyaz kan.
lenfisâm: asla kırılmaz ve kopmaz.
lenger: demir çapa.
lengerendâz: demir atan gemi.
lenterânî: beni asla göremezsin!
lerzân: titrek.
lerze: titreme.
leşker: asker.
letâfet: hoşluk, güzellik, incelik, yumuşaklık.
letâif: ince duygular, incelikler, güzellikler.
levâzım: gerekli olanlar.
levâzımât: gerekli şeyler.
levent: denizci asker, yakışıklı.
levh: levha, yazı, resim, manzara.
levha: manzara, yazı, resim.
Levhimahfûz: olmuş ve olacaklarla ilgili bütün bilgilerin yazılı bulunduğu kader levhası.
Levhimahv: varlıkların yazılıp silindiği levha.
levm: kınama.
levn: renk.
levs: pislik.
levvâme: kınayan.
leyâl: geceler.
leyl: gece.
leylî: gececi.
leys: yokluk.
leyse: olmadı.
leyte: keşke.
leyyin: yumuşak.
lezâiz: lezzetler.
lezîz: lezzetli.
lezîzâne: lezzetlice.
lezzât: lezzetler.
lezzet: tad.
liân: lânetleşme.
liaynihî: kendisiyle.
libas: elbise.
liberal: kişi hürriyetine önem veren.
lieclillah: yalnız Allah için.
ligayrihi: başkalarıyla.
lihye: sakal.
lika: kavuşma.
lillah: Allah için.
lillâhî: Allah için.
lillâhilhamd: hamd Allaha mahsustur.
lime: parça.
limmî: açıklık.
limmî: eser sahibinden eserlerine götüren delil, ateşin dumana delil olması gibi.
limmîyet: açıklık.
lisan: dil.
lisanen: dil ile.
lisanıhâl: hâl dili, meramını durum ve görünümüyle anlatma.
livâ: sancak.
livechillah: Allah namına.
liyâkat: layıklık, uygunluk.
lizatihî: kendisiyle.
lohusa: yeni doum yapan kadın.
Lokman: Kurânda adı geçen tıp bilgisiyle ünlü bir zat.
lûb: oyun eğlence.
lûgat: lügat, sözlük, kelimelerin anlamlarını kısaca bildiren kitap.
Lût: Sodom halkına gönderilen bir peygamber.
lüb: iç, öz.
lüks: şatafat, aşırı süs.
lülü: inci.
lümeyâ: parıltıcık.
lümme: vesvese, nokta.
lütf: lütuf.
lütfen: lütuf ile.
lütuf: iyilik.
lütufkâr: lütuf eden.
lütufkârane: lütuf edercesine.
lütufnâme: lütuf mektubu.
lüzum: gereklilik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder