4/13/2010

LÜGAT-I - İ- J

I

ırak: uzak.

ırâka: akıtma.

ırk: kök, soy.

ırz: namus, iffet.

ırza: razı etme.

ıskat: düşürme.

ıslâh: iyileştirme.

ıslâhât: iyileştirmeler.

ıslâhhâne: ıslahevi.

ısrar: ayak direme.

ıstıfâ: ayıklanma, saflaşma.

ıstılâh: bir kelimenin belli bir ilim dalında kazandığı anlam, terim.

ıstılâhât: ıstılahlar, terimler.

ıtlâk: sınırlandırmama, salıverme.

ıtnab: sözü uzatma.

ıtr: ıtır, güzel koku.

ıtriyyat: güzel kokular.

ıttılâ: bilgi, bilme.

ıttırad: düzenli gidiş.

ıyâdet: hastayı ziyaret edip hatırını sormak.

ıyâl: bir kimsenin geçindirmek zorunda olduğu kişiler.

ıyaz: sığınma.

ızdırabat: ızdıraplar, acılar, darlıklar, sıkıntılar.

ızrar: zarar verme.

ıztırâb: acı, darlık, sıkıntı.

ıztırâr: zorda kalma.

ıztırâren: zorda kalarak.

ıztırârî: mecburi.





i

iâde: geri verme.

iâdeten: geri vererek.

iânât: yardımlar.

iâne: yardım.

iâşe: geçindirme, besleme.

ibâ: çekinme.

ibâd: kullar.

ibâdât: ibadetler.

ibâdet: Allahın emirlerini yerine getirmek.

ibâdetgâh: ibadet yeri.

ibâdethâne: ibadet evi.

ibâdetkâr: ibadetli, ibadet eden.

ibâdullah: Allahın kulları.

ibâhât: haram olmayanlar.

ibâhe: helâl kılma.

ibâhiyye: haramı helâl sayan sapkınlar.

ibârât: ibareler, metinler, yazılar.

ibâre: metin, yazı.

ibâret: meydana gelmiş, kadar.

ibdâ: yoktan örneksiz yaratma.

ibhâm: kapalı bırakma, açıklamama.

ibkâ: sürekli kılma, bakileştirme.

iblâğ: ulaştırma.

iblis: şeytan.

iblisâne: şeytanca.

ibn: oğul, oğlu.

ibnullah: "Allahın oğlu" mânâsında sapkınlık ifade eden bir tabir.

ibnüzzaman: zamanın oğlu, devrin adamı.

ibrâ: temize çıkarma.

ibrâhimvârî: ibrahim aleyhisselâm gibi.

ibrânî: Yahudi sülalesi, o sülaleden olan kimse.

ibrâz: gösterme.

ibre: ölçü aletlerindeki iğne.

ibret: bir hâdiseden alınan ders.

ibretâmiz: ibret öğreten.

ibretfeşân: ibret saçan.

ibretnümâ: ibret gösteren.

ibrik: bir su kabı.

ibrişim: ipekten yapılmış iplik.

ibtâl: bozma, boşa çıkarma, uyuşturma.

ibtâlihis: duyguları uyuşturma, anestezi.

ibtidâ: başlangıç.

ibtidâî: ilkel.

ibtilâ: tiryakilik, düşkünlük.

ibtizâl: çokluktan dolayı değer kaybı.

îcâb: lüzum, gerek.

îcâbât: gerekler, cevap vermeler.

icâbet: cevap verme.

icâbî: icapla ilgili, gerekli.

îcad: yoktan yaratma.

îcadî: yaratmayla ilgili.

îcâr: kiralama.

îcâre: kira, gelir.

icâz: az sözle çok mânâ anlatma.

îcâz: benzerini yapmakta insanı âciz bırakan.

icâzât: izinler, diplomalar.

icâzdârâne: az sözle çok mânâ anlatırcasına.

icâzet: izin.

icâzetnâme: diploma.

îcâzî: icazla ilgili, mûcize olan.

icâzkâr: icazlı, sözü az mânâsı çok.

îcâzkârâne: benzerini yapmakta insanı âciz bırakırcasına.

îcâzvârî: mûcize gibi.

icbâr: zorlama.

icl: dana.

iclâ: cilalama.

iclâl: saygı göstermek, büyüklük.

iclâs: oturtma, tahta çıkarma.

icmâ: toplama, büyük âlimlerin bir mesele üzerinde birleşmeleri.

icmâen: topluca, birleşerek.

icmâkârâne: topluca.

icmâl: özetleme.

icmâlen: kısaca, özetle.

icmâlî: kısa, özlü.

icrâ: uygulama, yapma.

icrâât: uygulamalar, yapmalar.

ictihâd: âyet ve hadîslerden hüküm çıkarma, içtihat.

ictihâdât: hüküm çıkarmalar.

ictihâdî: içtihatla ilgili.

ictihâdîye: içtihatla ilgili olan.

ictimâ: toplanma, içtima.

ictimâât: toplanmalar.

ictimâî: toplumla ilgili.

ictimâiyyât: sosyoloji, toplumbilim.

ictimâiyyûn: toplumbilimciler.

ictinâ: meyve toplama.

ictinâb: içtinap, sakınma, kaçınma.

îd: bayram.

îdâd: hazırlama.

îdâdî: hazırlıklık devresi.

îdâdiye: hazırlamayla ilgili, eskiden lise seviyesindeki okul.

îdam: yok etme, öldürme.

idâme: devam ettirme.

idâre: yönetme, yönetim.

idbâr: düşkünlük.

iddet: kocası ölen kadının bekleme süresi.

iddia: tez, direnme.

iddiaen: iddia ederek.

iddianâme: iddiaların toplandığı yazı, metin.

iddihâr: biriktirme.

iddihârât: biriktirmeler.

ideâl: gaye, ülkü.

ideoloji: fikir sistemi.

idgam: gizleme.

idhâl: içeri alma, ithal.

idhâlât: dışarıdan alımlar, ithalat.

idlal: saptırma, sapma.

idman: alıştırma.

idrâk: kavrayış.

idrâr: sidik.

idris: ilk elbiseyi diken peygamber.

îfâ: ödeme, yerine getirme.

ifâdât: anlatımlar.

ifâde: anlatım.

ifâkat: iyileşme.

ifâza: feyizlendirme.

iffet: namusluluk.

ifhâm: anlatma.

ifhâm: susturma.

ifk: iftira.

iflâh: kurtulma.

iflâs: fakirleşme.

ifnâ: yok etme.

ifrağ: dönüştürme.

ifrat: aşırılık.

ifratâlûd: aşırılıkla karışık.

ifratkâr: aşırı giden.

ifratkârane: aşırı gidercesine.

ifratperver: aşırılığı seven.

ifratperverâne: aşırılığı severcesine.

ifrâz: ayrılma, akma, salgı.

ifrâzât: akıntılar, salgılar.

ifrit: tehlikeli cin.

ifsâd: bozma.

ifsâdât: bozmalar.

ifşâ: gizli olanı açıklama.

ifşâât: ifşalar.

iftihar: övünme, kıvanma.

iftiharkârane: övünürcesine.

iftikar: fakirliğini bilip gösterme.

iftikarat: fakirliğini bilip göstermeler.

iftira: birine aslı olmayan bir suç yükleme.

iftirak: ayrılma.

iftiraname: iftira yazısı.

iftiras: parçalama.

iftitah: namaza başlarken alınan tekbir.

iğbirar: kırılma, gücenme.

iğdab: öfkelendirme.

iğdiş: burulmuş.

iğfal: aldatma, ayartma.

iğfalât: iğfaller, aldatmalar.

iğlak: kapalılık, anlaşılmazlık.

iğtinam: yağmalama.

iğtişaş: karışıklık.

iğva: azdırma, baştan çıkarma.

ihafe: korkutma.

ihâle: işi uygun olana verme.

îhâm: vehme düşürme.

ihânet: hainlik.

ihânetkâr: ihanetçi, hain.

ihânetkârâne: ihanet edercesine.

ihâta: çevirme, kuşatma, kavrayış.

ihâtât: ihatalar, kuşatmalar, kavrayışlar.

ihbar: haber verme.

ihbarât: haber vermeler.

ihdâ: îman yolunu gösterme, hediye etme.

ihdâs: yeni bir şey ortaya çıkarma.

ihfa: gizleme.

ihkak: hakkı yerine getirme.

ihkakıhak: hakkı sahibine vermek.

ihkâm: sağlamlaştırma.

ihlâf: yemin ettirme.

ihlâk: helâk etme, yok etme.

ihlâl: bozma, sakatlama.

ihlâs: her işi Allah için yapmak.

ihmâl: boşlama, savsaklama.

ihrâc: ihraç, çıkarma, dışarı atma.

ihrâcât: dışarıya mal satma.

ihrak: yakma.

ihram: hacıların elbisesi.

ihrâz: kazanma, erişme.

ihsâ: sayma.

ihsan: güzelce verme, iyilik.

ihsanât: ihsanlar.

ihsanperver: ihsan etmeyi seven.

ihsâs: hissetme, hissettirme.

ihtar: hatırlatma.

ihtarât: hatırlatmalar.

ihticâc: delil gösterme.

ihtidâ: îman yoluna girme.

ihtifâ: gizlenme.

ihtifâl: tören.

ihtifâlât: törenler.

ihtikâr: malı kıymetlensin diye saklama.

ihtilâc: çırpınma, seğirme.

ihtilâf: anlaşmazlık, uyuşmazlık, ayrılık.

ihtilâfat: anlaşmazlıklar, ayrılıklar.

ihtilâfî: anlaşmazlık konusu.

ihtilâl: ayaklanma, kargaşalık.

ihtilâlât: ihtilâller, ayaklanmalar.

ihtilâlkârâne: ihtilâl yaparcasına.

ihtilâm: uyurken cenabet olma.

ihtilât: karışma, görüşme.

ihtilâtat: karışmalar, görüşmeler.

ihtimal: olabilirlik.

ihtimalat: ihtimaller.

ihtimam: özen, özenme.

ihtimamât: ihtimamlar, özenmeler.

ihtimamkâr: ihtimamcı, özen gösteren.

ihtimamkârâne: ihtimam gösterircesine, özenerek.

ihtirâ: yepyeni bir şey ortaya çıkarma.

ihtiram: hürmet etme.

ihtiras: aşırı istek.

ihtirasât: ihtiraslar, aşırı istekler.

ihtiraz: çekinme.

ihtisar: kısaltma.

ihtisaren: kısaltarak.

ihtisas: hissetme, duyumsama.

ihtisas: uzmanlık.

ihtisasat: hislenmeler, duygulanmalar.

ihtisasat: uzmanlıklar.

ihtişam: görkem, etkileyici görünüş.

ihtiva: içine alma, kapsama.

ihtiyacât: ihtiyaçlar.

ihtiyac: gerek duyma, gerek duyulan şey.

ihtiyar: seçme, isteme, yaşlı kimse.

ihtiyare: ihtiyar hanım.

ihtiyarem: ihtiyarım, yaşlıyım.

ihtiyaren: seçerek, isteyerek.

ihtiyarî: isteğe bağlı, istemekle.

ihtiyarsız: istek dışı, istemeden.

ihtiyat: ilerisini düşünerek davranma.

ihtiyaten: ilerisini düşünerek.

ihtiyatî: ihtiyatla ilgili.

ihtiyatkâr: ihtiyatlı.

ihtiyatkârane: ihtiyatlı bir biçimde.

ihtizâr: çekinme, sakınma.

ihtizaz: titreme, hoşlanma.

ihtizazât: titremeler, hoşlanmalar.

ihvân: kardeşler.

ihvânî: kardeşlikle ilgili.

ihvetî: kardeşim.

ihyâ: canlandırma.

ihzâr: hazırlama.

ihzârât: hazırlamalar.

ihzâriye: hazırlama.

îka: yapma, etme.

îkaât: yapıp etmeler.

ikab: azap, eziyet, ceza.

ikame: yerine koyma.

ikamet: oturma, yerleşme.

ikametgâh: oturulan yer, adres.

îkan: kesin biliş.

îkaz: uyarı.

îkazât: uyarılar.

îkazkâr: uyarıcı.

îkaznâme: uyarma yazısı.

ikbâl: yönelme, talihlilik, saadet.

iklim: bir yerin hava durumu.

ikmâl: tamamlama.

iknâ: inandırma.

ikra: oku!

ikrâh: zorlama, tiksinme.

ikrâm: ağırlama.

ikrâmât: ikramlar.

ikrâmiye: armağan olarak verilen para.

ikrâr: söyleme, dile getirme.

ikrâz: borç verme.

iksir: çok tesirli ilaç.

iktibas: alıntı, söz nakletme.

iktibasen: alıntı yaparak.

iktidâ: uyma.

iktidâen: uyarak.

iktidar: güçlülük.

iktifa: yetinme.

iktifaen: yetinerek.

iktiham: dayanma, katlanma.

iktiran: iki şeyin bir arada gelmesi, yakınlık.

iktisa: giyinme.

iktisâb: kazanma, edinme.

iktisâd: tutum, harcamada aşırıya kaçmama, ekonomi.

iktisar: kısaltma.

iktiza: gerekme, gereklik.

ilâ: "kadar" mânâsında ön ek.

îlâ: yüceltme, yayma.

ilââhir: sonuna kadar.

ilââhirilâyet: âyetin sonuna kadar.

ilâh: tanrı.

ilâhe: tanrıça.

ilâhî: Allaha dair.

ilâhiyat: Allahtan bahseden ilim.

îlâm: bildirme.

îlâmnâme: bildirme yazısı.

ilân: duyurma, duyuru.

ilânât: ilanlar, duyurular.

ilânihaye: sona kadar.

ilânnâme: duyurma yazısı.

ilâve: ek.

ilâveten: ek olarak.

îlâyıkelimetullah: Allah kelâmını yayma.

ilbâs: giydirme.

ilca: gereklilik, zorlama.

ilcaât: gereklilikler, zorlamalar.

ilel: sebepler, hastalıklar.

ilelebed: sonsuza kadar.

îlem: bil!

îlemeyyühelazîz: bil ey azîz!

ileyh: ona.

ilga: kaldırma.

ilhâd: dinsizlik.

ilhâh: zorlama.

ilhak: katma, ekleme.

ilhâm: Allah tarafından kalbe gelen mânâ.

ilhâmât: ilhamlar, kalbe gelen mânâlar.

ilhâmen: ilham olarak.

ilhâmî: ilhamla ilgili.

ilka: ekme, bırakma.

ilkaât: ilkalar, ekmeler.

ilkah: dölleme, aşılama.

illâ: ille, ne olursa olsun, özellikle.

illallah: Allahdan başka.

ille: sebep, illa.

illet: hastalık.

illet: asıl sebep.

illiyet: sebeplik.

illiyyîn: cennetin en yüksek yeri.

illüzyon: cisimleri yanlış idrak etmek.

ilm: ilim.

ilmelyakîn: ilim yoluyla kesin biliş.

ilmî: ilimle ilgili, ilme uygun.

ilmihâl: "hâl ilmi" mânâsında herkese gerekli olan dinî hükümleri bildirmek maksadıyla yazılan kitaplara verilen isim.

ilmiye: âlimler yolu.

ilsâk: yapışma, bitişme.

iltibas: karıştırma, ayıramama.

ilticâ: sığınma.

ilticâgâh: sığınak.

ilticâkârâne: sığınırcasına.

iltifât: lütfetme, gönül alma, güzel sözle okşama.

iltifâtât: iltifatlar, gönül almalar, lütfetmeler.

iltifâtkârâne: iltifat edercesine.

iltihâb: yanma, kızışma.

iltihak: katılma.

iltihâm: kaynaşma.

iltika: kavuşma.

iltimas: kayırma.

iltisak: kavuşma.

iltiyâm: kaynaşma.

iltizam: kayırma, taraf tutma, gerekli bulma.

iltizamkârâne: taraf tutarcasına.

iltizamperverâne: taraf tutmayı severcesine.

ilyâs: Kuranda adı geçen bir peygamber.

ilzâm: susturma, sözle üstün gelme, yenme.

îmâ: dolayısıyle anlatma.

imâd: direk.

îmâen: ima ederek.

îmâî: ima şeklinde.

îmâl: yapma, yapım.

îmâlât: yapmalar, yapımlar.

imâle: meylettirme, uzun okuma.

imam: namaz kıldıran kimse, büyük âlim, önder.

imame: sarık, tesbih başı.

imamet: imamlık, önderlik.

imamımübîn: bir nevi kader defteri.

imân: çok dikkatli olma.

îmân: inanma.

îmânî: îmanla ilgili.

îmânperver: îmanı seven.

îmar: yapma, onarma, şenlendirme.

îmarât: imarlar, yapmalar, onarmalar.

imâret: bayındırlık, fakirlere yemek verilen yer.

îmarkârâne: imar edercesine.

imâte: öldürme.

imbik: süzme aleti.

imdâd: imdat, yardım.

imdâdât: yardımlar.

imdi: şimdi.

imha: bozma, yıkma, yok etme.

imhâl: erteleme.

imkân: olabilirlik.

imkânât: imkânlar, olabilmeler.

imkânî: olabilen.

imlâ: doldurma, yazma bilgisi.

imrân: Hazreti Meryemin babası.

imrâr: geçirme.

imsâk: el çekme, oruca başlama zamanı.

imtidâd: uzama.

imtihan: sınama.

imtihanât: sınamalar.

imtinâ: çekinme, yanaşmama, imkânsız olma.

imtinân: minnet etme.

imtisâl: misal edinme, benzemeye çalışma.

imtisâlen: misal edinerek, uyarak.

imtiyaz: ayrıcalık.

imtiyazât: ayrıcalıklar.

imtizâc: uyuşma, kaynaşma.

imtizâcât: kaynaşmalar, uyuşmalar.

imtizâckâr: uyuşan, kaynaşan.

imtizâckârâne: kaynaşarak, uyuşarak.

inâbe: günahı terkedip hakka yönelme.

inâd: ayak direme, inat.

inâdî: inada dayanan.

inâm: nimetlendirme.

inâmât: nimetlendirmeler.

inâmperver: nimetlendirmeyi seven.

inâs: kadınlar.

inaş: hareketlendirme.

inâyât: yardımlar.

inâyet: yardım.

inâyethâh: yardım isteyen.

inâyetkâr: yardım eden.

inâyetkârâne: yardım edercesine.

inâyetnâme: yardım yazısı.

inâyetperver: yardımsever.

inbât: otun bitmesini sağlama.

inbik: imbik, süzme âleti.

inbisât: genişleme.

incil: dört büyük ilâhî kitaptan biri.

incilâ: cilâlanma, parlama.

incilâb: celbedilme, çekilme.

incimad: donma, katılaşma.

incirar: çekilme, sona erme.

incizâb: cezbedilme, çekilme.

incizâbât: cezbedilmeler, çekilmeler.

incizâr: çekilme.

ind: yan, kat.

indallah: Allah katında.

indelbüleğa: adamına göre güzel söz söyleyenler yanında.

indelhâce: gerek duyulduğunda.

indî: kendince, keyfî.

indifâ: def olma, püskürme.

indimaç: kenetlenme.

indiras: bozulma, silinme.

ineb: üzüm.

infâk: nafaka verme.

infâz: yerine getirme.

infiâl: hareketlenme, kızma.

infiâlât: infialler.

inficâr: tan yerinin ağarması, tohumun çatlaması.

infikâk: ayrılma, ayrışma.

infilâk: patlama.

infirad: teklik, benzersizlik.

infisah: bozulma, dağılma.

infisal: ayrılma.

infitar: yarılma.

inhidam: yıkılma.

inhilâl: ayrışma, dağılma.

inhimak: kapılma, düşkünlük.

inhinâ: bükülme, eğrilme.

inhirâf: sapma.

inhisaf: tutulma.

inhisar: bir şeyin sadece bir kişiye verilmesi, tekel.

inhitat: düşme, çökme.

inhizam: bozulma, dağılma, yenilme.

inîdam: yok olma.

inîkad: kurulma, gerçekleşme, bağlanma.

inîkas: yansıma.

inkâr: inanmama.

inkârî: inkârla ilgili.

inkıbâz: tutukluk.

inkılâb: inkılâp, değişme, dönüşme.

inkılâbât: değişmeler.

inkılâbvârî: inkılâp gibi.

inkıraz: sönme, tükenme.

inkısam: bölünme.

inkısar: kısalma.

inkısarât: inkısarlar.

inkıtâ: kesilme, tükenme, tıkanma.

inkıyâd: boyun eğme, bağlanma.

inkıza: olup bitme.

inkisar: kırılma.

inkisarat: kırılmalar.

inkişâ: açılma.

inkişaf: açılma, gelişme.

inkişafat: açılmalar, gelişmeler.

innî: eserlerden eser sahibine götüren delil.

ins: insan.

insâ: unutma.

insâf: merhamete dayalı adalet.

insâfkârâne: insaflıca.

insaniyet: insanlık.

insaniyeten: insanlık bakımından.

insaniyetkârâne: insanlığa yakışırcasına, insanca.

insaniyetperver: insanlıksever.

insî: insanla ilgili, insan cinsinden.

insibab: dökülme, katılma.

insibağ: boyanma.

insicâm: düzgünlük.

insilâh: soyulma, sıyırılma.

insiyak: sevkedilme.

inşâ: yapma, kurma.

inşâallah: Allah dilerse.

inşâd: şiir okuma.

inşât: ferahlandırma.

inşiâb: bölümlenme.

inşikak: yarılma.

inşirâh: ferahlanma, açılma.

intâc: netice verme.

intâk: konuşturma.

intâkıbilhak: Allahın konuşturması.

intâniye: mikrobik.

intiaş: dinlenip canlanma.

intibâ: izlenim.

intibâh: uyanma.

intibâhkârâne: uyanmışçasına.

intibak: uyma.

intifâ: faydalanma.

intifâ: sönme.

intihâ: son, sona erme.

intihâb: seçme.

intihal: çalma.

intikal: geçme, anlama.

intikam: öç.

intikamkârâne: intikam alırcasına.

intisab: bağlanma, kapılanma.

intişâr: yayılma.

intişârât: yayılmalar.

intizam: düzgünlük, düzen, yerli yerindelik.

intizamât: intizamlar.

intizamkârâne: düzgünce.

intizamperver: düzensever.

intizamperverâne: düzensevercesine.

intizar: bekleme, gözleme.

intizaren: bekleyerek.

inzâl: indirme, inme.

inzâr: korkutma.

inzibât: sıkı düzen.

inzimâm: eklenme.

inzivâ: bir köşeye çekilme.

inzivâgâh: inziva yeri

ipnotizma: telkinle uyutma.

îrâb: düzgün söz söyleme.

irâd: gelir, kazanç.

îrâd: söyleme, dile getirme.

irâde: seçme ve isteme kabiliyeti.

irâdet: irade.

irâdî: iradeyle ilgili, istemekle.

irâe: gösterme.

irâs: verme, miras bırakma.

îrâz: yüz çevirme.

ircâ: indirme, döndürme.

irfân: bilme, anlama, zihni olgunluk.

irhâsât: Efendimizin peygamberlikten önceki harika hâlleri.

irs: miras, kalıtım.

irsâ: sağlamlaştırma.

irsâl: gönderilme.

irsâlât: göndermeler.

irsiyet: kalıtım.

irşâd: hak yolu gösterme.

irşâdât: irşatlar.

irşâdgâh: irşat yeri.

irşâdî: irşatla ilgili.

irşâdkâr: irşatçı.

irşâdkârâne: irşat edercesine.

irtibât: bağlılık, ilgi.

irticâ: geri dönücülük.

irticâc: çalkalanma.

irticâkârâne: geri dönercesine.

irticâlen: hazırlıksız söyleme.

irticâlî: hazırlıksız konuşma.

irtidâd: dinden dönme.

irtidâdkâr: dininden dönen.

irtifâ: yükseklik.

irtihâl: göçme, ölme.

irtikâb: işleme.

irtisam: resmedilme.

irtişâ: rüşvetçilik.

irzâ: razı etme.

irzâk: rızık verme.

isa: dört büyük peygamberden biri.

isâbet: yerini bulma, rast gelme.

isâbetiayn: göz değmesi.

isâd: yükseltme, mesut etme.

isâet: kötü iş işleme.

îsâf: yardıma koşma.

âsal: ulaştırma.

isâle: akıtma.

îsâr: kendisi muhtaç olduğu hâlde başkasına verme ahlâkı.

isbât: delil göstererek hakikatı ortaya koyma.

isevî: isa aleyhisselâmın dininden olan kimse.

isevîlik: isa aleyhisselâmın dini.

iska: sulama.

iskân: yerleştirme.

iskât: susturma.

iskender: sayısız beldeler fethetmiş bir hükümdar.

islâm: Hazreti Muhammed aleyhisalâtü vesselâmın getirdiği din.

islâmiyet: islâmlık.

ism: günah, suç.

ismar: meyve verme.

ismet: masumluk, temizlik.

ismiâzam: en büyük ilâhî isim.

ismifâil: kimin iş yaptığını bildiren isim, özne.

ismullah: Allah adı.

isnâaşer: on iki.

isnâd: dayandırma.

isnâdât: dayandırmalar.

ispirtizma: cinlerle konuşup da ruhlarla konuştuklarını sananların fikri.

isrâ: geceleyin götürme.

isrâf: gereksiz yere harcama.

isrâfât: gereksiz harcamalar.

isrâfil: sur borusunu üflemekle görevli büyük bir melek.

isrâfilmisâl: israfil gibi.

isrâfilvârî: israfil aleyhisselâm gibi.

isrâil: Hazreti Yakubun lâkabı.

isrâiliyyat: Yahudilikten kalma bilgiler.

istahrabat: ateşe tapanların ünlü ateşlerinin bulunduğu yer.

istasyon: demiryollarında durak.

istatistik: hüküm çıkarmak için bilgi toplama ve sınıflandırma ilmi.

istiâb: içine alma, kaplama.

istiânât: yardım istemeler.

istiâne: yardım isteme.

istiâre: bir kelimeyi başka anlamda kullanma.

istiâze: sığınma.

istibâd: akıldan uzak görme.

istibdad: baskıcı yönetim.

istibdadât: baskılar.

istibka: kalıcı kılma.

istibrâ: küçük abdestten sonra idrarın iyice kesilmesini beklemek.

istibşâr: müjdeleme.

istibşârkârâne: müjdelercesine.

istîcâl: acele etme.

isticvâb: sorup cevap isteme.

istîdâ: dilekçe.

istidad: istidat, yetenek.

istidadat: yetenekler.

istidadî: yetenekle ilgili.

istidlâl: delil getirme, delile dayanarak hüküm çıkarma.

istidrâc: derece derece yükselme, hayırsız başarı.

istidrâcî: istidracla ilgili.

istidrâdî: başka konu anlatılırken arada söylenen söz.

istif: yığma.

istifâ: işten ayrılma.

istifâde: faydalanma.

istifâdeten: faydalanma bakımında.

istifâza: feyizlenme, manen gıdalanma.

istifâzaten: feyizlenme bakımından.

istifhâm: soru, sorma.

istifra: kusma.

istifsâr: anlamak için soru sorma.

istifta: bir meselede dinin hükmünü sorma.

istigase: yardım isteme.

istiğfar: Allahtan af dileme.

istiğna: gönül tokluğu, nazlanma, uzak durma.

istiğrâb: yadırgama, garipseme.

istiğrâbkârâne: yadırgarcasına.

istiğrâk: ilâhî aşka dalıp coşarak kendinden geçme, esrime.

istiğrâkî: istiğrakla ilgili.

istiğrâkkârâne: kendinden geçercesine.

istihâl: temizleme.

istihâle: başkalaşma.

istihâre: bir işin iyi olup olmadığını anlamak için rüya görmek niyetiyle uykuya yatma.

istihâza: âdet kanı.

istihbâb: güzel sayma.

istihbâr: haber alma.

istihbârât: haber almalar.

istihdâf: hedef edinme.

istihdâm: hizmet ettirme.

istihfâf: hafife alma.

istihkak: hak etme.

istihkâm: sağlamlık, siper.

istihkâr: hor görme.

istihlâk: tüketim.

istihrâc: çıkarma, çıkarım.

istihrâcât: çıkarmalar, çıkarımlar.

istihsâl: üretim.

istihsân: güzel sayma.

istihsan: korunma.

istihsânât: güzel saymalar.

istihsânkârane: beğenircesine.

istihyâ: haya etme, utanma.

istihzâ: ince alay.

istihzâkârâne: alay edercesine.

istihzar: hazırlama.

istihzarât: hazırlamalar.

istikamet: doğrultu, yön.

istikbâl: gelecek zaman, yönelme.

istikbâlbîn: geleceği gören.

istikbâlî: gelecekle ilgili.

istikbâliyât: gelecek zamanda olacaklar.

istiklâl: bağımsızlık.

istiklâldârâne: bağımsızca.

istiklâliyet: bağımsızlık.

istikmâl: tamamlama.

istikrâ: ayrı ayrı olaylardan genel bir hüküm çıkarma.

istikrâen: istikra bakımından.

istikrah: tiksinme.

istikrâr: karar kılma, yerleşme.

istikrâz: borçlanma.

istikzâr: pis görme.

istilâ: kaplama.

istilâkârâne: kaplarcasına.

istilhak: kendine alma.

istilzâm: gerektirme.

istilzâz: lezzet alma.

istimâ: dinleme.

istimâl: kullanma.

istimdâd: yardım isteme.

istimdâdgâh: yardım isteme yeri.

istimdâdkârâne: yardım istercesine.

istimlâk: kamulaştırma.

istimrâr: devamlılık.

istimsâl: örnek alma.

istimzâc: kaynaşma, karışma.

istinâbe: başka yerde bulunan şahidin ifadesinin alınması.

istinad: dayanma.

istinaden: dayanarak.

istinadgâh: dayanak.

istinaf: başlangıç, mahkeme.

istinâs: alışma, ısınma.

istinbât: bir sözden gizli bir mânâ çıkarma.

istincâ: helada temizlenme.

istinkâf: çekinme, katılmama.

istinkâr: inkâr etme.

istinsâh: sayfaları yazarak çoğaltma.

istintak: konuşturma.

istirâhât: dinlenme.

istirâhâtgâh: dinlenme yeri.

istirâhâthâne: dinlenme evi.

istirâk: hırsızlık.

istirdâd: geri alma.

istirhâm: merhamet dilenme.

istirhâmnâme: merhamet dilenme yazısı.

istîsâb: güç sayma.

istîsal: kökünü kazıma.

istiskal: yüz vermeyerek kovma.

istismâr: menfaatine alet etme.

istisnâ: ayrılık, kural dışı.

istişâre: danışma, konuşma.

istişfâ: şifa isteme.

istişhâd: şahit gösterme.

istişmâm: koklama.

istitafkârane: merhamet isteyen gibi.

istitar: örtünme.

istitrad: ara söz.

istivâ: düzelme, güneşin tepeye gelmesi.

istizâh: açıklama istemek.

istizâm: büyütme.

istizân: izin isteme.

istizhâr: birinden yardımcı olmasını isteme.

isyân: ayaklanma, başkaldırma.

isyânkârâne: başkaldırırcasına.

îşâ: yatsı.

işâa: haber yayma.

işâl: alevlendirme.

işâr: sezdirme.

işârât: işaretler.

işârâtülîcâz: mûcizelik işaretleri.

işâret: anlamlı davranış, belirti.

işâreten: işaret ederek.

işârî: işaretle ilgili.

işbâ: doyurma.

işgal: oyalama, alma.

işgüzar: çalışkan.

işhâd: şahit gösterme.

işkâl: güçleştirme, çetinleştirme.

işkembe: hayvan midesi.

işkil: vesvese, kuşku.

işmâm: koklatma.

işmar: anlamlı işaret.

işrak: Allaha ortak koşma.

işrâk: ışıklandırma, parlatma.

işrâkiyye: batıl bir felsefe.

işrâkiyyûn: işrâkiyyeciler.

işret: içkili toplantı.

iştiâl: alevlenme.

iştibâh: şüphelenme, benzerlik.

iştibâk: şebekelenme, örgülenme.

iştigal: uğraşma.

iştihâ: iştah.

iştihar: ünlenme.

iştikak: türeme.

iştira: satın alma.

iştirak: ortaklık, katılma.

iştiyak: şiddetli istek.

iştiyakât: şiddetli istekler.

iştiyakâver: pek istekli.

iştiyakengiz: istek veren.

îta: verme.

itâat: söz dinleme.

itâatkârâne: söz dinleyerek.

itâb: azarlama.

itâm: yemek yedirme.

itfa: söndürme.

ithaf: yazılan kitapta birinin adını anma.

ithâm: suçlama.

ithâmnâme: suçlama yazısı.

îtibar: saygınlık.

îtibarî: var sayılan.

îtidâl: orta hâllilik.

îtidâlidem: soğukkanlılık.

îtikâd: gönülden inanma.

îtikâdât: inanmalar.

îtikâden: inanma bakımından.

îtikâdî: inanmakla ilgili.

îtikaf: bir yere çekilip ibadet etmek.

îtilâ: yükselme.

îtilâf: anlaşma.

îtimâd: güvenme.

îtimâden: güvenerek.

îtinâ: özen.

îtiraf: saklamayıp söyleme.

îtiraz: karşı çıkma, karşı söz.

îtirazât: itirazlar.

îtiraziye: cümlede ara söz

îtirazkârâne: itiraz edercesine.

îtiraznâme: itiraz yazısı.

îtisaf: haksızlık.

îtiyad: alışkanlık.

îtizâl: ayrılma, sapma.

îtizâr: özür bildirme.

itkan: sağlam yapma.

itlâf: öldürme.

itlak: bağlama, asma.

itmâm: tamamlama.

itminân: tatmin olma.

itminânbahş: tatmin eden.

itminânkârâne: tatmin olurcasına.

ittibâ: tabi olma, uyma.

ittibâen: tabi olarak, uyarak.

ittifâk: birleşme.

ittifâken: birleşerek.

ittifâkî: birleşmeye dair, üstünde birleşilen.

ittifâkkârâne: birleşircesine.

ittihâd: birlik.

ittihâdıislâm: Müslümanların birlik olması.

ittihâm: suçlanma.

ittihâmkârâne: suçlanarak.

ittihâmnâme: suçlanma yazısı.

ittihâz: alma, sayma.

ittika: sakınma.

ittikan: sağlamlık.

ittisâf: sıfatlanma.

ittisâfkârâne: sıfatlanırcasına.

ittisâk: düzenli diziliş.

ittisâl: bitişme.

ittizâh: açıklık.

ittizân: ölçülülük.

ityân: belirleme.

ivaz: karşılık.

îvicâc: eğrilik.

îvicâcât: eğrilikler.

îyanî: görünen.

îyd: bayram.

izâ: birdenbire.

izâbe: eritmek.

izâc: taciz etme, rahatsız etme.

izâcât: taciz etmeler.

izâe: aydınlatma.

izâfe: bağlama, yükleme.

izâfî: göreli, göreceli.

îzâh: açıklama.

îzâhât: açıklamalar.

îzâhen: açıklama ile.

izâle: giderme.

izâm: büyükler.

îzâm: büyütme.

izân: anlayış.

izânî: anlayışla ilgili.

izâr: elbise.

îzâz: ağırlama.

izbe: kuytu.

izdihâm: yığışma.

izdivâc: evlenme.

izdiyad: artma.

izhâr: gösterme.

izinnâme: izin belgesi.

izmihlâl: bozulma.

izn: izin.

izzet: üstünlük, galibiyet.

izzetâlûd: izzetle karışık.

izzetinefis: insanın kendine saygısı.



J

jâle: çiy, şebnem, kırağı.

jandarma: asayişle görevli asker.

jelatin: kokusuz bir madde, bir cins kağıt.

jeolog: yeryüzü ilmi ile uğraşan kimse.

jeoloji: yeryüzünün yapısını inceleyen ilim.

jest: anlamlı beden hareketleri.

jiyân: kükremiş.

Jöntürk: Osmanlıların son döneminde yaşayan yenilik sevdalısı gençler.

jurnal: günlük, ispiyon.

jülîde: perişan, dağınık.

jüri: bir mesele hakkında hüküm vermek için toplanan heyet.


Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...