I
ırak: uzak.
ırâka: akıtma.
ırk: kök, soy.
ırz: namus, iffet.
ırza: razı etme.
ıskat: düşürme.
ıslâh: iyileştirme.
ıslâhât: iyileştirmeler.
ıslâhhâne: ıslahevi.
ısrar: ayak direme.
ıstıfâ: ayıklanma, saflaşma.
ıstılâh: bir kelimenin belli bir ilim dalında kazandığı anlam, terim.
ıstılâhât: ıstılahlar, terimler.
ıtlâk: sınırlandırmama, salıverme.
ıtnab: sözü uzatma.
ıtr: ıtır, güzel koku.
ıtriyyat: güzel kokular.
ıttılâ: bilgi, bilme.
ıttırad: düzenli gidiş.
ıyâdet: hastayı ziyaret edip hatırını sormak.
ıyâl: bir kimsenin geçindirmek zorunda olduğu kişiler.
ıyaz: sığınma.
ızdırabat: ızdıraplar, acılar, darlıklar, sıkıntılar.
ızrar: zarar verme.
ıztırâb: acı, darlık, sıkıntı.
ıztırâr: zorda kalma.
ıztırâren: zorda kalarak.
ıztırârî: mecburi.
i
iâde: geri verme.
iâdeten: geri vererek.
iânât: yardımlar.
iâne: yardım.
iâşe: geçindirme, besleme.
ibâ: çekinme.
ibâd: kullar.
ibâdât: ibadetler.
ibâdet: Allahın emirlerini yerine getirmek.
ibâdetgâh: ibadet yeri.
ibâdethâne: ibadet evi.
ibâdetkâr: ibadetli, ibadet eden.
ibâdullah: Allahın kulları.
ibâhât: haram olmayanlar.
ibâhe: helâl kılma.
ibâhiyye: haramı helâl sayan sapkınlar.
ibârât: ibareler, metinler, yazılar.
ibâre: metin, yazı.
ibâret: meydana gelmiş, kadar.
ibdâ: yoktan örneksiz yaratma.
ibhâm: kapalı bırakma, açıklamama.
ibkâ: sürekli kılma, bakileştirme.
iblâğ: ulaştırma.
iblis: şeytan.
iblisâne: şeytanca.
ibn: oğul, oğlu.
ibnullah: "Allahın oğlu" mânâsında sapkınlık ifade eden bir tabir.
ibnüzzaman: zamanın oğlu, devrin adamı.
ibrâ: temize çıkarma.
ibrâhimvârî: ibrahim aleyhisselâm gibi.
ibrânî: Yahudi sülalesi, o sülaleden olan kimse.
ibrâz: gösterme.
ibre: ölçü aletlerindeki iğne.
ibret: bir hâdiseden alınan ders.
ibretâmiz: ibret öğreten.
ibretfeşân: ibret saçan.
ibretnümâ: ibret gösteren.
ibrik: bir su kabı.
ibrişim: ipekten yapılmış iplik.
ibtâl: bozma, boşa çıkarma, uyuşturma.
ibtâlihis: duyguları uyuşturma, anestezi.
ibtidâ: başlangıç.
ibtidâî: ilkel.
ibtilâ: tiryakilik, düşkünlük.
ibtizâl: çokluktan dolayı değer kaybı.
îcâb: lüzum, gerek.
îcâbât: gerekler, cevap vermeler.
icâbet: cevap verme.
icâbî: icapla ilgili, gerekli.
îcad: yoktan yaratma.
îcadî: yaratmayla ilgili.
îcâr: kiralama.
îcâre: kira, gelir.
icâz: az sözle çok mânâ anlatma.
îcâz: benzerini yapmakta insanı âciz bırakan.
icâzât: izinler, diplomalar.
icâzdârâne: az sözle çok mânâ anlatırcasına.
icâzet: izin.
icâzetnâme: diploma.
îcâzî: icazla ilgili, mûcize olan.
icâzkâr: icazlı, sözü az mânâsı çok.
îcâzkârâne: benzerini yapmakta insanı âciz bırakırcasına.
îcâzvârî: mûcize gibi.
icbâr: zorlama.
icl: dana.
iclâ: cilalama.
iclâl: saygı göstermek, büyüklük.
iclâs: oturtma, tahta çıkarma.
icmâ: toplama, büyük âlimlerin bir mesele üzerinde birleşmeleri.
icmâen: topluca, birleşerek.
icmâkârâne: topluca.
icmâl: özetleme.
icmâlen: kısaca, özetle.
icmâlî: kısa, özlü.
icrâ: uygulama, yapma.
icrâât: uygulamalar, yapmalar.
ictihâd: âyet ve hadîslerden hüküm çıkarma, içtihat.
ictihâdât: hüküm çıkarmalar.
ictihâdî: içtihatla ilgili.
ictihâdîye: içtihatla ilgili olan.
ictimâ: toplanma, içtima.
ictimâât: toplanmalar.
ictimâî: toplumla ilgili.
ictimâiyyât: sosyoloji, toplumbilim.
ictimâiyyûn: toplumbilimciler.
ictinâ: meyve toplama.
ictinâb: içtinap, sakınma, kaçınma.
îd: bayram.
îdâd: hazırlama.
îdâdî: hazırlıklık devresi.
îdâdiye: hazırlamayla ilgili, eskiden lise seviyesindeki okul.
îdam: yok etme, öldürme.
idâme: devam ettirme.
idâre: yönetme, yönetim.
idbâr: düşkünlük.
iddet: kocası ölen kadının bekleme süresi.
iddia: tez, direnme.
iddiaen: iddia ederek.
iddianâme: iddiaların toplandığı yazı, metin.
iddihâr: biriktirme.
iddihârât: biriktirmeler.
ideâl: gaye, ülkü.
ideoloji: fikir sistemi.
idgam: gizleme.
idhâl: içeri alma, ithal.
idhâlât: dışarıdan alımlar, ithalat.
idlal: saptırma, sapma.
idman: alıştırma.
idrâk: kavrayış.
idrâr: sidik.
idris: ilk elbiseyi diken peygamber.
îfâ: ödeme, yerine getirme.
ifâdât: anlatımlar.
ifâde: anlatım.
ifâkat: iyileşme.
ifâza: feyizlendirme.
iffet: namusluluk.
ifhâm: anlatma.
ifhâm: susturma.
ifk: iftira.
iflâh: kurtulma.
iflâs: fakirleşme.
ifnâ: yok etme.
ifrağ: dönüştürme.
ifrat: aşırılık.
ifratâlûd: aşırılıkla karışık.
ifratkâr: aşırı giden.
ifratkârane: aşırı gidercesine.
ifratperver: aşırılığı seven.
ifratperverâne: aşırılığı severcesine.
ifrâz: ayrılma, akma, salgı.
ifrâzât: akıntılar, salgılar.
ifrit: tehlikeli cin.
ifsâd: bozma.
ifsâdât: bozmalar.
ifşâ: gizli olanı açıklama.
ifşâât: ifşalar.
iftihar: övünme, kıvanma.
iftiharkârane: övünürcesine.
iftikar: fakirliğini bilip gösterme.
iftikarat: fakirliğini bilip göstermeler.
iftira: birine aslı olmayan bir suç yükleme.
iftirak: ayrılma.
iftiraname: iftira yazısı.
iftiras: parçalama.
iftitah: namaza başlarken alınan tekbir.
iğbirar: kırılma, gücenme.
iğdab: öfkelendirme.
iğdiş: burulmuş.
iğfal: aldatma, ayartma.
iğfalât: iğfaller, aldatmalar.
iğlak: kapalılık, anlaşılmazlık.
iğtinam: yağmalama.
iğtişaş: karışıklık.
iğva: azdırma, baştan çıkarma.
ihafe: korkutma.
ihâle: işi uygun olana verme.
îhâm: vehme düşürme.
ihânet: hainlik.
ihânetkâr: ihanetçi, hain.
ihânetkârâne: ihanet edercesine.
ihâta: çevirme, kuşatma, kavrayış.
ihâtât: ihatalar, kuşatmalar, kavrayışlar.
ihbar: haber verme.
ihbarât: haber vermeler.
ihdâ: îman yolunu gösterme, hediye etme.
ihdâs: yeni bir şey ortaya çıkarma.
ihfa: gizleme.
ihkak: hakkı yerine getirme.
ihkakıhak: hakkı sahibine vermek.
ihkâm: sağlamlaştırma.
ihlâf: yemin ettirme.
ihlâk: helâk etme, yok etme.
ihlâl: bozma, sakatlama.
ihlâs: her işi Allah için yapmak.
ihmâl: boşlama, savsaklama.
ihrâc: ihraç, çıkarma, dışarı atma.
ihrâcât: dışarıya mal satma.
ihrak: yakma.
ihram: hacıların elbisesi.
ihrâz: kazanma, erişme.
ihsâ: sayma.
ihsan: güzelce verme, iyilik.
ihsanât: ihsanlar.
ihsanperver: ihsan etmeyi seven.
ihsâs: hissetme, hissettirme.
ihtar: hatırlatma.
ihtarât: hatırlatmalar.
ihticâc: delil gösterme.
ihtidâ: îman yoluna girme.
ihtifâ: gizlenme.
ihtifâl: tören.
ihtifâlât: törenler.
ihtikâr: malı kıymetlensin diye saklama.
ihtilâc: çırpınma, seğirme.
ihtilâf: anlaşmazlık, uyuşmazlık, ayrılık.
ihtilâfat: anlaşmazlıklar, ayrılıklar.
ihtilâfî: anlaşmazlık konusu.
ihtilâl: ayaklanma, kargaşalık.
ihtilâlât: ihtilâller, ayaklanmalar.
ihtilâlkârâne: ihtilâl yaparcasına.
ihtilâm: uyurken cenabet olma.
ihtilât: karışma, görüşme.
ihtilâtat: karışmalar, görüşmeler.
ihtimal: olabilirlik.
ihtimalat: ihtimaller.
ihtimam: özen, özenme.
ihtimamât: ihtimamlar, özenmeler.
ihtimamkâr: ihtimamcı, özen gösteren.
ihtimamkârâne: ihtimam gösterircesine, özenerek.
ihtirâ: yepyeni bir şey ortaya çıkarma.
ihtiram: hürmet etme.
ihtiras: aşırı istek.
ihtirasât: ihtiraslar, aşırı istekler.
ihtiraz: çekinme.
ihtisar: kısaltma.
ihtisaren: kısaltarak.
ihtisas: hissetme, duyumsama.
ihtisas: uzmanlık.
ihtisasat: hislenmeler, duygulanmalar.
ihtisasat: uzmanlıklar.
ihtişam: görkem, etkileyici görünüş.
ihtiva: içine alma, kapsama.
ihtiyacât: ihtiyaçlar.
ihtiyac: gerek duyma, gerek duyulan şey.
ihtiyar: seçme, isteme, yaşlı kimse.
ihtiyare: ihtiyar hanım.
ihtiyarem: ihtiyarım, yaşlıyım.
ihtiyaren: seçerek, isteyerek.
ihtiyarî: isteğe bağlı, istemekle.
ihtiyarsız: istek dışı, istemeden.
ihtiyat: ilerisini düşünerek davranma.
ihtiyaten: ilerisini düşünerek.
ihtiyatî: ihtiyatla ilgili.
ihtiyatkâr: ihtiyatlı.
ihtiyatkârane: ihtiyatlı bir biçimde.
ihtizâr: çekinme, sakınma.
ihtizaz: titreme, hoşlanma.
ihtizazât: titremeler, hoşlanmalar.
ihvân: kardeşler.
ihvânî: kardeşlikle ilgili.
ihvetî: kardeşim.
ihyâ: canlandırma.
ihzâr: hazırlama.
ihzârât: hazırlamalar.
ihzâriye: hazırlama.
îka: yapma, etme.
îkaât: yapıp etmeler.
ikab: azap, eziyet, ceza.
ikame: yerine koyma.
ikamet: oturma, yerleşme.
ikametgâh: oturulan yer, adres.
îkan: kesin biliş.
îkaz: uyarı.
îkazât: uyarılar.
îkazkâr: uyarıcı.
îkaznâme: uyarma yazısı.
ikbâl: yönelme, talihlilik, saadet.
iklim: bir yerin hava durumu.
ikmâl: tamamlama.
iknâ: inandırma.
ikra: oku!
ikrâh: zorlama, tiksinme.
ikrâm: ağırlama.
ikrâmât: ikramlar.
ikrâmiye: armağan olarak verilen para.
ikrâr: söyleme, dile getirme.
ikrâz: borç verme.
iksir: çok tesirli ilaç.
iktibas: alıntı, söz nakletme.
iktibasen: alıntı yaparak.
iktidâ: uyma.
iktidâen: uyarak.
iktidar: güçlülük.
iktifa: yetinme.
iktifaen: yetinerek.
iktiham: dayanma, katlanma.
iktiran: iki şeyin bir arada gelmesi, yakınlık.
iktisa: giyinme.
iktisâb: kazanma, edinme.
iktisâd: tutum, harcamada aşırıya kaçmama, ekonomi.
iktisar: kısaltma.
iktiza: gerekme, gereklik.
ilâ: "kadar" mânâsında ön ek.
îlâ: yüceltme, yayma.
ilââhir: sonuna kadar.
ilââhirilâyet: âyetin sonuna kadar.
ilâh: tanrı.
ilâhe: tanrıça.
ilâhî: Allaha dair.
ilâhiyat: Allahtan bahseden ilim.
îlâm: bildirme.
îlâmnâme: bildirme yazısı.
ilân: duyurma, duyuru.
ilânât: ilanlar, duyurular.
ilânihaye: sona kadar.
ilânnâme: duyurma yazısı.
ilâve: ek.
ilâveten: ek olarak.
îlâyıkelimetullah: Allah kelâmını yayma.
ilbâs: giydirme.
ilca: gereklilik, zorlama.
ilcaât: gereklilikler, zorlamalar.
ilel: sebepler, hastalıklar.
ilelebed: sonsuza kadar.
îlem: bil!
îlemeyyühelazîz: bil ey azîz!
ileyh: ona.
ilga: kaldırma.
ilhâd: dinsizlik.
ilhâh: zorlama.
ilhak: katma, ekleme.
ilhâm: Allah tarafından kalbe gelen mânâ.
ilhâmât: ilhamlar, kalbe gelen mânâlar.
ilhâmen: ilham olarak.
ilhâmî: ilhamla ilgili.
ilka: ekme, bırakma.
ilkaât: ilkalar, ekmeler.
ilkah: dölleme, aşılama.
illâ: ille, ne olursa olsun, özellikle.
illallah: Allahdan başka.
ille: sebep, illa.
illet: hastalık.
illet: asıl sebep.
illiyet: sebeplik.
illiyyîn: cennetin en yüksek yeri.
illüzyon: cisimleri yanlış idrak etmek.
ilm: ilim.
ilmelyakîn: ilim yoluyla kesin biliş.
ilmî: ilimle ilgili, ilme uygun.
ilmihâl: "hâl ilmi" mânâsında herkese gerekli olan dinî hükümleri bildirmek maksadıyla yazılan kitaplara verilen isim.
ilmiye: âlimler yolu.
ilsâk: yapışma, bitişme.
iltibas: karıştırma, ayıramama.
ilticâ: sığınma.
ilticâgâh: sığınak.
ilticâkârâne: sığınırcasına.
iltifât: lütfetme, gönül alma, güzel sözle okşama.
iltifâtât: iltifatlar, gönül almalar, lütfetmeler.
iltifâtkârâne: iltifat edercesine.
iltihâb: yanma, kızışma.
iltihak: katılma.
iltihâm: kaynaşma.
iltika: kavuşma.
iltimas: kayırma.
iltisak: kavuşma.
iltiyâm: kaynaşma.
iltizam: kayırma, taraf tutma, gerekli bulma.
iltizamkârâne: taraf tutarcasına.
iltizamperverâne: taraf tutmayı severcesine.
ilyâs: Kuranda adı geçen bir peygamber.
ilzâm: susturma, sözle üstün gelme, yenme.
îmâ: dolayısıyle anlatma.
imâd: direk.
îmâen: ima ederek.
îmâî: ima şeklinde.
îmâl: yapma, yapım.
îmâlât: yapmalar, yapımlar.
imâle: meylettirme, uzun okuma.
imam: namaz kıldıran kimse, büyük âlim, önder.
imame: sarık, tesbih başı.
imamet: imamlık, önderlik.
imamımübîn: bir nevi kader defteri.
imân: çok dikkatli olma.
îmân: inanma.
îmânî: îmanla ilgili.
îmânperver: îmanı seven.
îmar: yapma, onarma, şenlendirme.
îmarât: imarlar, yapmalar, onarmalar.
imâret: bayındırlık, fakirlere yemek verilen yer.
îmarkârâne: imar edercesine.
imâte: öldürme.
imbik: süzme aleti.
imdâd: imdat, yardım.
imdâdât: yardımlar.
imdi: şimdi.
imha: bozma, yıkma, yok etme.
imhâl: erteleme.
imkân: olabilirlik.
imkânât: imkânlar, olabilmeler.
imkânî: olabilen.
imlâ: doldurma, yazma bilgisi.
imrân: Hazreti Meryemin babası.
imrâr: geçirme.
imsâk: el çekme, oruca başlama zamanı.
imtidâd: uzama.
imtihan: sınama.
imtihanât: sınamalar.
imtinâ: çekinme, yanaşmama, imkânsız olma.
imtinân: minnet etme.
imtisâl: misal edinme, benzemeye çalışma.
imtisâlen: misal edinerek, uyarak.
imtiyaz: ayrıcalık.
imtiyazât: ayrıcalıklar.
imtizâc: uyuşma, kaynaşma.
imtizâcât: kaynaşmalar, uyuşmalar.
imtizâckâr: uyuşan, kaynaşan.
imtizâckârâne: kaynaşarak, uyuşarak.
inâbe: günahı terkedip hakka yönelme.
inâd: ayak direme, inat.
inâdî: inada dayanan.
inâm: nimetlendirme.
inâmât: nimetlendirmeler.
inâmperver: nimetlendirmeyi seven.
inâs: kadınlar.
inaş: hareketlendirme.
inâyât: yardımlar.
inâyet: yardım.
inâyethâh: yardım isteyen.
inâyetkâr: yardım eden.
inâyetkârâne: yardım edercesine.
inâyetnâme: yardım yazısı.
inâyetperver: yardımsever.
inbât: otun bitmesini sağlama.
inbik: imbik, süzme âleti.
inbisât: genişleme.
incil: dört büyük ilâhî kitaptan biri.
incilâ: cilâlanma, parlama.
incilâb: celbedilme, çekilme.
incimad: donma, katılaşma.
incirar: çekilme, sona erme.
incizâb: cezbedilme, çekilme.
incizâbât: cezbedilmeler, çekilmeler.
incizâr: çekilme.
ind: yan, kat.
indallah: Allah katında.
indelbüleğa: adamına göre güzel söz söyleyenler yanında.
indelhâce: gerek duyulduğunda.
indî: kendince, keyfî.
indifâ: def olma, püskürme.
indimaç: kenetlenme.
indiras: bozulma, silinme.
ineb: üzüm.
infâk: nafaka verme.
infâz: yerine getirme.
infiâl: hareketlenme, kızma.
infiâlât: infialler.
inficâr: tan yerinin ağarması, tohumun çatlaması.
infikâk: ayrılma, ayrışma.
infilâk: patlama.
infirad: teklik, benzersizlik.
infisah: bozulma, dağılma.
infisal: ayrılma.
infitar: yarılma.
inhidam: yıkılma.
inhilâl: ayrışma, dağılma.
inhimak: kapılma, düşkünlük.
inhinâ: bükülme, eğrilme.
inhirâf: sapma.
inhisaf: tutulma.
inhisar: bir şeyin sadece bir kişiye verilmesi, tekel.
inhitat: düşme, çökme.
inhizam: bozulma, dağılma, yenilme.
inîdam: yok olma.
inîkad: kurulma, gerçekleşme, bağlanma.
inîkas: yansıma.
inkâr: inanmama.
inkârî: inkârla ilgili.
inkıbâz: tutukluk.
inkılâb: inkılâp, değişme, dönüşme.
inkılâbât: değişmeler.
inkılâbvârî: inkılâp gibi.
inkıraz: sönme, tükenme.
inkısam: bölünme.
inkısar: kısalma.
inkısarât: inkısarlar.
inkıtâ: kesilme, tükenme, tıkanma.
inkıyâd: boyun eğme, bağlanma.
inkıza: olup bitme.
inkisar: kırılma.
inkisarat: kırılmalar.
inkişâ: açılma.
inkişaf: açılma, gelişme.
inkişafat: açılmalar, gelişmeler.
innî: eserlerden eser sahibine götüren delil.
ins: insan.
insâ: unutma.
insâf: merhamete dayalı adalet.
insâfkârâne: insaflıca.
insaniyet: insanlık.
insaniyeten: insanlık bakımından.
insaniyetkârâne: insanlığa yakışırcasına, insanca.
insaniyetperver: insanlıksever.
insî: insanla ilgili, insan cinsinden.
insibab: dökülme, katılma.
insibağ: boyanma.
insicâm: düzgünlük.
insilâh: soyulma, sıyırılma.
insiyak: sevkedilme.
inşâ: yapma, kurma.
inşâallah: Allah dilerse.
inşâd: şiir okuma.
inşât: ferahlandırma.
inşiâb: bölümlenme.
inşikak: yarılma.
inşirâh: ferahlanma, açılma.
intâc: netice verme.
intâk: konuşturma.
intâkıbilhak: Allahın konuşturması.
intâniye: mikrobik.
intiaş: dinlenip canlanma.
intibâ: izlenim.
intibâh: uyanma.
intibâhkârâne: uyanmışçasına.
intibak: uyma.
intifâ: faydalanma.
intifâ: sönme.
intihâ: son, sona erme.
intihâb: seçme.
intihal: çalma.
intikal: geçme, anlama.
intikam: öç.
intikamkârâne: intikam alırcasına.
intisab: bağlanma, kapılanma.
intişâr: yayılma.
intişârât: yayılmalar.
intizam: düzgünlük, düzen, yerli yerindelik.
intizamât: intizamlar.
intizamkârâne: düzgünce.
intizamperver: düzensever.
intizamperverâne: düzensevercesine.
intizar: bekleme, gözleme.
intizaren: bekleyerek.
inzâl: indirme, inme.
inzâr: korkutma.
inzibât: sıkı düzen.
inzimâm: eklenme.
inzivâ: bir köşeye çekilme.
inzivâgâh: inziva yeri
ipnotizma: telkinle uyutma.
îrâb: düzgün söz söyleme.
irâd: gelir, kazanç.
îrâd: söyleme, dile getirme.
irâde: seçme ve isteme kabiliyeti.
irâdet: irade.
irâdî: iradeyle ilgili, istemekle.
irâe: gösterme.
irâs: verme, miras bırakma.
îrâz: yüz çevirme.
ircâ: indirme, döndürme.
irfân: bilme, anlama, zihni olgunluk.
irhâsât: Efendimizin peygamberlikten önceki harika hâlleri.
irs: miras, kalıtım.
irsâ: sağlamlaştırma.
irsâl: gönderilme.
irsâlât: göndermeler.
irsiyet: kalıtım.
irşâd: hak yolu gösterme.
irşâdât: irşatlar.
irşâdgâh: irşat yeri.
irşâdî: irşatla ilgili.
irşâdkâr: irşatçı.
irşâdkârâne: irşat edercesine.
irtibât: bağlılık, ilgi.
irticâ: geri dönücülük.
irticâc: çalkalanma.
irticâkârâne: geri dönercesine.
irticâlen: hazırlıksız söyleme.
irticâlî: hazırlıksız konuşma.
irtidâd: dinden dönme.
irtidâdkâr: dininden dönen.
irtifâ: yükseklik.
irtihâl: göçme, ölme.
irtikâb: işleme.
irtisam: resmedilme.
irtişâ: rüşvetçilik.
irzâ: razı etme.
irzâk: rızık verme.
isa: dört büyük peygamberden biri.
isâbet: yerini bulma, rast gelme.
isâbetiayn: göz değmesi.
isâd: yükseltme, mesut etme.
isâet: kötü iş işleme.
îsâf: yardıma koşma.
âsal: ulaştırma.
isâle: akıtma.
îsâr: kendisi muhtaç olduğu hâlde başkasına verme ahlâkı.
isbât: delil göstererek hakikatı ortaya koyma.
isevî: isa aleyhisselâmın dininden olan kimse.
isevîlik: isa aleyhisselâmın dini.
iska: sulama.
iskân: yerleştirme.
iskât: susturma.
iskender: sayısız beldeler fethetmiş bir hükümdar.
islâm: Hazreti Muhammed aleyhisalâtü vesselâmın getirdiği din.
islâmiyet: islâmlık.
ism: günah, suç.
ismar: meyve verme.
ismet: masumluk, temizlik.
ismiâzam: en büyük ilâhî isim.
ismifâil: kimin iş yaptığını bildiren isim, özne.
ismullah: Allah adı.
isnâaşer: on iki.
isnâd: dayandırma.
isnâdât: dayandırmalar.
ispirtizma: cinlerle konuşup da ruhlarla konuştuklarını sananların fikri.
isrâ: geceleyin götürme.
isrâf: gereksiz yere harcama.
isrâfât: gereksiz harcamalar.
isrâfil: sur borusunu üflemekle görevli büyük bir melek.
isrâfilmisâl: israfil gibi.
isrâfilvârî: israfil aleyhisselâm gibi.
isrâil: Hazreti Yakubun lâkabı.
isrâiliyyat: Yahudilikten kalma bilgiler.
istahrabat: ateşe tapanların ünlü ateşlerinin bulunduğu yer.
istasyon: demiryollarında durak.
istatistik: hüküm çıkarmak için bilgi toplama ve sınıflandırma ilmi.
istiâb: içine alma, kaplama.
istiânât: yardım istemeler.
istiâne: yardım isteme.
istiâre: bir kelimeyi başka anlamda kullanma.
istiâze: sığınma.
istibâd: akıldan uzak görme.
istibdad: baskıcı yönetim.
istibdadât: baskılar.
istibka: kalıcı kılma.
istibrâ: küçük abdestten sonra idrarın iyice kesilmesini beklemek.
istibşâr: müjdeleme.
istibşârkârâne: müjdelercesine.
istîcâl: acele etme.
isticvâb: sorup cevap isteme.
istîdâ: dilekçe.
istidad: istidat, yetenek.
istidadat: yetenekler.
istidadî: yetenekle ilgili.
istidlâl: delil getirme, delile dayanarak hüküm çıkarma.
istidrâc: derece derece yükselme, hayırsız başarı.
istidrâcî: istidracla ilgili.
istidrâdî: başka konu anlatılırken arada söylenen söz.
istif: yığma.
istifâ: işten ayrılma.
istifâde: faydalanma.
istifâdeten: faydalanma bakımında.
istifâza: feyizlenme, manen gıdalanma.
istifâzaten: feyizlenme bakımından.
istifhâm: soru, sorma.
istifra: kusma.
istifsâr: anlamak için soru sorma.
istifta: bir meselede dinin hükmünü sorma.
istigase: yardım isteme.
istiğfar: Allahtan af dileme.
istiğna: gönül tokluğu, nazlanma, uzak durma.
istiğrâb: yadırgama, garipseme.
istiğrâbkârâne: yadırgarcasına.
istiğrâk: ilâhî aşka dalıp coşarak kendinden geçme, esrime.
istiğrâkî: istiğrakla ilgili.
istiğrâkkârâne: kendinden geçercesine.
istihâl: temizleme.
istihâle: başkalaşma.
istihâre: bir işin iyi olup olmadığını anlamak için rüya görmek niyetiyle uykuya yatma.
istihâza: âdet kanı.
istihbâb: güzel sayma.
istihbâr: haber alma.
istihbârât: haber almalar.
istihdâf: hedef edinme.
istihdâm: hizmet ettirme.
istihfâf: hafife alma.
istihkak: hak etme.
istihkâm: sağlamlık, siper.
istihkâr: hor görme.
istihlâk: tüketim.
istihrâc: çıkarma, çıkarım.
istihrâcât: çıkarmalar, çıkarımlar.
istihsâl: üretim.
istihsân: güzel sayma.
istihsan: korunma.
istihsânât: güzel saymalar.
istihsânkârane: beğenircesine.
istihyâ: haya etme, utanma.
istihzâ: ince alay.
istihzâkârâne: alay edercesine.
istihzar: hazırlama.
istihzarât: hazırlamalar.
istikamet: doğrultu, yön.
istikbâl: gelecek zaman, yönelme.
istikbâlbîn: geleceği gören.
istikbâlî: gelecekle ilgili.
istikbâliyât: gelecek zamanda olacaklar.
istiklâl: bağımsızlık.
istiklâldârâne: bağımsızca.
istiklâliyet: bağımsızlık.
istikmâl: tamamlama.
istikrâ: ayrı ayrı olaylardan genel bir hüküm çıkarma.
istikrâen: istikra bakımından.
istikrah: tiksinme.
istikrâr: karar kılma, yerleşme.
istikrâz: borçlanma.
istikzâr: pis görme.
istilâ: kaplama.
istilâkârâne: kaplarcasına.
istilhak: kendine alma.
istilzâm: gerektirme.
istilzâz: lezzet alma.
istimâ: dinleme.
istimâl: kullanma.
istimdâd: yardım isteme.
istimdâdgâh: yardım isteme yeri.
istimdâdkârâne: yardım istercesine.
istimlâk: kamulaştırma.
istimrâr: devamlılık.
istimsâl: örnek alma.
istimzâc: kaynaşma, karışma.
istinâbe: başka yerde bulunan şahidin ifadesinin alınması.
istinad: dayanma.
istinaden: dayanarak.
istinadgâh: dayanak.
istinaf: başlangıç, mahkeme.
istinâs: alışma, ısınma.
istinbât: bir sözden gizli bir mânâ çıkarma.
istincâ: helada temizlenme.
istinkâf: çekinme, katılmama.
istinkâr: inkâr etme.
istinsâh: sayfaları yazarak çoğaltma.
istintak: konuşturma.
istirâhât: dinlenme.
istirâhâtgâh: dinlenme yeri.
istirâhâthâne: dinlenme evi.
istirâk: hırsızlık.
istirdâd: geri alma.
istirhâm: merhamet dilenme.
istirhâmnâme: merhamet dilenme yazısı.
istîsâb: güç sayma.
istîsal: kökünü kazıma.
istiskal: yüz vermeyerek kovma.
istismâr: menfaatine alet etme.
istisnâ: ayrılık, kural dışı.
istişâre: danışma, konuşma.
istişfâ: şifa isteme.
istişhâd: şahit gösterme.
istişmâm: koklama.
istitafkârane: merhamet isteyen gibi.
istitar: örtünme.
istitrad: ara söz.
istivâ: düzelme, güneşin tepeye gelmesi.
istizâh: açıklama istemek.
istizâm: büyütme.
istizân: izin isteme.
istizhâr: birinden yardımcı olmasını isteme.
isyân: ayaklanma, başkaldırma.
isyânkârâne: başkaldırırcasına.
îşâ: yatsı.
işâa: haber yayma.
işâl: alevlendirme.
işâr: sezdirme.
işârât: işaretler.
işârâtülîcâz: mûcizelik işaretleri.
işâret: anlamlı davranış, belirti.
işâreten: işaret ederek.
işârî: işaretle ilgili.
işbâ: doyurma.
işgal: oyalama, alma.
işgüzar: çalışkan.
işhâd: şahit gösterme.
işkâl: güçleştirme, çetinleştirme.
işkembe: hayvan midesi.
işkil: vesvese, kuşku.
işmâm: koklatma.
işmar: anlamlı işaret.
işrak: Allaha ortak koşma.
işrâk: ışıklandırma, parlatma.
işrâkiyye: batıl bir felsefe.
işrâkiyyûn: işrâkiyyeciler.
işret: içkili toplantı.
iştiâl: alevlenme.
iştibâh: şüphelenme, benzerlik.
iştibâk: şebekelenme, örgülenme.
iştigal: uğraşma.
iştihâ: iştah.
iştihar: ünlenme.
iştikak: türeme.
iştira: satın alma.
iştirak: ortaklık, katılma.
iştiyak: şiddetli istek.
iştiyakât: şiddetli istekler.
iştiyakâver: pek istekli.
iştiyakengiz: istek veren.
îta: verme.
itâat: söz dinleme.
itâatkârâne: söz dinleyerek.
itâb: azarlama.
itâm: yemek yedirme.
itfa: söndürme.
ithaf: yazılan kitapta birinin adını anma.
ithâm: suçlama.
ithâmnâme: suçlama yazısı.
îtibar: saygınlık.
îtibarî: var sayılan.
îtidâl: orta hâllilik.
îtidâlidem: soğukkanlılık.
îtikâd: gönülden inanma.
îtikâdât: inanmalar.
îtikâden: inanma bakımından.
îtikâdî: inanmakla ilgili.
îtikaf: bir yere çekilip ibadet etmek.
îtilâ: yükselme.
îtilâf: anlaşma.
îtimâd: güvenme.
îtimâden: güvenerek.
îtinâ: özen.
îtiraf: saklamayıp söyleme.
îtiraz: karşı çıkma, karşı söz.
îtirazât: itirazlar.
îtiraziye: cümlede ara söz
îtirazkârâne: itiraz edercesine.
îtiraznâme: itiraz yazısı.
îtisaf: haksızlık.
îtiyad: alışkanlık.
îtizâl: ayrılma, sapma.
îtizâr: özür bildirme.
itkan: sağlam yapma.
itlâf: öldürme.
itlak: bağlama, asma.
itmâm: tamamlama.
itminân: tatmin olma.
itminânbahş: tatmin eden.
itminânkârâne: tatmin olurcasına.
ittibâ: tabi olma, uyma.
ittibâen: tabi olarak, uyarak.
ittifâk: birleşme.
ittifâken: birleşerek.
ittifâkî: birleşmeye dair, üstünde birleşilen.
ittifâkkârâne: birleşircesine.
ittihâd: birlik.
ittihâdıislâm: Müslümanların birlik olması.
ittihâm: suçlanma.
ittihâmkârâne: suçlanarak.
ittihâmnâme: suçlanma yazısı.
ittihâz: alma, sayma.
ittika: sakınma.
ittikan: sağlamlık.
ittisâf: sıfatlanma.
ittisâfkârâne: sıfatlanırcasına.
ittisâk: düzenli diziliş.
ittisâl: bitişme.
ittizâh: açıklık.
ittizân: ölçülülük.
ityân: belirleme.
ivaz: karşılık.
îvicâc: eğrilik.
îvicâcât: eğrilikler.
îyanî: görünen.
îyd: bayram.
izâ: birdenbire.
izâbe: eritmek.
izâc: taciz etme, rahatsız etme.
izâcât: taciz etmeler.
izâe: aydınlatma.
izâfe: bağlama, yükleme.
izâfî: göreli, göreceli.
îzâh: açıklama.
îzâhât: açıklamalar.
îzâhen: açıklama ile.
izâle: giderme.
izâm: büyükler.
îzâm: büyütme.
izân: anlayış.
izânî: anlayışla ilgili.
izâr: elbise.
îzâz: ağırlama.
izbe: kuytu.
izdihâm: yığışma.
izdivâc: evlenme.
izdiyad: artma.
izhâr: gösterme.
izinnâme: izin belgesi.
izmihlâl: bozulma.
izn: izin.
izzet: üstünlük, galibiyet.
izzetâlûd: izzetle karışık.
izzetinefis: insanın kendine saygısı.
J
jâle: çiy, şebnem, kırağı.
jandarma: asayişle görevli asker.
jelatin: kokusuz bir madde, bir cins kağıt.
jeolog: yeryüzü ilmi ile uğraşan kimse.
jeoloji: yeryüzünün yapısını inceleyen ilim.
jest: anlamlı beden hareketleri.
jiyân: kükremiş.
Jöntürk: Osmanlıların son döneminde yaşayan yenilik sevdalısı gençler.
jurnal: günlük, ispiyon.
jülîde: perişan, dağınık.
jüri: bir mesele hakkında hüküm vermek için toplanan heyet.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder