6/27/2010

Ölülerinizi iyilikle anın

"Ölülerinizi iyilikle anın"

Suâl: Bilindiği gibi, Mısırlı, Suriyeli, Pakistanlı ve Hintli ba'zı yazarlar, Eshâb-ı kirâma, bilhassa Hz. Osman'a ağır şekilde dil uzatıyorlar. Dinimizi içten yıkmaya, mü'minler arasında tefrika çıkartmaya çalışıyorlar. Bunları gören ba'zı müslümanlar, meselâ Davudoğlu Hoca, Necip Fazıl, Sadreddin Yüksel ve daha başkaları, bu mezhepsizlere gereken cevabı vermişlerdir. Fakat mezhepsizlerin yandaşı olan bir yazar, "Hz. Osman ve diğer sahabeleri kötüleyenler şimdi ölmüştür. Mü'minler elbette kardeştir. Dolayısıyla (Ölülerinizi iyilikle anın, kötülüklerini söylemeyin!) hadîsine uyup, Sahabeyi kötüleyen bu zatları da tenkid etmek câiz olmaz." diyor. Peki mezhepsiz bir kimse, yazarın ölüsü sayılıyor da ve onu iyilikle anmak, kötülüklerini söyle
memek lâzım geliyor da, Hz. Osman ve diğer Eshâb-ı kirâm müslümanların ölüleri sayılmıyor mu? Onları kötülemek câiz midir?

Cevap: Mezhepsizlere göre, Eshâb-ı kirâmı kötülemek câiz, fakat, kötülüyenlere ne yapıyorsunuz demek bile câiz değildir. Böylece Eshâb-ı kirâmı kendi ölüleri olmadıklarını âdeta kabûl etmiş oluyorlar. Mezhepsizlerin ve onların yandaşlarının çok samimiyetsiz oldukları meydandadır. Hem (Ölülerinizi iyilikle anın!) hadîs-i şerîfini yazarlar, hem de Eshâb-ı kirâma dil uzatırlar. Eshâb-ı kirâmı kötülemek câiz olmadığı gibi, onlar hakkında iyilikten başka şey söylemek de câiz değildir.

Eshâb-ı Kirâmın Fazîleti

Peygamber efendimiz, (Eshâbımın ismini işitince, susunuz, şânlarına yakışmıyan söz söylemeyiniz!) buyuruyor. (Mevâhib)

A'raf ve Hicr sûrelerinde meâlen, (Biz azîmüşşân, onların kalblerindeki gıl ve gışşı nez'ettik) buyuruyor. Yâni kalblerindeki kin, hıyânet ve birbirlerine düşmanlık gibi şeyleri kökünden çıkarıp attık. Bu âyet-i kerîme gösteriyor ki, hiçbir Sahâbî, hiçbir Sahâbî için hased ve kin besliyemez. Bunların kökü onlardan sökülmüş, atılmıştır. Çünkü, hepsi Hakkulyakîne varmışlardır. Aralarında hâsıl olan mücâdele ve muhârebeler ictihâd sebebiyle idi. Her biri, kendi ictihâdıyla hareket etmeye memur ve mecbûr olduğundan, hiçbirine dil uzatılamaz. Kur'ân-ı kerîmde (İki mü'min grup birbiriyle savaştığı zaman aralarını düzeltin!) buyuruluyor. (Hucurât 9)

Eshâb-ı kirâm çok üstün kimselerdi. Hadîs-i şerîflerde buyuruluyor ki:

(Eshâbım arasında fitne çıkacaktır. O fitnelere karışanları, Allahü teâlâ benimle olan sohbetlerinin hürmetine af ve mağfiret edecektir. Sonra gelenler ise, bu fitnelere karışan Eshâbıma dil uzatarak Cehenneme girecektir.) [Müslim]

(Eshâbıma dil uzatmakta Allahtan korkun! Benden sonra onları kötü niyetlerinize hedef tutmayın! Onları seven, beni sevdiği için sever. Onları sevmiyen, beni sevmediği için sevmez. Onlara el ile, dil ile eziyet eden, Allaha eziyet etmiş olur.) [Buhârî]

(Eshâbım, cin ve insanların hepsinden daha üstündür.) [Bezzâr]

Hz. Osmân'ın Üstünlüğü

Mezhepsizlerin hedef aldığı Hz. Osman, Cennetle müjdelenmiş on kişiden biridir. Hadîs-i şerîfte (Osman'ın şefâ'ati ile hepsi Cehennemlik olan yetmiş bin kişi sorgusuz suâlsiz Cennete girecektir.) buyuruldu. (İbni Asâkir)

Peygamber efendimiz, Allahü teâlânın emri ile kızı Rukayye'yi Hz. Osman'a verdi. Rukayye vefât edince, ikinci kızı Ümm-i Gülsüm'ü de ona verdi. O da vefât edince (Daha kızlarım olsaydı, onları da Osman'a verirdim.) buyurdu. Kızı Ümm-i Gülsüm'e de (Kızım, zevcin Osman, ceddin İbrâhim peygambere ve babana herkesten daha çok benzemektedir.) buyurdu. Hz. Osman gelince, Peygamber efendimiz mübârek ayaklarını örttü. Âişe vâlidemiz, sebebini suâl edince, (Yâ Âişe, Osman'dan melekler hayâ eder, ben hayâ etmez miyim?) buyurdu. Tebük gazvesinde Hz. Osman, kendi ticaret malından üç bin deve, yetmiş at, on bin altın getirdi. Resûlullah efendimiz, bunları askere dağıttıktan sonra, (Bugünden sonra Osman'a günâh yazılmaz.) [Bundan sonra Allah Osman'ı günâh işlemekten korur.] buyurdu. (Tirmizî) ve (Yâ Rabbî, Osman'ın geçmiş, gelecek, gizli-açık ve Kıyâmete kadar işliyeceği günâhları affet!) diye duâ etti. (Ebû Nuaym)

Hz. Ali, birgün Hz. Fâtıma'yı incitmişti. Hz. Ebû Bekr ile Hz. Ömer Peygamber efendimize ricâda bulundularsa da, Peygamber efendimiz Hz. Ali'yi affetmedi. Hz. Osman ricâ edince affetti. Sebebini sorduklarında (Öyle birinin şefâ'atini [ricâsını, af talebini] kabûl ettim ki, yer ile göğün yerini değiştir diye, Allah'tan istese, Allahü teâlâ bunu kabûl edip değiştirir. Yâhut "Yâ Rabbî bu ümmetin hepsinin günâhlarını affet!" dese, affeder.) buyurdu. (Mesâbîh)


Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...