6/27/2010

Tasavvufta ilerleme

Tasavvufta ilerleme

Suâl: Eskiden tasavvufta ilerleyen çok kimse evliyâ oluyordu. Tasavvufta ilerlemek için ne yapmak gerekiyordu?

Cevap: Tasavvufa giren sâlik, şunları yapardı:

1- Hocasına tam inanırdı. Bütün başarılarını ve kendisine gelen her iyiliği hocasından bilir, "O olmasa, ben bunlara kavuşamazdım." derdi.

2- Kalbinde hocasına karşı en
ufak bir itiraz yer almazdı. Tam teslimiyet sahibi idi. Hocaya en ufak bir itirazın öldürücü zehir olduğunu ve itirazın feyzi kestiğini, hocasına itiraz edenin Allahın nazarından da düştüğünü bilirdi. Resûlullaha itiraz Allaha itiraz demektir. Âlime itiraz Resûlullaha itiraz olur. Bu bakımdan âlimin, hocasının sözüne itiraz eden Allaha itiraz etmiş gibi olur ve hocasını imtihân eden mel'undur.

3- Abdestsiz bulunmazdı. Allahü teâlâ Mûsâ aleyhisselâma buyurdu ki:

(Yâ Mûsâ, sana bir musîbet geldiği zaman abdestsiz isen, yalnız kendini ayıpla, kusûru kendine bul!) [Şir'a]

4- Ehl-i dünyadan uzak durur, ehl-i kemal ile sohbet ederdi. Allah dostundan başkası ile dostluk etmezdi. Zira iki zıt bir kalbde olmaz.

5- Günâhlardan el çekerdi. Hep nefsi ile mücâdele ederdi. Çünkü nefsi ile mücâdele edene Hak teâlâ hakîkî hidâyeti ihsân eder. İhtiyâç kadar yiyip içerdi. Çünkü açlık müşâhedeye [Kalb gözünün açılmasına], uzlet [kötülerden uzak durmak], vâsıl olmaya sebep olur.

Sükûtun Fazîleti

6- Sükûtu bilirdi. Çünkü sükût mahallinde sukût, konuşmak mahallinde konuşmak daha şereflidir. Konuşulacak yerde sukût, sukût edilecek yerde konuşmak aklın noksanlığındadır. Hikmet on kısımdır, dokuzu dinlemek, biri de kötülerden, kötülüklerden uzlettir, el çekmektir. Bir kimse tahrik edici söz söylemezse, o kimse tahrik edici sözün âfetinden mâsun kalır. Hakîkati meydana çıkarmak için hak için, hakîkati bildirmek için konuşmak şarttır.

7- Hep Allahı hatırladı, yâni zikrederdi. Zikri aslâ ihmâl etmezdi. Allahtan gayrısını unuturdu. Çünkü Allahtan başkalarını unutmadıkça, zikirden beklenilen fayda hâsıl olmaz.

8- İhlâs ile ibâdet ederdi. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:(Kırk gün ihlâs ile islâmiyete uyanın kalbi hikmetle dolar. Konuşunca hikmetler söyler.) [İbni Adiy]

9- Sâlik, doğru îmân sâhibi idi. Kalbde doğru îmânın bulunmasına alâmet, dinin emîrlerini seve seve yapmak, kâfirleri düşman bilip, onlara mahsûs olan ve kâfirlik alâmeti şeyleri yok etmektir. Allahü teâlânın emîrlerini yapmamak hep kalbin bozuk olmasındandır. Kalbin bozuk olması, dine tam inanmamaktan olur.

Hak teâlâ, kâfirlere kıymet verenlerin ve onlara tâbi olanların aldandıklarını ve pişman olacaklarını beyân buyurmuştur.

10- Sâlik, Allahü teâlâyı iyi tanırdı. Çünkü Allahü teâlâyı tanımaya çalışmak, Allahü teâlânın râzı olduğu şeyleri, Resûlullah efendimizin yolunu bilen ve bu yolda bulunan birini aramak ve böyle bir Allah adamına uymak, her müslümanın vazîfesidir. Kur'ân-ı kerîmde buyuruluyor ki:(Allahın rızâsına kavuşmak için vesile, vâsıta arayınız!) (Mâide 38)

Söz Taşımak

Suâl: Birinin, başka biri hakkında söylediği sözü, hiç ekleme yapmadan ona götürmek de koğuculuk mu? Meselâ "Âyşe hanım senin hakkında şöyle dedi." demek koğuculuğa girer mi?

Cevap: Doğru olarak söz taşımak da koğuculuk olur. Yalan katılırsa iftirâ da olur. Koğuculuk günâhtır. Âhırette cezâsı ağır olduğu gibi, dünyada da insanların aralarının açılmasına sebep olur. Vebalinin ağırlığı düşünülerek "Taş taşı da, söz taşıma" derler. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

(Koğuculuk, kabir azâbına sebep olur.) [Beyhekî]

(Hasetçi, koğucu ve falcı benden değildir.) [Taberânî]

(Sizin en kötünüz, söz taşıyan, dostların arasını bozan ve ayıp araştırandır.) [İ.Mâverdi]

(Koğucular ve ettiği iyiliği başa kakanlar mel'undur.) [İ.Mâverdi]

Bu hadîs-i şerîflerde geçen (Cennete giremez), (Benden değildir) ve (Mel'undur) gibi ifâdeler "tevbe edip helâllaşmadan ölen, cezâsını çekmeden Cennete giremez" ma'nâsındadır. Eğer bu kimseler affa veya şefâ'ate kavuşursa, Cennete girer. Yâhut insanın sevâbları çok olur, günâhlarından fazla gelirse, yine Cennete girer. Ehl-i sünnet i'tikâdında, günâh işliyene kâfir denmez.

Sebebe Sarılmak

Suâl: Feyze kavuşmak için ne yapmak lâzımdır?

Cevap: Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

(İnsan, kendine ihsân, iyilik edeni sever. Bu sevgi, insanın yaradılışında vardır.) [İ.Ahlâkı]

Yapılan ihsân, ne kadar kıymetli ve ne kadar çok olursa, sevgi de o kadar fazla olur. Bunun için herkes ana-babasını, hocasını, ustasını, vatanını, din kardeşlerini çok sever. Bir müslümanın hocası, kendisine din ve dünya bilgilerini, îmânını, Allahını, Peygamberini, güzel ahlâkı öğrettiği için, onu herkesten, herşeyden çok sever. Bu sevgi cibillîdir, insanın doğuşunda vardır. Çok sevilen kimse, insanın kalbinden, hâtırından çıkmaz. Onun şekli kalbine yerleşir.

Feyz, kalbden kalbe gelen, insana Allahü teâlânın râzı olduğu şeyleri yaptıran nûrdur, bir kuvvettir. Feyzler, Resûlullahın mübârek kalbinden yayılmakta, evliyânın kalbleri vâsıtası ile, evliyâyı çok seven kalblere gelmektedir. Feyze kavuşan bir insanın kalbi, ilimler, ma'rifetler, kerâmetler hazînesi olur. Bu saâdete kavuşmak için, Ehl-i sünnet i'tikâdında olmak ve dinin emîr ve yasaklarına uymak şarttır. Bedeni besleyen rızıklar ve kalbi temizleyen feyzler, ezelde takdîr ve taksîm edilmiştir. Fakat, bunlara kavuşmak için, âdet-i ilâhiyyeye uymak, sebeplerini aramak, bulmak için çalışmak lâzımdır. Şartlarına uyarak çalışana elbet verilir. Allahü teâlâ dilediğine çalışmadan da ihsân eder.

Kalbi Sıkan İş

Suâl: Bir işi yaparken kalbime bir sıkıntı geliyor. Ne yapmak lâzımdır?

Cevap: Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî Serhendî hazretleri buyuruyor ki:

Kalbinin ürperdiği işi yapma! Nefsine uyma! Şüphe ettiğin işlerde kalbine danış! Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

(Nefse sükûnet ve kalbe ferâhlık veren iş, iyi iştir. Nefsi azdıran, kalbe heyecan veren iş günâhtır.) [Beyhekî]

(Helâl olan şeyler bellidir. Harâmlar da bildirilmiştir. Şüpheli olanlardan kaçınız! Şüphesiz bildiklerinizi yapınız!) [Taberânî]

Bu hadîs-i şerîfler gösteriyor ki, şüphe edilen ve kalbi sıkan şeyi yapmamalı! Şüphe edilmeyeni yapmak câiz olur. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Allahın, Kur'ân-ı kerîmde helâl ettiği şeyler helâldir. Kur'ân-ı kerîmde bildirmediği şeyleri affeder.) [Tirmizî]

Şüpheli birşeyle karşılaşınca, eli kalb üzerine koymalı, kalb çarpması artmazsa, o şeyi yapmalı! Eğer, fazla çarparsa yapmamalıdır! Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

(Elini göğsüne koy! Helâl şeyde kalb sâkin olur. Harâm şeyde çarpıntı olur. Şüpheye düşersen yapma! Din adamları fetvâ verseler de yapma!) [İ. Ahmed]

Îmânı olan, büyük günâha düşmemek için, küçük günâhtan kaçar.[C.2 m.110]


Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...