11/27/2009

kulhuvallahu ehad İhlas Suresi

ihlas suresi Okunuşu
1.Kul hüvellâahü ehad
2.Ellâahüs samed
3.Lem yelid ve lem yüüled
4.Velem yekünlehu küfüven ehad
ihlas suresi Kul hüvellâahü ehad dinlemek için tıkla

ihlas suresi Arapçası
سورة الإخلاص

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ {1} اللَّهُ الصَّمَدُ {2} لَمْ يَلِدْ

وَلَمْ يُولَدْ {3} وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُواً أَحَدٌ {4}


ihlas suresi Anlamı


1.De ki: O, Allah birdir.
2.Allah sameddir.
3.O, doğurmamış ve doğmamıştır.
4.Onun hiçbir dengi yoktur


ihlas suresi İniş Sebebi


İslamın tevhid akidesinin en özlü, samimi ve anlamlı ifadesini verdiği için bu sureye " ihlas " suresi denilmiştir.

Bu surenin " esas " " tevhid ", " Necat ", "Vilayet", "Marifet", "Tecrit" gibi isimleri de vardır. Mekkede " Nas " suresinden sonra nazil olmuştur. 4 ayettir.

Bu surede, tevhid akidesi bir bütün olarak ve Yüce Allah en güzel vasıflarıyla özlü olarak anlatılmakta, adeta Kuranın bir sonucu sunulmaktadır. Bazı müşrikler Hz. Peygambere s.a.v. gelerek: " Ey Muhammed, Rabbını bize tanıt, O Altından mıdır? gümüşten midir?..Yoksa yakuttan mıdır? " diye sormaları üzerine bu sure nazil olmuştur.

Ubeyy b. Ka'b vasıtasıyla nakledilen bir hadisi şerifte: " bu surenin, Kuranın üçte birine eşit olduğu " söylenmektedir. Çünkü Kuran genel olarak, tevhid, ahkam ve kıssalardan ibarettir. Bu üçten biri olan tevhid, en güzel şekilde bu surede anlatılmaktadır. Birinci ayette Allah birdir, demekle vahdaniyeti (birliği); ikinci ayette Allah " Samed " dir demekle, Allah'ın noksan ve acizlikten beri olduğu, yani O'nun kemalini; üçüncü ayette, O, doğurmamış ve doğurulmamış demekle, ondan zürriyet ve nesil nefyedilmekte, O'nun Ezeliyat ve Bekası; dördüncü ayette, hiç bir şey O'na denk değildir, denilmekle, O'na hiçbir şeyin, hiçbir put ve ilahın denk olamayacağı kesin olarak belirtilmiştir.

Fazileti



Sual: İhlâs suresini okumanın fazileti nedir?
CEVAP
İhlâs suresini [Kul hüvellahü ehad...] okumanın fazileti çoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(İhlâs suresini okumak, Kur'an-ı kerimin üçte birini okumaya denktir.) [Buhari]

(On kere İhlâs okuyana Cennette bir köşk verilir.) [İ. Ahmed]

(Yatarken yüz kere İhlâs okuyan Cennete girer.) [Tirmizi]

(Sabah namazından sonra 11 kere İhlâs okuyana, Cennette bir köşk verilir.) [Haraiti]

(Sabah namazından sonra 12 kere İhlâs okuyan, Kur'an-ı kerimi dört defa hatmetmiş gibi sevaba kavuşur.) [Bezzar]

(Sabah akşam üç kere İhlâs ve Muavvizeteyni okumak, bela ve sıkıntılardan korur.) [Tirmizi]

(Evine girerken İhlâs okuyan yoksulluk görmez.) [T.Kurtubi]

(İhlâs okuyan Müslümana Cennet vacib olur.) [Nesai]

(Bir kimse, sefere çıkarken 11 kere İhlâs okusa, Allahü teâlâ, seferden dönünceye kadar onun evini muhafaza eder.) [İ. Neccar]

(Arefe günü, [Besmele ile] bin kere İhlâs okuyanın bütün günahları affolur ve her duası kabul olur.) [Ebu-ş-şeyh]

(Bin kere ihlâs okuyan kendini Allahü teâlâdan satın almış olur.) [Râfi’î]

(Cuma namazından sonra, yedi kere İhlâs ve Muavvizeteyn okuyan, bir hafta kazadan, beladan ve kötü işlerden korunur.) [İbni Sünni]

(Yatarken Fatiha ve İhlâs okuyan kimse, ölümden başka her şeyin zararından emin olur.) [İbni Abdilber]

(Üç şey kendisinde bulunan, Cennete dilediği kapıdan girer: Kul hakkını ödeyen, her namazdan sonra 11 defa ihlâs suresini okuyan, katilini affederek ölen.) [Berika]

(Cana, mala, ırza dokunmayıp, içkiden de sakınarak, İhlâs suresini yüz kere okuyan müslümanın elli yıllık günahı affolur.) [Beyheki]

(50 defa İhlâs suresini okuyan müslümanın 50 yıllık günahı affolur.) [Darimi]

(Yatarken Fatiha ve İhlâs okuyan, ölüm hariç her şeyden emin olur.) [Bezzar]

(Cuma namazından sonra yedişer defa İhlâs, Felak ve Nas surelerini okuyanı, Allah bir sonraki cumaya kadar kötülüklerden korur.) [İbni Sünni]

Resulullah efendimiz, bir yeri ağrıdığında Felak ve Nas suresini okur, üzerine üfler ve ağrıyan yeri mesh ederdi. (Buhari)

Not: Yukarıdaki hadis-i şerifler, şartsız bildirilmiştir. Şartsız bildirilen bir ibadetin kabul olması için bazı şartlar vardır:
1- Müslüman olmak,
2- İtikadı düzgün olmak, bid’at ehli olmamak,
3- Haramlardan, günahlardan kaçmak gerekir. Mesela namaz kılmamak büyük günahtır.

Sual: İhlas suresi olan Kulhüvallahü ehadı okuyan Kur'an hatmetmiş olur mu?
CEVAP
Kulhüvallahü ehad okumak çok faziletlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kulhüvallahü ehad okuyan, Kur'an-ı kerimin üçte birini okumuş olur.) [Tirmizi]

(Elli defa "İhlas" suresini okuyanın elli yıllık günahı affolur.) [Darimi]

Yasin-i şerifi okumak da çok sevaptır. Hadis-i şerifte, (Bir defa Yasin okuyan, on defa Kur'an-ı kerimi okumuş sevabına kavuşur) buyuruldu. (Tirmizi)

Üç defa İhlas suresini okuyan, Kur'an-ı kerimi hatmetmiş gibi sevaba kavuşur. Bir defa Yasin-i şerif okuyan da on defa Kur'an-ı kerimi hatmetmiş gibi sevaba kavuşur. Kur'an-ı kerimi okuyan da hatim sevabına kavuşur. Hatim sevabı başka, hatmetmiş gibi sevaba kavuşmak başkadır.

Bir fakir, (Param olsaydı Allah rızası için şuraya bir cami yaptırırdım) diye samimi olarak niyet etse, Cenab-ı Hak, o kimseye cami yaptırmış gibi sevap verir. Fakat camiyi bizzat yapan, cami yaptırma sevabına kavuşur. Yani daha fazla sevap alır. Cami yaptırma sevabı ile cami yaptırmış gibi sevaba kavuşmak farklıdır.

İhlas suresini üç defa okuyan Kur'an-ı kerimi hatmetmiş gibi sevaba kavuşur. Fakat Kur'an-ı kerimi başta sona kadar okuyan hatim sevabına kavuşur.

Sual: Arefe günü okunan 1000 İhlas-ı şerifi okurken, namazlardan sonra okunan 11 İhlas-ı şerifi okurken, ilk başlarken euzü besmele çekilir, sure aralarında ise sadece besmele çekilir diye biliyorum. Doğru mu?
CEVAP
Evet doğru.

Fizilâl-i Kur'an Tefsiri

112-ihlas

112-İhlas

1- De ki: O Allah tektir.

2- Allah Samed'dir.

3- O doğurmamış ve doğmamıştır.

4- Hiçbir şey O'nun dengi olmamıştır.

Bu kısa sure sahih rivayetlerde belirtildiği gibi Kur'an'ın üçte birine denktir. Buhari'nin; Sa'd'dan aldığı rivayette deniyor ki: "Biri bir adamın: "De
ki: O Allah tektir" ayetini okuyup sürekli onu tekrar ettiğini görmüştü. Ertesi gün adam Hz. Peygambere gelip bu adamın yaptığını haber vermiş ve sanki
bu adamın doğru bir iş yapmadığını söyleyecek olmuştu. Hz. Peygamber: "Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki; O Kur'an'ın üçte birine denktir' buyurdu."

Bu rivayetin hiç de garip bir yanı yoktur. Çünkü "De ki: O Allah birdir." cümlesinin Hz. Peygambere açıklaması emrettiği birlik, evet İşte bu birlik gönül
ve vicdana yerleşen bir inanç sistemi, varlığın bir yorumu ve hayatın bir programıdır. Bu nedenle sure büyük islam gerçeğinin içinde ana hatlarının en
genişlerini içine almaktadır.

"De ki: O Allah tektir." Bu ifade "birdir" sözcüğünden daha tutarlı ve daha anlamlıdır. Zira tektir kavramı "birdir" sözcüğünün anlamı ile beraber, onunla
birlikte başka hiçbir şeyin bulunmadığını ve onun hiçbir benzeri olmadığını ifade etmektedir.

Bu varlığın tekliğidir. Ortada onun gerçekliğinden başka gerçeklik yoktur. Onun varlığından başka gerçek bir varlık yoktur. Diğer bütün varlıklar ancak
bu gerçek varlıktan Alır varlığını. O'nun zati gerçekliğinden Alır gerçekliğini.

Bu nedenle bu teklik, iş ve faaliyet tekliğidir. Bu evrende ondan başkası hiçbir şey yapamaz. Hiçbir şeyi etkileyemez.

O aynı zamanda vicdanda oluşan bir inanç ve varlığın bir yorumudur. Bu yorum kesin yerleştiğinde ve bu düşünce netlik kazandığında kalb, her tür karanlıktan
ve şaibeden kurtulur. Varlık gerçeği ve faaliyet gerçeği ile tek başına eşsiz bir şekilde var olan Allah'ın dışında başka varlıklara bağlanmaktan kurtulur.

Bütün bir eşyanın var olmadığı, yok olduğu düşüncesine ulaşmasa da, bu varlık aleminin herhangi bir ilahi varlıktan başka hiçbir varlığın gerçekliği yoktur.
ilahi iradenin faaliyetinden başka hiçbir faaliyetin gerçekliği yoktur. Öyle ise kalb varlığının gerçekleştiği ve faaliyetlerin gerçekliği olmayan şeylere
neden bağlansın ki?

Kalb tek gerçeğin dışındaki şeyleri hissetmekten ve bu gerçekliğin dışındaki varlıklara bağlanmaktan kurtulduğunda bütün zincirlerden, bağlardan kurtulmuş
olur. Bütün gemlerden ve yuvalardan sıyrılmış olur. Pek çok bağların temeli olan arzu ve isteklerden kurtulur. Yine pek çok bağların kaynağı olan korku
ve endişelerden de kurtulur. Allah'ı bulduğunda hiçbir şeyi kayıt etmeyeceğine göre neden başka şeylere rağbet etsin ki? Allah'tan başka gerçek faaliyet
sahibi bulunmadığına göre kimden korksun ki?

Varlıklar aleminde Allah gerçeğinden başka bir şeyi göremeyen bu düşünce iyice yerleştiğinde bununla beraber bu gerçeği ondan kaynaklanan diğer varlıkların
hepsinde görmeye başlar. Bu öyle bir derecedir ki, kalb orada gördüğü herşeye Allah'ın elini görür. Bununda ötesinde bir derece vardır ki kalb orada Allah'tan
başka evrendeki şeylerin hiç birini görmez. Zira orada Allah gerçeğinden başka görebileceği hiçbir gerçek yoktur.

Bu düşüncenin yer etmesi ile insan sebeplerin etkisini de faaliyetini de yok sayar. Her şeyi, her olayı ve her hareketi kendisinden kaynaklandığı ve etkisinde
kaldığı ilk sebebe havale eder, ona dayandırır. İşte Kur'an'ın iman düşüncesini yerleştirirken önem verdiği en önemli gerçeklerden biri de budur. Bunun
içindir ki Kur'an sürekli olarak zahiri sebepleri aşarak işleri doğrudan Allah'ın iradesine ve dilemesine bağlar. "Onlara doğru toprak atarken sen atmadın
fakat Allah attı." (Enfal 10) "Zafer doğrudan doğruya Allah'ın katındandır." (Enfal 17) "Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz." (İnsan 30) ve daha buna
benzer pekçok ayetler gibi.

Bütün zahiri sebeplerin aşılması ve işin sadece Allah'ın iradesine havale edilmesi kalbte bir huzur meydana getirir. Tek olan yönü belirler. Artık insan,
isteyeceklerini O'ndan ister. ',Sakındığı şeylerden O'na dayanır. Bir gerçekliği ve varlığı bulunmayan zahiri sebeplere, etkenlere ve güçlere karşı da
bu hal kalbi rahata kavuşturur.

İşte tasavvufçuların da tırmanmaya çalıştığı yolun basamakları bunlardır. Ve İşte bu yolun cazibesi onları tuzağa düşürmüştür. Çünkü İslam insanın bu gerçeğe
doğru yol Alırken bütün özellikleriyle ve nitelikleriyle hayat gerçeğinin içinde kalmalarını, beşeri hayatın bütün ihtiyaçlarını ve zorlukların göğüslemelerini,
yeryüzü halifeliğinin bütün ilkelerine bağlı kalmalarını istemektedir. Bütün bu işleri yaparken Allah'tan başka bir gerçekliğin bulunmadığının, O'nun varlığından
başka bir varlığın olmadığının, O'nun faaliyetinden başka bir faaliyetin bulunmadığının bilincinde olmalarını istemektedir. Bu yoldan başka yola girmelerini
istememektedir.

Buradan mükemmel bir hayat yolu ortaya çıkmaktadır. Bu hayat yolu varlığın bu şekilde yorumuna dayanmaktadır. Ve bu yorumun gönüllere yerleştirdiği düşüncelere
duygulara ve yönelişlere yaslanmaktadır.

Yalnız Allah'a kulluğun yolu: O'nun varlığından başka hiçbir varlığın gerçekliği olmayan, O'nun faaliyetinden başka gerçek bir faaliyeti bulunmayan, O'nun
iradesinden başka hiçbir iradenin etkisinde bulunmayan Allah'a kulluk yolu.

Arzu ve isteklerde, korku ve endişelerde, rahat ve sıkıntıda nimet, bolluk ve kıtlıkta yalnız Allah'a yöneltmeyi ön gören bir yol; yoksa gerçek varlığı
olmayan varlıklara ve varlıklar dünyasında gerçek bir etkinliği bulunmayan diğer varlıklara yöneltmenin ne anlamı olabilir?

Yalnız Allah'tan direktif alma yolu; inanç sisteminin düşüncelere, değerlere ve ölçülere ilişkin direktifleri, yasalara, kanunlara, düzen ve sistemlere
ilişkin direktifleri, eğitim terbiye ve geleneklere ilişkin direktiflerini yalnız Allah'tan alma yolu. Bu yolda direktif ancak gönüllere ve hayat gerçeğine
egemen olan tek varlıktan ve yegane gerçekten alınır. Yalnız Allah için çalışma ve hareket yolu. Hem de yegane gerçeğe yakın olma amacı ve O'ndan Alıkoyan
engellerden ve saptırıcı şaibelerden kurtulma yolu. ister bu engeller ve şaibeler insanın gönlünün derinliklerinde olsun, isterse etrafını kuşatan canlılar
ve eşya olsun farketmez. Bu engellerden biri de benlik engelidir. Bu varlık aleminin nesnelerinden birine arzu veya korku ile bağlanma da bunlar arasındadır.

Tüm bunlarla birlikte insanın kalbi ile bütün varlıklar arasında; sevgi, dostluk, merhamet ve karşılıklı anlayış bağlarını kuran bir yol. Bu varlıkların
bağlarından kurtulmak onlardan iğrenmek, nefret etmek ve onları kullanmaktan, onlardan yararlanmaktan kaçmak değildir. Bunların hepsi Allah'ın elinden
çıkmıştır. Hepsi de varlığını Allah'ın varlığından almaktadır. Hepsinin üzerine bu temel gerçeğin nurları, feyzleri yağmaktadır. Öyleyse bunların hepsi
güzel, sevimli varlıklardır. Çünkü hepsi "sevgilinin" armağanlarıdır.

Bu gerçekten yüce ve özgür bir yoldur. Burada yeryüzü küçük, dünya hayatı kısa, dünya hayatının güzellikleri ve nimetleri değersizdir. Bu engellerden ve
şaibelerden kurtulmak, önemli bir umut ve amaçtır. Fakat islama göre bunlardan kurtuluş, onlardan el etek çekmek ve onları ihmal etmek değildir. Onlardan
tiksinip kaçmakta değildir. Bunun anlamı; bütün bir insanlığı yüce hedeflere doğru yöneltmek ve insanın tüm hayatını kurtarmak için var gücüyle çalışmak
ve sürekli mücadele etmektir. Bu nedenle tüm zorluklarına rağmen halifeliği ve önderliği üstlenmektir. Hem de az önce belirttiğimiz gibi özgürlüğün ve
kurtuluşun bütün şartlarını yerine getirmekle beraber.

Manastıra, mabede kapanarak kurtulma yolu basit ve dolaydır. Fakat islam bunu istemez. Çünkü yeryüzü halifeliği ve insanlığa önderlik yapma, ilahi yolun
kurtuluş için ortaya koyduğu şartlarından biridir. Bu daha zor bir yoldur. Ama insanın insanlığını gerçekleştirebileceği biricik yoldur. insanın özündeki
yüce soluğun zaferini gerçekleştirebilecek yegane yol. İşte kurtuluş budur. Ruhun, ilahi kaynağına doğru kanatlanması ve yüce hakikatını gerçekleştirmesidir.
Hem de hikmet sahibi yaratıcısının kendisi için belirlediği sahada çalışarak.

Bu nedenledir ki ilk davet, tevhid gerçeğinin bu şekilde kalblere yerleştirilmesi ile sınırlı idi. Bütün gücünü bu noktada yoğunlaştırmıştı. Zira bu şekildeki
tevhid, vicdan için bir inanç, varlık alemi için bir yorum ve hayat için bir yoldu. Yoksa sırf dille söylenen bir söz değildi. Hatta vicdanlarda yerleşen
bir anlayış biçimi de değildi. Tam tersine O herşey sayılıyordu. Dinin tamamı idi. Bunun ötesinde yer alan detaylar ve açıklamalar kalıyordu. Bunlar ise
sözkonusu gerçeğin bu şekilde kalblere yerleşmesinin doğal bir ürünü olmasından başka bir şey değildi.

Daha önceleri ehli kitabın karşılaştığı sapmalar ve sapıklıklar; onların inançlarım, düşüncelerini ve hayatlarını bozguna uğratan temel sapmaları, ilk önce
bu tertemiz tevhid anlayışının özünden uzaklaşmaları ve onu yitirmeleriyle başlamıştı. Bu konudaki sapmalar bunu izleyen diğer sapmaları beraberinde getirmişti.

Bununla beraber islam inancındaki tevhidin en önemli özelliği, hayatı bütün derinliğiyle kuşatması ve hayatı bu ilkeye dayandırmasıdır. Hayat içinde tevhidi,
realiteye dayalı çalışma proğramının ilkesi olarak kabul etmesidir. Tevhidin etkileri inanç konularında olduğu kadar yasama kanunlarında da kendini göstermiştir.
Bu etkilerin birinci ilkesi, Allah'ın şeriatının tek başına tüm hayata hükmetmesidir. Tevhidin bu ilkesi gerilediğinde artık tevhid inancı orada yürürlükte
olmaz. Zira tevhid inancı ancak etkileri hayatın her tarafına egemen olup her tarafta gerçekleştiğinde yürürlüğe girmiş olur.

Allah'ın tek olmasının anlamı; O'nun samed olması, doğurmamış ve doğrulmamış olması ve hiç kimsenin O'na denk olmaması demektir. Kur'an meseleyi daha iyi
açıklamak ve iyice yerleştirmek için detaylara ilişkin bu açıklamalara yer vermektir. "Allah sameddir." Samedin sözcük anlamı izni alınmadan hiçbir işin
hükme bağlanmadığı efendi, büyük demektir. Yüce Allah gerçekten kendisinden başka efendi bulunmayan tek efendidir. ilahlığında tekdir O. Herkes O'nun kuludur.
ihtiyaçlar yalnız O'ndan istenir. Yalnız O, ihtiyaç sahiplerine yardım eder. Herşey ancak O'nun izni ile hükme bağlanır. Kimse O'nunla birlikte hüküm veremez.
Bu sıfat baş tarafta geçen yegane tek sıfatı ile ifade edilmiş olmaktadır.

"O doğurmamış ve doğmamıştır." Allah'ın gerçekliği ezeli ve ebedi olarak değişmeyen bir gerçekliktir. Bir halden bir hale geçip durmaz. Her durumda mutlak
kemal sahibidir. Doğum ise üremek ve devam etmektedir. Eksiklik veya yokluktan sonra fazla olan bir varlık halidir. Bu ise Allah için imkansızdır. Sonra
bu çift olmayı gerektirir. Çift olmak ise denginin bulunmasını. Bunlar da O'nun hakkında imkansızdır. Bu nedenle "tek" sıfatı baba ve çocuk anlayışını
reddetmeyi de kapsamaktadır.

"Hiç birşey O'nun dengi olmamıştır."

Yani O'nun bir eşi ve dengi yoktur. Ne varlığının gerçekliğinde ne faaliyetinin gerçekliğinde, ne de zati sıfatlarının herhangi birinde eşi ve benzeri yoktur.
Bu da O'nun "tektir" sıfatı ile ifade edilmiş olmaktadır. Buradaki ise pekiştirme ve açıklamadır. Bu anlayış dualizm inancını reddetmektedir. Çünkü dualizmde
Allah, iyilik ilahı kabul edilir. Karşısında bu inanca göre bir de kötülük ilahı vardır. Bu kötülük ilahı O'nun iyilik işlerini tersi ile karşılar ve yeryüzünde
bozgunculuğu yaymaya çalışır. Dualizm inanışlarının en yaygın olanı eski İran inancıdır. Bu inançta bir aydınlık ilahı, bir de karanlık ilahı var kabul
edilirdi. Bu anlayış arap yarımadasının güneyinde hakim olmuştu. Zira bu kesimler İranlıların nüfuzu ve hakimiyeti altındaydı.

Bu sure, islamın tevhid inancını, ortaya koyup yerleştirmektedir. Nitekim Kafirun suresi de tevhid inancı ile şirk inancı arasında herhangi bir benzerliği
ve uzlaşmayı red etmiştir. Her iki sure de ayrı ayrı açılardan tevhid gerçeğini ortaya koymaktadır.

Hz. Peygamber sabah namazının sünnetlerinde bu iki sureyi okuyarak gününü onlarla açıyordu. Gününü bu surelerde açmanın büyük bir önemi ve derin bir anlamı
olduğu kuşkusuzdur.

Herhangi bir yanlışlık gördüğünüz zaman lütfen uyarınız. Şimdiden teşekkürler.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Surenin latinize halinde harf hatası var: yeküllehüü yerine yekünlehu olacak.

islam dersleri dedi ki...

Es selâmu 'aleykum ve rahmetullah

Seyid Kutup rahimehullahın bu sureyi tefsiri ne yazık ki vahdet-i vücutçuluğu içermekte. Size tavsiyem Allâh-u te'âlanın kitabı hakkında veya dini hakkında birşeyler yapacağınızda en muteber kaynaklara baş vurarak bunu yapmanızdır.

İbn-i Kesir rahimehullahın tefsirini veya Abdurrahman es-Sa'di rahimehullahın veya Kurtubi rahimehullahın tefsirlerinden koysak daha iyi hatta çok daha iyi olur. Vallâhu 'alem.

Gfx dedi ki...

Önerin için Allah Razı olsun kardeş

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...