4/13/2010

LÜGAT-A

A

âb: su.

âbâ: babalar, atalar.

aba: yünden yapılmış kaba kumaş.

âbâd: ebedler, sonsuz gelecek zamanlar.

Abâdile: Abdullah isimli sahabeler.

abd: kul, köle.

abdal: dünya ile ilgisini kesen mânevî makam sahibi kişi.

abdest: su ile temizlik ibadeti.

abdiyet: kulluk.

abes: saçma, gayesiz, hikmetsiz, gereksiz.

abesiyet: abeslik, saçmalık.

âbıhayat: hayat suyu.

âbıkevser: Kevser adlı cennet havuzunun suyu.

âbid: ibadet eden.

âbidane: ibadet eden gibi.

abide: anıt.

abluka: kuşatma, etrafını çevirme.

abus: somurtan, surat asan.

acaib: şaşırtıcı, acayip.

Acam: Acemler, iranlılar, Arap olmayanlar.

acb: kuyruk sokumundaki küçük kemik.

acbüzzeneb: ölümden sonra dirilişin tohumu sayılan madde.

aceb: acaba, hayret.

Acem: Arap olmayan, iranlı.

acemi: işin yabancısı, tecrübesiz.

aceze: âcizler, güçsüzler.

acîb: benzeri görülmeyen, şaşırtıcı.

âcil: acele eden.

âcilen: acele olarak.

aciniyyet: mâcun halinde olma, yoğurulmuşluk.

âciz: güçsüz.

âcizane: güçsüzce.

âcize: güçsüz.

âcizem: güçsüzüm.

acûbe: şaşılacak şey.

acul: aceleci.

aculiyet: acelecilik.

acûze: güçsüz kocakarı.

acz: güçsüzlük.

aczâlûd: güçsüzlükle karışık.

Ad: Hud aleyhisselâmın kavmi.

âda: düşmanlar.

âdâb: edepler, ahlâk kuralları.

adale: kas.

adalet: hak sahibine hakkını vermek, doğruluk.

adaletname: mahkemeye davet yazısı.

adaletperver: adaletsever.

adaletullah: Allahın adaleti.

adall: iyice sapıtmış.

âdât: âdetler, alışkanlıklar.

adavet: düşmanlık.

adavetkârane: düşmancasına.

add: sayma.

addetmek: saymak.

aded: sayı, tane.

Adem: ilk insan ve ilk peygamber.

adem: yokluk, olmama, bulunmama.

ademabâd: ebediyyen yok olma.

ademâlûd: yoklukla karışık.

ademî: yoklukla ilgili, olmama.

ademistân: yokluk ülkesi.

ademiye: yoklukla ilgili.

ademiyet: yokluk.

âdemiyet: insanlık.

ademnüma: yokluk gösteren.

adese: mercek.

âdet: görenek, alışkanlık.

âdeta: sanki.

âdetullah: Allahın yaratıklardaki kanunları.

âdi: bayağı, aşağı, sıradan.

Adil: adalet eden, hakkı haklı olana veren.

âdilane: âdilce.

âdiliyet: âdillik.

âdiyât: her zaman olagelen alışılmış şeyler.

adl: hak gözetme, tarafsız hüküm, doğruluk.

adlî: adaletle ilgili.

adliye: adalet yeri, mahkeme binası.

Adn: cennette bir bölüm.

adüvv: düşman.

âfâk: ufuklar, taraflar, yönler.

âfâkî: dışımızda olanlar.

âfât: afetler, belâlar.

âferin: beğenme sözü.

âfet: başa gelen üzücü hâl.

afif: iffetli, namuslu, temiz.

âfil: gurub eden, batan.

âfitâb: güneş.

âfiyet: esenlik, sıhhat ve selâmet.

afüvkâr: affedici.

afüvv: affeden.

afv: bağışlama.

afvcûyem: af diliyorum.

afyon: ilaç.

âgâh: haberli, uyanık.

agel: sarık.

ağaz: başlama.

ağdiye: tekelcilik.

ağleb: daha galib, ekseriyet, çok defa.

ağleben: ekseriyetle, genellikle.

ağlebî: ekseriyetle ilgili.

ağmaz: kolay anlaşılmayan, pek derin.

ağniya: ganiler, zenginler.

ağrâz: garazlar, kötü niyetler.

ağrube: en garip.

ağsan: dallar.

ağuş: kucak.

ağyâr: başkalar, yabancılar.

ahad: birler.

ahadî: bir iki koldan nakledilen hadîs türü.

ahâlî: halk.

âhar: başkaları, diğerleri.

ahbâb: sevilenler, dostlar.

ahbâr: haberler.

ahcâr: taşlar.

ahd: söz verme, sözleşme, ahit.

âhenk: uyum, düzen.

âher: başka, diğer.

âheste: yavaş.

ahfâ: çok gizli.

ahfâd: torunlar.

ahî: kardeşim

ahid: verilen söz, andlaşma.

Ahir: herşeyden sonra da var olan, varlıkların sonrasına da hâkim.

âhir: sonraki.

âhiren: sonradan.

âhiret: öbür dünya.

âhirîn: sonrakiler.

âhirzaman: dünyanın son zamanları.

âhize: alan, alıcı.

ahkâm: hükümler, kanunlar.

ahkem: en çok hükmeden.

ahlâf: halefler, öncekilerin yerine geçenler.

ahlâk: insanın iyi veya kötü hâlleri, bunlarla ilgili ilim.

ahlâkî: ahlâkla ilgili, ahlâka uygun.

ahlâkiyat: ahlâk ilmi.

ahlâkiyyun: ahlâk âlimleri.

ahmak: akılsız, budala.

ahmakane: ahmakça, budalaca.

Ahmed: çok hamdeden, övülmeye en lâyık olan.

ahmer: kırmızı.

ahrâr: hürriyetçiler.

ahsen: en güzel.

ahseniyet: en güzel olma.

âhû: ceylân.

âhufizâr: yanıp yakınma.

ahvâl: haller, durumlar.

ahvâlât: ahvaller, durumlar.

ahvel: şaşı.

ahyâ: diriler, canlılar.

ahyâr: hayırlılar, iyiler.

Ahyed: Peygamberimizin Tevrattaki ismi.

ahz: alma, tutma.

ahzâb: hizipler, bölümler, partiler.

ahzân: hüzünler, üzüntüler.

âid: geri gelen, dönen, dair, ilgili.

ailevî: aileyle ilgili.

âkab: hemen sonrası.

âkabinde: hemen sonrasında.

akaid: akideler, inanılan hakikatlar.

akaidî: îmanla ilgili.

akâmet: kısırlık, verimsizlik.

akar: gelir getiren mal.

akarib: akrabalar, yakınlar.

akçe: eskiden para.

akd: anlaşma, sözleşme.

akdam: kademler, ayaklar.

akdem: en önceki.

akdes: en mukaddes.

âkıbet: son, netice.

âkıbetbîn: işin sonunu görebilen.

âkıbetendişane: sonu için kaygılanırcasına.

âkıl: akıllı.

akıl: zihnin anlama ve düşünme sıfatı.

âkılane: akıllıca.

akılfüruş: akıllılık taslayan.

akılsûz: akla aykırı gelen.

âkib: hemen sonra gelen, izleyen.

akid: söz, sözleşme.

âkid: aralarında sözleşme yapanların herbirisi.

akide: îman, inanma.

âkif: devamlı ibadet eden.

akîk: değerli bir taş cinsi.

akîka: yeni doğan çocuk için şükür niyetiyle kesilen kurban.

âkil: yiyen, yiyici.

âkilüllâhm: et yiyen.

âkilünnebat: ot yiyen.

âkilüssemek: balık yiyen.

akîm: kısır, verimsiz, neticesiz.

akis: yansıma, yankı.

akl: akıl, anlama melekesi.

aklen: akılca.

aklî: akılla ilgili, akıl alanına giren.

akliyât: akıl alanına giren şeyler.

akliyyûn: aklı tek ölçü kabul eden felsefeciler.

akrabâ: yakınlar, hısımlar.

akrân: eş ve benzer olanlar, yaşıtlar.

akreb: daha yakın, pek yakın.

akrebiyet: yakınlık.

aks: yankı, yansıma, tersi.

aksâ: en son.

aksâm: kısımlar, bölümler.

aksisadâ: ses yankısı.

aksülamel: işin tersi, tepki.

aktâb: kutublar, büyük evliyalar.

aktâr: her yer.

aktrist: kadın oyuncu.

akvâ: en kuvvetli.

akvâl: sözler, konuşmalar.

akvâm: kavimler, ırklar.

âl: aile, sülale, soy.

âlâ: en yüce, daha iyi, pek iyi.

alâ: üst, üzere.

alafranga: Batı tarzında.

alâik: alâkalar.

alâim: alâmetler, belirtiler.

alâka: ilgi.

alaka: kan pıhtısı.

alâkadar: ilgili.

alâkadarane: ilgi gösterircesine.

alâküllihâl: her durumda, eninde sonunda.

âlâm: elemler, acılar.

alâmet: bellik, belirti.

âlât: âletler, gereçler.

alaturka: Türk usûlü.

alay: beş bölük erden oluşan askerî topluluk.

âlâyıîlliyyîn: yücelerin yücesi.

âlâyiş: gösteri, gösteriş.

aleddevam: devamla, devamlı olarak.

alelâde: sıradan.

alelamya: körükörüne.

alelekser: çoğunlukla, ekseriyetle.

alelinfirad: teklikle, bir olarak.

alelumum: genellikle, bütünüyle.

alelusûl: usûlen, öylesine, özen göstermeden.

alem: bayrak, sancak, nişan.

âlem: dünya, cihan, evren.

a'lem: en iyi bilen.

alemdar: bayrak tutan.

âlempesend: dünyaca ünlü.

âlemşümûl: âlemi kaplayan, dünya çapında.

alenen: açıkça, saklanmadan.

alenî: açık, gizli olmayan.

alerresivelayn: baş ve göz üstüne.

âlet: bir iş veya sanatta kullanılan vasıta.

âletiyet: aletlik.

alettahkik: araştırmayla.

Alevî: Hazreti Ali sevgisini meslek kabul eden.

aleyh: onun üzerine.

aleyhdar: onun tersi yönünde, karşı.

aleyhimüsselâm: Allahın selâmı onlara olsun.

aleyhissalâtüvesselâm: salât ve selâm onun üzerine olsun.

âlî: yüksek, yüce.

Aliaba: Peygamberimizin abası altına aldığı beş kişi.

Alibeyt: Peygamberimizin neslinden olan.

âlicenab: yüksek ahlâklı.

âlîcenabâne: yüksek ahlâklı birine yakışır biçimde.

âlihe: ilâhlar, tanrılar.

âlîhimmet: himmeti yüce ve gayreti çok kimse.

âlîkadr: kıymeti yüksek.

alîl: hasta, sakat.

alîlem: hastayım.

Alîm: sonsuz bilgi sahibi Allah.

âlim: bilen, bilgili.

âlimâne: âlimce.

âlîşân: şânı yüce.

âlîyat: yüce şeyler.

âliye: âletle ilgili

âlîye: yüce, yüksek.

alîz: cılız.

Allah: bütün varlıkları yaratan Halıkımızın has ismi.

Allahüalem: Allah bilir.

Allahümme: Allahım!

Allâm: herşeyi en iyi bilen, Allah.

allâme: pek büyük âlim.

Allâmülguyûb: dış duyular yoluyla bilinemeyenleri en iyi bilen Allah.

âlûd: bulaşık, karışık.

âlûde: bulaşmış, karışmış.

âlüfte: alışık, iffetsiz kadın.

âmâ: kör.

âmâde: hazır.

âmâk: derinlikler.

âmal: ameller, işler.

âmâl: emeller, beklentiler, istekler.

amame: sarık.

aman: yardım dileme sözü.

amazon: eski zamanlarda yaşamış savaşçı kadın.

amd: niyet, arzu, istek.

amden: niyet ederek ve isteyerek.

amed: gerekir, gelir.

amedî: gelme, geliş.

amel: iş, çalışma, uygulama.

amele: işçi, ırgat.

amelen: amelce, işçe.

amelî: iş olarak, uygulamalı.

amelisâlih: dine uygun iyi amel, güzel iş.

ameliyât: ameller, işler, bir tedavi biçimi.

amelmânde: iş yapamaz durumda.

âmennâ: inandık.

âmentü: îman esasları.

âmî: âlim olmayan sıradan kimse.

amîk: derin.

âmil: işleyen, etkileyen.

âmin: Allahım kabul eyle!

âmir: emreden, iş buyuran.

âmirâne: emreden âmir gibi.

âmiriyet: âmirlik, emredicilik.

âmiyâne: bilgisizce, körü körüne.

âmm: umumi, genel.

âmme: herkes, kamu.

ammilgarâib: garipliklerin amcası.

ammizâde: amca çocuğu.

amûd: direk, sütun.

amûdî: dikine, direk gibi.

amyâ: tam kör.

ân: en kısa zaman.

ananât: gelenekler.

anâne: gelenek.

anânevî: gelenekle ilgili.

anarşi: karışıklık, kargaşalık, düzensizlik.

anarşilik: karışıklık, kanunsuzluk.

anarşist: düzen tanımaz, yıkıcı, isyancı, bozguncu.

anâsır: unsurlar, elemanlar, kavimler.

anbean: gitgide, gittikçe.

anber: güzel kokulu bir madde.

andelîb: bülbül.

anfeanen: gitgide, zamanla.

angarya: ücret vermeden gördürülen iş.

Anglikan: ingiliz kilisesi.

ânî: bir anda, hemen.

ankâ: hayâlî bir kuş.

ankebût: örümcek.

antika: eskiden kalma kıymetli eser.

Antranik: Ermeni örgütünün liderlerinden biri.

anûd: çok inatçı.

anûdane: inat ederek.

âr: utanma.

ârâ: fikirler, reyler.

Arabî: Arap, Arapça.

Arabîye: Arapça.

Arabîyyülibare: Arapça söz, ibare, metin.

ârâf: cennet ile cehennem arasındaki yer.

Arafat: hacda arefe günü vakfeye durulan dağın ismi.

arasât: ölümden sonraki dirilme yeri.

ârâz: arazlar.

araz: belirti, sonradan meydana gelen özellik.

arâzî: yerler, topraklar, tarlalar.

arbede: gürültülü patırtılı kavga.

Arefe: Mekkede hacıların arefe günü toplandıkları tepe.

arefe: bayramdan bir önceki gün.

ârız: gelip çatan, bulaşan, yapışan.

ârıza: aksama, aksaklık, engebe.

ârızî: sonradan olan, dıştan gelen.

ârî: arı, temiz, saf.

ârif: anlayışlı, sezgili, kavrayışlı.

ârifane: ârifçe.

ârifibillah: Allahı tanıyan.

ârifîn: ârifler, irfan sahipleri.

Aristo: eski bir filozof.

âriyeten: emaneten.

ark: su yolu, kanal.

arrâf: falcı, kâhin.

arş: ilâhî kudret ve saltanatın tecelli yeri.

arşın: 68 santimetrelik uzunluk ölçüsü.

arşî: arşa dair, mantıkta bir delil.

arşiv: kıymetli belgelerin saklandığı yer.

arûz: şiirde bir vezin türü.

arz: sunma, verme, gösterme.

arz: yer, yeryüzü.

arzî: dünyaya ait.

arzu: istek.

arzuhal: dilekçe.

arzukeş: arzulu.

asâ: baston, sopa, değnek.

âsâ: "benzer, gibi" mânâsında son ek.

asab: sinir, damar.

âsâb: sinirler, damarlar.

asabî: sinirli.

asabiyet: sinirlilik. gayret.

asabiyeten: asabilik bakımından.

asâkir: askerler.

asâlet: asillik, soyluluk.

asâleten: kendi adına.

âsâm: günahlar.

asamm: sağır, işitmez, katı.

asammane: sağırcasına.

âsân: kolay.

âsar: asırlar, çağlar.

âsâr: eserler, yapılanlar.

âsâyiş: barış, huzur ve güvenlik.

asdika: samimi dostlar, sadıklar.

asfiyâ: günahlardan arınmış büyük zatlar.

asgar: en küçük.

ashâb: sahipler, sahabeler.

asıl: kendisi, temel, kök.

asır: yüzyıl, çağ.

asırdîde: asır görmüş, çağ yaşamış.

âsî: isyan eden, başkaldıran.

asîl: soylu, terbiyeli.

asîlzâde: asîl kimsenin evladı.

âsîyâne: isyancı gibi.

asla: olması imkânsız.

aslâh: daha iyi, en üstün.

aslî: asılla ilgili, öze dair.

asliyet: asıllık, köklülük, soyluluk, gerçeklik.

aslüfasl: işin aslı ve ayrıntıları.

asm: "aleyhissalâtüvesselâm" duasının kısa yazılışı.

asr: asır, yüzyıl.

asr: ikindi vakti.

Asrısaadet: Peygamberimizin yaşadığı saadetli zaman.

asrî: çağa uygun.

astronomi: gökteki cisimleri inceleyen ilim.

âsûde: sessiz, dingin, huzurlu.

âsuman: gökyüzü, sema.

asvât: savtlar, sesler.

aşâir: aşiretler, oymaklar.

âşâr: öşürler, toprak ürünlerinin vergileri.

aşere: on'lar, on sayıları.

Aşereimübeşşere: cennetle müjdelenmiş on sahabe.

âşık: aşırı seven, vurgun, tutkun.

âşikâr: açık, belli, meydanda.

âşikâre: belli ederek, açıkça.

âşikâren: açıkça.

âşina: bildik, tanıdık, bilen, tanıyan.

aşîrât: aşireler, onda birler.

âşire: onda bir.

âşiren: onuncusu.

aşîret: kabile, oymak.

âşiyân: kuş yuvası, sevimli ev.

aşk: şiddetli sevgi, candan sevme.

aşknâme: aşkı anlatan yazı.

aşr: on sayısı.

atâ: verme, lütuf, ihsan.

atâlet: işsizlik, tembellik, durgunluk.

atâyâ: armağanlar, ihsanlar.

ateh: bunama, bunaklık.

âteşgede: ateşe tapanların mabedi.

âteşî: ateşle ilgili.

âteşîn: ateşli, canlı.

âteşpâre: ateş parçası.

âteşperest: ateşe tapan.

atf: atıf, bağlama, verme, yükleme.

atfen: birinin adına, birine yükleyerek.

atıf: verme, yükleme, bağlama.

âtıfet: karşılıksız sevgi, acıyıp esirgeme.

âtıl: tembel, durgun, işlemez.

âtî: gelecek zaman, ilerisi.

atiyye: hediye, ihsan.

atlas: üstü ipek altı pamuk kumaş.

attar: ıtriyat dükkanı, güzel koku satan adam.

Atûf: karşılıksız seven ve acıyıp esirgeyen Allah.

avâik: maniler, engeller.

avâlim: âlemler, dünyalar.

avam: ilimsiz, sıradan kimse.

âvân: zamanlar, anlar.

avâre: işsiz, şaşkın, başıboş.

avârız: arızalar, aksaklıklar, noksanlıklar.

âvaz: ses, seda.

avcıhattı: savaş cephesi.

avdet: geri gelme, dönme.

avene: yardımcılar.

âvize: içinde ampul bulunan ve tavana asılan süs.

avn: yardım.

avret: gizlenmesi gereken şey.

Avrupaperest: Avrupayı taparcasına seven.

avzen: havuz, göl.

âyâ: acaba, hayret!

ayân: belli, açık seçik.

âyan: seçkinler, ileri gelenler.

ayânen: açıkça, besbelli.

ayânısâbite: varlıkların ilâhî ilimde ezelden beri bulunan hakikatları.

Ayasofya: şimdi müze olan önemli bir cami.

âyât: âyetler.

ayb: ayıp, utanılacak kusur.

âyet: Kurândaki her bir cümle, delil, bellik.

âyetülkübra: en büyük âyet.

âyin: dinî tören.

âyine: ayna.

âyinedar: ayna olan.

ayn: göz, aslı, kendisi.

aynelhayât: hayatın kendisi.

aynelyakîn: göz ile görmüşçesine kesin biliş.

aynen: tıpkı, tıpkısı.

ayniyet: aynı olma.

ayyâş: haram içkileri çok içen.

ayyuk: gökyüzünün pek yüksek yeri.

âzâ: uzuvlar, organlar, üyeler.

azâb: eziyet, işkence.

âzâd: salıverme, hür etme.

âzâde: hür, serbest, kendi başına.

âzam: en büyük.

azamet: büyüklük.

âzamî: en büyük, maksimum.

âzamîyet: en büyük oluş.

âzamüşşer: büyük kötülük.

âzâr: kötü sözle incitme.

azâzil: şeytan.

azhar: pek zahir, en açık.

âzim: azimli, kesin kararlı.

azîm: büyük.

azîme: büyük.

azîmet: dinî emirlere tam uyma.

azimkâr: azimli, kesin kararlı.

azimkârâne: azmederek, kararlı bir şekilde.

azîmüşşân: şanı pek büyük.

Azîz: pek izzetli, hep galip olan ve asla galebe edilemeyen.

aziz: Hıristiyanların mübarek bildikleri büyükleri.

azl: azil, atma, dökme, çıkarma.

azm: azim, kesin karar, kuvvetli niyet.

azm: kemik.

Azrâil: can almakla görevli melek.

azze: aziz oldu, şanı yüce oldu!

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...