7/23/2010

Seyyid Abdüllah Dehlevi


Seyyid Abdullah Dehlevi hazretleri, Hindistan’da yetişen, silsile-i aliyye denilen âlim ve velilerin 28.cisidir. 1745 de Hindistan'ın Pencab şehrinde doğdu. 1824 te Delhi'de vefât etti. Kabri Şâhcihân câmii yakınındaki dergâhındadır.
Babası, Abdullatif efendi âlim, sâlih ve zâhid bir zat idi. Bir gün rüyâsında Hz. Ali ona:"Allahü teâlâ sana bir oğul ihsân edecek, o büyük bir zât olacak. Ona bizim ismimizi koyarsın." dedi
Seyyid Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri de annesine rüyâsında; "Yakında dünyâya bir oğlun gelecek. Ona bizim ismimizi koyarsın." buyurdu. Resulullah efendimiz de evliyâdan bir zât olan amcasına rüyâsında, doğacak çocuğa Abdullah isminin verilmesini emretti. Çocuk doğduğunda, ismini babası, Ali, annesi Abdülkâdir, amcası Abdullah koydu. Abdullah-ı Dehlevi hazretleri, altı yaşına gelince, Hz. Ali'ye karşı sevgi ve edebinden kendisine Ali denmesini istemeyip Ali'nin  hizmetçisi mânâsına gelen Gulam Ali dedi ve bu isimle tanındı.
Allah vergisi çok üstün bir zekâya sâhipti. Kur'an-ı kerimi kısa zamanda ezberledi. Dini ilimleri ve zamanının fen ilimlerini öğrendi.
Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretlerinin huzuruna varıp, kendisini talebeliğe kabul buyurmasını istedi. O da: "Sen hoşlandığın bir yere git. Bizim yolumuz, tuzsuz taşı yalamak gibidir." buyurdu.  "Ben herşeye razıyım efendim." dedi. "Mübârek olsun." buyurup talebeliğe kabul edildi. Abdullah-ı Dehlevi hazretleri, 15 yıl sohbetiyle şereflendi. Evliyâlıkta yüksek derecelere kavuşunca, mutlak icâzet alıp, halifesi oldu.
Abdullah-ı Dehlevi hazretleri buyurdu ki: Talebe, sâdık olan tâlip demektir. Allahü teâlânın sevgisi ile ve O'nun sevgisine kavuşmak arzusu ile yanmaktadır. Bilmediği, anlayamadığı bir aşk ile şaşkın hâldedir. Uykusu kaçar, göz yaşları dinmez. İşlediği günahlarından utanarak başını kaldıramaz. Her işinde Allah'tan korkar, titrer, Allahü teâlânın sevgisine kavuşturacak işleri yapmak için çırpınır. Her işinde sabreder. Her geçimsizlikte, sıkıntıda kusuru kendisinde görür. Her nefeste Allah'ını düşünür. Gaflet ile yaşamaz. Kimseyle münakaşa etmez. Bir kalbi incitmekten korkar. Kalbleri Allahü teâlânın evi bilir. Eshâb-ı kirâm hakkında hayır konuşur ve isimleri anıldığında "radıyallahü.anhüm" der. Hepsinin iyi olduğunu söyler. Peygamber efendimiz, Eshâb-ı kirâm arasında olan şeyleri konuşmamayı emir buyurdu. Sâlih müslüman, bunları konuşmaz, yazmaz ve okumaz. Böylece, o büyüklere karşı bir edepsizlikte bulunmaktan kendini korur. O büyükleri sevmek, Allah'ın Resulünü sevmenin alâmetidir. Kendi bilgisi, kendi görüşü ile evliyâ-yı kirâmı, birbirinden aşağı ve yukarı diye ayırmaz. Birinin, daha yüksek, daha üstün olduğu ancak âyet-i kerime, hadis-i şerif ve Sahabe-i kiramın sözbirliği ile anlaşılır. Muhabbet sarhoşluğu ile başka türlü söyleyenler mâzurdur.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...