Ebul Hasan  Harkani
Ebül Hasan-ı Harkâni hazretleri, insanları Hakka davet  eden, onlara doğru yolu gösterip, gerçek mutluluğa kavuşturan ve kendilerine  Silsile-i aliyye denilen büyük âlim ve velilerin altıncısıdır. Büyük İslâm âlimi  Bâyezid-i Bistâmi'nin ruhâniyetinden istifâde ederek yükselmişti. Zamanının  kutbu idi. 
Bir gün Dr. İbni Sina, Şeyh Ebül Hasan Harkani  hazretlerini evinde ziyârete geldi. Hanımı, ters birisi idi, adeta onu  azarlayarak, ormana gittiğini söyledi. İbni Sinâ ormana giderken, Şeyhin, odun  yüklü bir arslanla geldiğini gördü."Bu ne hâl?" diye sorunca, "Evimdeki kurdun  sıkıntı yükünü taşıdığım için, bu kurt da bizim yükümüzü taşıyor."  buyurdu.
Sultan Mahmud Gaznevi, bütün Asya'ya hâkim olduğu  zamanda, Harkan şehrine yakın gelmişti. Birkaç adamını, Harkan'a Şeyhe göndermiş  ve onu yanına çağırmıştı. Şeyh hazretleri, bir özür beyan ederek gitmedi. Durum,  Sultana bildirilince, "Haydi kalkın, demek ki o, bizim sandığımız kimselerden  değildir. Biz ona gidelim." dedi. Sonra kendi elbisesini Kadı İyad'a giydirdi ve  kendisi de silahtar olarak, Kadı İyad'ın yanında Şeyhin evine girdi. Sultan  selâm verince, Şeyh hazretleri selâmını aldı. Fakat ayağa kalkmadı. Sultan,  Şeyhe; "Niçin ayağa kalkmadınız?" diye sorunca, Şeyh, "Madem ki seni öne  geçirmişler, yanıma gel bakalım." dedi. Soruya o anda cevap vermedi.
Sultan Mahmud, Şeyhe; "Hocan Bâyezid-i Bistâmi nasıl bir  zat idi?" diye sordu. Şeyh: "O, öyle kâmil bir veli idi ki, onu görenler  hidayete kavuşurdu." dedi. Sultan bu cevabı beğenmedi "Ebu Cehil, Ebu Leheb  gibiler, Fahr-i kâinât efendimizi çok defa gördüler. Fakat hidayete gelmediler?"  dedi. Şeyh; "Ebu Cehl ve Ebu Leheb gibiler, insanların en üstününü Allahü  teâlânın sevgili Peygamberi olarak görmediler. Ebu Tâlib'in yetimi olarak  gördüler. O gözle baktılar. Eğer, Ebu Bekr-i Sıddik gibi bakarak, Resulullah  olarak görselerdi, eşkıyalıktan, küfürden kurtulur, onun gibi kemale  gelirlerdi." buyurdu. Sultan  bu cevabı çok beğendi. Din büyüklerine olan  sevgisi arttı. 
Sultan Mahmud; "Bana nasihat ediniz." deyince Şeyh; "Şu  dört şeye dikkat et: Günahlardan sakın, namazını cemaatle kıl, cömert ol, Allahü  teâlânın yarattıklarına şefkat göster." dedi. Sultan, Şeyhin önüne bir kese  altın koydu. Buna karşılık Şeyh, sultanın önüne arpadan yapılmış bir yufka  koydu. Sultan ekmekten bir lokma aldı. Fakat lokmayı yutamadı. Şeyh hazretleri;  "Bir lokma ekmeği yutamıyorsun. İster misin, şu bir kese altın bizim de  boğazımızda dursun? Biz paralarla olan alâkamızı kestik. Şu altınları önümden  alın." dedi. Sultan, paraları almak zorunda kaldı.
Sultan giderken, Şeyh ayağa kalktı. Sultan  "Geldiğim  zaman hiç iltifat etmemiştin, fakat şimdi ayağa kalkıyorsun, niye?" diye sordu.  Şeyh hazretleri; "Buraya padişahlık gururu ile beni imtihan için geldin. Şimdi  ise derviş olarak gidiyorsun. Önce gurur içinde olduğundan dolayı ayağa  kalkmadım. Fakat şimdi derviş olduğun için ayağa kalkıyorum." dedi.
Sultan, yaptığı bir gazada mağlup olmak üzere idi.  Birden Şeyhin hırkasını eline alıp; "Yâ İlâhi! Şu hırkanın sâhibinin yüzü suyu  hürmetine, şu kâfirlere karşı bizi muzaffer kıl." diye duâ etti. Düşman  tarafında bir toz duman ortaya çıktı. Düşmanlar, bu toz-duman içinde birşey  görmiyerek, kılıçlarını birbirlerine vurdular ve kendi kendilerini öldürdüler.  Sağ kalanları dağılıp gitti. O akşam Sultan Mahmud, rüyâsında Şeyhi gördü. Şeyh,  Sultana; "Allahü teâlânın dergâhında, hırkamızın yüzü suyu hürmetine zafer  kazandın. Eğer o anda isteseydin, kâfirlerin hepsinin müslüman olmasını  sağlayabilirdin." buyurdu. 
Kıymetli sözlerinden birkaçı şöyledir:
"Allahü teâlâ için yaptığın her şey ihlâstır. Halk için  yaptığın herşey de riyâdır."
"Şu iki kişinin çıkardığı fitneyi, şeytan bile  çıkaramaz: Dünyaya düşkün âlim ve ilimsiz sofu"
"Eğer bir mümini ziyâret edersen, hâsıl olan sevâbı, yüz  adet kabul edilmiş hac sevâbı ile değiştirmemen lâzımdır. Çünkü bir mümini  ziyâret için verilen sevap, fakirlere verilen yüz bin altın sadakanın sevâbından  daha fazladır. Bir mümin kardeşinizi ziyâret edince, Allahü teâlânın rahmetine  kavuşursunuz."
"Bir mümin kardeşini sabahtan akşama kadar incitmeyen  kimse, o gün akşama kadar Peygamber efendimizle yaşamış olur. Eğer incitirse,  Allahü teâlâ onun o günkü ibâdetini kabul etmez."
 
 
 


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder