Ali Ramiteni hazretleri,  insanları Hakka dâvet eden, onlara doğru yolu gösterip, gerçek saadete  kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velilerin  onikincisidir. Buhara yakınlarındaki Râmiten kasabasında doğdu. 
Herkese  yol gösteren, kalbinden nur fışkıran Mahmud-i İncirfagnevi hazretlerinden çok  faydalandı. Evliyalık derecelerine kavuştu. Maddi ilimlerde de yükseldi. İbâdet  ve derslerden sonra helâl lokma kazanmak için dokumacılık yapardı. Bu sebeple  kendisine dokumacıların şeyhi manasına Pir-i Nessac derlerdi.
Bir  talebesi kendisin
e bir yemek getirmişti. Ona "Getirdiğin bu yemek, sıkıntılı bir  anımızda imdada yetişti. Sen de bizden her ne muradın var ise iste! Çünkü hacet  kapısı şu anda açıktır." buyurdu. Genç de; "İlimde ve evliyâlık makâmında size  benzemekten başka bir arzum yoktur!" dedi. O da, "Çok zor ve yükü ağır bir iş  arzu ettin. Bunun yükünü kaldıramazsın." buyurdu. Genç ise; "Dünyada tek  muradım, aynen sizin gibi olmaktır.  Fakat yine de her emrinize razıyım." dedi.  O da, gence teveccüh etti. O genç, bir müddet sonra zahir ve batında Allahü  teâlânın izniyle hocasının derecelerine kavuştu. Fakat aşk sarhoşu olup,  kendinden geçti. Öylece kırk gün sonra vefat etti. Ona bir anda kendi  makamlarını verip, kendisi gibi yaptığı için, iki aziz manasında, üstadın ismi  de "Azizan" olarak kaldı.Ali  Ramiteni  hazretleri ömrünün sonlarına doğru Buhârâ'dan Harezm'e geldi. Sur  kapısında konakladı ve oranın padişahına iki talebesini gönderdi. "Sultâna  gidiniz. Fakir bir dokumacı, şehrinize gelmiştir. İzin verirseniz burada  kalacak, izin vermezseniz geri gidecektir, deyiniz. Eğer izin verirse, sultanın  elinden mühürlü bir belge alın." buyurdu. Talebeleri gidip sultana durumu arz  ettiler. Sultan böyle bir isteği ilk defa duyduğu için tuhaf karşıladı ise de,  mühürlü bir belge verdi. Bu belgeyi talebeler getirdiler. Azizan hazretleri  şehrin kenarında bir semte yerleşti. 
Her gün  işçilerin toplandığı pazara gidip, içlerinden birkaç kişiyi alırdı. Onlara  günlük yevmiyelerini sorduktan sonra; "Şimdi abdest alıp, ikindi namazına kadar  sohbetimize katılın. İkindiden sonra da ücretlerinizi alıp evlerinize dönün."  buyururdu. İşçiler, çalışmadan oturmak suretiyle, ibadetlerini de yaparak hiç  işitmedikleri şeyleri öğreniyorlar, akşama doğru ise ücretlerini almayı ganimet  biliyorlardı. sohbetine bir defa katılan, sohbetin lezzetine doyamayıp, bir daha  ayrılamıyordu. Bu durum, bütün şehre yayıldı. Herkes talebesi olmak can  atıyordu. Her gün evi dolup dolup boşaldı, duasını almak için herkes birbiriyle  yarıştı. Nihayet bazıları, durumu sultana şöyle anlattılar: 
"Şehirde  bir hoca türedi, herkes akın akın ona koşuyor. Onun bir dediği iki edilmiyor.  Her arzusunu, emirmiş gibi yapmak için yarış ediyorlar. Bu gidişle şehirdekiler,  onu başlarına sultan seçerler de saltanatınızdan olursunuz.”
Sultan, da onun şehirden çıkması için bir ferman  yazdırıp adamlarıyla gönderdi. O da gelenlere, "Bizim, şehirde yerleşeceğimize  dair imzalı ve mühürlü bir fermanımız var. Sultan, eğer kendi imzasını, mührünü  ve iznini inkâr ediyorsa, biz de çıkıp gitmeye razıyız." cevâbını verdi. Bu  cevabı sultana bildirdiler. Sultan, verdiği izni geri almak küçüklüğüne düşmedi.  Ayrıca gelip sohbetine katıldı. Onun sohbetindeki lezzeti ve inceliği iyi  anlıyan sultan, onun en önde gelen talebelerinden oldu.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder