5/04/2010

oruç hakkında soru ve cevaplar

l- Ramazan orucu kime farzdır? Ramazan orucu ile nafile orucun fazileti nedir?
Cevap: Ramazan orucu erkek, kadın bütün mükellef Müslümanlara farzdır. Yedi ve daha büyük yaştaki güç yetirebilen erkek ve kızlarada müstehabtır. Babaları, onlara aynı namaz kılmaları için emrettikleri gibi, oruç tutmaya güç yetirenlere de orucu emretmelidirler. Bunun aslı Allahû Teâla'nın şu âye­ti ile:


"Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmet­ lere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder." (Bakara: 183-184)


Yine şu ayetidir:


"Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğ­ruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indi­rildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler on­da oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutama­dığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin."


(Bakara: 185)


Rasûlullah (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:


"İslâm beş temel esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan baş­ka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek, Ramazan oru­cunu tutmak, hacca gitmek."


Bu hadisi Buhari ve Müslim İbn Ömer (r.a.)'dan rivayet etmiştir. Yine Cebrail (a.s.) İslâm'dan sorduğunda Rasûlullah (s.a.v.) şöyle demiştir:


"İslâm: Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet etmen, namazı kılman, ze­kâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, eğer gitmeye güç ye-tirebiliyorsan Kabe'yi haccetmendir."


Bu hadisi Müslim sahihinde Ömer b. Hattab (r.a.)'dan ri­vayet etmiştir. Aynı manadaki bir başka hadisi Buhâri ve Müslim Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayet etmiştir.


Yine Buhari ve Müslim sahihleri
nde Ebu Hureyre (r.a.)'dan Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle dediğini rivayet etmiş­tir:


"Her kim inanarak ve sevabını Allah'tan umarak Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır."


Yine şöyle buyurmuştur:


"Allahû Teâla buyuruyor: Ademoğlunun bütün amelleri kendinedir. İyilikler on katından yediyüz katına kadar karşı­lık görür. Sadece oruç müstesna, şüphesiz o benim içindir. Onun mükafatını da ancak ben veririm. Oruçlu yemesini, iç­mesini ve şehvetini benim için terk etmiştir. Oruçlu için iki sevinç vardır: Birincisi iftar ettiği zaman iftarıyla sevinir. İkincisi: Rabbine kavuştuğu zaman orucuyla sevinir. Oruçlu­nun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzel­dir."


Bu hadisin sahih olduğunda ittifak edilmiştir. Bilindiği gi­bi oruç ve Ramazan orucunun fazileti hakkında birçok hadis vardır. Başarı Allah'tandır.


2- Yetişkin bir çocuğa oruç tutması emredilir mi? Oruç ânında buluğa erse bu orucun sevabını alır mı?
Cevap: Birinci sorunun cevabında da geçtiği üzere erkek ve kız çocuklar eğer yedi ve daha büyük yaşta iseler alıştır­mak için oruç tutmaları emredilir. Velileri onlara namaz kıl­malarını emrettikleri gibi oruç tutmalarını da emrederler. Bu­luğ çağına erdiklerinde ise oruç tutmaları farz olur. Eğer oruç tutarken gündüz vakti buluğa ererlerse o günkü orucun farz olan sevabını alırlar. Eğer daha önce üreme organı etrafında­ki sert kılların görülmesiyle veya şehvet sonucu meninin gel­mesiyle buluğa ermemişse, oruçluyken güneşin tam tepede olduğu zeval (öğle) vakti onbeş yaşını doldurmuşsa da bu orucun sevabını alır. Genç kızlar içinde aynı hüküm geçerli­dir. Ancak onlar erkeklerden farklı olarak hayz (âdet kanı) görmekle buluğa ererler.


3- Uçakla veya modern seyahat araçlarıyla yapılan ve meşakkatli olmayan yolculuklarda yolcunun oruç tutma­sı mı yoksa iftar etmesi mi daha iyidir?
Cevap: En iyisi genel olarak yolculukta oruçlunun iftar etmesidir. Kimde tutarsa hiçbir sakıncası yoktur. Çünkü Ra­sûlullah (s.a.v.)'in ikisini de yaptığı sabittir. Sahabe de bunu yapmıştır. Eğer sıcak artar, zorluklar çoğalır dayanılmaz olur­sa, yolcunun oruç tutması hoş olmaz. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.), yolculukta şiddetli sıcağın üzerine çöktüğü oruçlu bir adamı gördüğünde ona şöyle demiştir:


"Allah ruhsatlarını kullananları sever, kötülükleri işleyen­leri sevmediği gibi."


Bu konuda arabalarla, develerle veya gemi ve vapurlarla yolculuk yapanlarla, uçaklarla yolculuk yapanlar arasında fark yoktur. Çünkü hepsi "yolculuk" adı altında toplanır. Bu yüzden yolculuğun ruhsatlarını (kolaylıklarını) kullanırlar. Allahû Teâla yolculuk ve ikamet halindeki şeriat hükümleri­ni Rasûlullah (s.a.v.)'in zamanında ve ondan sonrada kıyame­te kadar gelecek olan kulları için açıklamıştır. Ve Allahû Te­âla bütün değişen halleri ve seyahat araçlarını da bilir. Eğer hükümler farklılaşsaydı Allah bunu açıklardı. Tıpkı şu âyette buyurduğu gibi:


"Ayrıca bu Kitabı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidâyet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik:' (Nahi: 89)


Yine Nahl sûresinin bir başka âyetinde de şöyle buyurmaktadır:


"Atları, katırları ve eşekleri binmeniz ve (gözlere) ziynet olsun diye (yarattı). Allah şu anda bilemeyeceğiniz daha nice (seyahat vasıtaları) yaratır." (Nahi: 8)


4- Ramazan ayının başlaması ve bitmesi ne ile sabit olur? Ramazanın başlamasında veya bitimindeki hilali bir kişi görürse bunun hükmü nedir?
Cevap: Ramazan ayının başlaması ve bitmesi adaletli iki kişinin veya daha fazlasının hilâli görmesiyle sabit olur. Baş­laması bir kişiyle sabit olur, çünkü Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:


"Eğer iki kişi görürse oruç tutun ve bayram edin."


Yine Rasûlullah (s.a.v.) İbn Ömer (r.a.)'ın ve bedevi biri­nin hilâli görmesiyle, başka bir şahidi istemeden insanlara oruç tutmalarını emretmiştir. Allah bilir bundaki hikmet alim­lerinde belirttiği gibi, Ramazan'ın başlamasında ve bitmesin­de ihtiyatlı olmaktan dolayıdır. Kim tek başına hilâli Rama­zan başlarken ve biterken görürse bu görmesiyle amel etmez. Diğer insanlarla birlikte tutar ve onlarla birlikte bayrama baş­lar. Alimlerin en doğru olan görüşüne göre bu konuda kendi görmesiyle amel etmez. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmaktadır:


"Oruç, hep birlikte oruç tuttuğunuz günde, bayram hep birlikte bayram yaptığınız günde, kurban da hep birlikte kur­ban kestiğiniz gündedir."


Başarı Allah'tandır.


5- İnsanlar ayın farklı yerlerde değişik görülmesinde oruca nasıl başlarlar? Amerika ve Avustralya gibi uzak ülkelerde bulunanlar, Arabistan'da görülen aya göre oru­ca başlayabilirler mi? Çünkü o ülkelerde ayı görememek­tedirler.
Cevap: Bu konuda doğru olan, ayın farklı yerlerde deği­şik görülmesini dikkate almadan sadece ayın görülmesine itibar edilmelidir. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) orucu ayın görül­mesine göre emretmiş, bu konuda fazla açıklama yapmamış ve şöyle buyurmuştur:


"Ayı görünce oruç tutun, yine ayı görünce bayram edin. Eğer hava kapalı olursa otuz güne tamamlayın."


Bu hadisin sahih olduğunda ittifak edilmiştir. Yine şöyle buyurmuştur:


"Ayı görünceye veya otuza tamamlayıncaya kadar oruca başlamayın, ayı görünceye veya otuza tamamlayıncaya kadar da bayrama başlamayın."


Bu konuda daha başka birçok hadis vardır.


Rasûlullah (s.a.v.) ayın farklı yerlerde değişik görülmesi­ni bildiği halde hiç bahsetmemektedir. Alimlerden bir grup, eğer ay farklı yerlerde değişik görülüyorsa her beldenin hal­kının kendi ayını gördüğünde orucuna başlayacağını söyle­mişlerdir. Bu konuda İbn Abbas (r.a.)'m delilini ileri sürmekedirler. Çünkü o Medine'de olduğu halde Şam halkının ayı görmesiyle oruca başlamamıştır. Şam halkı Muaviye (r.a.) za­manında Cuma gecesi ayı görmüş ve oruca başlamışlardı. Medine halkı ise Cumartesi gecesi ayı gördüler. Kureyb ken­disine Şam halkının ayı gördüğünü ve oruca başladıklarını haber verince İbn Abbas:


"Ama biz onu Cumartesi akşamı gördük, onun içinde ya ayı görünceye yada otuza tamamlayıncaya kadar oruca de­vam ediyoruz." demiş ve Rasûlullah (s.a.v.)'in şu hadisini de­lil almıştı:


"Ayı görünce oruç tutun, yine ayı görünce bayram edin."


Bu söz onun kuvvetli delilidir. Suudi Arabistan'daki Bü­yük Alimler Kurulu'nun üyeleri de bu görüştedirler. Başarı Allah'tandır.


6- Gündüz vakitleri 21 saate kadar uzayan yerlerde bulunanlar oruçlarını kendi kararlaştırdıkları zamana göre mi tutarlar? Aynı şekilde gündüzleri çok kısa olan veya 6 ay gündüz, 6 ay gece olan yerlerde bulunanlar oruçlarını nasıl tutarlar?
Cevap: Kimin bulunduğu yerde toplam gece ve gündüz süresi 24 saat süre zarfında değişiyor ise gündüzleri kısa da olsa uzun da olsa oruçlarını tutarlar. Gündüz süresi kısa olsa bile bu onların oruç tutmaları için yeterlidir. Ama gece ve gündüz süreleri 6 ay gibi 24 saatten fazla oluyorsa, oruç ve namaz vakitlerini kendileri kararlaştırırlar. Aynı Rasûlullah (s.a.v.)'in bir günü bir sene veya bir ay veya bir hafta olan Deccal hadisinde emrettiği gibi. Bu günlerde namazların va­kitlerini de kendileri kararlaştırırlar.


Bu konuda Suudi Arabistan'da bulunan Büyük Alimler Kurulu hicri 12/4/1398 tarihinde 61 nolu kararında şöyle de­mektedir:


"Allah'a hamd, onun Rasûlü'ne aline ve ashabına da salat ve selam olsun. Riyad'da bulunan Büyük Alimler Kurulu'na, Mekke'deki Dünya İslâm Birliği tarafından hicri 16/1/1398 tarihli 555 nolu bir yazı sunulmuştur. Bu yazıda İsveç'in Malu kentinde bulunan İslâm cemiyetlerinin müdürü, İskandinav ülkelerinde coğrafi konumdan dolayı yazın gündüzün uzun kışın kısa, kuzey kısımlarda ise güneşin yazın hiç batmadığı ve kışında bunun tam tersi olduğu, buralarda yaşayan Müslümanların Ramazan ayında nasıl oruç tutacaklarına ve vakit namazlarımda nasıl kılacaklarına dair Dünya İslâm Birliğin­den fetva istemektedir.


Ayrıca yine kurulumuza, bu konuda İlmi Araştırmalar ve Fetva Dairesi'nin hazırladıkları ile fakihlerden gelen diğer nakiller sunulmuş ve bunlar görüşülüp incelendikten sonra şu karara varılmıştır:


Öncelikle: Gecenin, güneşin doğması veya batmasıyla ayırt edilen, ancak yazın gündüz süresinin çok uzun, kışında çok kısa olduğu ülkelerde oturanların namazlarını şer'i bili­nen vakitlerinde kılmaları gerekir. Çünkü Allahû Teâla şöyle buyurmaktadır:


"Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir" (İsra: 78)


Yine şöyle buyurmaktadır:


"Namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır" (Nisa: 103)


Yine Bureyde (r.a.)'dan sabit olduğuna göre, adamın biri­si Rasûlullah (s.a.v.)'e namazların vaktinden sordu ona:


"İki gün bizimle beraber kıl" dedi.


Öğle olduğunda Bilâl'e ezan okuması için emretti ve öğ­leyi kıldı. Güneşin ışıkları parlarken ikindiyi kıldı. Güneş ba­tarken de akşamı kıldı. Yatsıyı da ufuktaki kızıllık kaybolduk­tan sonra kıldı. Fecir doğarken de sabahı kıldı. İkinci gün ol­duğunda öğleyi sıcaklığı azalınca kıldı, sıcaklığı azalınca kıl­mak hoşuna giderdi. İkindiyi en son vaktinde kıldı. Akşamı güneş battıktan sonra ufuktaki kızıllık kaybolmadan önce kıl­dı. Yatsıyı gecenin üçte biri geçtikten sonra kıldı. Sabahı da güneş doğmadan önceki sarılıkta kıldı. Sonra,


"Namazın vaktini soran kişi nerede?" dedi. Adam:


"Benim ya Rasûlullah" dedi. Rasûlullah (s.a.v.):


"Namazlarınızın vakti bu gördüklerinizin arasındadır" de­di. Bu hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.


Yine Abdullah b. Amr b. As (r.a.)'dan Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle dediği sabit olmuştur:


"Öğlenin vakti, zevalden (güneş tam tepeden döndükten) sonra gölgenin boyu kendi boyuna eşit olan ikindi vaktine ka­dardır. İkindinin vakti güneş sararmaya başlayıncadır. Akşam namazının vakti ufuktaki kızıllık kaybolana kadardır. Yatsı namazının vakti gecenin yarısına kadardır. Sabah namazının vakti fecrin doğuşundan güneş doğuncaya kadardır. Eğer gü­neş doğarsa namaz kılma. Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasından doğar."


Bu hadisi Müslim sahihinde rivayet etmiştir.


Bu hadislerden başka beş vakit namazların sınırım sözlü ve fiili olarak tayin eden hadisler vardır. Bu hadisler, Rasûlullah (s.a.v.)'in beyan ettiği ve namaz vakitlerini bildiren özel­likler olduğu sürece, 24 saatlik zaman içinde gündüzün ve ge­cenin uzun veya kısa olması önemli değildir fark etmez.


Buraya kadar yukarıda geçenler namazlarının vakitleri içindir. Ama Ramazan ayında tutacakları oruçları için ise, oruç tutmaları kendilerine farz olanların bulundukları yerde gece ve gündüz süresinin toplamı 24 saat ise ve gündüz ile gece ayırt ediliyorsa, güneşin doğuşundan batışına kadar ge­çen süre içinde her gün yeme ve içmeyi bırakarak oruç tutar­lar. Geceleri kısa olsa bile yemek, içmek ve hanımlarıyla cin­si münasebette bulunmak kendilerine helâldir. Çünkü İslâm şeriati bütün ülkelerdeki insanlar için eşit uygulanır. Allahû Teâla şöyle buyuruyor:


"Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karan­lığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için sonra akşama ka­dar orucu tamamlayın." (Bakara: 187)


Her kim, günün uzunluğundan dolayı veya tecrübe ve be­lirtilerle veya usta bir doktorun kendisine bildirmesiyle veya zannına göre, tuttuğu bir günlük orucun kendisini şiddetli bir hastalığa veya hastalığının artmasına ve iyileşmesinin gecik­mesine veya ölüme götüreceğine kanaat getirirde aciz kalırsa, orucunu bozarak iftar eder. Tutamadığı bu günlerin orucunu Ramazan ayının dışındaki herhangi bir günde kaza eder. Çün­kü Allahû Teâla şöyle buyurmaktadır:


"Sizden kim Ramazan ayını idrak ederse oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin." (Bakara: 185)


Yine şöyle buyurmaktadır:


"Allah kişiye gücünün üstünde, yük yüklemez." (Bakara: 286)


Yine şöyle buyurmaktadır:


"Allah din hususunda sizin üzerinize hiçbir zorluk yükle­medi.” (Hac: 78)


İkinci olarak: Kim, güneşin yazın hiç batmadığı veya kı­şın hiç doğmadığı veya gündüzün 6 ay geçeninde 6 ay devam ettiği bir ülkede yaşıyorsa beş vakit namazlarını, farz namaz­ların vakitlerinin belli olduğu güvenilir en yakın ülkenin va­kitlerine göre kararlaştırarak 24 saatlik süre içerisinde kılar. İsra ve Miraç hadisinde sabit olduğuna göre Allahû Teâla bu ümmete bir günde 50 vakit namazı farz kıldığında Rasûlullah (s.a.v.) bunun azaltılmasını istemiş Allahû Teâla da:


"Ya Muhammed ben onları herbiri 10 sevap değerinde olan 5 vakit kıldım. Dolayısıyla 50 vakit eder" demiştir.


Yine Talha b. Ubeydulah (r.a.)'dan sabit olduğuna göre şöyle demiştir:


"Başı tozlu Necidli bir adam Rasûlullah (s.a.v.)'e geldi. Sesinin uğultusunu duyuyor fakat ve dediğini anlayamıyorduk. Ta ki Rasûlullah (s.a.v.)'in yanına yaklaştı ve İslâm'dan sordu. Rasûlullah (s.a.v.) o adama:


"Beş vakit namazı kılınandır" dedi. Adam:


"Bundan başka birşey yapmam gerekir mi?" deyince, Ra­sûlullah (s.a.v.):


"Hayır. Sadece nafile namaz kılarsın" dedi.


Yine Enes b. Malik (r.a.)'dan sabit olduğuna göre o şöyle demiştir:


"Rasûlullah (s.a.v.)'e soru sormaktan men edildik. Akıllı bir bedevinin Rasûlullah (s.a.v.)'e gelip soru sorması ve bi­zimde bunu dinlememiz hoşumuza giderdi. Bedevi birisi gel­di:


"Ya Muhammed bize gönderdiğin adamın geldi ve seni Allah'ın gönderdiğini söyledi" dedi. Rasûlullah (s.a.v.): "Doğru demiş." dedi. Bedevi: "Adamın beş vakit namaz kılmamız gerektiğini söyledi" dedi. Rasûlullah (s.a.v.):


"Doğru" dedi.


Bedevi: "Allah aşkına bunu sana Allah mı emretti!?" de­di. Rasûlullah (s.a.v.):


"Evet" dedi.


Yine Rasûlullah (s.a.v.)'in ashabına Mesih Deccal'den bahsettiği sabit olmuştur. Sahabeler:


"Yeryüzünde ne kadar süre kalır" deyince Rasûlullah (s.a.v.):


"Bir günü bir sene gibi, bir günü bir ay gibi, bir günü de Cuma günü gibi olan toplam 40 gün kalır." demiştir. Sahabe­ler: "Ya Rasûlullah bir günü bir sene gibi olan o gün, namaz­larımızı kılmak için yeter mi?" diye sorunca Rasûlullah (s.a.v.):


"Hayır. Vakitlerini siz kararlaştırın." demiştir. Süresi bir sene gibi olan o gün içinde beş vakit namazı kılmak için ge­rekli olan bir günlük süre gibi düşünülemez. Bilakis her 24 saatlik süre içinde beş vakit namaz kılınacak demektir. Bu yüzden Rasûlullah (s.a.v.) onlara, o gün vakitlerin arası çok uzun olacağından, şu an normal olarak kıldıkları namazları o günün süresine taksim ederek dağıtmalarını emretmiştir.


Bundan dolayı yukarıdaki soruda sorulan ülkelerde yaşa­yan Müslümanlar namazlarını gece ve gündüz sûreleri 24 sa­atlik süre içinde yer değiştiren ve namaz vakitleri belli olan kendilerine en yakın bulunan ülkelerin namaz vakitlerine göre ayarlarlar. Biraz önce yukarıda geçen Mesih Deccal hadi­sinde Rasûlullah (s.a.v.)'in sahabeye o günde namaz vakitlerini nasıl ayarlayacakların öğrettiği gibi, bu ülkelerde yaşayanlar Ramazan ayında oruçlarını da aynı o şekilde vakitlerini kendileri kararlaştırarak tutarlar. Yani gece ve gündüz sü­resi 24 saatlik zaman içinde değişen kendilerine en yakın ülkenin Ramazan ayı başlangıcına ve bitişine, imsak ve iftar vakitlerine göre karar kılarlar. Başarı Allah'tandır. Nebimiz Muhammed'e, aline ve ashabına salat ve selam olsun.


Büyük Alimler Kurulu


7- Sahurda ezan okunmaya başlayınca yemeyi ve iç­meyi hemen bırakmamız mı gerekir? Yoksa müezzin eza­nı bitirinceye kadar yiyebilir miyiz?
Cevap: Eğer müezzin sadece sabah ezanını okuyorsa, ezan okuduğunda yemeyi ve içmeyi bırakmak gerekir. Ama eğer ezan takvim hesabına göre yaklaşık veya tahmini olarak okunuyorsa, ezan okunurken yemenin ve içmenin bir sakın­cası yoktur. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.)'den şöyle dediği sabit olmuştur:


"Bilâl gece ezanını okur. Siz İbn Ümmü Mektum ezan okuyuncaya kadar yiyin ve için."


Hadisi rivayet eden ravi sonunda şöyle dedi:


"İbn Ümmü Mektum ama birisiydi. Kendisine sabah vak­tinin girdiği haber verilince ezanı okurdu." Bu hadisin sahih olduğunda ittifak edilmiştir.


Her müslüman erkek ve kadının yapması gereken en gü­zel şey ezandan önce sahurunu bitirmeye gayret etmesidir. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:


"Seni şüphelendiren şeyleri bırak, şüphelendirmeyen şey­leri yap."


Yine şöyle buyurmuştur:


"Kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini ve ırzını (haysi­yet ve şerefini) korumuş olur."


Eğer müezzinin okuduğu ezan Bilal'in okuduğu gibi saba­hın yaklaştığım bildirmek içinse, yukarıdaki hadiste de geçti­ği gibi sabah ezanına kadar yeme ve içmede hiçbir sakınca yoktur.


8- Hamile veya emzikli kadın orucunu bozabilir mi? O orucu kaza mı eder yoksa keffaret mi verir?
Cevap: Hamile ve emzikli kadının hükmü aynı hasta olan gibidir. Eğer oruç tutmak kendilerine zor gelirse bozarlar.Hasta olanın yaptığı gibi başka bir zamanda kaza ederler. Ba­zı ilim adamları tutamadıkları her gün için bir fakiri doyura­cak kadar keffaret vermeleri gerektiğini söylemişlerdir. Fakat bu zayıf ve terk edilen bir görüştür. Doğru olanı hasta veya yolcu gibi kaza etmeleridir. Allahû Teâla şöyle buyurmakta­dır:


"Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder." (Bakara: 184)


Aynı zamanda Enes b. Malik el-Ka'bi'nin hadisi de buna delildir. Bu hadiste Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:


"Allah yolcudan orucu ve namazın yarısını, hamile ve em­zikli kadından da orucu kaldırmıştır."


Bu hadisi İmam Ahmed ve dört sünen sahibi rivayet et­miştir.


9- İyileşme ümidi olmayan hasta ve yaşlı kişilerin oru­cunu tutmamalarına ruhsat verilmesi hakkındaki görüşü­nüz nedir? Orucu tutmamalarından dolayı fidye vermele­ri gerekir mi?
Cevap: İyileşme ümidi olmayan hasta veya yaşlı kişilerin oruç tutmaya güçleri yetmezse imkanları ölçüsünde her gün için bir fakir doyurmaları gerekir. İçlerinde İbn Abbas (r.a.)'ında bulunduğu bir grup sahabe bu şekilde fetva vermiş­tir.


10- Hayızlı ve nifaslı olan kadın için oruç tutmanın hükmü nedir? Tutamadıkları orucun kazasını gelecek se­nenin Ramazan ayına kadar ertelemişlerse ne yapmaları gerekir?
Cevap: Hayızlı ve nifaslı olan kadınlar, hayız ve nifas za­manı oruç tutmazlar. Bu durumda oruç tutmaları caiz değil­dir. Tutsalar bile kabul olmaz. Namaz hariç bu oruçlarını ka­za ederler. Çünkü Aişe (r.a.) kendisine:


"Hayızlı kadın orucunu ve namazını kaza eder mi?" diye sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:


"Biz orucu kaza etmekle emrolunurduk namazı kaza etmekle emrolunmazdık."


Bu hadisin sahih olduğunda ittifak edilmiştir. Alimler Aişe (r.a.)'nin bu sözünden dolayı, hayızlı ve nifaslı kadınların sadece orucu kaza etmeleri, namazı kaza etmemelerin vacib olduğunda icma etmişlerdir. Bu onlara Allah tarafından bir rahmet ve kolaylıktır. Çünkü namaz günde beş kere olduğundan kaza ederken ağır gelebilir. Ama oruç senede bir keredir, kaza ederken bir zorluk olmaz.


Kim bu oruçların kazasını gelecek senenin Ramazan ayına kadar kabul edilir bir özürü olmadan tutmamışsa, bundan dolayı Allah'a tevbe etmelidir. O günlerin kaza orucunu tutmalı ve aynı zamanda da her gün için bir fakiri doyurmalıdır. Aynı şekilde hasta ve yolcu olanlarda tutmadıkları oruçların kazasını, kabul edilir bir özür olmadan gelecek Ramazan ayına kadar tutmamışlarsa, o günlerin kaza orucunu tutmalı ve aynı zamanda her gün içinde bir fakiri doyurmalıdırlar. Ama eğer hastalıkları ve yolculukları gelecek senenin Ramazan ayına kadar devam etmişse, hastalıktan iyileştikten veya yolculuktan kendi evine dönünce, sadece tutamadığı günleri kaza eder, fakir doyurmaz.


11- Ramazan orucundan kazası bulunan birisinin, Şevval ayından altı gün, Zilhicce ayından on gün veya aşure günü orucu gibi nafile oruçları tutmasının hükmü nedir?
Cevap: Ramazan orucundan kazası bulunan birinin nafile oruçlardan önce kaza orucunu tutması gerekir. Çünkü alimlerin en doğru olan görüşüne göre farz olan oruç nafileden daha önemlidir.


12- Ramazan ayı başladığında hastalığından dolayı oruç tutamayan ve Ramazandan sonra da ölen birisinin hükmü nedir? Onun yerine başkası kaza edebilir veya fakir doyurabilir mi?




Cevap: Müslüman birisi Ramazan'dan sonra içinde bu­lunduğu hastalığından dolayı ölürse orucu kaza edilmez veya fakir doyurulmaz. Çünkü o dinen özürlü sayılır. Aynı şekilde yolculuk yapan birisi eğer yoldayken veya yolculuktan evine döndükten hemen sonra ölürse orucu kaza edilmez veya fakir doyurulmaz. Çünkü o da dinen özürlü sayılır. Ama kim has­talıktan iyileşirde kaza etmesi mümkün olduğu halde ölmüş­se veya yolculuktan evine döndükten sonra kaza etmesi mümkün olduğu halde ölmüşse akrabaları onların yerine ka­za ederler. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:


"Her kim üzerinde oruç borcu olduğu halde ölürse velisi onun için oruç tutar."


Bu hadisin sahih olduğunda ittifak edilmiştir.


Ölenin yerine kaza edecek olana oruç tutmak ağır gelirse o zaman, 9. sorunun cevabında da geçtiği gibi oruç tutmaktan aciz olan ihtiyar veya iyileşme ümidi olmayan hastaların hergün için fakirlere yedirdiği yarım sa'ı yani yaklaşık olarak l ,5 kiloluk fidyeyi ölenin mirasından verir. Aynı şekilde hayızlı ve nifaslı kadınlar oruçlarını kaza etme imkanları oldu­ğu halde kaza edemeden ölürlerse ve yerine kaza edecek ola­na ağır gelirse, hergün için bir fakiri doyurur. Eğer ölenin mi­rasında fakiri doyuracak kadar para yoksa hiçbir şey yapmaz. Çünkü Allahû Teâla şöyle buyurmaktadır:


"Allah kişiye gücünün üstünde yük yüklemez." (Bakara: 286)


Yine şöyle buyurmaktadır:


"Allah'tan gücünüz yettiği kadar korkun." (Teğabün: 16)


Başarı Allah'tandır.


13- Damardan veya kastan iğne olmanın hükmü ne­dir? Oruçlu için bu ikisi arasındaki fark nedir?
Cevap: Doğru olanı ikiside orucu bozmaz. Orucu bozan ise kasten gıdalanmak için olan serumdur. Aynı şekilde tahlil için kan aldırmakta orucu bozmaz. Çünkü hacamat gibi değildir. Hacamat, alimlerin en doğru olan görüşüne göre hem yaptıranın hem de hacamat yapanın orucunu bozar. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) şöyle demiştir:


"Hacamat yaptıranın da, yapanında orucu bozulur."[1]


14- Oruçlunun diş macunu veya kulak, burun ve göz damlası kullanmasının hükmü nedir? Oruçlu bunların tadını boğazına varmış bulursa ne yapar?
Cevap: Dişleri diş macunu ile temizlemek aynı misvak gi­bi orucu bozmaz. Macundan bir şeyin midesine gitmemesi için dikkatli olmalıdır. Eğer istemeden kasıtsız olarak giderse orucu bozulmaz. Aynı şekilde göz ve kulak damlaları da alim­lerin iki görüşünden en doğru olanına göre orucu bozmaz. Eğer damlaların tadını boğazında hissederse kaza etmesi ge­rekmez. Ancak ederse daha iyi olur. Çünkü göz ve kulak, yi­yecek ve içeceğin geçiş yolu değildir. Ama buruna damla damlatmak caiz değildir, çünkü burun geçirir. Bu yüzden Ra­sûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:


"Abdest alırken suyu burnuna iyice çek, ancak oruçlu isen yapma."


Bu hadisten de anlaşılacağı gibi, kim böyle yaparda tadını boğazında hissederse orucunu kaza eder. Başarı Allah'tandır.


15- Eğer bir insanın dişinde ağrı olsa, gittiği doktor di­şini temizlese, doldursa veya çekse bunun oruca bir etkisi var mıdır? Eğer doktor dişini iğneyle uyuştursa bu oruca etki eder mi?
Cevap: Bu soruda anlatılanların orucun sağlamlığına etki­si yoktur. Bilakis böyle yapması serbestin Yalnız ilaç veya kan gibi şeylerin midesine kaçmasından kendini koruması gerekir. Yine soruda bahsedilen vurulan iğneninde, yeme ya da içme gibi birşey olmadığından dolayı orucun sağlamlığına bir etkisi yoktur. Doğru olanı orucu sağlam ve tamdır, bozulma­mıştır.


16- Oruçlu iken unutarak yiyen veya içenin hükmü ne­dir?
Cevap: Hiçbir şey gerekmez, orucu kabul olur. Allahû Te-âla Bakara sûresinin sonunda şöyle buyurmaktadır:


"Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma." (Bakara: 286)


Buna karşılık Allahû Teâla'mn:


"Bağışladım" dediği Rasûlullah (s.a.v.)'den gelen bir ha­diste sahih olarak rivayet edilmiştir. Yine Ebu Hureyre (r.a.)'dan Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet ol­muştur:


"Kim oruçlu olduğu halde unutarak yerse veya içerse oru­cunu bırakmadan tamamlasın. Şüphesiz Allah onu doyurmuş ve içirmiştir."


Bu hadisin sahih olduğunda ittifak edilmiştir.


Aynı şekilde eğer unutarak hanımıyla cinsi münasebette bulunursa yukarıda geçen âyet ve hadisten dolayı alimlerin iki görüşünden en doğru olanına göre orucu kabul olur. Yine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:


"Kim Ramazanda unutarak orucunu bozarsa ona kaza ve keffaret gerekmez."


Bu hadisi Hakim rivayet etmiş ve "sahihtir" demiştir. Bu hadis oruçlunun unutarak hanımıyla cinsi münasebetini veya diğer oruç bozduran durumların tümünüde içine alır. Bu ko­laylık Allah'ın kullarına olan rahmetinden ve ihsanındandır. Bu yüzden Allah'a binlerce hamd ve şükür olsun.


17- Özürsüz olarak Ramazan orucunun kazasını, diğer Ramazan gelene kadar tutmayan birisinin hükmü nedir? Tevbe ederek kaza etmesi yeterli midir, yoksa keffaret mi verir?




Cevap: Allah'a tevbe eder ve her günün kazasını tutarak, kendi ülkesinde günlük gıdaya yetecek kadar, hurma, arpa veya pirinç gibi ürünlerden Rasûlullah (s.a.v.)'in sa'ının yarı­sıyla, yani yaklaşık olarak l, 5 kilogramla bir fakiri doyurur. Vermesi gereken keffaret budur. Sahabeden içlerinde İbn Ab-bas (r.a.)'ında bulunduğu bir grup bu şekilde fetva vermiştir.


Ama eğer hasta ve yolculuk gibi, veya eğer kadın ise ha­milelik ve çocuk emzirme gibi bir özürü varda bu yüzden do­layı oruç tutmak ağır geliyorsa,, bunlar sadece o oruçların ka­zasını tutarlar, keffaret ödemezler.


18- Namazı terk eden birisinin oruç tutmasının hükmü nedir? Böyle birisinin orucu kabul olur mu?
Cevap: Namazı kasten terk eden kafir olup dinden çıkaca­ğından dolayı ne orucu ne de diğer amelleri Allah'a tevbe edene kadar kabul olmaz. Çünkü Allahû Teâla şöyle buyur­maktadır:


"Eğer onlarda Allah'a ortak konsalardı yapmakta olduk­ları amelleri elbette boşa giderdi." (Enam: 88)


Bu âyete benzer diğer âyet ve hadislerde de aynı hüküm vardır. İlim adamlarından bir grup ise namazın farz olduğunu kabul etmekle birlikte tembellikten dolayı terk edenin kafir olmayacağı ve diğer amellerinin de boşa gitmeyeceği görü­şündedirler. Doğru olan görüş birinci görüştür. Çünkü farz olduğunu kabul etmekle birlikte terkedenin kafir olduğuna dair birçok delil vardır. Bunlardan bir tanesi Rasûlullah (s.a.v.)'in şu hadisidir:


"Kişinin, şirk ile küfür arasında namazı terk etmesi var­dır."


Bu hadisi Müslim sahihinde Cabir b. Abdullah (r.a.)'dan rivayet etmiştir.


Yine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:


"Bizimle kafirler arasındaki fark namazdır. Kim onu terk ederse kafir olur."


Bu hadisi İmam Ahmed ve dört sünen sahibi sahih bir senetle Bureyde b. Husayn el-Eslemi (r.a.)'dan rivayet etmiş­lerdir. Bu konuda büyük alim İbnul Kayyim "Namazı terk et­menin hükmü" adlı kitabında çok geniş açıklama yapmıştır. Bu faydalı kitap okunursa güzel olur.


19- Farz olduğunu inkar etmeden Ramazanda oruç tutmayanın hükmü nedir? Gevşeklik göstererek bir kere­den fazla tutmamak insanı İslâm'dan çıkarır mı?
Cevap: Kim kasten özürsüz olarak Ramazan orucunu tut­mazsa, alimlerin iki görüşünden en doğru olanına göre kafir olmaz fakat büyük günah işlemiş olur. Allah'a tevbe ederek kaza etmesi gerekir. Çünkü bu konuda gelen delillere göre, kim farz olduğunu inkar etmeden tembellikten dolayı orucu terk ederse kafir olmaz. 17. sorunun cevabında da geçtiği gi­bi böyle biri, eğer özürsüz olarak gelecek Ramazan'a kadar kaza etmemişse, kaza ile birlikte her gün için bir fakiri doyur­ması gerekir. Aynı şekilde farz olduğunu inkar etmeden, gücü yettiği halde zekât vermeyen ve hac yapmayan da kafir ol­maz. Geçmişte vermediği senelerin zekâtını verir. Yine Al­lah'a tevbe ederek yapmadığı haccını yapar. Böyle birinin, farz olduğunu inkar etmediğinden dolayı kafir olmayacağına dair şer'i deliller vardır. Bir hadiste geçtiği üzere, zekâtı ka­bul ettiği halde malının zekâtım vermeyenin, kıyamet günü o mal ile azap edileceği daha sonra da (Allah'ın dilemesine gö­re) ya cennete yada ateşe gideceği vardır.


20- Hayızlı olan bir kadın Ramazan'da gündüz vakti temizlenirse ne yapar?
Cevap: Alimlerin iki görüşünden en doğru olanına göre, şer'i özürü ortadan kalktığı için hemen oruca başlar, hem de o günü daha sonra kaza eder. Bunun bir örneği aynı Ramazan'ın başlangıcı olan ayın gündüz vakti görülmesi gibidir. Alimlerin çoğunluğuna göre, Müslümanlar hemen o günün orucunu tutarlar hem de daha sonra o günü kaza ederler. Aynı şekilde yolculukta olan birisi eğer evine gündüz vakti dö­nerse, alimlerin iki görüşünden en doğru olanına göre, yolcu­luk özürü ortadan kalktığı için günün kalan kısmını oruçlu ta­mamlar, hem de daha sonra o günü kaza eder. Başarı Al­lah'tandır.


21- Oruçlu birisinden burun kanaması gibi kan çıkar­sa bunun hükmü nedir? Oruçlu birinin kan vermesi veya tahlil için kan aldırması caiz midir?
Cevap: Oruçlu birisinden burun kanaması veya istihaze kanı gibi kan çıkarsa oruç bozulmaz. Orucu sadece hayız (âdet kanı), nifas (doğumda gelen kan) ve hacamat[2] (kafadan alınan kan) bozar. "


Oruçlu ihtiyaçtan dolayı kan tahlili yaptırırsa birşey ol­maz, oruç bozulmaz. Ama kan bağışı yapacaksa bunu iftar vaktinden sonraya ertelemesi daha uygundur. Çünkü kan miktarı aynı hacamatta olduğu gibi çoktur. Başarı Allah'tan­dır.


22- Oruçlu birisinin, güneşin battığını veya sahur vak­tinin bitmediğini zannederek yemesinin ve içmesinin veya hanımıyla cinsi münasebette bulunmasının hükmü nedir?
Cevap: Alimlerin çoğunlunun görüşüne göre doğru olanı, eğer yemiş ve içmişse o günü kaza eder, eğer hanımıyla cin­si münasbette bulunmuşsa zihar keffaretini verir. Yani bir kö­le azad eder, buna imkan bulamayan ardarda iki ay oruç tutar, bunada gücü yetmeyen altmış fakiri doyurur. Bu insanların kolaya kaçmasını önlemek ve orucu korumak içindir.


23- Ramazan'da oruçlu olarak hanımıyla cinsi müna­sebette bulunanın hükmü nedir? Yolcu olan birisi eğer oruç tutmamışsa, hanımıyla cinsi münasebette bulunması caiz midir?
Cevap: Ramazan'da oruçlu olarak hanımıyla cinsi müna­sebette bulunan birisi zihar keffaretini verir ve o günün orucunuda kaza eder. Yani bir köle azad eder, buna imkan bulamazsa ardarda iki ay oruç tutar, buna da gücü yetmezse alt­mış fakiri doyurur. Yaptığı bu işten dolayı da Allah'a tevbe eder. Ama eğer yolculuktan veya hastalıktan dolayı oruç tut­mamış da hanımıyla cinsi münasebette bulunmuşsa keffaret gerekmez. Çünkü yolcu ve hasta olan oruç tutmayabilir, do­layısıyla da hanımıyla cinsi münasebette bulunabilir. Allahû Teâla şöyle buyurmaktadır:


"Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder." (Bakara: 184)


Bu konuda kadının hükmüde aynı erkeğin hükmü gibidir. Eğer bir kadın Ramazan'da oruçlu iken kocasıyla cinsi müna­sebette bulunmuşsa keffaret verir ve o günün orucunu kaza eder. Eğer kadın yolcu veya hasta ise keffaret gerekmez.


24- Astım ve nefes darlığı gibi hastalığı olan oruçlu bi­rinin ağzına sprey gibi ilaçları sıkmasının hükmü nedir?
Cevap: Eğer mecbur kalırsa kullanabilir. Allahû Teâla şöyle buyumaktadır:


"Allah, çaresiz yemek zorunda kaldığınız dışında, haram kıldığı şeyleri size açıklamıştır." (Enam: 119)


Çünkü bu durum yemeye ve içmeye benzememektedir. Tahlil için kan aldırmaya ve gıdalanmak için (serum gibi) ol­mayan iğne vurulmaya benzemektedir.


25- Oruçlu birinin muhtaç kaldığında hukne'yi (kabız olduğunda dübürden alman şırınga veya fitili) kullanma­sının hükmü nedir?
Cevap: Alimlerin iki görüşünden en doğru olanına göre eğer muhtaç kalırsa kullanmasında hiçbir sakınca yoktur. Şeyhül İslâm İbn Teymiyye hukne'yi kullanmayı uygun gör­müştür.


26- Oruçlu biri elinde olmadan istemeyerek kusarsa hükmü nedir? O günü kaza eder mi?
Cevap: Kaza etmez. Ama kasten kusarsa kaza eder. Çün­kü Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:


"Kim kusarsa kaza etmez. Fakat kasten kusarsa kaza eder."


Bu hadisi İmam Ahmed ve dört sünen sahibi sahih bir senedle Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayet etmiştir.


27- Oruçlu birinin diyaliz makinesinde böbrek kanını değiştirmesinin hükmü nedir? Kaza etmesi gerekir mi?
Cevap: Temiz kan aldığı için kaza etmesi gerekir. Eğer bununla birlikte başka bir madde de almışsa orucu bozulur.


28- Erkek veya kadının i'tikafa girmesinin hükmü ne­dir? İ'tikaf için oruçlu olmak şart mıdır? İtikafa giren ne ile meşgul olur? İ'tikafa ne zaman girer ve ne zaman çı­kar?
Cevap: İ'tikafa girmek erkek ve kadın için sünnettir. Ra­sûlullah (s.a.v.)'in Ramazan'da i'tikafa girdiği sabittir. Son olarak Ramazan'ın son on günü i'tikaf yapmıştır. Kendisi ile birlikte bazı hanımları da i'tikafa girerdi. Hanımları Rasûlul­lah (s.a.v.) vefat ettikten sonra da i'tikafa girmişlerdir. İ'tika­fa cemaat namazı kılınan camilerde girilir. İ'tikafa cuma na­mazı kılınmayan camide girmek i'tikafı bozacağından, cuma kılınan camide i'tikafa girmek daha uygundur. Alimlerin en doğru görüşüne göre i'tikafa girmenin belli bir vakti yoktur. (Eğer i'tikafa Ramazan ayının dışında girilirse) oruçlu ol­makta şart değildir, ancak oruçlu olmak daha güzeldir. İ'tika­fa niyetlenildiği zaman girilmesi ve kalmaya niyet edildiği süre sonunda da i'tikaftan çıkılması sünnettir. Bu süre içinde eğer kendi üzerine i'tikafa girmeyi adak adamamışsa, herhan­gi bir ihtiyaçtan dolayı i'tikafı bozabilir. Çünkü i'tikaf sün­nettir. İ'tikafa, Rasûlullah (s.a.v.)'in yaptığı gibi Ramazan'ın son on günü girmek güzeldir. Yine bu i'tikafa Rasûlullah (s.a.v.) gibi Ramazan'ın 21. günü sabah namazından sonra girmek ve sonuna kadar kalmak güzeldir. Eğer i'tikafı adak i'tikafı değilse, bu süre içinde i'tikafını bozarsa hiçbir zararı Yoktur. Eğer mümkünse camide kendine rahat edebileceğibelli bir yeri tutması güzeldir. İ'tikafa giren Allah'ı zikreder ve Kur'an okur, tevbe ve istiğfar eder. Namaz kılar, dua eder.


Bazı hanımlarının Rasûlullah (s.a.v.)'i i'tikafta ziyaret et­tiğinde onlarla konuştuğu gibi, İ'tikafa gireni de arkadaşları ziyaret ettiğinde onlarla konuşabilir. Bir keresinde Rasûlullah (s.a.v.) i'tikaftayken hanımı Safiyye (r.a.) ziyaret ettiğinde, onu caminin kapısına kadar geçirmişti. Böyle yapmakta hiç­bir sakınca yoktur. Bu hareketi Rasûlullah (s.a.v.)'in ne kadar çok tevazulu olduğuna ve hanımlarıyla çok hoş geçindiğine delildir. Rabbinden en güzel salat ve selam O'nun üzerine ol­sun.


Allahım, nebimiz Mühammed'e, âline ve ashabına ve on­lara en güzel şekilde uyanlara salat ve selam eyle.










--------------------------------------------------------------------------------


[1] Doğru olan görüşe göre hacamat orucu bozmaz Çünkü, Bahari'nin rivayet ettiği: "Rasûlullah (sav) oruçlu iken hacamat yaptırmıştır" hadisi, yukarıdaki hadisin hükmünü kaldırır, (mütercim)


[2] 13. sorunun da dip notunda belirtildiği gibi doğru olan görüşe göre hacamat orucu bozmaz Çünkü, Bahari'nin rivayet ettiği: "Rasûlullah (sav) oruçlu iken hacamat yaptırmıştır" hadisi, yukarıdaki hadisin hükmünü kaldırır.










--------------------------------------------------------------------------------


* Bu fetvalar, Abdulaziz b. Abdullah b. Baz (Allâhu Teâlâ’nın rahmeti üzerine olsun)’ın İslam’ın Beş Şartı İle İlgili Önemli Fetvaları (Tuhfet’ul-İhvan bi ecvibetin muhimmetin teteallaku bi erkani’l-İslam) Adlı Eseri’nin Cemalettin Kutluay tarafından yapılan tercümesinden alınmıştır. Allah beni ve onları Hayırla mükafatlandırsın. Amin.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...