5/04/2010

hz.muhammed'in orucu

İÇİNDEKİLER

ORUCUN FAZİLETLERİ

RAMAZAN AYIN IN ÜSTÜNLÜĞÜ

NİYET

ORUCUN VAKTİ

SAHÛR

İFTÂR

ORUÇLUNUN TERKETMESİ GEREKLİ OLAN ŞEYLER

ORUÇLUNUN YAPMASI MUBAH OLAN İŞLER

ORUCU BOZAN ŞEYLER

KAZA

TERÂVİH NAMAZI

KADİR GECESİ

İTİKÂF

FITIR ZEKÂTI

RAMAZANDA YAYGIN OLAN ZAYIF HADİSLER









ORUCUN FAZİLETLERİ
Allâh’ın kitabında, O’na yakınlaşmak için oruç tutmaya teşvik eden ve faziletlerini beyan eden, muhkem ve açıklayıcı ayetler gelmiştir. Örneğin bir ayette:


( والصائمين والصائمات والحافظين فروجهم والحافظات والذاكرين الله كثيرا والذاكرات أعد الله لهم مغفرة وأجرا عظيما )


( Oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allâh’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar varya; işte Allâh, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır) [Ahzâb: 35]
Yine Allâh şöyle buyurur:


( أن تصوموا خير لكم إن كنتم تعلمون )


( Eğer bilirseniz, oruç tu
tmanız sizin için daha hayırlıdır ) [Bakara: 184]


Allâh Resûlü (s.a.s.) bir hadisinde, orucun şehvetlere karşı bir kalkan olduğunu açıklamıştır:


( Ey gençler ! kimin evlenmeye gücü[1] yeterse evlensin; çünkü evlilik gözü sakındırır ve ferci korur. Kimin de gücü yetmez ise, oruç tutması gerekir, çünkü onun için bir kalkandır. )[2]


Müslüman kardeşim, bu hadisten orucun şehvetlere engel olduğu ve hiddetini kestiği anlaşılmaktadır. Şehvetler ise, ateşe götürür; oruçta, ateşle oruç tutanın arasına girmekle engel olur.


Dolayısıyla oruçun ateşe karşı bir kalkan olduğu, kulun onun ile ateşten korunduğunu açıklayan hadisler gelmiştir. Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:


( Hangi kul Allâh yolunda bir gün oruç tutarsa; Allâh bu oruçla onun yüzünü ateşten yetmiş sene uzaklaştırır. )[3]


Başka bir hadiste:


( Oruç kalkandır, kul onunla ateşten korunur)[4]


( Ebu Umâme (r.a)’dan, « Ey Allâh’ın Resûlü! Cennete gireceğim bir ameli bana göster » der. Allâh Resûlü (s.a.s.) de şöyle buyurur: « Oruç tutman gerekir, onun gibisi yoktur » )[5]




RAMAZAN AYIN IN ÜSTÜNLÜĞÜ


Ramazan, hayır ve bereket ayıdır. Allâh bu ayı bir çok faziletlerle donatmıştır. Bunlardan birisi; Allâh (Azze ve Celle) bu ayda Kur’ân’ı, insanlar için hidâyet ve müminler için şifâ maksadıyla indirmesidir.


Bu konuda Allâh şöyle buyurur:


( شهر رمضان الذي أنزل فيه القرآن هدى للناس وبينات من الهدى والفرقان فمن شهد منكم الشهر فليصمه )


( Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun ) [Bakara: 185]


Ramazan ayında öyle bir gece vardır ki, bu gece, Allâh (Azze ve Celle)’nin katında bin aydan daha hayırlıdır. Bu, kadir gecesidir. Allâh Teâla bu meyanda şöyle buyurur:


( إنا أنزلناه في ليلة القدر وما أدراك ما ليلة القدر ليلة القدر خير من ألف شهر تنزل الملائكة والروح فيها بإذن ربهم من كل أمر سلام هي حتى مطلع الفجر ) ( Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Ta fecrin doğuşuna kadar.) [Kadir suresi: 1-5]


Bu ayda şeytanlar zincirlenir, cehennem kapıları kapanır ve cennetin kapıları açılır. Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:


( Ramazan geldiğinde; Cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar zincirlenir. )[6]


NİYET [7]






Ramazanın girişi, gözle görüldüğü veya şehâdet ile yâhut iddetin[8] tamamlanmasıyla sâbit olmuş ise, mükellef olan her müslümanın orucuna geceden niyet etmesi farzdır. Hadiste:


( Kim geceden oruca niyet etmezse, onun oruçu yoktur )[9]


Ramazan ayına idrak ettiğini bilmeden yer ve içerse sonra da bunu bilirse, kendini yemek ve içmekten tutarak orucunu tamamlar, bu onun için yeterlidir.






ORUCUN VAKTİ






Sehl b. Saad (r.a.) şöyle der:


( وكلوا واشربوا حتى يتبين لكم الخيط الأبيض من الخيط الأسود )


( Beyaz ipliği, siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için )[10], âyeti indiğinde, kişi oruç tutmak isterse ,bacağına beyaz ve siyah iplik bağlardı her ikisinin görülmesi açığa çıkıncaya kadar, yeme içmeye devam ederdi. Bunun üzerine Allâh, daha sonra (من الفجر) (fecre kadar) ayetini indirir. Böylece bunun, gece ve gündüz manasına geldiğini bildiler.)[11]


Fecr iki tanedir:


Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:


( Fecr iki tanedir: İlki; yemeği yasaklamaz, namazı helâl kılmaz.[12] İkincisi; yemeği yasaklar, namazı helâl kılar.[13])[14]


Başka bir hadiste:


( Yiyin, için, yüksek ışık uzun fecr sizi huzursuz etmesin, (sahûrdan geri durmayın), kızıllık size gözükünceye kadar yiyin ve için.)[15]


Diğer bir hadiste:


( Peygamber (s.a.s.) parmaklarını topladıktan sonra onları yere doğru dikerek ) «fecr, şöyle zâhir olan aydınlık değildir. ( Şahâdet parmağını orta parmağı üzerine koyup iki elini uzatarak ) lâkin şöyle görünen aydınlık fecirdir» buyurmuştur.) [16]






Sonra da orucu geceye tamamlar:


Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:


( Gece bu taraftan gelir, gündüz de bu taraftan gelip güneş batarsa; oruçlu iftar etmiş olur )[17]


Bu durum güneş dairesinin hemen batması akabinde gerçekleşir. Velevki ışığı belirgin olsa bile. Allâh Resûlü (s.a.s.)’in durumu oruçlu olduğunda böyleydi; Bir kişiye emreder, o da yüksek bir yere çıkar, güneş battı dediğinde; İftar ederdi.[18]


SAHÛR


Allâh Teâla şöyle buyurur:


( يا أيها الذين آمنوا كتب عليكم الصيام كما كتب على الذين من قبلكم لعلكم تتقون )


( Ey iman edenler! Oruç, sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz ) [Bakara, 183]


Oruç, vakit ve hüküm olarak Ehli Kitâb’a farz olunduğu şekildeydi. Yemezler ve içmezler, uykudan sonra ilişkide bulunmazlardı ( Yâni birisi uyuduğunda bir sonraki geceye kadar yemek yemezdi ). Bu, müslümanlara da aynı şekilde farz kılındı. Bunun hükmü kalkınca, Allâh Resûlü (s.a.s.) Ehli Kitâb’ın orucu ile bizim orucumuzun arasını sahûr ile ayırdetmeyi emretti.


Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:


( Kitab Ehli’nin orucu ile bizim orucumuzun arasındaki fark, sahûr yemeğidir.)[19]


Sahûr berekettir, çünkü sahûr sünnete uymadır, oruç tutana güç verir ve sahûrda Kitab Ehli’ne muhâlefet söz konusudur.


Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:


(Sahûr yemeği yiyin; çünkü gerçekten sahûrda bereket vardır.)[20]


Sahûrun en büyük bereketlerinden birisi de, Allâh Teâla ve Melekleri sahûr yemeği yiyenlere salât getirmeleridir.


Hadiste:


( Sahûr yemeği berekettir, velev ki biriniz, sudan içeceği bir yudum olsa bile sahûru sakın terketmeyin.[21] Gerçekten Allâh ve Melekleri sahûr yemeği yiyenlere salat getirirler.)[22]






İFTÂR


Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:


( İnsanlar iftâr etmekte acele ettikleri müddetçe, din üstün olmakta devam


eder. Çünkü Yahudi ve Hristiyanlar geciktirirler.)[23]


Diğer bir hadiste:


( İnsanlar iftârı acele yaptıkları müddetçe hayırdadırlar[24] )[25]


İnsanların hayırda olması, Peygamberlerinin menhecini takib edip, onun sünnetini korumalarındandır. Çünkü İslâm üstün ve gâlib gelici olarak kalacaktır. Dolayısıyla muhâlefet edenin İslâma bir zararı olamaz. Böylelikle İslâm ümmeti örnek alınacak iyi bir model olacaktır. Artık İslâm ümmeti hiç bir zaman doğu ve batının kuyruğu olup, her ötenin gölgesi olmayacak ve rüzgarla birlikte aynı yöne meyletmeyecektir.


İftâr akşam namazından öncedir, ama kişi ne ile iftar edecektir?


Enes (r.a) dan şöyle der: ( Peygamber (s.a.s.) namaz kılmadan önce rutab hurmalarıyla iftar ederdi. Rutab olmadığında hurma ile, hurma da olmadığında yudumlayarak su içerdi.)[26]


Kişi iftâr esnasında ne der:


Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:


( Gerçekten oruç tutanın iftarı esnasındaki duası reddedilmez.)[27]


Allâh Resûlü (s.a.s.)den naklolunan dua da:


( ذَهَبَ الظَّمَأُ، وَبْتَلَّتِ العُرُوقُ، وَثَبَتَ الأَجْرُ إِنْ شَاءَ الله ُ)


( Susuzluk gitti, damarlar ıslandı, Allah’ın izniyle de ecir sabit oldu (kazanıldı). )[28]






ORUÇLUNUN TERKETMESİ GEREKLİ OLAN ŞEYLER


Allâh Resûlü (s.a.s.) oruç tutanın iyi ve güzel ahlâk ile donanmasını, ayrıca ahlâksızlık, müstehcenlik, sövüp saymak ve kırıcılıktan uzak durmasını teşvik etmiştir. Aslında müslümanın her zaman bu tür şeylerden uzak durması ve kaçınması gerekli olmakla birlikte, ancak oruç farizâsını edâ ettiği esnadaki yasaklık daha da şiddetli olmaktadır.


Bunun için bu kötülükleri yapan hakkında Nebî (s.a.s.) den şiddetli tehdit gelmiştir. Şöyle buyurur:


( Nice oruçlu vardır ki ona tuttuğu oruçtan sadece açlık ve susuzluk kalacaktır.)[29]


Dolayısıyla oruçlunun orucunu yaralayan işlerden kaçınması gerekmektedir.






ORUÇLUNUN YAPMASI MUBAH OLAN İŞLER


1- Oruç tutan cünub olarak sabahlayabilir :


Aişe ve Ummu Seleme (r.anhma) şöyle derler:


( Peygamber (s.a.s.) ramazanda ihtilamsız olarak cünub olduğu halde fecir girerdi, böyle iken gusül abdesti alarak oruç tutardı.)[30]


2- Oruç tutan misvak kullanabilir :


Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:


( Eğer ümmetime zorluk vermeyeceğimi bilseydim, her namaz ile birlikte misvağı onlara emrederdim )[31]


Allâh Resûlü (s.a.s.) hadiste oruçlu ile oruçsuz olanın arasını ayırmamıştır. Bu da her abdest ve namaz esnasında oruçlu ve oruç tutmayanın misvak kullanabileceğine delildir.


3- Mazmaza ve İstinşâk :


Allâh Resûlü (s.a.s.) oruçlu olduğu halde mazmaza ve istinşâk yapardı. Ancak oruç tutanın bunu şiddetlice yapmasını yasaklamıştır. Hadiste:


( ... İstinşağı şiddetlice yap, ancak oruçlu olursan başkadır. )[32]


4- Oruçlunun hanımıyla oynaşıp öpebileceği :


Aişe (r.anha)’nın şöyle dediği sabit olmuştur:


( Allâh Resûlü (s.a.s.) oruçlu olduğu halde öperdi, oruçlu olduğu halde oynaşırdı, ancak o içinizden nefsine en fazla sahib olanıydı. )[33]


Bu durum genç için mekruh olup, ihtiyar için serbest görülmüştür.


Abdullâh b. Amr b. el-Âs şöyle rivâyet etmiştir:


( Nebî (s.a.s.) yanında iken bir genç gelir ve şöyle der: « Ey Allâh’ın Resûlü ! Oruçlu olduğum halde öpebilirmiyim ? » O da « hayır » der. İhtiyar bir adam gelir, ve şöyle der: « Oruçlu olduğum halde öpebilirmiyim? » O da « evet » deyince, birbirimize bakmaya başladık. Allâh Resûlü (s.a.s.) de şöyle buyurdu: « Gerçekten ihtiyar nefsine sahibtir ».)[34]


5- Kan tahlili ve gıdalanma kasdı (serum gibi) olmaksızın iğne vurulabileceği.


6- Hacamat:


Hacamat önceden orucu bozanlar cümlesindendi, sonra hükmü kaldırıldı. Nebî (s.a.s.) den oruçlu olduğu halde hacamat yaptırdığı sabit olmuştur. İbn Abbâs (r.a) şöyle der:


( Nebî (s.a.s.) oruçlu olduğu halde hacamat yaptırmıştır )[35]


7- Yemeğin tadına bakmak:


İbn Abbâs (r.a) şöyle demiştir: ( Oruçlu olduğu halde sirkenin, veya boğazına girmemesi şartıyla başka bir şeyin tadına bakılmasında bir beis yoktur )[36]


8- Göze giren sürme ve damla gibi benzeri şeyler.


9- Soğuk suyun başa dökülmesi ve yıkanmak:


Peygamber (s.a.s.) oruçlu olduğu halde sıcaktan ve susuzluktan dolayı başına su serperdi.[37]






ORUCU BOZAN ŞEYLER


1- Kasden (bilerek) yeme ve içme.[38]


2- Cima yapma.


3- Kasden (bilerek) kusma :


Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:


( Kime kusma galebe çalarsa, üzerine kazâ gerekmez. Kim de isteyerek kusarsa, kazâ etsin.)[39]


4- Aybaşı ve nifas (lohusalık) kanı :


Kadın, gündüzün herhangi bir vaktinde ister evvelinde isterse sonunda olsun, aybaşı veya nifas kanını gördüğünde orucu bozulmuştur. Kazâ eder (kan gördüğü günler kadar ramazan sonrası tutar) eğer kanı görmesine rağmen oruç tutarsa bu farz olan orucun yerini doldurmaz.


Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:


( « Kadın, aybaşı kanı gördüğünde namaz kılmaz oruç tutmaz değil mi? » dediğinde, kadınlar da: « Evet » dediler. Allâh Resûlü (s.a.s.): « İşte bu da kadının dininin eksikliğindendir » buyurur.)[40]


5- Besleyici iğne (serum)[41]:


Beslenme kasdıyla besleyici bazı maddelerin hastaların midelerine


ulaştırılmasıdır. Bu ise, oruçlunun orucunu bozar. Çünkü mideye ulaştırmadır. Mideye değil de, kana ulaşan iğne ise, yine de orucu bozar. Çünkü bu yeme ve içmenin yerine geçer. Aynı şekilde böbrek hastalığına yakalanan hastaların (tedavi esnasındaki) aldıkları ilâç orucu bozar.


[Bir de meninin inzâlini ilâve edebiliriz:


Bu öperek, oynaşarak veya istimnâ (masturbasyon) yoluyla olsun farketmez. Çünkü bu tür şeyler küdsi hadiste de geldiği gibi oruç tutanın kaçınması ile emrolunduğu şehevî arzulardır: ( Benim için yiyeceğini içeceğini ve şehvetini bırakır) [Buhârî ve Müslim]


Şeyhu’l-İslâm Hakikat’us-Siyâm (s.23) adlı kitabında şöyle der: « Her kim istimnâ yapar ve inzâl olursa orucu bozulmuştur.»]


ALLÂH SİZİN İÇİN KOLAYLIK İSTER ZORLUK İSTEMEZ


1- Yolculukta olan:


Yolculukta olanın oruç tutması konusunda serbest olduğuna dâir hadisler gelmiştir. Sakın unutma ki bu rahmet, Allâh’ın Kitâbında zikredilmiştir.


Allâh Teâla şöyle buyurur:


( ومن كان مريضا أو على سفر فعدة من أيام أخر يريد الله بكم اليسر ولا يريد بكم العسر )


( Kim hasta veya yolcu olursa, ( tutamadığı günler sayısınca ) başka günlerde kazâ etsin. Allâh sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.) Bakara : [185]


Hamza b. Amr el-Eslemî Allâh Resûlü (s.a.s)’e sorar:


( « Yolculuk esnasında tutacakmıyım ? » – Kendisi çok oruç tutardı – Bunun üzerine (s.a.s.) şöyle der: « İster oruç tut, ister orucunu boz. »)[42]


2- Çok yaşlı erkek ve kadın:


İbn Abbâs (r.a) şu âyeti okur:


( وعلى الذين يطيقونه فدية طعام مسكين )


( Oruç tutmaya güç yetiremeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir )[43] ve şöyle der: ( Bu oruca güç yetiremeyen ihtiyar adamdır. Her gün için yarım sâğ (yaklaşık bir buçuk kilo gram) buğday ile bir fakiri doyurur )[44]


3- Hâmile ve emziren kadın:


Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:


( Allâh -Tebâreke ve Teâla- yolcudan namazın yarısını, hâmile ve emziren kadından da orucu kaldırmıştır )[45]


KAZÂ


İbn Abbâs (r.a) şöyle buyurur:


( Nebî (s.a.s)’e bir adam gelerek: « Ey Allâh’ın Resûlü! annem, üzerinde bir ayın orucu varken öldü, dolayısıyla onun yerine kazâ edebilirmiyim? » diye sorar. Allâh Resûlü de (s.a.s.) cevâben: « Evet, çünkü Allâh’ın borcu yerine getirilmeye daha lâyıktır » der.)[46]


Ramazanda bilerek (özürsüz) orucunu bozan kimse hakkında, Peygamber ( s.a.s.) den kazâ edeceğine veya keffâret ödeyeceğine dâir hiç bir delil sabit değildir. Çünkü bunun günâhı çok büyük olduğundan kazâ veya keffâret ile telâfi edilecek gibi değildir. Bilâkis Allâh’a tevbe etmesi ve tevbesinde sadık olması, sâlih amelleri ve taatleri çoğaltması gerekir. Umulur ki Allâh, orucunu kasden bozarak işlediği bu günahını siler.[47]


CİMÂ’NIN KEFFARETİ






Ebu Hureyre (r.a.)’dan şöyle der:


( Bir adam Allâh Resûlü (s.a.s.)’e gelerek, «Helâk oldum ya Rasulallâh !» dedi. Resulallâh (s.a.s.) «Seni helak eden nedir?» Diye sorunca, adam; «Ramazan da aileme yanaştım», diye cevap verdi. Bunun üzerine Nebî (s.a.s.) «Azad edilecek kölen varmı ?» diye sordu. Adam «hayır» dedi. «Aralıksız iki ay oruç tutabilirmisin» ? diye sordu. Adam «hayır» dedi. «Altmış tane fakiri doyurabilirmisin ?» diye sordu. Adam «hayır» dedi. Bunun üzerine adama «otur» dedi. O da oturdu. Bu arada Nebî (s.a.s.)’e bir kök hurma getirirler. Adama, «şunları sadaka ver» buyurur. Adam, «şu iki siyah taşlık arasında bizden daha fazla fakir olan kimse yoktur», deyince, Nebî (s.a.s.) ön dişleri görünecek derecede güldü. Sonra «şunu alıp, çoluk çocuğunu doyur», buyurdular.)[48]


Diğer bir rivayetin sonunda şu fazlalık vardır:


( Sen ve çoluk çocuğun ye, bir gün tut ve Allah’tan af dile.)[49]






TERÂVİH NAMAZI [50]


Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:


( Her kim ramazanı, iman ederek ve sevâbını Allâh’tan bekleyerek ibâdetle geçirirse, geçmiş günahları bağışlanır.)[51]


Terâvih namazını cemaatle kılmak meşrûdur. Onbir rek’âttır. Â’işe (r.a.) şöyle buyurur:


( Nebî (s.a.s.) ne ramazanda ve ne de ramazan dışında onbir rek’âtı aşmazdı.)[52]






KADİR GECESİ


Allâh Teâla şöyle buyurur:


( Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilirmisin? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Tâ fecrin doğuşuna kadar. ) [el- Kadr Sûresi]


Allâh Resûlü (s.a.s.) de şöyle buyurur:


( Kadir gecesini ramazanın son on gününde arayın )[53]


Diğer bir hadiste:


( Kadir gecesini ramazanın tekli olan son on gününde arayın.)[54]






Müslüman kişi Kadir gecesini nasıl arar:


Â’işe (r.a.) şöyle buyurur:


( Nebî (s.a.s.) (ramazan’ın son) on gününe girdiğinde izârını salamca bağlar (kendini ibâdete vermek için hanımlarından uzaklaşır ), geceyi ibâdetle geçirir ve âilesini kaldırırdı. )[55]


Yine şöyle buyurur:


( Allâh Resûlü (s.a.s.) (ramazan’ın) son on gününde gayret ettiği kadar diğerlerinde bu kadar gayretli olmazdı.)[56]


Bu gecenin alâmetleri:


Allâh Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:


( Kadir gecesi, bağışlama ve azad gecesidir. Ne soğuk ne de sıcaktır. Güneş o gecenin sabahında kırmızılığı zayıf olarak doğar.)[57]


İTİKÂF


İtikâf, ramazan ve ramazan dışındaki senenin diğer günlerinde müstehabtır. Peygamber (s.a.s.)’in şevvâl ayının son on gününde itikâfa girdiği sabittir. Umer (r.a.) Nebî (s.a.s.)’e şöyle demiştir:


( Yâ Resulallâh ! Ben cahiliyye’de Mescid’ul-Harem’de bir gece itikâfa girmeyi adadım deyince, Nebî (s.a.s.) « adağını yerine getir » der. O da bir gece itikâfa girer.)[58]


İtikâfın en faziletlisi ramazanda olanıdır. Çünkü Nebî (s.a.s.) Allâh Azze ve Celle tarafından vefât ettirilene kadar ramazanın son on günü itikâfa girerdi.[59]


İtikâfın şartları:


Allâh Teâla şöyle buyurur :


( ولا تباشروهن وأنتم عاكفون في المساجد )


( Mescidlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin.) [Bakara: 187]


Ancak mescidlerden murâd olunan bütün mescidler değildir. Çünkü bunun tayini sünnette gelmiştir. Resûl (s.a.s.) şöyle buyurur:


( İtikâfa ancak üç mescidte girilir )[60]


Â’işe (r.a.) şöyle der:


( Sünnet olan, itikâfa girenin oruç tutmasıdır.)[61]


İtikâfa girenin yapması câiz olan şeyler:


İtikâfa girenin ihtiyaca binâen çıkması câizdir.[62]


Başını mescidden çıkarabilir.


Â’işe (r.a.) şöyle der:


( Rasûlullâh (s.a.s.) mescidde itikâfa girdiği halde ben odamda iken başını sokar bende (saçlarını) tarardım. Ben hayızlı olurum, benimle onun arasında kapının eşiği olurdu. İtikâfta olduğunda ancak insâni ihtiyaçtan dolayı eve girerdi.)[63]


Kadının kocasıyla veya tek başına itikâfa girmesi câizdir.


Â’işe (r.a.) şöyle buyurur:


( Nebî (s.a.s.) Allâh onu vefât ettirene kadar ramazanın son ongünü itikâfa girerdi. Sonra da ardından hanımları itikâfa girdiler.)[64]


FITIR ZEKÂTI


Fıtır zekâtının hükmü, cinsi ve kimin üzerine farz olduğu:


Abdullâh b. Umer (r.a.) şöyle der:


(Allâh Resûlü (s.a.s.) fıtır zekâtını bir sağ[65] hurma veya bir sağ arpa olmak üzere müslümanlardan köle ve hür kişiye, erkeğe ve kadına, küçüğe ve büyüğe farz kılmıştır.)[66]


Ebu Saîd el-Hudrî (r.a.) şöyle der:


( Bizler Allâh Resûlü zamanında bayram günü bir sağ yiyecek verirdik. Bizlerin yiyeceği : arpa, üzüm, süzme peynir ve hurma idi.)[67]


Fıtır zekâtının vakti:


İbn Abbâs (r.a.) Allâh Resûlü (s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu bildirir:


(...Kim namazdan (bayram namazından) önce verirse kabul olunan bir sadakadır. Kim de namazdan sonra verirse, bu herhangi sadakadan bir sadakadır.)






RAMAZANDA YAYGIN OLAN ZAYIF HADİSLER


1-(Kullar ramazanda ne olduğunu bilselerdi; ümmetim bütün senenin ramazan olmasını temenni ederdi. Gerçekten cennet senenin başından diğer seneye kadar ramazan için güzelleştirilir...)[68] Bu hadis uydurmadır.


2-(... Bu ayın evveli rahmet, ortası magfiret, ve sonu da ateşten azattır...)[69] Bu hadis zayıftır.


3-(Oruç tutun sıhhat bulun.)[70] Bu hadis zayıftır.


4-(Her kim ramazandan bir gün Allâh’ın verdiği ruhsat dışında orucunu bozarsa, bir sene boyunca oruç tutsada bu onu karşılamaz.)[71] Bu hadis Zayıftır.


5-(Allâh’ım senin için oruç tuttum, rızkın üzerine orucumu açtım, bizden kabul et, çünkü Sen duyan ve bilensin.)[72] Bu hadis zayıftır.


6-(Sefer esnasında ramazan orucunu tutan; ikâmet anında iftar eden gibidir.)[73] Bu hadis zayıftır.


7-(Beş şey abdesti bozar, oruçluyu iftâr ettirir: yalan, gıybet, laf taşıma, şehvetle bakma, yalan yere yemin.)[74] Bu hadis uydurmadır.


8-(Ramazan ayının ilk gecesinde Allâh Azze ve Celle mahlukâtına bakar. Eğer Allâh Azze ve Celle kuluna baktı ise, ona ebedî olarak azab etmeyecektir. Allâh Azze ve Celle’nin her gece bir milyon tane ateşten azatlısı vardır.)[75] Bu hadis uydurmadır.


9-(Ramazan ayı, gök ile yer arasında asılıdır. Ancak Allâh’a fıtır zekâtı ile yükseltilir.)[76] Bu hadis zayıftır.






Bazı hadislerin Hanîf olan şeriatımızda Kur’ân ve Sünnette muvâfık manalar taşıması, sâbit olmayan sözleri Allâh Resûlü (s.a.s.)’e nisbet etmemize musaâde etmez. Özellikle – Allâh’a hamdolsun – diğer ümmetlere nisbeten Allâh Teâla bu ümmete isnâd sistemiyle bir ayrıcalık vermiştir. Bununla makbûl olan olmayanla, sahîh olan da çirkin olandan ayrılır. İsnâd ilmi had safhada ciddî bir ilimdir. « Naklolunanın mantığı ve haberlerin doğruluğunun ölçüsü » olarak bu ilmi isimlendiren ne kadar doğru söylemiş ve iyilik etmiştir.


Son olarak, Allâh’tan bizlere ecir ve sevâb yazmasını , bizlere fâideli olanı öğretmesini isteriz. Gerçekten O buna mâlik ve kâdirdir.


Ve Âhiru Da’vânâ Eni’l- Hamdu Lillâhi Rabbi’l Âlemîn.














مختصر كتاب


صفة صوم النبي صلى الله عليه وسلم


في رمضان








NEBİ (S.A.S.)’İN


RAMAZANDAKİ ORUCU


Özetleyen


Mecdî b. Abdu’l – Vehhâb el - Ahmed


Dâr’ul Hadîs Yayınları, 2001


Rue de la Limite, 100


1210 Bruxelles


Tel – Fax : 02 / 223.78.90












--------------------------------------------------------------------------------


[1] Bütün türleriyle evliliğe gücü yetmektir. (Cinsel yeterlilik ve maddî imkân gibi).


[2] el-Buhârî, 5065; Müslim, 1400.


[3] el-Buhârî, 2840 ; Müslim, 1153.


[4] Sahîh et-Tergîb, 970.


[5] Sahîh Sünen en-Nesâî, 2097.


[6] el-Buhârî, 3277; Müslim, 1079.


[7] Niyetin yeri kalbtir, dil ile bunun söylenmesi bid’attır, velevki insanlar bunu güzel görseler dahi bu böyledir.


[8] [Bundan kasıt; Şaban ayının sonunda hilâl görülmedi ise ayın otuz’a tamamlanmasıdır.]


[9] İrva’ul-Galîl, 914.


Niyetin geceden yapılması farz olan oruca hastır. Çünkü Allâh Resûlü (s.a.s.), Aişe (r.a)’ya, ramazan olmaksızın gelir ve şöyle derdi: “Yanınızda kahvaltı varmı? Yoksa ben oruçluyum”. [Müslim,1154]


[10] Bakara, 187.


[11] el-Buhârî, 1917; Müslim,1091.


[12] Yalancı fecr olarak isimlendirilir: O beyaz uzun parlak ve yüksek bir ışıktır. Tilkinin kuyruğu gibidir.


[13] Bu da sadık (doğru) fecr olarak isimlendirilir. Kırmızılığı yaygındır (yâni: ufuğun beyazlığı genişlemesine yayılır). İşte oruç ve namazın hükümleri buna bağlıdır.


[14] Silsiletu’l-Ehâdîs es-Sahîha, 693.


[15] Silsiletu’l-Ehâdîs es-Sahiha, 2031.


[16] el-Buhârî, 621; Müslim, 1093.


[17] el-Buhârî, 1954 ; Müslim, 1100.


[18] Sahîh İbn Huzeyme, 2061.


[19] Sahîh el-Câmi, 4208.


[20] el-Buhârî, 1923 ; Müslim, 1095.


[21] Müezzin ezanı okuduğunda, elinde bir bardak su olsa veya yemek yer olsan bile, rahat bir şekilde ye ve iç. Çünkü bu rahmet edenler içinde en rahmetli olanın (Allah’ın) oruçlu kullarına ruhsatırdır.


Allah Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:


( Biriniz ezanı duyduğunda, su kabı elinde ise, ondan olan ihtiyacını gidermeden bırakmasın.) [Sahîh Sünen Ebî Dâvud, 2060].


[22] Sahîh et-Tergîb, 1062.


[23] Sahîh et-Tergîb, 1067.


[24] el-Hâfız İbn Hacer, Feth’ul-Bâri (4/199) adlı kitabında şöyle der: « Bu zamanda ihdas olunan kötü bid’atlardan bir tanesi de; fecirden yirmi dakika önce ikinci ezanın okunmasıdır. Bunu ihdâs eden ibâdette ihtiyat inancıyla yapmaktadır. Bu durum onları güneşin batımından bir müddet sonra ezan okumaya başlamalarına götürmüş. Zanlarına göre vaktin girdiğinden emin olmaktı. Böylece= =iftârı geciktirip, sahûru da erkene aldılar. Sünnete muhalefet ettiler, dolayısıyla onlardan hayır azaldı ve aralarında kötülük çoğaldı, Allâh yardım edendir.»


[25] el-Buhârî, 4/173 ; Müslim,1093.


[26] İrvâ’ul-Galîl, 922.


[27] İrvâ’ul-Galîl, 903.


[28] İrvâ’ul-Galîl, 5920.


[29] Sahîh et-Tergîb, 1076-1077.


[30] el-Buhârî,1930 ; Müslim, 1109.


[31] el- Buhârî, 887; Müslim, 252.






[32] İrvâ’ul- Galîl, 90.


[33] el-Buhârî, 1927 ; Müslim, 1106.


[34] Silsilet’ul-Ehâdîs es-Sahîha, 1606.


[35] el-Buhârî, 1939.


[36] el-Buhârî, 3/154 ( el-Feth).


[37] Sahîh Sünen Ebî Dâvûd, 2072.


[38] Unutana, hata ile veya zorla orucunu açana bir şey gerekmez, hadiste:( Allâh, ümmetimi hata, unutma ve zorlandıkları şeyde sorumlu kılmayacaktır ) [İrvâ’ul-Galîl,82].


Hata ile yemek yiyen oruçlunun, Allâh’ın onu doyurduğunu bilmesi gerekir. Hadiste:


( Unutarak yer ve içerse, orucunu tamamlasın, gerçekten onu Allâh yedirip içirmiştir.) [el-Buhârî, 1933 ; Müslim, 1155].


[39] İrvâ’ul-Galîl, 923.


[40] Müslim, 79.


[41] [ Bu gerçek olarak yeme ve içme olmasa bile, o manayı taşır. Yeme ve içme hükmü verilir. Çünkü hasta bununla yemek yemeğe ihtiyaç duymaz ve bu hastaya kuvvet verir.]


[42] el-Buhârî, 1943 ; Müslim, 1121.


Bazı insanlar bu asırda yoculuk esnasında oruç bozmanın câiz olmadığını zannına kapılıp Allâh’ın bu ruhsatını alanları ayıplamakta, veya ulaşım araçlarındaki kolaylık sebebiyle oruç tutmanın daha evlâ olduğu yanılgısına kapılmaktadırlar.


Böylelerinin dikkatlerini Allâh’ın şu âyetlerine çevirelim:


( وما كان ربك نسيا )


( Rabbin unutkan değildir ) [Meryem : 64]


( والله يعلم وأنتم لا تعلمون )


( Allâh bilir siz bilmezsiniz ) [Bakara : 232]


[43] Bakara, 184.


[44] el-Buhârî, 4505.


[Buna iyileşme ümidi olmayan hasta da dâhildir, meselâ kanser gibi. Böyle bir kişinin oruç tutması farz değildir. Her gün için bir fakiri doyurması gerekir.]


[45] Sahîh Sünen et-Tirmizî, 718.


[ ( ... Sizden ramazan ayını idrâk edenler onda oruç tutsun.) âyetinin tefsiri hakkında İbn Abbâs şöyle der: « Hâmile ve emziren kadın korkar ise, oruçlarını bozar ve her gün için bir fakir doyururlar. » Bu eseri İbn Cârud (s.381), el-Beyhakî (4/230) ve Ebû Davûd (2318) rivâyet etmişlerdir. Senedi sahihtir.


Hâmile ve emziren kadın oruç tuttuğunda kendi veya çocuğu hakkında endişe ederse orucunu bozar ve bozduğu her güne karşılık bir fakiri doyurur.


İbn Umer (r.a.) bebeği hakkında korkan kadından sorulur. O da; « Orucunu bozar ve her gün için bir fakir doyurur... » der. Bu eseri el-Beyhakî es-Sünne (4/230)’de İmâm eş-Şafii yoluyla rivâyet eder. Senedi sahihtir.


Başka bir rivâyette İbn Umer şöyle der: ( Hâmile ve emziren kadın iftar eder, kazâ etmez.) ed-Dârekutnî= =(1/207) rivâyet edip sahih olduğunu söylemiştir.] Bkz; Sıfatu Savmu en-Nebiyy s. 80-85


[46] el-Buhârî, 1953 ; Müslim, 1148.


Hayırlı amellerde acele etmeye delâlet eden delillerin geneline dâhil olduğundan, kazâ etmede acele etmek, geciktirmekten daha evlâdır. Allâh Teâla şöyle buyurur: ( وسارعوا إلى مغفرة من ربكم ) ( Rabbinizin bağışına koşun ) [Âl-i İmrân : 133].


( أولئك يسارعون في الخيرات وهم لها سابقون )


( İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar ) [Mu’minûn :61].


Tenbîh : Kazâ orucunu ardı ardına tutmak gerekli değildir.


[Kişi ölürde kılmadığı namazları varsa, ne velisi ne de başkasının bunu kazâ edemeyeceğine dâir ilim ehlinin icmâ-ı vardır. Aynı şekilde her kim oruç tutamaz ise, hiç= =kimse yaşadığı esnada onun yerine oruç tutmaz. Bilâkis her gün için bir fakir doyurur.


Ama kim de üzerinde adak orucu olduğu halde ölür ise, yukarıdaki hadise göre velisi yerine tutar. Çünkü sahâbe bunu böyle anlamıştır: (Bir kadının annesi üzerinde ramazan orucu olduğu halde ölmüştür. Aişe (r.anha)’ya gelip « onun yerine kazâ edebilirmiyim der? » O da: « Hayır kazâ etme bilâkis onun yerine her gün için bir fakire yarım sağ sadaka ver », der.) Bu eseri et-Tahâvî Müşkil el-Âsâr (3/142)’de, ve İbn Hazm el-Muhallâ (7/4)’da tahriç etmişlerdir. Senedi sahihtir.


Başka bir eserde İbn Abbâs (r.a.) şöyle der: ( Kişi ramazanda hasta olur da oruç tutmadan ölürse, onun yerine (fakir) doyurulur, üzerine kazâ gerekmez. Eğer üzerinde adak orucu varsa, velisi onun yerine kazâ eder.) Ebû Dâvûd sahîh bir senetle rivâyet etmiştir, İbn Hazm el-Muhallâ (7/7)’da senedinin sahîh olduğunu belirtmiştir.] Bkz, Sıfatu Savm en-Nebî, Selîm el-Hilâlî- Alî el-Halebî (s.76,77,78)


[47] Mustafa İyd es-Sayâsine, Keffarât es-Savm.


[ Oruç, amelî olduğu kadar vakti olan bir ibâdettir. Malûmdur ki, kişi ramazan orucunu bir başka ayda tutsa bu ondan kabul edilmediği gibi, kazâ da aynı şekilde kabul edilmez. Eğer bu kapı açılır da insanlara ramazanda bilerek oruç bozana bir gün kaza gerekir denilirse, nasıl olsa kazâ edeceğiz diye farz olan ramazan orucunda tembellik ederek bunun günahını önemsemezler.


Peki ramazanda özürsüz olarak orucunu bozanın cezası nedir ?:


Ebû Umâme el-Bâhilî (r.a.) Resûlüllâh (s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu işittim der:


(- «Ben uyuyorken, iki adam gelip iki koltuğumdan tutarak çıkması zor bir dağa götürdüler» ve :


- «Buraya çık» dediler. Bunun üzerine dağa çıkmaya başladım. Ortasına gelince şiddetli sesler duyuldu. Ben :


- «Bu sesler nedir ?» deyince :






- «Cehennem halkının feryadı dediler. Tekrar gitmeye başladık. Bir de gördük ki, avurtları yarılmış, bu yarıklardan kanlar akan, ayakları bağlanmış bir topluluk var !» Ben:


- «Bunlar kim?» dedim. =


- «Oruçlarını vaktinden önce yiyenler» dediler.)


Bu hadisi İbn Hibbân, 1800, en-Nesâî (Tuhfet’ul-Eşraf’ta geldiği üzere), 4/166, el-Hakim, 1/430 tahriç etmiştir. el-Hâkim şöyle demiştir: “Bu hadis Müslimin şartına göre sahihtir.” =


= İbn Abbâs (r.a.)’dan rivayet olunduğuna göre; Bir adam gelerek:


(- «Ben ramazandan bir gün oruç yedim, bunun için bana bir çare bulurmusun?» diye sorar, İbn Abbâs :


- «Ramazandan boş bir gün bulmaya güç yetirirsen onun yerine tut der.» Adam da:


- «Ramazandan boş bir gün bulabilecekmiyim?» Deyince. İbn Abbâs ta:


- «Ben de bundan başka sana hangi fetvâyı bulayım der.»)]






[48] el-Buhârî, 1936; Müslim, 1111.


Tenbih: Kadına keffâret gerekmez. Çünkü Nebî (s.a.s.) ancak bir keffâreti gerekli kılmıştır. Allâh en doğrusunu bilir.


[49] Sahîh Sünen Ebî Dâvûd, 2096.


Bu hüküm kadını da içine alır. Çünkü kadının da cimâ ile bozduğu bir günün yerine kazâ edip Allâh’a tevbe etmesi gerekir.


[50] Kıraatın uzunluğundan dolayı her dört rekatın akabinde istirâhat ettikleri için terâvih olarak isimlendirilmiştir. Ancak (daha sonraki dönemlerde) kıraatın kısa olmasına rağmen yine de bu istirâhat devam eder. =


= Ramazan geceleri kılınan bu namazın terâvih olarak isimlendirilmesinin bir aslı yoktur. Ne Peygamber (s.a.s.) ne de Sahâbe’nin birisinden bu sabit değildir. Yine Nebî (s.a.s.)’in her dört rek’at akabinde istirâhat için oturduğuda sabit olmamıştır. [İrşâd es-Sâri İla İbadeti’l-Bâri, Üçüncü kısım, s.75, Muhammed İbrahi Şakra.]


Bekr Ebu Zeyd Mu’cem el-Menâhi el-Lafziyye adlı fâideli kitabında şöyle der. Sünnette « Kıyâmu’l-Leyl » vardır. Ancak bu lafız (terâvih) « Sahih el-Buhârî » ve diğerlerinde de geldiği gibi, Selefin dilinde yaygındır. Allâh en doğrusunu bilir.


[51] el-Buhârî, 37 ; Müslim; 759.


[52] el-Buhârî, 2013 ; Müslim, 736.


Konuyla ilgili olarak Muhammed Nasıruddîn el-Albâni’nin Kıyâmû Ramazan adlı kitabına bakılabilinir.


[53] el-Buhârî, 2020; Müslim, 1165.


[54] el-Buhârî, 2017 ; Müslim, 1169.


[55] el-Buhârî, 2024 ; Müslim, 1174.


[56] Müslim, 1174.


[57] Sahîh el-Câmi’, 5475.


[Ayrıca bu gece, deniz sularının tatlı olacağı, köpeklerin havlamayacağı, meleklerin inip insanlara selâm vereceği gibi bazı alâmetler zikredilmiştir, ancak bunların hiç birinin sağlam bir dayanağı yoktur.]


[58] el-Buhârî, 2042 ; Müslim, 1656.


[59] el-Buhârî, 2026 ; Müslim, 1173.


[60] [el-Beyhakî, es-Sunen, 4/316 ; ez- Zehebî, Siyer, 15/81 ; et-Tahâvi, Müşkil el-Âsâr, 4/20. el-Albâni es-Silsile de (2786) sahih olduğunu söylemiştir. Bu mescidler; Mescid’ul- Harem, Mescid en- Nebevi ve Mescid el- Aksâdır.]


Konuyla ilgili Ali el-Halebi’nin el-İnsâf Fi Ahkâm el- İtikâf adlı risalesine bakılabilir.


[61] Sahîh Sünen Ebî Dâvûd, 2473.


[62] [Hâcetini gidermesi abdets alması, yemek yemesi gibi. Eğer bunların mescidde giderilme imkânı yoksa tabi. Alış veriş için veye ehliyle temas için çıkması ise katiyyen caiz değildir.]


[63] el-Buhârî, 2029 ; Müslim, 297.


[64] el-Buhârî, 2026 ; Müslim, 1173.


Şeyh el-Albânî şöyle der: « Bu hadiste kadınların itikâfa girmelerinin cevâzı vardır. Hiç şüphesiz ki, konuyla ilgili bir çok delilden dolayı bu (hüküm), kadınların velilerinin iznine, fitneden ve erkeklerle karışmalarından emin olmaya bağlıdır. Fıkhî kâide şöyle der: “Kötülüğün def edilmesi maslahatın celb edilmesinden önce gelir”.»


[65] Sağ : Günümüz alimlerince iki kilo yediyüz elli gram olarak takdir edilmiştir.


[66] el- Buhârî, 1503 ; Müslim, 984.


[67] el- Buhârî, 1510 ; Müslim, 985.


Bu hadis onların, depolandırılması elverişli olan yiyeceklerden fıtır zekâtını verdiklerini beyan etmektedir. Hal böyle ise, insanlar arasında yaygın olan yiyecekte iddihâr (depolandırma) için uygun olacaktır. Böylesi azık olduğundan fıtır zekâtı için yeterlidir. İrşâd es- Sârî, İbrâhim Şakra; 3/90.


Tenbîh : Fıtır zekâtının değer olarak para ile çıkartılması meşrû değildir. Çünkü Allâh Resûlü (s.a.s.) yiyecek olarak verilmesini emretmiştir. Sahâbe de (r.anhum.) Allâh’ın ve O’nun Resûlü’nun (s.a.s.) emirlerine ittibâ gereğince ancak yiyecek olarak vermişlerdir. Dolayısıyla bu büyük hükme muhâlif davranmamamız gerekmektedir. Sevgili kardeşim, Allâh’ın emrine uy ve O’nun şiarlarını işlenmez hâle getirme. =


=Muhammed İbrâhim Şakra şöyle der: « Çok tuhaf karşıladığım bir şey de; fıtır zekâtının değer olarak para ile çıkartılmasına cevâz verenlerdir. Derler ki : “Para fakire fâide getirir, belki kendi ve çocukları için giyeceğe veya belki de istediği başka bir yiyeceği satın alma ihtiyacında olabilir...” Ancak bu bahâne geçerli değildir, çünkü bügün de olduğu gibi geçmişte de insanların paraya ihtiyaçları vardı. Sahâbe arasında birçok altın ve gümüşe sahib olan zenginler vardı. Sana göre Allâh Resûlü (s.a.s.) acaba neden altın ve gümüşten söz etmedi. Fıtır zekâtına yetecek kadarını niçin bilirtmedi dersin ?! Müslümanlar arasında fakir olanları vardı, belki de paraya olan ihtiyaçları buğday, hurma, veya arpadan daha fazlaydı ?! Eğer Allâh Resûlü (s.a.s.) bunu unuttu ise Allah unutmaz. (Rabbin unutkan değildir) [Meryem: 64]. Nebî (s.a.s.)’e fıtır zekâtının cinsinin yiyecek olarak tayini konusunda inen, Allâh’ın ona vahyettiğinden farklımıdır ?! İnsan, onun vahiy olduğundan şüpheye düşmez. Dolayısıyla aklın rey’i ile, şeriatın vahyi reddedilmez. » İrşâd es- Sârî, s.92


[68] İbn Huzeyme, 1886.


[69] ed- Daîfe, 871.


[70] ed-Daîfe, 253.


[71] Temâm el-Minne, s.396.


[72] el-Kelim et-Tayyib, 165.


[73] ed-Daîfe, 498.


[74] ed-Daîfe, 1708.


[75] ed-Daîfe, 299.


[76] ed-Daîfe, 43.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...