4/13/2010

LÜGAT-M


M

ma: su.

maa: "beraber, birlikte" mânâsında ön ek.

maabid: mabetler, tapınaklar.

maâd: âhiret.

maâdâ: başka.

maadin: madenler, metaller.

maahazâ: bununla beraber.

maalesef: yazık ki.

maalgayr: başkasıyla birlikte.

maali: yücelikler.

maaliftihar: iftiharla, seve seve.

maaliyat: yüce bilgiler, yüksek mertebeler.

maalkerâhe: kerahetle, çirkinlikle.

maalkifaye: yeterli olmakla birlikte.

maalmemnuniye: memnuniyetle.

maamâfih: mamâfih, bununla beraber.

maânî: mânâlar, anlamlar.

maârif: marifetler, ilimler, tanımalar, eğitim.

maârifperver: eğitimi seven.

maâriz: sözün gizli mânâları.

maâsi: günahlar, isyanlar.

maaş: geçinilecek şey, yaşayış, aylık para.

maaşen: yaşayış ve geçim bakımından.

maatteessüf: üzülerek, yazık ki.

maâyib: ayıplar.

maazallah: Allah korusun.

mâbâd: sonrası.

mâbâdettabiîye: fizik ötesi, metafizik.

mâbed: mabet, ibadet yeri.

mâbeyn: arası.

mâbihiliftihar: kendisiyle iftihar olunan.

Mâbûd: kendisine ibadet edilen Allah.

Mâbûdiyet: Mabutluk.

mâcerâ: serüven.

mâcid: yüce, şerefli.

mâcun: maddelerin ezilmiş hâli.

madalya: başarılı kimselere takılan madeni nişan.

madalyon: boyuna takılan süs eşyası.

madde: uzayda yer dolduran varlık.

maddeperest: maddeye taparcasına düşkün olan.

maddeperver: maddeyi seven.

maddeten: maddece, madde bakımından.

maddî: madde ile ilgili, maddece.

maddîyât: maddî şeyler.

maddîye: madde olan.

maddiyyun: maddeciler, mâneviyata inanmayanlar îmansız felsefeciler.

maddiyyunluk: maddecilik, materyalizm, maddeden başka her şeyi inkâr eden dinsiz felsefeciler.

mâdele: adalet yeri.

mâdelet: adalet etmek.

mâdem: böyle olunca.

mâden: metal, kaynak.

mâdeniyat: madenler, metaller.

mâder: ana.

madrûb: vurulmuş, dövülmüş.

mâdûd: sayılan.

mâdûm: yok olan.

mâdûmât: yok olanlar.

mâdûmiyet: yok olma, yokluk.

mâdûn: alt taraf.

mâfât: telef olan, yiten.

mâfevk: üst.

mâfihâ: içindekiler.

mafsal: eklem.

mâfüvv: bağışlanmış.

mağazî: gaza hikâyeleri.

mağdûb: gazaba uğramış.

mağdur: haksızlığa uğramış.

mağfiret: Allahın affı.

mağfûr: affedilen.

mağlata: kafa karıştıran aldatıcı söz.

mağlûb: yenilmiş, mağlup.

mağlûbane: yenilmiş bir hâlde.

mağlûbiyet: yenilgi.

mağmûm: gamlı, tasalı, bulutlu.

mağmûre: adı sanı silinmiş, yerinde yeller esen.

mağrib: batı, akşam.

mağrur: gururlu.

mağrurâne: gururluca.

mağruren: gururlanarak.

mağz: öz, iç.

mah: ay.

mahal: yer.

maharet: ustalık, beceri.

maharim: mahremler, yasaklar, gizliler.

mahbes: hapishane.

mahbub: sevgili.

mahbubâne: sevilerek.

mahbubât: sevgililer.

mahbubiyet: sevilirlik.

mahbus: hapsedilmiş.

mahbusîn: hapsedilenler.

mahbusiyet: hapsedilmişlik.

mahcûb: utangaç, sıkılgan.

mahcûbiyet: utangaçlık.

mahcûr: kısıtlı.

mahdûd: sınırlı.

mahdûdiyet: sınırlılık.

mahdum: oğul, kendisine hizmet edilen.

mahdumiyet: mahdumluk.

mahfaza: koryucu kap.

mahfel: kapalı yer, camilerde yüksek yer.

mahfî: gizli.

mahfîyât: gizlilikler, gizli olanlar.

mahfûz: korunmuş.

mahfûzât: hafızadakiler, korunanlar.

mahfûziyet: korunurluk.

mâhî: balık.

mâhir: maharetli, becerikli.

mâhirâne: ustaca, beceriklice.

mahiyet: öz, nitelik, kendilik.

mahiyyat: mahiyetler, özler.

mahkeme: davaların görülüp hükme bağlandığı yer.

mahkî: hikâye olunan.

mahkîanh: kendisinden bahsedilen.

mahkûm: hükümlü, cezalı, mecbur.

mahkûmiyet: mahkûmluk.

mahlâs: yazarın takma adı.

mahlûk: yaratık.

mahlûkat: yaratıklar.

mahlûkiyet: yaratılmışlık.

mahmil: deve üstündeki sepet, bir söze yüklenen mânâ.

mahmûd: övülmüş.

mahmûl: yüklenilen.

mahmûle: yük.

mahmûr: baygın göz.

mahrec: çıkış yeri.

mahrek: yörünge.

mahrem: gizli, yasak, başkasına haram olan, evlenilmesi haram olan akraba.

mahremâne: mahremce, gizlice.

mahremiyet: mahremlik, gizlilik, yasaklık.

mahrûkat: yakıtlar.

mahrûm: yoksun.

mahrûmiyet: yoksunluk.

mahrût: koni.

mahrûtî: konik.

mahsub: hesaplanmış.

mahsûd: kıskanılan.

mahsûl: ürün.

mahsûlât: ürünler.

mahsûldâr: ürünlü.

mahsûr: kuşatılmış.

mahsûs: hissedilmiş, birine ayrılmış, bile bile.

mahsûsât: mahsuslar.

mahsûsiyet: mahsusluk.

mahşer: ölülerin dirilip toplanacakları yer.

mahşernümâ: mahşeri andıran.

mahşûş: içine girilmiş, lekelenmiş.

mahtûmâne: bitirircesine, bir kitabı bitirince verilen ziyafet gibi.

mâhud: bilinen, sözü edilen.

mâhudiyet: bilinirlik.

mahuf: korkulu.

mahv: benlik bakımından silinme.

mahvetme: silme.

mahviyet: silinme hâli.

mahviyetkâr: benliğini silen.

mahviyetkârane: benliğini silercesine.

mahz: sadelik.

mahzâ: sade.

mahzân: sadece.

mahzen: hazine odası.

mahzeniyet: mahzenlik.

mahzûf: çıkarılan, kaldırılan.

mahzûn: üzgün.

mahzûnâne: üzgünce.

mahzûr: sakınca.

mahzûrât: sakıncalar.

mahzûz: hoşlanan.

mahzûzât: hoşlanılan şeyler.

maî: su cinsinden, su ile ilgili, mavi.

mâide: sofra.

mâil: eğilmiş, meyilli, istekli, andırır, yörünge.

mâile: eğri, eğik.

mâilikamer: ayın yörüngesi.

maîşet: yaşayış, geçim.

maiyyet: yanındakiler.

makabir: mezarlar.

mâkabl: öncesi.

makad: oturak yeri, arka.

makalât: makaleler.

makale: söz, gazete yazısı.

makalid: kilitli yerler.

makam: yer, mertebe, müzikte usul.

makamât: makamlar.

Makâmımahmûd: Peygamberimize verilen yüksek makam.

makamperest: makam düşkünü.

makarr: karar yeri, durulan yer.

makasıd: maksatlar, gayeler.

makber: mezar.

makberistân: mezarlık.

makbûl: kabul edilen, geçerli.

makbûliyet: kabul edilebilirlik, geçerlilik.

makdis: kutsal yer.

makdûrat: takdir edilenler, kudret eserleri.

mâkes: yansıma yeri, ayna.

makhûr: kahredilmiş, ezilmiş.

mâkis: karşılaştırma.

makrû: okunan.

makrûn: yakın, ulaşmış.

maksad: istenen.

maksûd: istenen şey.

maksûm: bölünmüş.

maksûr: kısaltılmış.

makta: kesit.

maktel: öldürülen yer.

maktûl: öldürülmüş.

mâkûd: bağlı.

mâkûl: akla uygun.

mâkûlâne: akla uygun biçimde.

mâkûlât: akla uygun olanlar, akılla ilgili bulunanlar.

mâkûle: akla uygun olan.

mâkûliyet: akla uygunluk.

mâkûs: ters.

mâkûse: tersine çevrilmiş.

mâkûsen mütenâsib: ters orantılı.

makûsen: tersine olarak.

makzî: kaza olunan, ödenen.

mâl: bir kimsenin eli altında bulunan değerli şey.

mâlâmal: dopdolu.

mâlâyanî: faydasız, boş, saçma.

mâlâyanîyât: faydasız şeyler.

mâlâyutak: dayanılmaz, güç yetmez.

mâlihülyâ: boş hayâller, kara sevda.

mâlik: mülkün sahibi.

mâlikâne: büyük ev, sahip gibi.

Mâlikî: dört hak mezhepten biri.

mâlikiyet: sahiplik.

mâliye: mal ile ilgili olan.

mâlûl: hasta.

mâlûliyet: hasta olma.

mâlûm: bilinen.

mâlûmât: bilinenler.

mâlûmiyet: bilinirlik.

mamâfih: bununla beraber.

mâmelek: olanca malı.

Mamhuran: bir aşiret ismi.

mâmûl: yapılmış.

mâmûlât: yapılmış şeyler.

mâmûr: bayındır, şenlikli.

mânâ: anlam, öz.

mancınık: eski bir silah, taş atma aleti.

Mançur: Asyada yaşayan bir kavim.

manda: sömürge, camız.

mânde: kalmış, yaramaz.

mânen: mânâca, anlamca.

mânend: benzer, eş.

mânevî: maddî olmayan, ruhanî.

mânevîyât: madde üstü hâller.

mânevîye: mânâ ile ilgili.

manevra: hareket kabiliyeti, harp oyunu.

mânî: engel.

mânîâ: engel olan.

mânidâr: anlamlı.

mânidârâne: anlamlıca.

mansıb: makam.

mansub: atanan.

mansûr: yardım görmüş, zafere ulaşmış.

mansûs: iyice kesinleşmiş, âyetle sabit.

mantık: düşünen akla kurallarıyla yol gösteren ilim.

mantıkî: mantıkla ilgili, mantıklı.

manyetizma: başka üzerinde uyuşukluk verici tesir.

manzar: bakış yeri.

manzara: görünüş.

manzûm: nazımlı, dizili, düzenli, şiir.

manzûme: şiir, sistem.

manzûmeişemsiye: güneş sistemi.

mâr: yılan.

mâraz: sergi.

maraz: hastalık.

mâreke: çarpışma yeri, çarpışma.

mârez: sergi.

mârık: dinsiz.

mârife: belli, bilinen.

mârifet: ilim, hüner, tanıma.

mârifetâşinâ: marifetin yabancısı olmayan.

mârifetnâme: marifet yazısı.

mârifetullah: Allahı bilme, tanıma.

marîz: hasta.

mâruf: bilinen, güzel.

mârufiyet: bilinirlik.

Mârût: sihir belleten iki melekten biri.

mâruz: arzolunan, verilen, anlatılan, karşı karşıya kalan.

mâruzât: anlatılanlar.

marzî: arzu edilen, razı olunan.

marzîyât: razı olunan şeyler.

mâsadak: bir sözü onaylayan, doğrulayan.

masârif: masraflar, giderler.

masârifât: masraflar.

masdar: kök, kaynak.

masdariyet: masdarlık.

masdûk: tasdiklenen.

mâsivâ: yaratıklar.

mâsivâullah: Allahın yarattıkları.

mâsiyet: isyan, günah.

maskara: kendisine gülünen.

maskaraâlûd: maskaralı.

maskat: düşülen yer, doğum yeri.

maslahat: fayda, iş.

maslahatdâr: faydalı.

maslahaten: faydaca.

maslahatkâr: faydalı.

maslahatkârâne: faydalı biçimde.

masnû: sanatla yapılmış eser.

masnûât: sanatlı yapılmış eserler.

masnûiyet: sanat eseri olma hâli.

mason: "masonluk" denilen kökü dışarıda gizli ve tehlikeli bir örgütün üyesi, islâm düşmanı.

masraf: gider, harcama.

masrûf: harcanmış.

mass: emme.

mâsum: günahsız, suçsuz.

mâsumâne: masumca.

mâsume: suçsuz kadın veya kız.

mâsumiyet: masumluk.

mâsûn: korunan.

mâsûniyet: korunurluk.

mâşâallah: Allah korusun!

mâşer: topluluk.

mâşerî: topluluğun olan.

maşraba: su kabı.

maşrık: doğu.

mâşûk: sevilen.

mâşûka: sevilen kadın.

matbaa: basımevi.

matbah: mutfak.

matbû: basılmış.

matbûât: basın, basılanlar.

mâtem: yas.

mâtemâlûd: yasla karışık.

mâtemhâne: yas evi.

materyalist: maddeci, sadece maddeye inanan îmansız.

materyalizm: maddecilik, maddeden başka varlık tanımayan îmansız felsefe.

matiyye: binek.

matlâ: güneşin doğduğu yer.

matlab: istenen.

matlûb: istenilen.

matlûbât: istenilenler.

matmah: tamah ile bakılan.

matrûd: kovulan.

mâtûf: yöneltilen.

matûmât: yemekler.

Mâtüridî: itikadda hak mezhep imamı olan âlim.

matvî: dürülen, içine tıkılan.

maûn: yardım.

maûnet: yardımlar.

mâverâ: perde arkası.

mâvudieleh: varlık gayesine uygunluk.

mavzer: bir çeşit tüfek.

mâye: maya, öz.

mâyî: sıvı.

mazâhir: görünme ve ortaya çıkma yerleri.

mazanne: zanlı yer veya kimse

mazarrât: zararlar.

mazbata: tutanak.

mazbût: tutulan, derli toplu.

mâzeret: elde olmayan özür.

mazhar: ortaya çıkma ve görünme yeri.

mazhariyet: mazharlık.

mâzi: geçmiş zaman.

mâziyât: geçmiş zamanlar.

mazlûm: zulüm görmüş, sessiz.

mazlûmâne: zulüm görmüşcesine.

mazlûmen: zulmedilerek.

mazlûmîn: zulmedilenler.

mazlûmiyet: zulme uğramışlık.

mazmaza: abdestte ağzı yıkamak.

mazmûm: eklenmiş.

mazmun: ince anlamlı söz.

maznun: zanlı, sanık.

mazrûf: zarfa konan.

mâzûr: özürlü.

mâzûriyet: özürlülük.

meâb: sığınak, dönüş yeri.

meâd: varılacak yer, âhiret.

meâl: sözün kısaca anlamı.

meânî: anlamlar.

mearic: çıkılacak yerler.

meâsi: isyanlar, günahlar.

meâyib: ayıplar.

mebâdi: başlangıçlar.

mebâhis: konular.

mebde: başlangıç.

mebğuz: sevilmeyen.

mebhas: bölüm.

mebhût: şaşkın.

meblağ: tutar, miktar.

mebnî: kurulan, dayanan.

mebsût: genişleyen.

mebsûten: genişleterek.

mebûs: gönderilen, milletvekili.

mebûsân: mebuslar, milletvekilleri.

mebzûl: bol, çok, ucuz.

mebzûliyet: bolluk, çokluk, ucuzluk.

mecâl: tâkat.

mecâlis: meclisler.

mecâz: sözün başka mânâda kullanılması.

mecâzî: mecazlı.

mecbûr: zorlanmış, zorunlu.

mecbûriyet: mecburluk.

meccânen: bedava, parasız.

mecelle: dergi, kanun dergisi.

mechul: bilinmeyen, meçhul.

mechure: nefesin tutulup sesin çıkarılmasıyla okunan harfler.

mecid: yüce, şerefli.

meclis: bir mesele için toplanmış insan topluluğu.

meclûb: çekilen, celbolunan.

mecmâ: toplanılan yer.

mecmû: toplam.

mecmua: yazılar topluluğu, dergi.

mecnûn: deli, çılgın.

mecrâ: su yolu, kanal.

mecrûh: yaralı.

mecrûr: son harfi esre olan kelime.

mêcul: yapılmış.

mêcur: ücretlenme.

mecûsî: ateşe tapan.

meczûb: cezbeli, kendini kaptırmış, başkasının etkisiyle davranan.

meczûbane: cezbeye kapılmışcasına.

medâr: sebep, vesile, kaynak, yörünge.

medâris: medreseler.

medayih: övgüler.

medd: kabarma, uzatma.

meddâh: öven.

medde: uzatma işareti.

meded: yardım.

mededkâr: yardım eden.

mededres: yardımcı.

medenî: terbiyeli, kibar, şehirli.

medeniyet: düzenli ve ileri hayat seviyesi, şehirlilik.

medeniyetperest: medeniyete aşırı düşkün olan.

medeniyetperver: medeniyeti seven.

meder: çakıl taşı.

medfen: mezar.

medfûn: gömülmüş, defnedilmiş.

medh: medih, övme.

medhal: giriş, etki.

medih: övme.

medîha: övgü.

medîne: şehir.

medlûl: kendisine delil getirilen, mânâ, anlatılan.

medlûliyet: kendisine delil getirilme.

medrese: dershane, okul.

Medresetüzzehrâ: parlak medrese.

medyum: cinci.

medyun: verecekli.

mefâhim: mefhumlar, kavramlar.

mefâhir: övünülecek şeyler.

mefâsid: bozguncular.

mefatih: anahtarlar.

mefhar: övünme sebebi.

mefhum: kavram.

mefkud: bulunmayan.

mefkûre: ülkü.

meflûc: felçli, inmeli.

mefrûş: döşeli.

mefsedet: fesatlık, bozukluk.

mefsûh: hükmü kaldırılan.

meftûn: tutkun, vurgun.

meftûniyet: tutkunluk, vurgunluk.

meftûr: bezgin.

mefûl: fiilden etkilenen.

mefûliyet: fiilden etkilenmişlik.

meh: ay.

mehâbet: heybet, büyüklük.

mehâfet: korku.

mehâfetullah: Allah korkusu.

mehâlik: tehlikeler.

mehâsin: güzellikler.

mêhaz: kaynak.

mehbît: inilen yer.

mehbût: korkudan şaşıran.

mehcûr: ayrılmış.

mehd: beşik.

Mehdî: hidayete eren ve hidayete vesile olan, âhirzamanda eserleri ve talebeleriyle îmana hizmet ederek yeryüzünü nurlandıran büyük ve nuranî âlim.

Mehdîmisâl: Mehdî gibi.

mehenk: ölçü taşı.

mehîb: korkulan.

mehmâemken: olabildiğince.

mehmûse: fısıltıyla okunan harfler.

mehr: mehir, erkeğin kadına verdiği evlenme bedeli.

mehtâb: mehtap, ay ışığı.

mehter: Osmanlılarda askerî müzik takımı.

mekâdir: miktarlar.

mekân: yer, ev.

mekânî: mekânla ilgili.

mekanik: hareket ilmi.

mekanizma: makine kısmı, işleyiş.

mekârim: iyilikler.

mekatı: duraklar.

mekâtib: okullar.

mekâyis: ölçütler.

mêkel: yemek yenilen yer.

mekîk: bir dokuma âleti.

mekîn: sakin, vakarlı, saygın.

mekkâr: hileci, düzenci.

Mekke: Kabenin bulunduğu mukaddes şehir.

meknun: örtülü, gizli.

meknûz: gizli define.

mekreme: ikram yeri.

mekruh: kötü, çirkin.

meksûb: kazanılmış.

meksûbe: kazanılan.

mekşûf: keşfedilen, açılan.

mekteb: mektep, okul.

mektûb: mektup, yazılan.

mektûbât: mektuplar.

mektûbe: yazılmış.

mektûm: gizli, saklı.

mêkûlât: yiyecekler.

melâb: oyun yeri.

melâbe: oyun yeri.

melâbegâh: oyun oynanan yer.

melâhat: yüz güzelliği.

melâhim: savaş yerleri.

melâib: oyunlar, oyun yerleri.

melâik: melekler.

melâike: melekler.

melâiketullah: Allahın melekleri.

melâl: can sıkıntısı.

melâmet: kınanmışlık.

melâmî: kınanmış, melamilik tarikatından olan.

Melâmîlik: kendini kınamayı esas alan bir tarikat.

melâne: lânete lâyık olan.

melbûsât: giyecekler.

melcê: sığınak.

meleiâlâ: büyük meleklerin âlemi.

melek: nurdan yaratılmış masum varlık.

melekât: melekeler.

meleke: zihnin anlama, kavrama, hatırlama gibi özellikleri, tekrar tekrar yapmaktan dolayı kazanılan beceri.

melekî: melekle ilgili, melek gibi.

melekiyet: meleklik.

meleksimâ: melek yüzlü.

melekût: melekler âlemi, varlıkların ilâhî isimlere bakan iç yüzü.

melekûtî: melekutla ilgili.

melekûtîyet: melekutluk.

melekülmevt: ölüm meleği.

melez: ırkı karışık.

melfûf: paketlenip gönderilen.

melfûfât: paketlenip gönderilenler.

melfûz: söylenmiş.

melhûz: düşünülebilen.

melîh: güzel, şirin.

melîk: hükümdar.

melîke: kadın hükümdar.

melîl: üzgün.

melsûk: yapıştırılmış.

mêlûf: alışılmış.

melûl: usanmış.

melûn: lânetli.

melûnâne: melunca.

melzum: lüzumlu.

memâlik: memleketler.

memât: ölüm.

memduh: övülmüş.

memduha: övülmüş.

memer: geçit.

memlû: dolu.

memlûk: köle.

memnû: yasak.

memnûn: hoşnut.

memnûnâne: memnunca.

memnûniyet: memnunluk.

mêmûl: umulan.

Mêmûn: felsefe kitaplarını tercüme ettirmesiyle meşhur bir halife.

mêmûn: emin, korkusuz.

mêmûr: emir altında olan.

mêmûrîn: memurlar.

mêmûriyet: memurluk.

memzûc: karışık.

men: kim.

men: yasaklama.

menâbî: kaynaklar.

menâfî: menfaatler.

menâfiz: delikler.

menâhî: yasaklananlar.

menâhic: metodlar.

menâkıb: hayat hikâyeleri.

menâm: uyku.

menâmen: uykudayken.

menâr: ışık tutucu.

menâsık: ibadet yerleri.

Menat: bir putun adı.

menâtık: mıntıkalar, bölgeler.

menâzır: manzaralar.

menâzil: inilen yerler.

menbâ: kaynak.

mencê: kurtuluş yeri.

mendûb: emredilmediği hâlde yapılan güzel amel, iş.

mendûbiyet: mendupluk.

menend: eş, benzer.

menfâ: sürgün yeri.

menfaat: fayda, çıkar.

menfaatperest: menfaatına çok düşkün.

menfaattar: menfaatli.

menfez: delik, gözenek.

menfî: olumsuz, sürgün.

menfûr: nefret edilen.

menhî: yasaklanan.

menhiyat: yasaklananlar.

menhûs: uğursuz.

meni: döl suyu.

menkıbe: hayat hikayesi.

menkûha: nikâhlı kadın.

menkul: anlatılan, taşınabilen.

menkulât: taşınanlar, anlatılanlar.

menkûr: inkâr edilen.

menkûs: tersine çevrilmiş.

menkuş: nakışlı.

menkuz: bozulmuş.

Mennân: kullarına bol nimet ve ihsanlarda bulunan Allah.

mensub: bağlı, ait, ilgili.

mensubât: bağlılar, ilgililer.

mensubiyet: bağlılık, aitlik.

mensûc: dokunmuş.

mensûcât: dokunanlar.

mensûh: hükmü kaldırılmış.

mensur: nesirli.

mensûs: âyet ve hadîs gibi kesin delillerle tesbit edilmiş olan.

menşê: esas, kök, kaynak.

menşûr: yayılmış.

mênûs: alışılmış.

menvî: niyetlenen.

menzil: inilen yer.

menzilgâh: inme yeri.

merâ: otlak.

merak: öğrenme isteği.

merakâver: merak verici.

merâkib: binekler.

merâm: maksat, niyet, istek.

merâsim: tören.

merâtib: mertebeler.

merâyâ: aynalar.

merbût: bağlı, irtibatlı.

merbûtiyet: bağlılık.

mercan: denizden elde edilen bir süs maddesi.

mercî: makam, dönülecek yer, başvurulacak yer, kaynak, makam.

mercîiyet: başvurulacak makam olma özelliği, kaynaklık.

mercû: ümit edilen, rica olunan.

mercûh: tercih edilmeyen, başkası ona tercih edilmiş.

merd: mert, sözünün eri.

merdâne: mertçe.

merdûd: reddedilmiş.

merdümgiriz: insanlardan sıkılan, yalnızlığı seven.

merdümgirizane: kalabalıktan sıkılıp yalnızlık isteyerek.

merfû: yükseltilmiş.

merğûb: rağbet edilen, istenilen.

merhaba: rahat olun, hoş geldiniz.

merhale: kademe, aşama.

merhamet: acıma.

merhameten: merhamet ederek.

merhametkâr: merhametli.

merhametkârâne: merhamet edercesine.

merhem: yara ilacı.

merhûm: rahmetli, ölmüş.

merhûme: ölmüş kadın.

merhûn: rehin edilmiş.

merî: görünür olan, yürürlükte olan.

meridyen: boylam.

Merih: bir gezegen.

merîyyet: yürürlükte oluş, görünürlük.

merkeb: binek.

merkez: orta mekân, idare yeri.

merkezî: merkezde olan.

merkeziyet: merkezlik.

merkûb: binek.

mermi: kurşun.

mermuze: dolaylı anlatılan.

mersiye: ölüm şiiri.

mert: üstün karakterli.

mertebe: derece, aşama.

Merve: Mekkede bir mübarek tepe.

mervî: rivayet edilen, anlatılan.

merzûk: rızıklanmış.

merzûkiyet: rızıklanmışlık.

mesâbe: yerinde, değerinde.

mesâbih: lambalar.

mesâcid: namaz kılınan yerler.

mesâfe: ara, uzaklık.

mesağ: izin.

mesâha: yüz ölçümü.

mesâhif: mushaflar, Kurânlar.

mesâi: çalışmalar, emekler.

mesâib: musibetler.

mesâil: meseleler.

mesaj: haber.

mesâk: sevkedilen yer.

mesâkin: meskenler, evler.

mesâkin: miskinler, fakirler.

mesâlih: maslahatlar, işler.

mesâlik: meslekler, ekoller, yollar.

mesâmât: gözenekler, delikler.

mesâme: gözenek.

mesâne: sidik torbası.

mesânî: bir şeyin tekrarı.

mesarr: sürurlu, sevinçli.

mesâvî: kötü hâller.

mesbûk: geçmiş, geri kalmış.

mescid: secde yeri, küçük cami.

mesel: atasözü, küçük hikâye.

mesêle: düşünülecek husus, konu.

meserret: sevinç, şenlik.

mesh: el sürme, silme.

Mesîh: olumlu mânâda isa aleyhisselâm için söylenen bir tabir.

Mesîh: "silen, bozan" mânâsında deccalın bir adı.

mesîl: kanal, benzer.

mesîre: gezinti yeri.

mesîregâh: gezinti yeri.

meskat: doğum yeri.

mesken: oturulan yer, ev.

meskenet: yoksulluk, miskinlik.

meskûn: oturulan yer.

meslek: yol, usûl, ekol.

mesmû: işitilen.

mesmûat: işitilenler.

mesmûm: zehirlenmiş.

mesned: dayanak.

mesnevî: bir şiir türü.

mesnûn: sünnet olan.

mesrûk: çalınmış.

mesrûr: sevinçli, sürurlu.

mesrûrâne: sevinçli bir şekilde.

mesrûriyet: sevinçlilik.

mest: ayakkabı, hazla kendinden geçen.

mestûr: örtülmüş.

mestur: satırlanmış, çizilmiş.

mestûre: örtülü kadın.

mesûd: saadetli, mutlu.

mesûdâne: saadetle.

mesûdiyet: mesutluk.

mesûk: sevk olunan.

mesûl: sorumlu.

mesûliyet: sorumluluk.

meşâgil: meşguliyetler.

meşâhir: meşhurlar, ünlüler.

meşakkat: zahmet, zorluk, sıkıntı.

meşâle: ucu alevli değnek.

meşârib: meşrepler, anlayışlar, gidişatlar.

meşayih: şeyhler, pirler.

meşbû: doymuş.

meşegâh: meşelik.

meşême: sol, kötü, uğursuz.

meşgale: iş, uğraş.

meşgul: işli, iş üstünde olan.

meşguliyet: işlilik.

meşher: sergi.

meşhûd: görülen.

meşhûdât: görülenler.

meşhûdiyet: görünürlük.

meşhûn: sevinçli.

meşhûr: ünlü.

meşîet: dileme.

meşîhat: din işleri merkezi.

meşk: alıştırma, örnekleme.

meşkûk: şüpheli.

meşkûr: şükre lâyık olan.

meşmeşiye: normal göze görünmeyen misalî bir âlem.

meşreb: meşrep, gidişat.

meşreben: gidişatça.

meşrık: doğu.

meşrû: dine uygun.

meşrûbât: içecekler.

meşrûh: açıklanmış.

meşrûhât: açıklananlar.

meşrûiyet: dine uygunluk.

meşrût: şarta bağlı.

meşrûta: şarta bağlanmış.

meşrûtiyet: devletin bir hükümdarın başkanlığı altındaki millet meclisi tarafından idare edildiği yönetim biçimi.

meşrûtiyetperver: meşrutiyeti seven.

meşşâiyyun: akla güvenip peygambere inanmayan felsefeciler.

meşşata: süsleyen, tarayan.

meşûm: uğursuz.

meşûmâne: uğursuzcasına.

meşûme: uğursuz.

meşûr: şuurlu.

meşveret: danışma, fikir alışverişi yapma.

metâ: ticaret malı.

metâlî: güneş ve ayın doğduğu yerler ve zamanlar.

metâlib: istenenler.

metanet: dayanıklılık.

metbû: kendisine uyulan.

metbûiyet: metbuluk.

metfuh: açılmış.

methetme: övme.

methiye: övgü, övme.

metîn: metanetli, dayanıklı.

metin: yazının tamamı.

metînâne: dayanıklı biri gibi.

metod: usûl, yöntem.

metrûk: terkedilmiş.

metrûkât: terkedilenler.

Metta: Yunus aleyhisselâmın annesi.

meûnet: geçimlik.

mêvâ: yer, mekân.

mevâcid: kalbe zevk veren hâller.

mevâdd: maddeler.

mevâhib: karşılıksız verilenler, ihsanlar.

mevâkıf: duraklar.

mevâki: yerler.

mevâlid: mevlidler, doğmalar.

mevâlîd: varlıklar.

mevâni: maniler, engeller.

mevâsim: mevsimler.

mevhat: cansızlar.

mevc: dalga.

mevce: dalga.

mevcûd: mevcut, var olan.

mevcûdat: varlıklar.

mevcûdiyet: varlık.

meveddet: dostluk, sevgi.

mevhibe: verilmiş.

mevhûbe: verilen.

mevhum: kuruntu ürünü.

mevîza: öğüt, nasihat.

mevkıf: durak, bölüm.

mevki: yer.

mevkib: kafile, topluluk.

mevkuf: durdurulan, tutulan.

mevkufen: tutularak, durdurularak.

mevkute: süreli yayın.

Mevlâ: sahip, efendi, Allah.

Mevlânâ: Mesnevî adlı kitabın da yazarı olan ünlü velî ve şair.

mevlânâ: efendimiz.

Mevlevî: Mevlânanın tarikatından olan.

Mevlevîvârî: dönerek zikreden mevleviler gibi.

mevlid: doğum.

mevlûd: doğan.

mevrid: varılan yer, yol.

mevrûs: mirasla gelen.

mevsûf: vasıflı, sıfatlanan.

mevsûk: vesikalı, belgeli, sağlam.

mevsûkan: belgeli bir biçimde.

mevsûl: kavuşan, ulaşan, bitişen.

mevsûle: bitiştirilmiş.

mevt: ölüm.

mevta: ölü.

mevtâlûd: ölümle karışık.

mevûd: söz verilmiş.

mevzî: bir şey konulacak yer.

mevzû: konu.

mevzû: uydurulmuş hadîs.

mevzûat: kurallar, kanunlar.

mevzûbahis: söz konusu.

mevzun: ölçülü, tartılı.

mevzunen: ölçülü ve tartılı olarak.

mevzuniyet: ölçülülük, tartılılık.

mey: şarap,

meyâdin: meydanlar.

meyân: orta, ara.

meydân: saha, alan.

meyelân: eğilim, istek.

meyil: istek, yönelme.

meyl: istek, yönelme.

meymene: sağ, iyilik, uğur.

meymenet: bereket, uğur, kutluluk.

meymûn: uğurlu, kutlu.

mêyûs: ümitsiz.

mêyûsane: ümitsizce.

mêyûsiyet: ümitsizlik.

meyvedâr: meyveli.

meyyâl: meyilli, istekli.

meyyit: ölü, cansız.

mezâd: mezat, artırmalı satış.

mezâhib: mezhepler.

mezâhim: zahmetler, zorluklar.

mezâhir: görünme yerleri, çiçekli yerler.

mezâk: tadma.

mezâlim: zulümler.

mezâmir: Zebur kitabının süreleri.

mezâr: kabir, ziyaret yeri.

mezâristân: mezarlık, ölüler ülkesi.

mezâyâ: meziyetler.

mezbaha: hayvan kesim yeri.

mezbele: çöplük.

mezbûr: sözü edilen.

mezc: karıştırma, katıştırma.

meze: çerez.

mezellet: alçaklık.

mezheb: gidilen yol, dinin esaslarında aynı ayrıntılarında farklı görüşler.

mezher: çiçeklik.

mezhere: çiçeklik.

meziyet: güzel özellik.

meziyyât: meziyetler.

mezkûr: anılan.

mezmûm: yerilmiş.

mezraa: tarla.

mezrûat: ekilenler.

mêzûn: izinli.

mıh: çivi.

mıknatıs: bazı metalleri çeken madde.

mıntıka: bölge.

mısrâ: şiirin her bir satırı.

mıstar: cetvel.

mızrâk: ucu sivri savaş aleti.

miâd: vade.

midâd: mürekkep.

midevî: mide ile ilgili.

miftah: anahtar.

mihâl: kuvvet.

mihânikiyyet: mekaniklik.

mihenk: deneme taşı.

mihmân: misafir.

mihmândâr: misafiri olan.

mihnet: sıkıntı, tasa.

mihrâb: imamın namaz kıldırdığı yer.

mihrâk: odak.

mihver: eksen.

Mikâil: dünya işlerini düzenlemekle görevli melek.

mikdâr: miktar, nicelik.

mikyas: ölçü, ölçek.

mikyasvari: ölçü gibi.

mil: ince metal, sel birikintisi.

milâd: doğum günü.

milâdî: milada dayanan.

milel: milletler.

milis: sivil ordu.

millet: aynı dinden olanlar topluluğu.

milletdaş: aynı milletten olan.

milletperver: milletini seven.

millî: milletle ilgili.

milliyet: aynı milletten olma hâli.

milliyetperver: milliyetçi, milletini seven.

mîmar: bina tasarımcısı.

mimsiz medeniyet: deniyet, yani alçaklık.

minâ: cam, billur, sırça, parlak.

minârât: minareler.

minber: camide hutbe okunan yer.

minhâc: yol, meslek, metod.

minindillah: Allah katında.

minnet: iyiliğe karşı duyulan şükür hissi, başa kakma.

minnetdâr: minnet eden.

minnetdârâne: minnet duyarak.

minnetdârlık: minnet hissetme.

mintarafillah: Allah tarafından.

minvâl: tarz, yol, gidiş.

mîr: bey, amir.

mîrâc: merdiven.

Mîrâc: Peygamberimizin semaya çıkma mucizesi.

Mîrâciye: Mevlidin mîraçla ilgili bölümü.

mîrâcvârî: mîraç gibi.

miralay: albay.

miras: ölen kimsenin yakınlarına kalan malı.

mirât: ayna.

mîrî: devlet malı.

mirkat: mertebe, derece.

mirlivâ: tuğgeneral.

mirsâd: gözetleme yeri.

mirzâ: reis, bey.

misafirhâne: misafir evi.

misafirperver: misafiri seven.

mîsak: sözleşme.

misâl: örnek, bir alem adı.

misâlî: misâl hâlinde, misâlle ilgili.

misâlîye: misâlle ilgili olan.

misbah: lamba, kandil.

misdâk: onaylayıcı delil.

misil: eş, benzer.

misillü: benzeri, gibi.

misk: güzel koku.

miskal: 4,5 gram ağırlık.

miskin: yoksul, uyuşuk, tembel, zavallı.

mislen: benzer olarak.

misliyet: benzerlik, eşlik.

mismar: çivi.

mistar: cetvel.

mistik: içle ilgili.

misvâk: sünnet olan diş temizleme aleti, bir ağacın kökü.

misyon: vazife.

misyoner: Hıristiyanlığı yaymakla görevli kimse.

mîşâr: onda bir.

mişkât: lamba konan yer, kandil.

mişvâr: davranış, gidişat.

miting: bir gaye uğruna yapılan büyük toplantı.

mitoloji: efsane ilmi.

mitralyöz: makinalı tüfek.

miyan: orta, ara.

mîyâr: ölçü.

mizâc: huy, yaradılış.

mizâh: komedi, gülmece.

mîzan: terazi, tartı, ölçü.

mîzancık: küçük terazi, ölçücük.

mîzenend: söylüyorlar, vuruyorlar.

model: örnek, misal.

Moğol: Asyada bir kavim.

molla: büyük âlim, medrese talabesi.

moral: ruh gücü.

muaccel: acele, peşin.

muacciz: sıkıntı verici, rahatsız edici.

muâddel: düzeltilen.

muâddil: düzeltici.

muâdil: denk, dengeli.

muâf: affolunmuş, ayrı tutulmuş.

muâhede: antlaşma.

muâheze: sorgulama, azarlama.

muahhar: sonraki.

muâhid: antlaşma yapan.

muâkıb: cezalandıran.

muâkıd: sözleşen.

muakkib: izleyen.

muâlece: işe girişme.

muallâ: yüce.

muallak: boşlukta, askıda.

mualleka: asılan.

muallekât: asılanlar.

muallekatısebâ: Kâbe duvarına asılan yedi ünlü şiir.

muallem: talimli, eğitilmiş.

muallim: ilim belleten, öğretmen.

muallime: hanım öğretmen.

muamelât: muameleler, işlemler.

muamele: davranış, işlem.

muammâ: bilmece.

muammââlûd: bilmeceli.

muammer: uzun ömürlü.

muânaka: sarılma.

muânân: ananeli, belgeli.

muânid: aykırı, direnen.

muannid: inatçı.

muannidane: inat edercesine.

muanven: ünvanlı, namlı.

muâraza: çekişme, tartışma, muhalefet.

muârefe: tanışma.

muâreke: kavga.

muârız: muarazacı, muhalif, çekişen, tartışan.

muarrâ: temiz, arınmış.

muarreb: Araplaşmış.

muarref: tanıtılmış.

muarrif: tanıtıcı.

muâsır: çağdaş.

muâşaka: sevişme.

muâşeret: iyi geçinme, görgü.

muâteb: azarlanmış.

muattal: işlemez, işsiz.

muattar: ıtırlı, güzel kokulu.

muattıl: îmansız, tanrıtanımaz.

muattıla: îmansız, tanrıtanımaz.

muâvenet: yardım.

muâvenetdârâne: yardım edercesine.

muâveneten: yardım olarak.

muâvenetkârâne: yardımcı olurcasına.

muâvin: yardımcı.

Muâviye: Emevi Devletinin kurucusu olan bir sahabe.

muâyene: gözden geçirme.

muayyen: belli, ölçülü, tartılı.

muazzam: pek büyük.

muazzeb: eziyet çeken.

muazzez: izzetli, şerefli.

muazzib: azap eden.

mubâh: işlenmesinde sevap ve günah olmayan.

mubassır: gözcü, bakıcı.

mûbik: helak edici, büyük günah.

mubsır: görünen.

mubsırât: görünenler.

mûcib: gereken, gerektiren.

mûcib: hayrete düşüren.

mûcibe: hüküm, gerektiren.

mûcibibizzat: her şeyi yapmaya mecbur olan.

mûcid: yeni bir şey yapan, "yoktan var eden" mânâsında ilâhî isim.

mûciz: insanı aciz bırakan.

mûciz: kısa, fakat çok mânâlı, özlü.

mûcizane: aciz bırakırcasına.

mûcizât: mûcizeler.

mûcize: insanların yapamadığı harikalar.

mûcizekâr: mûcizeli, mûcize gösteren.

mûcizevârî: mûcize gibi.

mûcizevî: mûcizeli biçimde, mûcize ile ilgili olarak.

mûciznümâ: mûcize gösteren.

mudarebe: dövüşme.

mudga: et parçası.

mudhike: gülünecek şey, komedi.

mudıll: saptıran.

mûdil: büyük, çetin, zor.

mufaddıl: üstün eden, yükselten.

mufassal: ayrıntılı.

mufassalan: ayrıntılı biçimde.

mugaddi: besleyici.

mugalata: yanıltıcı için söz söyleme.

muganni: nağmeyle okuyan.

mugayeret: aykırılık.

mugayir: aykırı.

mugayyebât: bilinmeyenler.

mugayyebâtıhâmse: beş bilinmeyen şey.

mugis: yardım isteyene yardım eden.

muğlak: kapalı, anlaşılması zor.

muğnî: zengin edici.

muhabbet: sevgi.

muhabbetdâr: seven, sevgili.

muhabbetdârâne: severcesine.

muhabbethâne: sevgi evi.

muhabbetkârâne: severcesine.

muhabbetullah: Allah sevgisi.

muhâberât: haberleşmeler.

muhâbere: haberleşme.

muhâbir: haberci.

muhâcerât: göç etmeler.

muhâceret: göç etme.

muhacim: saldıran.

muhâcir: göç eden, göçmen.

muhâcirîn: Medineye göç eden sahabeler.

muhaddis: hadîs âlimi.

muhaddisin: hadîs âlimleri.

muhafaza: koruma.

muhafazakâr: koruyucu.

muhaffef: hafifletilmiş.

muhâfız: koruyan.

muhâkât: taklit etme.

muhhakemât: akıl yürütmeler, hüküm çıkarmalar.

muhâkeme: düşünme, akıl yürütme, hüküm çıkarma, yargılama.

muhâkî: benzer.

muhakkak: kesin, gerçekleşmiş.

muhakkik: araştıran, inceleyen.

muhakkikâne: araştırırcasına.

muhakkikîn: araştırmacılar, büyük âlimler.

muhâl: imkânsız, olması mümkün olmayan.

muhâlât: muhaller, imkânsız olmalar.

muhâlefet: karşı gelme, ayrı düşünme, uymama.

muhâlif: karşı, zıt, aykırı, uymaz.

muhâliyet: imkânsız oluş.

muhalled: sürekli.

Muhammed: Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâmın "medhedilen" mânâsındaki ismi.

Muhammediye: Peygamberimizle ilgili.

muhammen: tahmin edilen.

muhannes: kadınlaşmış erkek.

muhârebât: savaşmalar.

muhârebe: savaşma.

muhârib: savaşan.

muharref: değiştirilmiş, bozulmuş.

muharrem: Arabî ayların ilki.

muharremât: haram edilen şeyler.

muharrer: yazılı, yazılmış.

muharrık: yakan, susatan.

muharrib: tahrip eden, yıkan.

muharrif: değiştiren, bozan.

muharrik: hareket ettiren.

muharrir: yazar.

muhâsama: düşmanlık.

muhâsamet: düşmanlık besleme.

muhâsara: kuşatma.

muhâsebe: hesaplaşma, hesap görme.

muhâsım: düşman.

muhâsib: hesapçı.

muhassal: netice, sonuç, ürün.

muhassala: elde edilen sonuç.

muhassıl: hasıl eden, neticelendiren.

muhassıs: hususileştiren, ayıran.

muhassısa: hususileştirici.

muhât: kuşatılmış.

muhâtab: kendisine söz söylenilen.

muhâtabâne: kendisine söz söylenilen kimse gibi.

muhâtabîn: kendisine söz söylenenler.

muhâtara: korkulu durum.

muhâverât: konuşmalar.

muhâvere: konuşma.

muhavvef: korkulu.

muhavvel: ısmarlanmış, değiştirilmiş.

muhavvif: korkutan.

muhavvil: değiştiren.

muhayyel: hayâl edilmiş.

muhayyer: seçmeli.

muhayyile: hayâl kuvveti.

muhayyir: hayret ettiren.

muhbir: haberci.

muhdes: sonradan meydana getirilmiş.

Muhdis: her şeyi sonradan var eden Allah.

muhib: seven.

muhill: bozan.

mûhin: hor ve hakir eden.

mûhiş: korkutan.

muhit: kuşatan, çevre.

muhita: kuşatıcı.

muhkem: sağlam.

muhkemât: sağlam ve mânâsı açık olanlar, kuvvetliler.

muhles: ihlası devamlı olan.

muhlis: ihlaslı, samimi, işini sadece Allah için yapan.

muhlisâne: muhliscesine.

muhlisen: muhlisce.

muhrib: tahrip eden, yıkan.

muhrik: yakıcı.

Muhsî: herşeyin sayısını bilen Allah.

Muhsin: "ihsan eden, güzel davranan" mânâsında ilâhî isim.

muhsin: yaptığı işi en güzel yapan, Allahı görür gibi ibadet eden.

muhsinîn: işini güzel yapanlar, Allahı görür gibi ibadet edenler.

muhtâc: ihtiyacı olan.

muhtar: kendi iradesiyle hareket edebilen.

muhtariyet: hareket serbestisi olan.

muhtasar: kısa.

muhtasaran: kısaca.

muhtedî: îmana gelen.

muhtefi: gizlenen.

muhtekir: kıymetlensin diye mal saklayan vurguncu.

muhtelif: çeşit çeşit, birbirine uymayan.

muhtelife: başka başka.

muhtelit: karışmış.

muhtell: bozuk, hasta.

muhtemel: olabilir.

muhtera: yoktan var edilmiş.

muhterem: hürmet edilen, saygın.

muhterik: yanan.

muhteris: ihtiraslı.

muhteşem: ihtişamlı, görkemli.

muhtevâ: iç, öz, mânâ.

muhtevî: içine alan.

muhteviyat: içindekiler.

muhtıra: hatırlatma.

muhtî: hata yapan.

Muhyî: hayat veren, dirilten, Allah.

muin: yardımcı.

mukabele: karşılık verme.

mukabeleten: karşılık vererek.

mukabil: karşılık.

mukaddem: önceki.

mukaddemât: öncekiler, başlangıçlar.

mukaddeme: önsöz, başlangıç.

mukadder: kader ile belirlenmiş.

mukadderât: kader ile belirlenenler.

mukaddes: kutsal olan.

mukaddesât: kutsal olanlar.

mukaddime: başlangıç, önsöz.

Mukaddir: "takdir eden, kıymet biçen" mânâsında ilâhî isim.

mukaffa: kafiyeli.

mukallid: taklitçi.

mukannen: kanunla belirlenmiş, düzenli.

mukannin: kanun koyan, düzenleyen.

mukarenet: bitişiklik, yakınlık.

mukarin: bitişik, yakın.

mukarreb: yakın olan.

mukarrebin: yakın olanlar.

mukarrer: kararlaşmış.

mukarrib: yaklaştıran.

mukatele: birbirini öldürme.

mukattaa: sûre başlarında bulunan şifreli harf.

mukattaat: sûrelerinin başlarında bulunan şifreli harfler.

mukavele: sözleşme.

mukavemet: dayanma, direnme.

mukavemetsûz: dayanma gücünü bitiren.

mukavim: dayanıklı.

mukavves: kavisli, eğrilmiş.

mukavvis: kavisli, eğri.

mukayese: karşılaştırma.

mukayyed: kayıtlı, bağlı, sınırlı.

mukîl: hataları affeden.

mukîm: oturan, yerleşik.

muknî: ikna eden, inandıran.

muknîyâne: ikna edercesine, inandırarak.

muksit: haklı hareket eden.

muktazi: gerekçe, gerektiren.

muktebes: bir yerden alınan.

muktedâ: kendisine uyulan.

muktedâbih: kendisine uyulan kimse.

muktedî: birine uyan.

muktedir: iktidarlı, gücü yeten.

muktedirâne: gücü yeter biçimde.

muktesid: iktisadlı, tutumlu.

muktesidane: iktisadlı şekilde, tutumlu biçimde.

muktezâ: gereken, gerekirlik.

muktezî: gerektiren, gerekçe.

muktezîyât: gerektirenler, gerekçeler.

mumaileyh: adı geçen.

mumatala: sohbet eder gibi karşılıklı konuşma.

mumdar: mum tutan, aydınlatan.

mumya: çürümesin diye ilaçlanmış ölü.

munâtıf: bir tarafa yönelmiş, meyletmiş.

munazzam: düzenlenen.

munazzım: düzenleyen.

munfasıl: ayrılmış.

mûnis: alışılmış, evcil, sevimli.

munkabız: sıkıntılı, büzülmüş.

munkalib: dönüşmüş, değişmiş.

munkarız: bitmiş, batmış.

munsarıf: geri dönen.

munsıf: insaflı.

munsıfane: insaflıca.

muntabık: uygun.

muntasır: öç alan.

muntazam: düzenli.

muntazaman: düzenli olarak.

muntazar: beklenen.

muntazır: bekleyen.

muntazıran: bekleyerek.

muntazırâne: beklercesine.

munzam: eklenen.

murabba: kare.

murabıt: bağlı.

murâd: arzu, istek, dilek.

murafaa: duruşma.

murahhas: delege, devlet adına görevli kimse.

murâkabe: denetleme.

murâkıb: denetleyici.

murassâ: süslü, mücevherli.

murassâât: süsler, mücevherler.

murdar: pis, kirli.

murdia: süt anne.

mûris: miras bırakan, veren.

murtabıt: irtibatlı, bağlı.

murteza: kendisinden razı olunan.

musâb: kendine bir şey isabet eden.

musaddak: tasdiklenmiş, onaylanmış.

musaddık: tasdik eden, onaylayan.

musaddıkane: onaylayarak.

musâfaha: tokalaşma.

musaffa: safileşmiş, arıtılmış.

musaffi: safileştiren, arıtan.

musağğar: küçültülmüş.

musâhabe: sohbet etme.

musâhale: kolaylaştırma.

musâhere: akrabalık.

musahhah: düzeltilmiş.

musahhar: emir altında, esir alınan.

musahharane: emir altında gibi.

musahhariyet: emir altındaymışcasına.

musahhih: düzelten.

musahhihane: düzeltircesine.

musahhir: ele geçiren.

musâhib: sohbet arkadaşı.

musâlâha: barışma, anlaşma.

musâlâhakârâne: barışarak, barışırcasına.

musallâ: namaz yeri.

musallat: sataşan.

musalli: namaz kılan.

musammem: hakkında karar verilmiş, kararlaştırılmış.

musanna: sanatlı.

musannif: derleyip düzenleyen.

musarrah: açıklanmış.

musavver: resimlenmiş.

musavvibe: tasvip edilen.

Musavvir: sûret veren, biçimlendiren, Allah.

musavvire: sûretlenen, biçimlenen.

musaykal: cilali.

Musevî: Musa aleyhisselâma tabi olan, Yahudi.

mushaf: sahife, kitap, Kurân.

musıka: musıki, müzik.

musıki: müzik.

musır: ısrar eden.

musırrane: ısrarla.

mûsî: vasiyet eden, tavsiye eden.

musîb: isabetli, doğru.

musîbât: musibetler.

musîbet: başa gelen acı verici olay.

musîbetzede: musibet gören.

musika: mızıka.

muslih: düzelten.

Mustafa: Peygamberimizin "arınmış, seçilmiş" mânâsında bir ismi.

mustatil: uzayan, diktörtgen.

muta: kimseden bir şey istemeyen.

mutaassıb: kendi tarafını aşırı tutan.

mutaassıbane: kendi tarafını aşırı tutarcasına.

mutâbaat: tabi olma, uyma.

mutâbakat: uygunluk.

mutâbık: uygun.

mûtad: alışılmış, adet.

mutaffifin: alışverişte muhatabının hakkını tam vermeyenler.

mutahhar: temizlenmiş.

mutantan: tantanalı, gösterişli.

mutasallıf: bilgiçlik taslayan, şarlatan, gösterişçi.

mutasarrıf: kendinde kullanım hakkı bulunan.

mutasavver: tasarlanmış, düşünülmüş.

mutasavvıf: tarikat adamı.

mutasavvıfane: tasavvuf ehline benzer şekilde.

mutasavvıfin: tarikatta ilerleyenler.

mutasavvife: tarikatta ilerleyen.

mutasavvire: sûretlendiren.

mutavaat: itaat etme.

mutavassıt: ortalama. vasıtalık eden.

mutavattın: yerleşmiş.

mutazammın: içine alan.

mutazarrır: zarar görmüş.

mûteber: inanılır, güvenilir, saygın.

mûtedil: ılımlı, ölçülü.

mutekadât: inanılan şeyler.

mutekid: inanmış.

mûtekif: ibadet için bir köşeye çekilen.

mûtell: hasta.

mûtemed: kendisine güvenilen.

mûtemid: güvenen.

mûtemidâne: güvenerek.

mûtena: özenilmiş.

mûteriz: itiraz eden, karşı çıkan.

mûterizane: itiraz edercesine.

Mûtezile: akla haddinden fazla önem veren sapık bir mezhep.

mutî: itaat eden.

mutlak: sınırlandırılmamış, salıverilmiş.

mutlakıyyet: kayıtsız şartsız bir hükümdarın idaresi altında bulunan hükümet şekli.

mutmain: tatmin olmuş.

mutmainane: tatmin olarak.

mutmainne: tatmin olan.

muttala: bilgilenme noktası.

muttalî: meseleyi bilen.

muttarid: düzenli, sıralı.

muttasıf: sıfatlanan, özellik kazanan.

muttasıl: bitişik, aralıksız, sürekli.

muvâcehe: karşı, ön, yüzleşme.

muvâfakat: uygunluk, uygun bulma.

muvaffak: başarılı.

muvaffakiyat: başarılar.

muvaffakiyet: başarı.

muvaffakiyetkârâne: başarılı biçimde.

muvâfık: uygun.

muvahhid: Allahın birliğine inanan.

muvahhidin: Allahı bir kabul edenler.

muvahhiş: korkutup ürküten.

muvakkat: vakitli, geçici.

muvakkaten: geçici olarak.

muvakkit: vakit bildiren.

muvâsal: ulaşan, kavuşan.

muvâsala: ulaşma, kavuşma.

muvâsalât: kavuşmalar, ulaşmalar.

muvâzaa: danışıklılık, bahse girişme.

muvâzenât: muvazeneler, dengeler.

muvâzene: denge, tartıda eşitlik.

muvâzenet: dengelilik, eşitlik.

muvâzi: paralel, aynı sırada.

muvazzaf: vazifeli, görevli.

muvazzah: açıklanmış.

muzââf: iki kat, kat kat.

muzâf: bağlanmış.

muzaffer: zafer kazanmış.

muzafferen: zafer kazanarak.

muzafferiyet: zafer kazanma.

muzahrefat: süprüntüler, atıklar.

mûzam: en büyük kısım, büyütülmüş.

muzari: Arapçada hem şimdiki zamanı hem de geniş zamanı ihtiva eden fiil kipi.

muzdarib: ızdırap çeken.

muzhir: gösteren, ortaya koyan.

muzır: zararlı.

muzî: ışık veren, aydınlatan.

muzîe: ışık verici, aydınlatıcı.

muzlim: karanlıklı.

muzmahil: çökmüş, dağılmış.

muzmer: gizli, saklı.

muztar: zorda kalmış.

mübâdele: değiştirme.

mübâh: haram edilmeyen.

mübâhât: haram edilmeyenler, güzellikler.

mübâhesât: söz etmeler, konuşmalar.

mübâhese: söz etme, konuşma.

mübâlağa: abartma.

mübâlağacûyâne: abartırcasına.

mübâlağakârâne: abartırcasına.

mübârek: bereketli, hayırlı, uğurlu.

mübârekât: mübarekler.

mübârekiyet: mübareklik.

mübâreze: çarpışma, dövüşme.

mübârezekârâne: çarpışarak, dövüşerek.

mübâşeret: başlama, girişme, dokunma.

mübâşir: müjdeleyen, mahkemede çağırıcı.

mübâyaa: satın alma.

mübâyenet: ayrılık, uymazlık, tutmazlık.

mübâyin: aykırı, uymaz, ayrı.

mübdî: yeni şeyler ortaya koyan.

mübeccel: yüceltilmiş, yüce.

mübeddil: değiştiren.

mübelliğ: tebliğ eden, bildiren.

müberhen: delilli, ispatlı.

müberrâ: arınmış, temize çıkmış.

mübeşşer: müjdelenmiş.

mübeşşir: müjdeci.

mübeyyen: açıklanan.

mübeyyin: açıklayan.

mübeyyiz: temize çeken.

mübezzir: israfçı.

mübhem: belirsiz.

mübhîc: sevindiren.

mübîn: apaçık.

müblâ: dağıtılmış, yenilmiş.

mübrem: kaçınılmaz, vazgeçilmez.

mübtedâ: başlangıç, isim cümlesinde özne.

mübtedî: dinde olmayanı dine sokan.

mübtedi: yeni, acemi, ilkel.

mübtediyane: mübtedice.

mübtelâ: düşkün, tutkun.

mübtezel: bol, ucuz, değersiz.

mübtil: iptal eden.

mücâb: kabul cevabı alan.

mücâdele: savaşma, çarpışma.

mücâhedât: din için savaşmalar.

mücâhede: din için savaşma.

mücâhid: din için savaşan, çalışan.

mücâhidane: mücahide yakışır şekilde.

mücâhidîn: din için savaşanlar, çalışanlar.

mücânebet: çekinme.

mücânis: cinsi aynı olan.

mücâveret: komşuluk, yakınlık.

mücâvir: komşu, yakın.

mücâzât: cezalandırmalar.

mücâzefe: söz ile karşısındakinin hakkını örtme, aldatma.

mücbir: zorlayan, mecbur eden.

mücedded: yeni.

müceddid: yenileyici, hadîste her asırda geleceği müjdelenen ve îman hakikatlarını asrın anlayışına uygun olarak anlatmakla görevlendirilen nurlu âlim.

müceddidiyet: mücedditlik, yenileyicilik.

mücehhez: cihazlı, donanmış.

mücellâ: parlak, cilâlı.

mücelled: ciltlenmiş.

mücellid: ciltçi.

Mücemmil: güzelleştiren, güzel yaratan, Allah.

mücerreb: tecrübe edilmiş, denenmiş.

mücerred: maddî varlıklardan ayrı olarak sadece zihinde düşünülen kavram, soyut

mücerredat: mücerretler, soyutlar.

mücessem: cisimlenmiş, cisimli.

mücessime: Allahı bir cisim gibi tasavvur eden sapkın.

mücevher: kıymetli taş.

mücevherat: kıymetli taşlar.

mücîb: duaya cevap veren, Allah.

mücîr: himaye eden, Allah.

mücmâ: toplanma.

mücmel: kısa.

mücmelen: kısaca.

mücrim: suçlu.

müctebâ: seçilmiş, kıymetli.

müctehid: âyet ve hadîslerden hüküm çıkaran büyük âlim.

müctehidîn: müctehidler.

müctemî: toplu.

müctemiân: topluca.

müctenibâne: kaçınırcasına, sakınırcasına.

müczil: çoğaltan, bollaştıran.

müdâfaa: savunma.

müdâfaanâme: savunma yazısı.

müdâfaât: savunmalar.

müdâfî: savunan.

müdâhale: karışma, girme.

müdâhene: dalkavukluk.

müdahhâr: depolanmış, birikmiş.

müdâhil: içeri giren.

müdâhin: dalkavuk.

müdakkik: inceleyen.

müdakkikâne: incelercesine.

müdakkikîn: incelemeciler.

müdârâ: yüze gülme, yüze gülücülük.

müdavele: alıp verme, konuşma.

müdavemet: devamlılık.

müdâvim: devamlı.

müdâyene: ödünç alıp verme.

müdd: 875 gram ağırlık.

müddea: iddia edilen, dâvâ.

müddehar: biriken.

müddeharât: birikenler.

müddeî: iddiacı, davacı.

müddeîiumumî: savcı.

müddet: süre, zaman.

müdebbir: işinin sonunu gözeterek iş yapan.

müdebbirane: müdebbirce.

müdellel: delilli, ispatlı.

müderris: ders veren âlim.

müderrisîn: ders veren alimler.

müdevven: derlenip düzenlenmiş.

müdevveriyyet: yuvarlaklık.

müdhiş: müthiş, korkutan.

müdîr: müdür.

müdrik: anlayan, kavrayan.

müdrike: anlama kabiliyeti.

müebbed: ebedî, sonsuz, ömür boyu.

müeccel: ertelenmiş.

müeddeb: edeplendirilmiş.

müeddî: ödeyen, sebep olan.

müehhirîn: sonrakiler.

müekked: kuvvetli, sağlam.

müekkel: vekil edilmiş.

müekkid: sağlamlaştıran.

müekkil: vekil eden.

müellefât: yazılmış eserler.

müellefe: alıştırılmış, yazılmış.

müellif: kitap yazan.

müennes: dişil.

müesses: kurulu.

müessese: kurum.

müessif: üzücü.

müessir: tesirli, etkili.

müessiriyet: tesirlilik, etkinlik.

müessis: kuran, kurucu.

müeyyed: desteklenen, doğrulanan.

müeyyid: kuvvet veren, destekleyen.

müeyyide: destekleyen, yaptırım.

müezzin: ezan okuyan.

müfad: anlatılan anlam.

müfahere: üstünlük yarışı.

müfarakat: ayrılmalar.

müfehhimane: anlayarak.

müfekkire: düşünme kabiliyeti.

müferrah: ferahlanmış.

müfesser: tefsir edilmiş, açıklanmış.

müfessir: âyetleri tefsir eden, açıklayan, yorumlayan, yorumcu.

müfessirîn: müfessirler, Kuranı açıklayıp yorumlayanlar.

müfettiş: teftiş eden.

müfîd: ifadeli, faydalı.

müflih: kurtulan.

müflis: iflas etmiş.

müfred: tek, yalnız.

müfredat: ayrıntılar, parçalar.

müfreze: askerî birlikten ayrılan kol.

müfrit: aşırıya kaçan.

müfritane: aşırı gidercesine.

müfsid: bozan.

müftehir: iftihar eden, övünen.

müftehirâne: iftihar ederek, övünerek.

müftereyat: iftiralar.

müfteri: iftira eden.

müfteris: yırtıcı.

müfteriyane: iftira edercesine.

müfti: fetva veren, müftü.

mühakat: benzerini yapma, taklit.

mühdî: hidayete getiren.

mühec: ruhlar, canlar.

mühefhef: narin, ince.

mühendis: hendeseci, geometrici.

mühevvil: korkunç.

mühevvin: kolaylaştıran.

müheykel: heykelleşmiş.

müheymin: koruyan.

müheyyâ: hazır, amade.

müheyyic: heyecanlandıran.

mühezzeb: düzeltilmiş, temizlenmiş.

mühezzib: temizleyen.

mühîb: heybetli.

mühim: önemli.

mühimmât: lüzumlu şeyler.

mühimme: mühim, önemli.

mühlet: belli zaman, vade.

mühlik: helâk eden, öldüren.

mühmel: ihmal edilmiş, bırakılmış.

mühr: mühür, damga.

mühtedî: îman eden.

mühür: imza yerine kullanılan damga.

müizz: izzet veren, yükselten.

müjde: güzel, sevindirici haber.

müjdekârane: müjdeli biçimde.

müjgân: kirpik.

müjik: Rus köylüsü.

mükâbere: münakaşada ağız kalabalığı ile karşısındakini yenmeye çalışma, yanlışta direnme, büyüklenme.

mükâfât: ödül.

mükâfâten: ödül olarak.

mükâleme: konuşma.

mükâşefe: sırların açılması.

mükâtebe: yazışma.

mükebbir: tekbir getiren, "Allahuekber" diyen.

mükedder: kederli, acılı.

mükellef: yükümlü, yüklenmiş, aşırı süslü.

mükellefîn: mükellefler, yükümlüler.

mükellefiyet: mükellef olma, yükümlülük, görevli oluş.

mükemmel: ergin, tamam, olgun.

mükemmelen: mükemmel bir biçimde.

mükemmeliyet: mükemmellik, tamamlık.

mükemmil: tamamlayıcı.

mükerrem: kerîm olan, kendisine değer verilen, saygıdeğer.

mükerrer: tekrarlı.

mükerreren: tekrar tekrar.

mükesser: çoğaltılmış.

mükevvenât: yaratılmışlar.

mükezzib: yalanlayan.

mükreh: zorlanan.

mükrim: ikram eden.

mükrimane: ikram edercesine.

mükteseb: kazanılmış.

mülâbeset: karışma, bulaşma.

mülâebe: oynaşma.

mülâene: lânetleşme.

mülâet: bir örtü adı.

mülâhaza: dikkatle bakma, iyice düşünme.

mülâhhas: özet, hulâsa.

mülâkat: kavuşma, konuşma.

mülâki: buluşan, kavuşan.

mülâtefe: lâtifeleşme, şakalaşma.

mülâyemet: yumuşaklık.

mülâyimane: yumuşakça.

mülâzemet: bağlanma, devam.

mülâzım: gerekli, lüzumlu, teğmen.

mülevven: renkli.

mülevves: kirli, pis, bulaşık.

mülga: kaldırılmış.

mülhak: katılmış.

mülhem: ilham olunmuş, kalbe doğmuş.

mülhemane: ilham alarak, ilham olunurcasına.

mülhid: dinsiz.

mülhik: ekleyen.

mülhim: ilham eden.

mülk: bir şeyin dış yüzü.

mülk: mal, sahip olunan şey.

mülkiye: ülkenin idaresi için çalışanların bulunduğu daire.

mülkiyet: mal sahipliği.

mülsak: yapıştırılmış, bitiştirilmiş.

mültebis: karıştırmış, yanılmış.

mülteci: iltica eden, sığınan.

mültefit: iltifat eden, iyi davranan.

mültefitane: iltifat ederek, iyi davranarak.

mültehab: yaralı, iltihaplı.

mülteka: kavuşma yeri, kavşak.

mültekit: yerden alan.

mülûk: melikler, hükümdarlar.

mülzem: ilzam edilmiş, susturulmuş.

mülzim: susturan.

mümaileyh: kendisinden söz edilen.

mümâlata: karşılıklı şiir söyleme.

mümânaât: engelleme.

mümânea: karşılıklı engelleme.

mümârese: uzmanlaşma.

mümas: temas eden, dokunan.

mümaselet: misil olma, benzerlik.

mümasil: benzeri, misli, dengi.

mümaşaat: maslahat namına hoş geçinme, anlaşma yolunu seçme.

mümaşaatkâr: hoş geçinen, anlaşma yolunu seçen.

mümatala: savsaklama, borcu uzatma.

mümehhed: hazırlanmış, serilmiş.

mümessel: temsil getirilen.

mümessil: temsilci.

mümevveh: vehmî, hayâlî.

mümeyyiz: ayıran, ayırd eden.

mümeyyize: ayıran, temyiz eden.

mümidd: yardım eden, uzatan.

mümin: îman eden.

müminane: mümine yakışır şekilde, inanarak.

müminât: kadın müminler.

müminîn: müminler, îman edenler, inananlar.

müminûn: erkek müminler.

Mümît: ölümü yaratıp öldüren Allah.

mümkin: mümkün, olabilir.

mümkinât: mümkün olanlar.

mümkine: mümkün olabilen.

mümsike: tutan, yapışan.

mümtâz: seçkin, üstün.

mümtâzâne: seçkin bir biçimde.

mümtâze: seçilmiş, ayrılmış.

mümtâziyet: seçkinlik, üstünlük.

mümted: uzayan.

mümtenî: olması imkânsız.

mümtenîa: olması imkânsız olan şey.

mümteniât: olması imkânsızlar.

mümtezic: birleşen, kaynaşan.

mümtezicen: birleşerek.

münâcât: dua, kurtuluş için Allaha yalvarma.

münâdi: seslenen, çağıran.

münâdim: yok olan.

münâfât: aykırılık, birbirinin aksine olma.

münâferet: karşılıklı nefret.

münâfık: iki yüzlü, fitneci, görünüşte Müslüman gerçekte kâfir.

münâfıkane: münafıkça.

münâfi: zıt, aykırı.

münâkale: taşıma.

münâkaşa: sert tartışma.

münâkaşât: sertçe tartışmalar.

münâkaza: zıtlık, uymazlık.

münâkız: birbirine zıt.

münâkis: yansıyan.

münakkaş: nakışlı.

münâsebât: uygunluklar, ilgiler.

münâsebet: uygunluk, ilgi.

münâsebetdâr: münasebetli, ilgili.

münâsebetdârâne: münasebetli bir biçimde.

münâsib: uygun, yakışır.

münavebe: nöbetleşme.

münavebeten: nöbetleşe, sırayla.

münâzaa: niza etme, çekişme, kavga.

münâzara: tartışma.

münâzarât: tartışmalar.

münâzaünfih: niza sebebi, çekişme vesilesi.

münazır: tartışmacı.

münbais: ileri gelen, çıkan.

münbasıt: yayılan, genişleyen.

münbit: verimli.

münceli: parlayan.

müncelib: celbedilen, çekilen.

müncemid: donmuş.

müncer: sürüklenen, sonuçlanan.

müncezib: çekilen, cezbedilen.

müncezibane: cezbedilircesine, çekilircesine.

müncî: kurtarıcı.

mündefî: defetme, giderme.

mündemic: içine bırakılmış.

münderecât: içindekiler.

münderic: içine konulmuş.

münderis: izi kalmayan.

münebbih: uyandıran, dalgınlıktan kurtaran.

müneccemen: parça parça, kısım kısım.

müneccim: yıldızlarla uğraşan, falcı.

münekker: bilinmeyen, meçhul.

münekkid: tenkid eden, eleştiren, değerlendiren.

münevver: nurlanmış, aydın.

münevvil: nimet veren.

münevvim: uyutucu.

münevvir: nurlandıran.

münezzeh: temiz, arınmış.

münezzehiyet: temizlik, kusursuzluk, noksansızlık.

münfail: etkilenen.

münfasıl: ayrılmış.

münfekk: ayrılan.

münferid: tek, yalnız.

münferiden: tek olarak.

münfesih: bozulmuş, hükümsüz.

münhal: boş, işsiz.

münhani: eğri.

münhaniye: eğri, çarpık.

münharif: yoldan çıkmış, çarpık.

münhasır: yalnız birinin olan, özel olarak ayrılan.

münhasıran: yalnız birine özgü olmak üzere, özel olarak.

münhasif: sönükleşen, parlaklığını yitirip görünmez hâle gelen.

münhezim: bozguna uğramış.

münib: pişman olup dönen.

münîf: meşhur, yüce, büyük.

Münîm: nimet veren, nimetlendiren, Allah.

Münîmane: nimet vererek.

münîr: nurlandıran.

münkabız: sıkıntılı, tutuk.

münkad: inkıyad eden, uyan, boyun eğen.

münkalib: dönüşen, değişen.

münkasım: bölünen.

münkatı: kesilen.

Münker: kabirdeki sual meleklerinden biri.

münker: haram, günah.

münkerat: haramlar, günahlar.

münkesif: tutulmuş.

münkesir: kırılmış.

münkeşif: açılmış, bulunmuş.

münkız: kurtaran.

münkir: inkâr eden, dinsiz.

münkirane: inkâr edercesine.

münsed: set çekilmiş, engellenmiş.

münşaib: kollara ayrılan.

münşakk: yarılan.

münşi: inşa eden, yapan.

müntabık: uygun.

müntafi: sönen.

müntakil: nakledilen, taşınan.

müntakim: intikam alan, öc alan.

müntebih: uyanık.

müntec: sonuçlanmış.

müntefi: sönen.

münteha: son, en son derece.

müntehab: seçilmiş.

müntehi: sona eren.

müntehib: uyanık.

müntehib: yağmacı.

müntehir: kendini öldüren.

müntesib: bağlı, ilgili.

müntesibîn: bağlananlar, ilgililer.

münteşir: yayılmış.

münteşire: yayılan.

müntic: netice veren.

münzel: indirilmiş.

münzevi: yalnız yaşayan.

münzeviyane: yalnız yaşayarak.

münzil: indiren.

münzir: korkutan, sakındıran.

mürâât: uyma.

mürââten: uyarak.

müracaat: başvurma.

mürâdif: eş mânâlı.

mürâfaa: duruşma.

mürâi: iki yüzlü, riyakâr.

mürcie: sapık bir topluluk.

mürcif: fitneci, yalancı.

mürebbi: terbiye eden, eğiten, terbiyeci.

mürebbiyane: terbiye edercesine.

mürebbiye: terbiyeci kadın.

müreccah: tercih edilen, seçilen.

müreccih: tercih eden, tercih ettiren sebep.

müreffeh: refah ile yaşayan, rahat.

mürefref: gerçek gibi ağaç resmi.

mürekkeb: terkib edilmiş, birleşik, boya.

mürekkebat: terkipler, bileşikler.

müretteb: sıralanmış, dizilmiş.

mürettebat: iş ekibi, personel, gemide çalışanlar.

mürettib: tertib eden, sıraya koyan.

mürevvic: geçerli kılan, değer veren.

Mürîd: irade eden, isteyen, Allah.

mürîd: isteyen, tarikata girip şeyhe bağlanan.

mürîdane: irade ederek, isteyerek.

mürsel: gönderilmiş. peygamber.

mürselîn: gönderilenler, peygamberler.

mürşid: irşad eden, îman yolunu gösteren.

mürşidane: mürşit gibi.

mürtecâ: umulan.

mürteci: geri dönmek isteyen, geri dönen, gerici.

mürtecî: rica eden, ümit eden, ümitli.

mürted: dinden çıkan.

mürtedane: dinden çıkarcasına.

mürtefî: yükselen.

mürtehil: ölen.

mürtesem: resimlenmiş.

mürteşi: rüşvetçi.

mürtezık: rızıklanan.

mürûr: geçme.

mürüvvet: insaniyet, mertlik.

mürüvvetkârâne: insanca, mertçe.

müsâade: izin.

müsâadekâr: izin verici, müsaade eden.

müsâbaka: yarışma.

müsâbakât: yarışmalar.

müsâbık: yarışmacı.

müsademat: çarpışmalar.

müsademe: çarpışma, vuruşma.

müsadere: toplama, elden alma.

müsâdif: rastlayan.

müsadim: çarpışan.

müsait: uygun.

müsâlâha: barışma.

müsâlemet: barışıklık.

müsâmaha: hoş görme, kusuru görmezlikten gelme.

müsâmahakâr: hoş gören.

müsâmahakârâne: hoş görerek.

müsamere: eğlence, piyes.

müsâraa: acele, teşebbüs.

müsâvât: eşitlik, denge.

müsâvi: eşit, dengeli.

müsbet hareket: yapıcı ve düzeltici hareket.

müsbet: isbat olunan, pozitif, olumlu.

müsbit: isbat eden.

müsebbeb: sebeplerin sonucu.

müsebbebât: sebelerin sonuçları.

müsebbib: sebep olan.

müsebbih: tesbih eden, Allahı anan.

müsebbihane: tesbih ederek, Allahı anarcasına.

müsebbit: tesbit eden.

müseccel: sicilli, kayıtlı.

müsehhil: kolaylaştıran.

müsekkin: yatıştırıcı.

müsellah: silahlı.

müsellem: doğruluğu kabul edilen, teslim edilmiş.

müsellemât: doğruluğu kabul edilen şeyler.

müselsel: zincirleme, ard arda gelen.

müsemmâ: isimlendirilen.

müsemmeât: isimlendirilenler.

müsemmem: zehirli.

müsemmim: zehirleyen.

müsennâ: kat kat.

müsevvid: müsveddeyi yazan.

müsevvik: sevk eden.

Müseylime: peygamberlik dâvâ eden yalancının adı.

müseyyeb: tembel, uyuşuk, üşengeç.

müsî: teselli veren.

müsi: yaramaz.

müsîn: yaşlı, ihtiyar.

müskir: haram içki.

müskirât: haram içkiler.

müskit: susturan.

Müslim: ünlü hadîs kitaplarından biri, bu kitabı yazan âlimin namı.

müslim: islâm olan.

müsliman: islâma girmiş, Müslüman.

müslimât: kadın Müslümanlar.

müslimûn: erkek Müslümanlar.

müsmî: işittiren.

müsmir: meyveli, verimli.

müsned: isnat edilmiş, dayandırılmış.

müsrif: israfçı.

müsrifane: israf edercesine.

müstâcel: acele yapılması gereken.

müstâcil: acele yapan.

müstâfi: istifa eden, ayrılan.

müstağfir: günahları için af dileyen.

müstağni: tok gözlü, çekingen, başkalarından bir şey beklemeyen.

müstağniyane: müstağnice

müstağrak: dalmış, batmış.

müstahak: hak eden.

müstahdem: hizmet eden.

müstahkem: sağlamlaştırılmış.

müstahrec: çıkarılmış.

müstahsen: beğenilen.

müstahsil: üretici.

müstahsin: beğenen.

müstahsinane: beğenerek, güzel bularak.

müstaid: yetenekli, uygun.

müstain: yardım isteyen.

müstakar: kararlı.

müstakbel: gelmesi beklenen zaman.

müstakil: kendi başına, bağımsız.

müstakillen: bağımsız olarak.

müstakim: doğru, düzgün.

müstakimane: istikametle, dosdoğru, düzgün biçimde.

müstâmel: kullanılmış.

müstantık: sual soran, sorgu hakimi.

müstârib: Araplaşmış.

Müstean: kendisinden yardım istenen, Allah.

müstear: takma.

müstebîd: uzak gören.

müstebîdane: diktatör gibi, baskı yaparcasına.

müstebşir: müjdeleyen.

müstecab: kabul gören.

müstêcir: kiracı.

müstecir: korunma dileyen.

müstedir: daire şeklinde olan.

müstedlel: delillendirilmiş, kanıtlı.

müstefad: isifade olunan.

müstefid: faydalanan.

müstehab: sevilmiş, sevaplı.

müstehak: hak eden, layık.

müstehan: değersiz.

müstehcen: açık saçık, ayıp, edepsizcesine.

müstehlek: tüketilmiş.

müstehlik: tüketici.

müstehzi: alay eden, alaycı.

müstehziyane: alay edercesine.

müstekar: karar kılan, yerleşen, sabit.

müstekbir: büyüklenen.

müstekreh: tiksinilen.

müstelzim: gerektiren.

müstemi: dinleyici.

müstemidd: yardım isteyen.

müstemir: devamlı, sürekli.

müstemirane: devamlı, aralıksız.

müstemirre: devam eden, sürüp giden.

müstemirren: devamlı, yerleşmiş.

müstemlekât: sömürgeler.

müstemleke: sömürge.

müstenid: dayalı, dayanmış.

müsteniden: dayanarak.

müstenife: müstakil olan ara cümle.

müstênis: alışık.

müstenkif: çekimser, kaçınan.

müstenkifane: çekimser kalarak.

müstensih: yazarak çoğaltan.

müsterhimane: istirham ederek, merhamet dilercesine.

müsterih: istirahat eden, rahat.

müsterihane: rahatlıkla, gönül rahatlığıyla.

müstesna: kural dışı, ayrı, sıra dışı.

müsteşar: kendisiyle istişare edilen.

müsteşrik: doğu kültürünü inceleyen Batılı.

müstetbeât: sözün yan mânâları, söze tabi olan mânâlar.

müstetir: örtülü.

müstevî: düzlem.

müstevlî: istilâ eden, kaplayan.

müstevlîyane: istilâ edercesine, kaplayarak.

müsül: misaller, temsiller.

müsvedde: ilk yazılış, karalama.

müşabbih: benzeten.

müşâbehet: benzeyiş.

müşâbih: benzer.

müşâğabe: aldatıp kötülük etme.

müşâhedât: gözlemler.

müşâhede: gözlem.

müşâhedeten: gözlemle.

müşahhas: şahıslanmış, somut.

müşahhat: kavga, niza, çekişme.

müşâhid: gören, şahid olan.

müşâkelet: şekilce benzeyiş.

müşâkil: şeklen benzer.

müşâreket: ortaklık.

müşârünileyh: işaret edilen, kendisinden söz edilen.

müşâşâ: parlayan, debdebeli.

müşâvere: danışma, konuşma.

müşâvir: danışılan, danışman.

müşebbeh: benzetilen.

müşebbehühbih: kendisine benzetilen.

müşebbıt: ayak kaydıran, tehlikeye atan.

müşebbihe: Allahı insana benzeten sapık görüş.

müşedded: şiddetlendirilmiş.

müşerref: şereflenen.

müşerrefiyet: şereflenme.

müşerrî: şeriatın kurucusu.

müşevveş: düzensiz, karışık.

müşevveşiyet: karışıklık, dağınıklık.

müşevvik: teşvik eden, isteklendiren.

müşevvikâne: teşvik edercesine, isteklendirircesine.

müşeyyed: kuvvetlendirilmiş, sağlamlaştırılmış.

müşfik: şefkatli.

müşfikâne: şefkatlice, acıyıp severek.

müşfikkârâne: şefkat edercesine.

müşir: bildiren.

müşîr: mareşal, askeriyede yüksek bir makam.

müşîriyet: mareşallik.

müşkil: zor, zorluk, müşkül.

müşkilât: müşkiller, zorluklar.

müşkilküşâ: zorluğu gideren.

müşkilpesend: zor beğenen.

müşrik: Allaha ortak koşan.

müştak: iştiyaklı, çok istekli.

müştakane: çok isteyerek, iştiyakla.

müştakk: türemiş.

müştebih: birbirine benzeyen.

müştehi: iştahlı.

müştehir: ünlü.

müştehiyane: iştahlı bir şekilde.

müştehiyat: nefsin hoşuna giden şeyler.

müştekâ: şikayet olunan.

müştekî: şikayet eden.

müştekiyane: şikayet edercesine.

müştemil: içine alan.

müştemilât: kaplanan şeyler, içeriye alınanlar.

müşterek: birlikte, beraber, ortak.

müştereken: ortaklaşa, beraberce.

Müşteri: bir gezegen.

müşteri: alıcı.

mütâ: haram nikah.

mütabaat: uyma.

mütahaccir: taşlaşmış.

mütâlââ: inceleme, düşünme, okuma.

mütâlââgâh: inceleme yeri.

mütâlî: inceleyen.

mütâreke: anlaşma.

müteaccib: şaşıp kalan.

müteaccibane: şaşıp kalırcasına.

müteaddi: sataşan.

müteaddid: birçok, birkaç, adetli, sayılı.

müteaffin: kokuşan.

müteafir: birbirinden nefret eden.

müteahhid: işi üzerine alan.

müteahhir: sonraki.

müteahhirîn: sonrakiler.

müteâkib: takip eden, izleyen.

müteâkiben: hemen arkasından, peşi sıra, daha sonra.

müteâl: yüce.

müteallik: alâkalı, ilgili.

müteallikat: alâkalılar, ilgililer, yakınlar, akrabalar.

müteanik: birbirinin boynuna sarılmış durumda olan.

müteannid: inat eden, direnen.

mütearife: açıkça bilinen.

müteassıb: aşırı taraftar, mutaassıb.

müteassife: hak yoldan sapan.

müteassir: zor.

müteavin: yardımlaşan.

müteazzir: zor, özürlü.

mütebâdir: birdenbire akla gelen.

mütebahhir: derya gibi ilmi olan büyük âlim.

mütebahhirin: deryalar gibi geniş ilim sahibi âlimler.

mütebâid: uzaklaşan.

mütebâkî: geri kalan kısım.

mütebâriz: açığa çıkan.

mütebasbıs: yaltaklanan.

mütebâyin: uymaz, zıt, aykırı.

mütebeddil: değişen, değişken.

mütebessim: gülümseyen.

mütecâhil: bilmez görünen.

mütecâhir: açıktan günah işleyen.

mütecânis: cinsi aynı olan.

mütecâviz: saldıran, haddini aşan.

mütecâvizane: tecavüz edercesine, saldırırcasına.

mütecebbir: cebreden, zorba, zorlayan.

müteceddid: yenilenen.

mütecelli: görünen, beliren.

mütecerrid: tecerrüt etmiş, soyutlanmış.

mütecessid: cesetlenen.

mütecessim: cisimlenen.

mütecessis: gizlice araştıran.

mütecezzi: parçalanan.

mütedâhil: iç içe olan.

mütedâir: dolayı, için, üzerine.

mütedâvil: ellerde dolaşan, kullanılan.

mütedenni: gerileyen.

mütederric: derece derece ilerleyen.

mütedeyyin: dinli, dindar.

müteeddib: edeplenen.

müteeddibe: edep kazanmış, terbiyeli.

müteehhil: evli, evcilleşen.

müteellim: acı duyan.

müteellimane: acı hissedercesine.

müteemmil: derin derin düşünen.

müteessif: üzüntülü.

müteessifane: üzülürcesine.

müteessir: etkilenen, üzülen.

müteessirâne: üzüntü duyarak, etkilenerek.

müteevviğ: ağa olmaya çalışan.

müteezzi: incinen.

mütefârık: ayrı ayrı.

mütefâvit: çeşitli, farklı.

mütefekkir: düşünen, fikir üreten.

mütefekkirâne: düşünerek.

mütefelsif: filozoflaşmış, felsefe ile fikri bulanmış.

mütefennin: fen adamı.

müteferrik: ayrı ayrı, parça parça.

müteferrikan: ayrı ayrı bir hâlde.

mütefeyyiz: feyizlenen, manen gıdalanan.

mütegallib: zor kullanarak galip gelen, zorba.

mütegallibe: zorba.

müteganni: ırlayan.

mütegannim: koyun şeklinde görünen, ganimetçi.

mütegayir: birbirine zıt.

mütegayyir: başkalaşan, değişken.

mütehaccir: taşlaşmış.

mütehâcim: saldıran.

mütehakkık: doğrulanan.

mütehakkim: hükmeden, zorba.

mütehakkimane: hükmedercesine, zorlayarak.

mütehâlif: birbirine karşı, uymaz.

mütehallik: huy edinen.

mütehammil: yüklenen, dayanan, tahammül eden.

mütehammilâne: tahammül ederek, dayanarak.

mütehammir: ekşiyen, mayalanan.

müteharri: araştıran.

müteharrik: hareket eden.

müteharrike: hareketli.

mütehassıl: meydana gelen.

mütehassıs: uzman, işin ustası.

mütehassir: hasret çeken, özleyen.

mütehassirane: özleyerek, hasret çekerek.

mütehassis: duygulanan.

mütehavvif: korkan.

mütehavvil: değişen, değişken.

mütehayyel: hayâl edilen.

mütehayyer: şaşılacak.

mütehayyil: hayâl kuran.

mütehayyir: şaşmış, şaşırmış.

mütehayyiz: yer tutan.

mütehevvisane: heveslenerek.

müteheyyic: heyecanlı.

mütekabil: karşılıklı.

mütekabile: karşılıklı olan.

mütekaddim: önceki.

mütekaddimin: öncekiler.

mütekaid: emekli.

mütekalkıl: deprenen, sarsılan.

mütekallid: bir görevi üzerine alan ve yapan.

mütekâmil: olgun.

mütekâsil: tembel, üşenen.

mütekatı: kesişmiş, kesik kesik.

mütekebbir: büyüklenen, büyüklük taslayan.

mütekebbirane: kibirlenerek, büyüklenerek.

mütekeffil: kefil olan.

mütekellif: külfetli, zorlu.

mütekellim: söyleyen, konuşan.

mütekellimane: konuşarak, söz söylercesine.

mütekellimimaalgayr: başkaları adına da konuşan.

mütekellimîn: îman konularındaki âlimler.

mütekellimivahde: sadece kendi adına konuşan.

mütekerrir: tekrarlanan.

mütekeyyifane: keyiflenerek.

mütekkeffil: kefil olan.

mütelebbis: giyinmiş.

mütelemmi: parıldayan.

mütelevvin: renk değiştiren.

mütelezziz: lezzet duyan.

mütelezzizane: lezzet alarak.

mütemadi: devamlı.

mütemadiyen: devamlı, sürekli.

mütemasil: benzer, eş.

mütemayil: meyili, taraftar.

mütemayiz: ayrı, seçkin.

mütemeddin: medenileşmiş.

mütemehhil: büyüyüp gelişmek için zamana ihtiyacı olan şey.

mütemekkin: yerleşen.

mütemerkiz: merkezleşmiş.

mütemerrid: inat eden, direnen.

mütemerridane: direnircesine.

mütemessik: sımsıkı yapışan.

mütemessil: benzeyen, sûretlenen.

mütemmim: tamamlayan.

mütenâfir: birbirinden nefret eden.

mütenâhi: tükenen, biten.

mütenaîm: nimetlenen.

mütenâkıs: noksanlaşan.

mütenâkız: birbirine zıt.

mütenâsık: dizili, birbirine uygun biçimde.

mütenâsib: uygun, birbirine yakışan.

mütenâvil: yiyen.

mütenâzır: simetrik.

mütenazilen: inerek, inmekle.

mütenebbih: uyanmış.

müteneccis: pislenmiş.

mütenevvi: türlü, çeşitli.

mütenevvir: nurlanan.

mütenezzih: tenzih eden.

mütenneffir: nefret eden, tiksinen.

müterâdif: eş anlamlı.

müterâfık: arkadaşlık eden.

müterakim: birikmiş.

müterakki: yükselmiş.

mütercim: tercüme eden.

mütereddi: soysuzlaşmış.

mütereddit: tereddüt eden, kararsız.

müterennim: şarkı söyleyen.

müterettib: sıralı, rütbeli.

mütesâdif: rastlayan.

mütesâfile: alt alta gelen.

mütesâide: yükselen.

mütesallib: katılaşmış.

mütesânid: dayanan.

mütesânidane: dayanırcasına.

mütesâvi: eşit, denk.

müteselli: teselli bulan.

müteselsil: zincirleme.

müteselsilen: zincirleme olarak.

müteşââb: şubelere ayrılan.

müteşâbih: birbirine benzer, mânâsı kapalı âyet ve hadîs.

müteşâbihât: edebî sanatlarla ifade edilmesi sebebiyle mânâsı kapalı olan sözler, âyet ve hadîsler.

müteşâbike: birbirine girmiş, örgülenmiş, karışık.

müteşâib: şubelenen, kollara ayrılan.

müteşâkil: şakelce benzer.

müteşebbih: benzeyen.

müteşebbis: teşebbüs eden, işe girişen.

müteşekki: sızlanan, şikayetçi.

müteşekkil: şekillenmiş, oluşmuş.

müteşekkir: şükreden, teşekkür eden.

müteşekkirâne: şükrederek, teşekkür edercesine.

müteşeyyih: şeyhlik taslayan.

mütetâbık: birbirine uygun olan.

mütetâbıkan: birbirine uyarak.

mütetahhir: temizlenen.

mütevafık: birbirine uyan.

mütevaggıl: bir işle pek fazla meşgul olan.

mütevahhiş: ıssız, kimsesiz, korkutucu, ürkütücü.

mütevakkıf: bağlı olan.

mütevâkki: sakınan.

mütevâli: devamlı.

mütevâtir: yalan üzerine birleşmeleri aklen mümkün olmayan bir topluluğun bir olay hakkında verdikleri kesin haber.

mütevâtiren: kesin ve şüphesiz bir haber olarak.

mütevattın: vatan edinmiş.

mütevâzı: alçakgönüllü, tevazu sahibi.

mütevâzıane: alçakgönüllü bir biçimde.

mütevâzî: vezinli, tartılı.

mütevâzin: tartıları aynı olan.

müteveccih: yönelik, yönelen.

müteveccihen: yönelerek.

müteveffa: vefat etmiş, ölmüş.

mütevehhim: kuruntulu.

mütevekkil: vekil eden, tevekkül eden.

mütevekkilane: tevekkül edercesine, Allaha güvenerek.

mütevelli: vakıf idarecisi.

mütevellid: doğan, ortaya çıkan.

mütevessî: genişleyen.

müteyakkız: uyanık.

mütezâhim: kalabalıktan sıkıntı çeken.

mütezâyid: artan.

mütezellil: alçalan, zillete katlanan.

mütezellilâne: zelil olarak, alçalarak, zilletini bilip göstererek.

mütezelzil: sarsılan.

mütezelzile: sarsılmış.

mütezeyyin: süslenen.

mütezeyyine: süslenmiş.

müttaki: günahtan çekinen, takva sahibi.

müttebi: tabi olan, uyan.

müttefekunaleyh: üstünde birleşilen mesele.

müttefik: birleşmiş, kendisiyle birleşilen kimse.

müttefikan: hep birlikte.

müttefikane: birleşerek.

müttehem: suçlanan.

müttehid: birleşmiş, kaynaşmış.

müvazi: aynı ağırlıkta, denk, eşit.

müvekkil: vekil tayin eden.

müvellid: doğuran.

müvellide: doğuran, meydana getiren.

müvellidülhumûza: oksijen.

müvellidülmâ: hidrojen.

müverrih: tarihçi.

müvessî: genişlettiren.

müvesvis: vesvese veren.

müvezzi: dağıtıcı.

müvvellide: doğurtan.

müyesser: nasip olma.

müyul: meyiller, yönelmeler.

müzafünileyh: belirtili isim tamlamasında belirtilen isme denir.

müzâheme: sıkışıklık.

müzâhemet: karşılıklı olarak sıkıntı ve zahmet verme.

müzâheret: koruma, yardım.

müzâhir: koruyan, yardımcı.

müzahref: süprüntü, dışı süs içi pis şey.

müzahrefât: süprüntüler, dışı süs içi pis şeyler.

müzahrefiyet: dışı süs içi pis olma, fıtri olmama, yapmacık.

müzâkere: bir konuyu anlamak için karşılıklı konuşma, ders çalışma.

müzâyaka: darlık, yokluk.

müzâyede: artırma, satış.

müzdad: artırılmış, çoğaltılmış.

Müzdelife: Kâbede mukaddes bir yer.

müzehheb: yaldızlı.

müzehher: çiçekli.

müzehhib: yaldızcı.

müzekkâ: temizlenmiş.

müzekker: erkek.

müzekki: temizleyen, ıslah eden.

müzekkir: hatırlatan.

müzevver: uydurma, düzme.

müzevvir: yalancı, arabozucu.

müzeyyen: süslü.

müzeyyenât: süslüler.

müzeyyene: süslü, süslenmiş.

müzeyyifane: tezyif ederek, aşağılayarak.

Müzeyyin: süsleyen, her eserini harika nakışlarla süsleyen Allah.

müzhir: gösterici.

müzîc: taciz eden, rahatsız eden.

müzil: izale eden, gideren.

Müzill: indiren, alçaltan, zillete düşüren, Allah.

müzmahil: perişan olmuş, dağılmış.

müzmin: yerleşmiş, eski.

müznib: günahkâr.

müznibîn: günahkârlar.


Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...