1/18/2010

kul euzu bi rabbil felak

Felak Suresini indirmek için burayı tıklayın.

kul euzu bi rabbil felak duasının anlamı
Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla
1. De ki: Sabahın Rabbine sığınırım.
2. Yarattığı şeylerin şerrinden,
3. Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,
4. Düğümlere üfüren-kadınların şerrinden,
5. Ve hased ettiği zaman, hasetçinin şerrinden.



kul euzu bi rabbil felak duasının arapçası




سورة الفلق (113) ص 604



بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ



قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ {1} مِن شَرِّ مَا خَلَقَ {2} وَمِن



شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ {3} وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي



الْعُقَدِ {4} وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ {5}


Felak Süresi Nüzul Sebebi


Ebu Salih rivayetinde İbn Abbâs ve Katâde Sûrenin Medenî olduğunu söy*lerken Ebu Küreyb rivayetinde İbn Abbâs, el-Hasen, Atâ, İkrime ve Câbir mekkî olduğunu söylemişlerdir. [1] İbnu’l-Cevzî bunlardan medenî olduğu rivaye*tini tercih etmiştir.[2] İniş sebebine bakılınca, sûrenin Medine'de indiği ağırlık kazanıyor.[3]
Allâme Zemahşerî'nin tesbitine göre: Mekkî olduğunu söyleyenlerFil Sûresi'nden sonra indiğini söylemiş*tir. [4]
Ahmed, Bezzar, Taberânî ve İbn Merduye'nin çeşitli tariklerden yap*tıkları rivayete göre: İbn Mes'ûd (r.a.) kendi mushafindan Muavvezeteyn (veya Muavvizeteyn)i silmiş ve “Kur'ân'dan olmayan sözleri ona karıştırmayın. Zira bu iki teavvüz Allah'ın Kitabından değildir. Peygamber (a.s.) Efendimiz bu ikisiyle şer ve kötülüklerden Allah'a sığınmayı emretmiştir.” diyerek kendisi de bunları âyet niyetiyle okumaz ve o niyetle okunmasını tavsiye etmezdi.. [5]
Ancak ünlü muhaddis Hafız Ebû Bekir Bezzar diyor ki: “Bu konuda ashab-ı kiramdan hiç biri İbn Mes'ûd'a (r.a.) uymamış, onun bu konudaki görüşünü tasvip etmemiştir.” [6]
Aynı zamanda en sahîh rivayetlerle, Resûlüllah'ın (a.s.) bu iki sûreyi namazda okuduğu sabit olmuştur ki, reddi mümkün değildir. Böylece son iki sûrenin Kur'ân'dan olduğuna dair ashabın icmâı vardır.
Nitekim Müslim, Tirmizî, Nesâî ve diğer birkaç muhaddisin yaptığı sahîh rivayette, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Bu gece bana birkaç âyet indirildi ki onların bir benzerini görmüş değilim: Kul eûzü bi-Rabbi'l-felâk (sûresi) ile, Kul eûzü bi-Rabbi'n-nâs (sûresi)dir.” [7]


1-5. De ki: "İnsanlardan ve cinlerden ve insanların gönülle*rine vesvese veren o sinsi vesvesecinin şerrinden, insanların Tanrısı, in*sanların Hükümranı ve insanların Rabbi olan Allah'a sığınırım."


114- NAS SURELERİ




Bu Sûre-i celîle de İbn Abbâs'tan Ebu Salih rivayetinde medenî, Ebu Küreyb rivayetinde mekkîdir. Sahih olan medenî oluşudur.
İbn Merduye'nin yap*tığı rivayete göre, Kur'ân'm ilk müfessiri İbn Abbas (R.A.) şöyle demiş*tir: “Bu sûre Medine'de inmiştir.”[8]
Allâme Zemahşerî'ye göre: Bu sûre Felâk Sûresi'nden sonra[9] veya biraz sonra geleceği üzere iki sûre birlikte nazil olmuştur.[10]


1-6 "De ki: "Yaratıkların şerrinden, bastırdığı zaman karanlığın şerrinden, düğümlere nefes eden büyücülerin şerrinden, hased ettiği za*man hasedçilerin şerrinden, tan yerini ağartan Rabbe sığınırım."


Bu surenin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Müfessirler demişlerdir ki:
"Rasulullah (s.a.v.)'a hizmet eden yahudi bir çocuk vardı. Yahudiler ona yaklaştılar ve ondan Rasulullah'ın baş tarağını ve tarağın dişlerinden bir miktar alıncaya kadar ayrılmadılar. O da onlan aldı ve onlara verdi. Onlar da Rasulullah (s.a.v.)'a sihir yaptılar.
Yahudi Lebib b. el-A'sam bu işi üzerine aldı. Sonra adına "Zervan" denilen Benî Zurayk Kuyusu'nda o sihri gizledi.
Bu sebeple Rasulullah (s.a.v.) hastalandı. Başının saçları yayıldı ve saçıldı. Bu, altı ay devam etti. Görülüyordu ki kadınlar O'na gidiyorlar, fakat O kadınlara gitmiyordu. Rasulullah (s.a.v.) erimeye başladı. Başma geleni de bilmiyordu.
Birgün uyurken ansızın O'na iki melek geldi. Birisi baş tarafına, diğeri de ayak tarafına oturdu. Baş tarafına oturan dedi ki:
"Bu adama ne oluyor?" Diğeri de:
"Tubbe yapıldı" dedi. Öbürü:
"Tubbe nedir?" diye sordu. Diğeri de:
"Sihirdir" dedi. Öbürü:
"O'na kim sihir yapmış?" dedi. Diğeri:
"Yahudi Lebib b. el-A'sam" diye cevap verdi. Sordu ki:
"Ne ile sihir yapmış?" O da:
"Saç tarağryla" dedi.
"O nerededir?" diye sordu. Diğeri:
"Zirvan Kuyusu'nda taşın[11] altında hurma çiçeğinin kabuğuna sarılı.[12]
Rasulullah (s.a.v.) uyandı ve buyurdu ki:
"Ey Aişe anladın mı? Allah Teala bana hastalığımı haber verdi." Sonra Ali, Zübeyr ve Ammar b. Yasir'i gönderdi. Bu kuyunun suyunu boşalttılar. Sanki su, bekletilmiş üzüm gibiydi. Sonra taşı kaldırdılar ve hurma çiçeğinin kabuğunu çıkardılar. Bir de baktılar ki, Rasulullah (s.a.v.)'ın tarağı ile tarağının diş*leri ve bir de o cuffede kendisinde on bir düğüm bulunan bağlanmış ve iğne ile birbirine geçirilip batırılmış bir ip var.
Bunun üzerine Allah Teala Muavizeteyn Sûreleri'ni indirdi. Rasulullah (s.a.v.) herbir âyeti okudukça bir düğüm çözüldü. Rasulullah (s.a.v.) rahatladı. Son düğümler de çözülünce Rasulullah (s.a.v.) sanki bağlandığı bir ip etrafından çözülmüş gibi rahatladı. Cebrail (a.s.) şöyle demeye başladı:
"Seni Allah'ın adıyla tedavi ediyorum. Sana eziyet veren her şeyden, hased edenden, nazar edenden, Allah sana şifa versin."
Bunun üzerine dediler ki:
"Ey Allah'ın Rasulü, habisin başını yaralım mı? Onu öldürelim mi?" Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Allah bana şifa verdi. İnsanlara şer dağıt*mayı hoş görmem." Bu davranış da Rasulullah (s.a.v.)'ın hilmindendir. (yumuşaklığındandır.)[13]
2- Muhammed b. Abdirrahman b, Muhammed b. Cafer, Ebû Amr Muhammed b. Ahmed el-Hîrî'den, o Ahmed b. Ali el-Mevsılî'den, o Mücahid b. Musa'dan, o Ebû Usame'den, o Hişam b. Urve'den, o babasından, o da Aişe (r.a.)'den haber vererek dedi ki:
"Rasulullah (s.av.)'a sihir yapıldı. O, öyle bir hale geldi ki yapmadığı halde birşey yapmış vehmine kapıldı." Hz Aişe diyor ki:
"Birgün benim yanımdayken Allah'a dua etti ve O'nu çağırdı. Sonra dedi ki:
"Ey Aişe hissettin mi? Allah kendisinden istediğimi bana verdi." Ben.de dedim ki:
"Nedir o ey Allah'ın Rasulü?" Buyurdu ki;
"Bana iki melek geldi." (yukarıda geçen) kıssayı detaylı olarak.anlattı." [14]
Bu hadisi Buhari, Ubeyd b. İsmail'den, o da Ebû Usame'den rivayet etmiştir. Bu hadis Sahiheyn'de birçok senedle rivayet edilmiştir. [15]
3- îbnu Abba'tan (r.a.) Ebu Salih, ondan Kelbi tarikından Delâili’n--Nübüvve isimli kitabında Beyhakî anlattı:
-RasûluUah, çok şiddetli bir şekilde hastalandı. Ona iki melek geldi. Onlardan biri başı ucunda, diğeri ayak ucunda oturdu. Ayak ucunda olan melek, baş ucunda olan meleğe:
-Ne görüyorsun?, diye sordu. Baş ucundaki Melek:
-Tıb, dedi. Ayak ucundaki Melek:
-Tıb, nedir?, dedi. Baş ucundaki Melek:
-Sihirdir, diye cevap verdi. Ayak ucundaki Melek:
-Ona kim sihir yaptı?, dedi. Baş ucundaki melek:
Yahûdî Lebîd îbni Â'sam, dedi. Ayak ucundaki Melek:
-Sihir nerede?, dedi. Baş ucundaki Melek:
-Falan oğlunun kuyusunda, taş altında bir bahçe içinde, keriyyeye gitsinler suyu çıkartsınlar, taşı kaldırsınlar sonra keriyyeyi alsınlar ve yaksınlar, dedi.
Sabah olunca Rasûlullah, Ammâr îbni Yâsir'i bir grupla gönderdi. Onlar keriyyeye geldiler. Baktılar ki suyu kına gibi. Kuyunun suyunu çıkarttılar sonra taşı kaldırdılar ve keriyyeyi aldılar, yaktılar. Bir de baktılar ki orada on bir tane düğüm olan bir ip var. Rasûlullah'a, Felak ve Nas Sureleri indirildi, Rasûlullah âyeti okudukça bir düğüm çözüldü.
Bunun aslı için bu surelerden başka Sahih’te şahit vardır. Onun için bu sûrelerin nüzulüne şahit vardır. [16]
4- Enes İbni Mâlik'ten Rebî İbni Enes, ondan Ebu Caferi Râzî tarikından Delâil’de Ebu Naîm anlattı:-
Yahudiler Rasûlullah'a bir şey yaptılar. Bundan dolayı Aleyhisselâm'a şiddetli bir acı isabet etti. Onun yanına ashabı girdiler, onunla aklını kaçıracağını zannettiler. Ona Cebrail, Muavvezeteyn ile geldi. Ashabı, onlarla Rasûlullah'ı taavvüz ettiler. Rasûlullah ashabına sıhhatine kavuşmuş olarak çıktı, dedi. [17]
5- Sa'lebî'nin tefsirinde İbn Abbâs ve Hz. Aişe'den rivayetle zikrettiği bir ha*diste onlar şöyle anlatıyor:
Yahudilerden bir çocuk Hz. Peygamber (sa)'e hiz*met ederdi. Yahudiler onun aklını çelip Rasûlullah (sa)'ın taradığı saçlarından ve tarağından bir kaç diş almasını istediler. O da bunları alıp yahudilere verdi. Yahudiler de bunlarla Rasûlullah (sa)'a büyü yaptılar. Bunu yapan kişi içlerin*den İbn A"sam adında birisiydi. Yaptıktan sonra o büyüyü Züreyk oğullarının kuyusuna attılar ki o kuyuya Zervan denilirdi.
Bu büyü ile Rasûlullah (sa) rahatsızlandı. Başında saçları dağıldı. Altı ay süreyle kadınlara gittiğini görüyor (ona öyle geliyor) ve fakat onlara (aslında) yaklaşmamış oluyordu. Bir iş yaptığını sanıyor ve fakat yapmamış oluyordu. Erimeye başlamıştı fakat başına ne geldiğini bilmiyordu.
Bir gün uyuduğu bir sırada kendisine (rüyasında) iki melek geldi. Birisi baş tarafına, diğeri ayak ucuna oturdu. Ayak tarafına oturan baş tarafına oturana:
"Adamın nesi var?" diye sordu. Başucundaki:
"Hasta olmuş." dedi. Ayakucun*daki:
"Neden hastalanmış?" diye sordu. Başucundaki:
"Kendisine büyü yapıl*mış." dedi.
"Ona kim büyü yapmış?" sorusuna da:
"Yahudi Lebîd ibn A'sam." demiş.
"Ona ne ile büyü yapmış?" sorusuna da:
"Tarağı ve taraktan düşen saçıy*la." cevabını vermiş.
"Peki o büyü nerede?" deyince de
"Bir hurma çiçeğinin kabuğunda, Zervan kuyusunun dip taşının altında." diye cevap vermiş ve o sıra*da Hz. Peygamber (sa) uykusundan uyanmış ve:
"Ey Aişe, farkında mısın Allah Tealâ bana ilâcımı bildirdi." buyurmuş, sonra da Ali, Zübeyr ve Ammâr ibn Yâsir'i o büyüyü alıp getirmeye göndermiş. Kuyunun başına gelmişler, kuyu*nun ipini çekmişler, kuyudaki su sanki kına suyu gibiymiş. Kayayı kaldırmışlar, altındaki hurma çiçeği kabuğunu çıkarmışlar. İçinde Hz. Peygamber (sa)'in sa*çından düşen kıllarla, tarağından kırılmış iki diş ve yanında bağlanmış bir ip varmış. İpin üzerinde iğne ile dikilmiş on iki düğüm varmış.
İşte bunun üzerine Allah Tealâ bu iki Sûreyi indirmiş de her âyet okunduk*ça bir düğüm çözülmüş ve Rasûlullah (sa), ondan her bir düğüm çözüldükçe bir hafiflik hissediyormuş. Nihayet son düğüm de çözülünce rahatlayıp sanki ipten kurtulmuş gibi kalkmışlar. Cibrîl:
"Ey Allah'ın Rasûlü, Allah'ın adıyla sana rukye (muska) yaparım; seni rahatsız eden her kötülükten, hasedçiden ve göz*den. Böylece Allah sana şifa verir." demiş.
"Ey Allah'ın elçisi, o pis herifi tutup öldürelim mi?" dediklerinde Rasûlullah (sa):
"Bana Allah şifa verdi. İnsanlara kötülük etmekten nefret ede*rim." buyurmuş.
İbn Kesîr bu haberi zikrettikten sonra bunda ğariblik ve münkerlik bulun*duğunu da söylemiştir.[18]
6- Seâlibî Tefsirinde bu yahudi Lebîd ibnu'l-A'sam ile birlikte kızlarının da Rasûlullah (sa)'a büyü yaptıkları ve "Düğümlere üfürenlerin şerrinden" ile onla*rın kastedildikleri ayrıntısına da yer verilmiştir.[19]
7- Neysâbûrî, Hz. Pey*gamber (sa)'in büyü yapılmış olarak kaldığı süreyi altı ay değil sadece üç gece olarak zikreder.[20]
8- Hadise (Hz. Peygamber (sa)'e yahudiler tarafından büyü yapılması) olayı Buhârî ve Müslim'de de muavvizeteyn Sûrelerinin nüzul sebebi olduğu tasrih edilmeksizin anlatılmıştır.[21] Burada Lebîd ibnu'l-A'sam Züreyk oğullan yahudilerinden birisi olarak zikredilirken Müslim'deki rivayette kuyunun adı Zî Ervân kuyusu olarak verilmektedir.[22]
Esbâb-ı Nüzul Kitabı böylece tamamlanmış oldu. Allah'a hamd, Rasulü'ne salât ve selâm olsun. Rasulü'nün Ehl-i Beyti'ne ve onlara güze! bir biçimde tabi olanlara da. salât ve selâm olsun.[23]
9- Bu surenin nüzul sebebi Buhari ve Müslim'de Hz. Aişe'den yapılan rivayete göre, Yahudi Lebid b. A'sam'm Rasulullah (s.a.)'a sihir yapmasıdır. Bir hurma kabuğuyla sihir yaptı ona. Rasulullah (s.a.)'ın saç telleri ve tarağın dişleri, bir de yay kirişi, onda da iğneler batırılmış on bir düğüm vardı. Bunun üzerine Muavvizeteyn indirildi. Bir ayet okudukça bir düğüm çözülüyor, Rasulullah (s.a.) kendisinde bir hafiflik hissediyordu. Son düğüm çözülünce kalktı, bağdan çözülmüş gibi hareketli idi.[24]
Cebrail Rasulullah (s.a.)'a okuyarak: "Allah'ın adı ile seni okuyorum. Sana eziyet eden herşeyden. Hasetçinin ve gözün şerrinden. Allah sana şifa versin!" dedi.[25]
____________________
[1] Tefsîr-i Kurtubî: 20/251; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7081; Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/982.
[2] İbnu'l-Cevzî, age. IX,270. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/982.
[3] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7081.
[4] Tefsirü'l-Keşşaf: 4/820; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7081; Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/982.
[5] Şevkanî, Fethü’l-Kadîr: 5/518; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7081.
[6] Şevkanî, Fethü’l-Kadîr: 5/518; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7082.
[7] Müslim, Tirmizi, Nesai, İstiaze: 1; Daremi, Fezail-i Kur’an: 25; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7082.
[8] Şevkani, Fethü’l-kadir: 5/522; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7094.
[9] Tefsîrü'l-Keşşaf: 4/823; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7094.
[10] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/982.
[11] Su çekilirken ayak basılan irice taş.
[12] el-Cuf: Hurma çiçeğinin kabuğudur. "er-Raufe" ise kuyunun altında bulunan ve suyu çekenlerin bastığı taştır.
[13] Buhari; Tıbb: 47 (5766), Müslim; Selam: 44/2189 s. 1721. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 399-400. Ahmed: 4/367, 6/57, 63, 96; Nesai, Tahrim: 20; Ebü’l -Hasan Nisaburi, Esbabü’n-Nüzül: 310; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7083-7084.
[14] Buhari; Tıbb: 49, 50 (5766), Bed'-i halk: 11, Cizye: 14, Daâvat: 58; Müslim; Selam: 44/2189 s. 1721. Ahmed-Müsned: 6/50, 96; İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 400; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7083.
[15] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 400.
[16] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/738-739.
[17] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/739.
[18] İbn Kesîr, age. VIII,557-558. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/983. Abdulfettah El- Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 483-484.
[19] Abdurrahman ibn Muhammed ibn Mahlûf es-Seâlibî, el-Cevâhiru'I-Hısân fî Tefsîri'l-Kur'ân, Beyrut tarihsiz, IV,452. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/984.
[20] Garâibu'i-Kur'ân, XXX,209. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/984.
[21] Bak, Buhârî, Tıbb, 49; Müslim, Selâm, 43. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/984.
[22] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/984.
[23] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 400; İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/739.
[24] el-Bahru'l-Muhit, VIII/530. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/677.
[25] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/677.






Felâk ve Nâs sûrelerinin fazîleti


Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:


Ey Cübeyr, yolculuğa çıktığında, arkadaşlarının içinde en iyi durumda olmak, sıkıntı çekmemek ve rızık bakımından rahat olmak istersen, "Kulyâ, İzâcâe, kulhüvallahü ehad, kul e'ûzü birabbinnâs oku. Okurken besmele ile başla, besmele ile bitir!"


Ukbe bin Âmir radıyallahü anh anlatır:


Bir zaman Peygamber efendimizle yolculuk yaparken şiddetli bir fırtınaya tutulduk. Resûlullah, Felâk ve Nâs sûrelerini okuyup, bana buyurdu ki:


Ey Ukbe,bu iki sûre ile Allaha sığın; zira Allaha hiç bir kul bunlardan daha fazîletli birşey ile sığınamaz!


Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:


Kulhüvallahü ehad, Felâk ve Nâs sûrelerini sabah akşam üç defa oku! Bunlar sana kâfidir.


Cuma namazından sonra, yedi defa İhlâs ve Mu'avvizeteyn okuyanı, Allahü teâlâ, bir hafta, kazadan, beladan ve kötü işlerden korur.


İki sûreyi çokça okuyun! Allahü teâlâ sizi âhırette onlarla fyadalandırıcaktır. Mu'avvizeteyn kabri nûrlandırır, şeytanı uzaklaştırır. Sevâbları ve dereceleri arttırır. Mîzânda ağır gelir ve sâhibini Cennete götürür.


Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî buyurdu ki:


"Dertlerden kurtulmak için Mu'avvizeteyni çok okumak da faydalıdır."


Hazret-i Âişe vâlidemiz, Peygamber efendimizin yatacağı zaman, "İhlâs, Felâk ve Nâs sûrelerini okuyup, ellerine üflediğini, sonra da elleri ile vücudunu sıvazladığını bildirmektedir."


İmâm-ı Rabbânî hazretleri de, "Sıkıntılı zamanlarda dört kul'leri yani kulyâ, kulhüvallahü ehad, Felâk ve Nâs sûrelerini çok okumalıdır" buyurmaktadır.


Felâk sûresini çok okuyan kimseye, Cenab-ı Hak, kolay yollardan rızık nasip eder. İnsanların hasedinden, her türlü şer ve kötülüklerden muhafaza eder.


Nâs sûresini devamlı okumayı alışkanlık haline getiren kimse, daima sıhhat ve âfiyette olur. Nazara karşı okunursa, şifâ bulur.


Son nefesini vermekte olan kimse için bu sûre okunursa, rûhu bedenden rahatça ayrılır. Yatağa girerken okuyan kimse, cin ve şeytan şerrinden kurtulur. Vesvesesiz, korkusuz rahat bir uyku uyur.


Seyyid Abdülhakim Arvâsî buyurdu ki:


"Âyetel-kürsî, İhlâs, Mu'avizeteyn ve Fâtiha sûrelerini sık sık okumak da, insanı cinden muhâfaza eder."


kul euzu bi rabbil felak duasının tefsiri (fizilal'i kuran)


113-Felah


113-Felak


1- De ki; "Sığınırım ben, karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran Rabbime.


2- Yarattığı şeylerin şerrinden.


3- Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden.


4- Düğümlere üfleyip tüküren büyücü kadınların şerrinden.


5- ve hased ettiği zaman hasedcinin şerrinden."


Ayette geçen "Felak" kavramının anlamlarından biri sabahtır. Bir anlamı da bütün yaratıklardır. Böylece varlık ve hayatın kendisinden geldiği herşeyin kaynağına
işaret edilmiştir. Nitekim En'am suresinde şöyle denmiş:


"Tohumu ve çekirdeği çatlatan Allah'tır. O ölüden diriyi ve diriden ölüyü çıkarır. İşte Allah budur. Nasıl olur da bu gerçeği görmezlikten geliyorsunuz."


"Sabahı açtıran O'dur. O gerçeği dinlenme zamanı, güneş ile aynı zaman ölçme birimi yaptı. Bu, üstün iradeli ve herşeyi bilen Allah'ın düzenlemesidir."
(En'am 95-96)


Felak kavramının anlamını sabah olarak kabul ettiğimizde sabahın Rabbine sığınmış oluruz. Yani bizi kapalı ve gizli olan herşeyin şerrinden aydınlıkla koruyan
ve güvenceye alan Allah'a.


Felak'ın anlamını yaratına olarak kabul ettiğimizde yaratıkların Rabbine sığınmış oluruz. Yani bizi her tür yaratığın şerrinden koruyan Allah'a. Nitekim
bu anlam sonraki ayetle de uyum sağlamaktadır.


"Yarattığı şeylerin şerrinden: '


Yani genel ve özel olarak O'nun tüm yaratıklarının şerrinden. Yaratıkların bazı durumlarda birbirleriyle ilişkilerinde pek çok kötü yönleri vardır. Başka
durumda ise pek çok iyilikleri ve yararları vardır. Burada onların kötülüklerinden Allah'a sığınılması, onların iyiliklerine gölge düşürmemek içindir.
Bu varlıkları yaratan Allah onların kötülüklerinin değil, iyiliklerinin ortaya çıkacağı ortamları ve durumları oluşturmaya onları bu şekilde yönlendirmeye
de kadirdir!


"Karanlığı çöktüğü zaman karanlığın şerrinden." Ayet-i kerimede geçen "ğasık" sözlükte kaynayan, dökülen demektir. "Vekab" ise dağlarda suların kendisinden
sızdığı delik demektir. Burada çoğunlukla amaçlanan gece ve içindekilerdir. Gece yayılıp geldiğinde, ortalığı kapladığında evet İşte gecenin kendisi bu
durumda korku salmaya başlar. Herşeyde gizli olan, meydana gelebilecek, bilinmeyenlerin oluşturabileceği korku şöyle dursun. Bu karanlık içinde saldıracak
yırtıcı bir hayvanın, saldırıya geçecek usta bir hırsızın fırsat kollayan pusu kurmuş bir düşmanın, sokacak zehirli bir sürüngenin; vesveselerin, kuruntuların,
endişelerin ve korkuların hepsi gece karanlığında yayılır. Duygular ve vicdan bunalır. Karanlık, şeytanın hareketine ve mesajlarına müsait zeminler oluşturur.
Yalnızlık bastığında görülen ve görülmeyen, yürüyen ve sürünen herşey ürpertici bir hal Alır!


"Düğümlere üfleyip tüküren büyücü kadınların şerrinden."


Ayet-i kerimede geçen "düğümlere üfleyenler" duyu organlarını yanıltma, sinir sistemini bozma yoluyla insanın iç alemine mesajları gönderen, psikolojik
olarak insanı ve duygularını etkisi altına alan büyücü kadınlardır, cadılardır. Bunlar ip, mendil gibi şeylere düğümler atar ve üfürürler. Bu, büyü ve
etkilemenin bir geleneği haline gelmiştir. Büyü eşyanın yapısını değiştirmez ve ona yeni bir gerçeklik kazandırmaz. Sadece insanın duyu organlarını ve
hislerini büyücünün istediği tarafa doğru yönlendirir. Zihninde canlandırır. İşte Kur'an'ın Hz. Musa'nın kıssasını verirken tasvir ettiği büyü de budur.
Taha suresinde Kur'an şöyle buyurmaktadır: "Büyücüler `Ya Musa, ya sen önce hünerini göster, ya da biz hünerimizi ortaya koyalım' dediler. Musa `Önce siz
hünerinizi gösterin' dedi. O sırada adamların yere attıkları ipler ve değnekler büyülerinin etkisi ile Musa'ya yürüyorlarmış gibi göründüler. Bunun üzerine
Musa'nın içine korku düştü. Allah ona dedi ki: `Korkma, üstün gelecek olan sensin: Sağ elindeki değneğini yere atıver de onların gösterdikleri marifetleri
yutuversin. Onların hünerleri bir büyücü hilesinden ibarettir. Büyücü hiçbir yerde başarılı olamaz." (Taha 65-69)


İşte bu şekilde onların ipleri ve değnekleri gerçek yılanlara dönüşmemişlerdi. Fakat insanlara, onları hareket eden yılanlar halinde göstermişlerdi. Öyle
ki Hz. Musa'nın içinde de bir korku meydana gelmişti. Sonra yüreği yatışınca Hz. Musa'nın asası gerçekten yılana dönünce gerçek ortaya çıktı. Büyü ve yanıltma
tesiriyle yılan diye gösterilen ipleri ve değnekleri Asa yutuvermişti.


İşte büyünün gerçek mahiyeti budur. Bizde onu bu şekilde kabul etmeliyiz. Ve o bu yapısıyla insanları etkiler, mesajı doğrultusunda insanlarda duygular
meydana getirir. Büyücünün istediği tarafa doğru onları yönlendirir, korkutur ve sıkıntıya düşürür. Bu sınırda ve bu ölçüde durmalı. Büyünün yapısını ve
düğümlere üfürmeyi böyle anlamalı ve bu şekilde değerlendirmeliyiz. Bu haliyle sihir kendisinden Allah'a sığınılması gereken bir kötülüktür. Ondan Allah'ın
konuşmasına sığınmak gerekir.


Bazıları sahih olan fakat mütevatir olmayan birtakım rivayetler de Yahudi olan Lebid ibni Asam'ın Hz. Peygamberi Medine'de büyülediğini kaydetmektedirler.
Bazı rivayetlerde bu büyünün süresi birkaç gün bazılarında birkaç ay olarak gösterilmektedir. Öyle ki bu sırada Hz. Peygamber eşleriyle ilişkiye geçtiğini
hayal ettiği halde aslında onlara dokunmamıştır. Yapmadığı halde bazı şeyler yaptı gibi kendisine gösterilmiştir. Rivayetlere göre bu ki sure Hz. Peygamberi
bu halden kurtarmak için inmiştir. Hz. Peygamber rüyasında kendisine haber verildiği şekilde yapılan büyüyü ortaya çıkarıp bu iki sureyi okuduğunda düğümler
çözülmüş ve Peygamberin üzerinde bu kötü hal ortadan kalkmıştır.


Ne var ki bu rivayetler eyleminin ve tebliğinin aslını oluşturan Nebevi ismet sıfatına aykırı düşmektedir. Hz. Peygamberin her sözünün birer sünnet ve yasa
olduğu şeklindeki inançla da bağdaşmamaktadır. Sonra Kur'an'ın açıklamasına da terstir. Çünkü Kur'an, Peygamberin büyülenmediğini belirtmektedir. Müşriklerin
bu türden iftiralara dayalı iddialarını yalanlamaktadır. Dolayısıyla bu rivayetler gerçeğe uzak görünmektedir. inanç konusunda hadiselere itibar edilmez.
Yegane kaynak Kur'an'dır. inancın ana konuları ile ilgili hadisleri esas almak için tevatür şarttır. Sonra bu iki sure tercih edilen görüşe göre Mekke'de
inmiştir. Bu da rivayetlerin diğer temelini zayıflatmaktadır.


"Ve hased ettiği zaman hased edenin şerrinden: '


Hased, Allah'ın bazı kullarına verdiği nimete karşı kişinin içten tepki göstermesi ve o nimetin onun elinden alınmasını dilemesidir. İsterse hased eden
adam bu iç tepkisinden sonra kin ve öfkenin etkisiyle o nimetin yok edilmesi için bir çaba sarf etsin isterse iç tepkisinin sınırında dursun farketmez.
Hased bu türden iki tepkiyi doğurmakta ve onlara zemin hazırlamaktadır.


Biz, bu kainatın sırları, insanın iç aleminin sırları ve insan vücudunun sırları konusunda bilemediğimizi inkar etme noktasında ihtiyatlı hareket etmek
zorundayız. Bilemediğimiz bu sırlardan kaynaklanan pek çok olaylar meydana gelebilir ve bu güne kadar da biz onların sırlarını çözememiş, gerçek mahiyetini
anlayamamış olabiliriz. Mesela insanın uzaktaki bir insanla telepati yoluyla haberleşmesi, birbirinden uzak olan kişilerin bu vasıta ile iletişim kurmaları,
sırrını çözemediğimiz olaylardan biridir. Tevatür haline gelen bunca haberlerin ve onun meydana geldiğini gösteren onca deneyimlerin gerçekliğinde şüpheye
yer bırakmadığı ilişkiler ve iletişimlerdir. Fakat biz bu ilişkileri elimizdeki bilgilerle çözme imkanına sahip değiliz. İpnotizma ile uyutma olayı da
bunun biridir. Bu olay da sırrı ve keyfiyeti çözülmemesine rağmen artık defalarca tekrarlanmış, deneylerle ispat edilmiş bir konudur. Telepati ve ipnotizma
dışında bu evrenin, insan vücudunun ve insan ruhunun daha buna benzer nice sırları vardır.


Buna göre kıskanç adamın hased etmesi ve içinde belli bir tepkiyi, kıskanılan adàma yönelttiği zaman bu yöneltilen eylemin; elimizdeki bilgi ve deneyimlerin
bu etkinin sırrına ve keyfiyetine ulaşmadığını ileri sürerek onun tesirini inkar etmemize yol açmaz. Zira biz bu sahadaki gerçeklerin ancak çok az bir
kısmını bilebiliriz. Bu bildiklerimizde çoğu zaman tesadüf yolu ile sırrını çözdüğümüz olaylardır. Zamanla bu öğrendiklerimiz somut bir gerçek olarak yerleşmeye
başlamaktadır.


Buna göre hasette de, kendisinden Allah'a sığınılmasını ve ondan Allah'ın himayesine girilmesini gerektiren bir kötülük vardır.


Yüce Allah, rahmeti ve lütfu ile bizzat kendisi peygamberini ve O'nu izleyen ümmetini bu kötülüklerden kendisine sığınmaları için yönlendiriyor. Şurası
da kesindir ki onlar bu direktife uygun olarak kendisine sığındıklarında Allah


onları korur. Bu kötülüklerin genel ve özel tüm şerlerinden onları muhafaza eder. Buhari; -kendi senediyle- Hz. Aişe'den Hz. Peygamberin şöyle bir halini
rivayet etmektedir: "Hz. Peygamber her gece yatağına girdiğinde avuçlarını birleştirir, içlerine üfler ve İhlas, Felak ve Nas surelerini avucunun içine
okur, sonra ellerini vücudunun ulaşabildiği her tarafına sürerdi. Önce başından ve yüzünden başlar, vücudunun ön taraflarını sıvazlardı ve bunu üç kere
tekrarlardı:' Bu hadisi Sünen yazarları da bu şekilde rivayet etmişlerdir.


Herhangi bir yanlışlık gördüğünüz zaman lütfen uyarınız. Şimdiden teşekkürler.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...