11/07/2010

Bediüzzaman Said Nursi

Bediüzzaman Said Nursî, yüzyılımızın yetistirdigi önde gelen Îslâm mütefekkirlerinden biridir. 1876'da Bitlis'in Hizan kazâsina bagli Îsparit nâhiyesinin Nurs köyünde dünyaya gelmis, 23 Mart 1960'da Riha (Urfa)'da Hakkin rahmetine kavusmustur.


Keskin zekâsi, hârikulâde hâfizasi ve üstün kâbiliyetleriyle çok küçük yaslardan itibâren dikkatleri üzerinde toplayan Said Nursî, normal şartlar altinda yillar süren klasik medrese egitimini üç ay gibi kısa bir zamanda tamamlamıştır. Gençlik yillarini alabildigine haraketli bir tahsil hayati ile degerlendirmis; ilimdeki üstünlügünü, devrinin ulemâsıyla çeşitli zeminlerde yaptığı münâzaralarda fiilen ispatlamıştır. Bu meziyetleriyle ilim çevresine kendisini kabul ettirerek, "Bediüzzaman" , yani "çagin essiz güzelligi" lâkabi ile anilmaya başlamistir.


Said Nursî medrese eğitimiyle dini ilimlerde kazandığı ihtisası, çeşitli fenlerde yaptigi tetkiklerle tamamlamis; bu arada devrinin gazetelerini takip ederek ülkedeki ve dünyadaki gelişmelerle ilgilenmiştir. Diger taraftan, dogup büyüdügü Kurdistan topraklarinin sikinti ve problemlerini bizzat yaşayarak gören Said Nursî, en zarurî ihtiyacin egitim oldugu kanaatine varmiş; bunun için de Kurdistana din ve fen ilimlerinin birlikte okutulacagi bir üniversite kurulmasini temin için yardim istemek maksadiyla 19
07'de Îstanbul'a gelmistir. Îstanbul'da da ilim dünyasina kendisini kisa sürede kabul ettiren Bediüzzaman, çesitli gazetelerde yazdigi makalelerle, o günlerde Osmanliyi ve Îstanbul'u çalkalayan hürriyet ve mesrûtiyet tartismalarina katilmis; mesrûtiyete Îslam nâmina sahip çikmistir. Buna karsilik Kurdistan'a yapmak istedigi hizmetlerden dolayi zamanin padisahi Sultan Abdulhamit'ten mukafat olarak deli diye hapse atilmistir.Buna ragmen 1909'da patlak veren 31 Mart Olayında yatistirici bir rol oynamis; yine de, haksiz ithamlarla Sikiyönetim Mahkemesine çikarilmis, ancak beraat etmistir. Bu hadiseden sonra Îstanbul'dan ayrilarak Kurdistan'a geri dönmüstür.


Birinci Dünya Savasinin patlak verdigi günlerde Van'da bulunan Bediüzzaman, talebeleriyle birlikte gönüllü milis alaylari teskil ederek cepheye kosmustur. Vatan müdâfaasında çok büyük hizmeti geçmis; savasta bir çok talebesi sehit olmuş; kendisi de Bitlis müdâfaasi sirasinda yaralanarak esir düsmüstür. Yaklasik üç yil Rusya'da esâret hayati yasadiktan sonra Varsova, Viyana ve Sofya yoluyla Îstanbul'a dönmüstür.


Îstanbul'da devlet ricalinin ve ilim çevrelerinin büyük teveccühüyle karsilanmis; Dârü'l-Hikmeti'l Îslamiye âzâligina tayin edilmistir. Bu devrede, resmî vazifesinden aldigi maasla kendi kitaplarini bastiran ve bunlari parasiz dagitan Bediüzzaman, Îstanbul'un isgâli sirasinda nesrettigi Hutuvât-ı Sitte adli brosürle büyük hizmet etmis ve isgal kuvvetlerinin plânlarini bozmustur. Kezâ, isgalcilerin baskisi altinda verilen ve Anadolu'daki kuvâ-yi milliye hareketini "isyan" olarak vasiflandiran seyhülislâm fetvasina karsi, mukabil bir fetva vererek millî kurtulus hareketinin mesrûiyetini îlân etmistir. Bu hizmetleri Anadolu'da kurulan Millet Meclisi'nin takdirini kazanmis ve Bediüzzaman bizzat Mustafa Kemal tarafindan israrla Ankara'ya dâvet edilmistir.


Bu mükerrer dâvetler neticesinde 1922 sonlarinda Ankara'ya gelmis ve Meclis'te resmî bir "hosâmedî" merâsimiyle karsilanmistir. Ankara'da kaldigi günlerde, yeni kurulan devlete hâkim olan kadronun dîne bakis tarzinin menfî oldugunu görünce, on maddelik bir beyannâme hazirlayarak Meclis âzâlarina dagitmistir. Bu beyannâmede yeni inkilâbin mîmarlarini Îslam siarina sahip çikmaya çagirmis; akabinde Mustafa Kemal'le bir kaç görüsmesi olmustur. Kendisine Kurdistan umumî vâizligi, milletvekilligi ve Diyanet âzâligi teklif edilmis; bununla Saidi Kurdiyi satin almak istiyen M.Kemali'in tekliflerini kabul etmeyerek Van'a dönmüstür.


O siralarda çikan Seyh Said hâdisesiyle hiç bir ilgisi olmadigi, hattâ hâdise öncesinde kendisinden destek isteyen Seyh Said'i bu niyetinden vazgeçirmeye çalistigi halde, Bediüzzaman hâdise sonrasinda, Van'da ikâmet ettigi uzlethanesinden alinarak Burdur'a, oradan da Isparta'nin Barla nâhiyesine götürülmüstür. Burada "mânevî cihad" hizmetini baslatmis, birbiri pesi sira telif ettigi eserlerde îman esaslarini terennüm etmistir. Bu eserler, îmanini tehlikede hisseden halkin büyük teveccüh ve ragbetine mazhar olmus; elden ele dolasarak hizla yayilmistir. O devrede elle yazilarak çogaltilan eserlerin toplam tiraji 600.000'i bulmustur. Baslsttigi hizmetin halka mal olmasi, devrin idârecilerini rahatsiz ettiginden 1935'te Eskisehir, 1943'de Afyon, 1952'de de Îstanbul mahkemelerine çikarilmistir. Bunlardan netice alinamamis, ancak Bediüzzaman yine rahat birakilmamis; Kastamonu'da, Emirdag'da, Isparta'da siki tarassud ve takip altinda yasamaya mecbur birakilmistir.


Ömrünün son günlerine kadar keyfî muâmele ve eziyetlerden kurtulamayan Bediüzzaman, buna ragmen, îman hizmetini büyük bir kararlilikkla devam ettirmis; o zor sartlar altinda telif ettiği 6000 küsur sayfalik Risâle-i Nur Külliyatini tamamlamaya ve yaymaya muvaffak olmustur. Kur'ân'i bu asrin idrâkine uygun ve ikna edici bir üslupla izah ve ispat eden ve vehbî olarak kaleme alinan bu eserler, onun çileli hayatini en güzel meyvesidir.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...