10/23/2010

imam fahreddin razi

ÎMAM FAHREDDÎN-Î RAZÎ




Me_hur tefsîr âlimi. 0smi Muhammed bin Ömer'dir. Künyesi Ebû Abdullah ve Ebü'l-Meâlî, lakab1 Fahreddîn'dir. Babas1n1n vazîfesi dolay1s1yla "0bn-i Hatîbi'r-Rey= Rey Hatîbinin olu" diye de tan1nm1_t1r. Soyu Kurey_ Kabîlesine ula_maktad1r. 1149 (H.544) senesinde 0ran'da bulunan Rey _ehrinde dodu. "Râzî" lakab1n1 doum yerine nisbetle alm1_t1r. 1209 (H.606) senesinde Herat'ta vefât etti.


Fahreddîn-i Râzî önce, büyük bir âlim olan babas1 Ziyâüddîn Ömer'den ders ald1. Babas1 Muhy-is-sünne Muhammed Begavî'nin talebelerinden idi. Gâyet fasîh, belî ve tesirli hutbe okurdu. Fahreddîn-i Râzî, fen ilimlerini Mecd-i Cîlî'den, f1k1h ilmini Kemâl Simnânî'den örendi. 0mâm-1Harameyn'in ^âmil adl1 kitâb1n1 ezberledi. Bunlardan ba_ka, asr1n1n büyük âlimleriyle görü_tü ve onlardan ilim ald1.


Tahsîlini bitirip, ilimde yüksek derecelere ula_t1ktan sonra, baz1 yolculuklar yapt1. Harezm'e gidip orada bozuk bir îtikâda sâhib olan Mûtezileye mensup kimselerle münâzaralarda bulundu. Bu münâzaralar netîcesinde Harezm'den ayr1lma lüzûmunu gördü. Buradan Mâverâünnehr'e gitti.


Fahreddîn-i Râzî, fakir ve yoksul bir kimseydi. Sonra her _eyin sâhibi ve mâliki olan Allahü teâlâ kendisine ihsânlarda bulundu. M
âverâünnehr'den memleketi Rey _ehrine dönmü_tü. Burada mütehass1s ve zengin bir doktor vard1. 0ki k1z1n1 Fahreddîn-i Râzî'nin iki olu ile evlendirdi. Bir müddet sonra doktor vefât etti. Külliyetli mikdârdaki serveti Fahreddîn-i Râzî'nin âilesine geçti.


Fahreddîn-i Râzî bu servetin büyük bir k1sm1n1, Sultan ^ihâbüddîn'e ödünç verdi. Daha sonra, ödünç verdii mal1n1 teslim almak için Gazne'ye gittiinde, Sultan ^ihâbüddîn kendisine çok ikrâm ve iltifâtta bulundu


Buradan Horasan'a giden Fahreddîn-i Râzî ilimdeki yükseklii sebebiyle, Sultan-1 Kebîr Alâüddîn Harzem_ah Muhammed'in sevgi ve sayg1s1n1 kazand1. Sultan s1k s1k ziyâretine giderdi. Bir müddet Herat'ta da bozuk bir inanca sâhib olan kerrâmiyye ve mensuplar1n1n îtikâdlar1n1n yanl1_ olduunu delîlleriyle isbât etti. Bu hususta müslümanlar1 ayd1nlatt1.


Fahreddîn-i Râzî, yaln1z Arabî ilimlerde deil, zamân1n1n bütün ilimlerinde mütehass1st1. Bu sebeple, gittii yerlerde sultanlar1n iltifât ve teveccühlerini kazand1. Sultan G1yâsüddîn onun için, Herat'ta bir medrese yapt1rd1. Kerrâmiyye îtikâd1nda olan halk, sultân1n ona olan iltifatlar1n1 çekemeyip fitneye sebeb olduklar1ndan buradan da ayr1lmak zorunda kald1. Fahrüddîn-i Râzî gittii her yerde ilim ile me_gûl oldu. 0lim ve irfâna susayanlar, âlimler, o nereye giderse pe_inden geldiler.


Ne zaman bir yere gitmek için at1na binse, âlim ve talebelerden üç yüz kadar1 da berâberinde giderdi. Talebeleri kendisine çok hürmet ederlerdi. Onun yan1nda tam bir edeb ve terbiye dâiresinde bulunurlard1. Bütün talebelerinin kalbinde heybeti yerle_mi_ti. Hizmetinde kusûr etmemek için çok gayret gösterirlerdi.


Fahreddîn-i Râzî kitap mütâlaa etmeyi çok severdi. Hattâ, yemek yerken kitap okumadan geçirdii zamanlara pekçok ac1d11n1 her zaman söylerdi.


Fahreddîn-i Râzî'nin vâz ve nasîhattaki _öhreti, ilmî _öhretinin çok üstündeydi. Pek tesirli vâz ederdi. Vâzlar1nda co_ard1.


Allahü teâlân1n emir ve yasaklar1n1 insanlara anlat1rken, çok defâ gözlerinden ya_lar akard1. Bir gün vâz ediyordu. Sultan ^ihâbüddîn Gaznevî de orada bulunuyordu. Allahü teâlân1n a_k1 ile kendinden geçerek _öyle dedi: "Ey dünyân1n sultân1! Ne senin saltanat1n kal1r, ne de Râzî'nin bu hâli." deyip, meâlen: "Hepimizin dönü_ü Allahü teâlâyad1r." (Gâfir sûresi: 43) âyet-i kerîmesini okudu. Sultan ve câmide bulunan herkes alad1lar.


Fahreddîn-i Râzî'nin kitaplar1n1 okuyanlar, hep onunla me_gûl oldular. Onun ilminin yüksekliine hayran kald1lar. Hirat'ta kendisine ^eyh-ül-islâm denirdi.


Edîb ^erefüddîn Muhammed Uneyn _öyle anlat1r: "Gençliimde bir defâs1nda Fahrüddîn-i Râzî hazretlerinin dersinde bulundum. O gün çok souktu. Çok kar yam1_t1. Bu s1rada, 0mâm'1n kuca1na bir güvercin dü_tü. Onu y1rt1c1 bir ku_ kovalam1_t1. Güvercin yan1m1za dü_ünce, o y1rt1c1 ku_ geri dönüp gitti. Fakat güvercin uçam1yordu. Çünkü çok korkmu_tu. 0mâm dersi b1rak1p ayaa kalkt1 ve o güvercinin yan1nda durdu. Güvercinin bu hâline ac1y1p eline ald1. Yaras1n1 _efkatle s1ay1nca, hayvan kendine geldi.


0bn-i Uneyn der ki, bu hâdise üzerine ben _u _iiri söyledim:


Sür'atli kanad1yle ölüm saçan hayvandan,


Vaktin Süleymân'1na _ikâyete geliyor.


Korkanlar1n melcei sensin, yok inanmayan,


Güvercinin haberi, bunu teyîd ediyor inan."


Ondan sonra 0bn-i Uneyn, Fahreddîn-i Râzî'nin yak1nlar1ndan oldu.


Mevlânâ Musannifek Tuhfe-i Muhammediyye isimli eserinde _öyle der: Fahreddîn-i Râzî, Sultan Muhammed Harzem_âh'a, mektup yaz1p bâz1 sâlih kimseler hakk1nda istirhâmda bulundu. Mektubunda _öyle diyordu:


"Bu mektubumu zâhirde sebeb siz olduunuz için size gönderdim. Fakat bu durumu, hakîkatte hep var olan ve yokluu mümkün olmayan Allahü teâlâya arz etmi_ bulunmaktay1m. 0steimi verirseniz, hakikâtte veren Allahü teâlâd1r. Bu vesîle ile siz de te_ekkür edilmeye müstehak olmu_ olursunuz ve sevap kazan1rs1n1z, vesselâm." Bu fakîr derim ki: Fahreddîn-i Râzî'nin hâli ve sözü, i_lerinde tevhîd, kalbiniAllahü teâlâdan ba_ka _eylere balanmaktan kurtarma mertebesine eri_tiinin delîli ve _âhididir.


Ebû Abdullah Hasan Vâs1tî de der ki: Hirat'ta bulunduum s1rada 0mâm1 dinledim. Zaman zaman minberde, sitem _eklinde halka _u beyti okurdu.


"Diri iken insan1 gerçi herkes tahkîr eder.


Zor olur ayr1l11, ol dem ki, dünyâdan gider."


Fahreddîn-i Râzî, Herat'a gittii zaman, orada bulunan âlimler, sâlihler ve devlet ileri gelenleri, onun ziyâretine geldiler. Kendisine pekçok hürmette bulundular. 0mâm, bir gün acabâ görü_mediimiz kimse kald1 m1? diye sordu.Yan1nda bulunanlar, evet sâlih bir zât var, o gelmedi, dediler. Ben müslümanlar1n imâm1 olay1m, herkesin bana hürmeti vâcib olsun da, o beni niçin ziyâret etmesin, diye belirtti.


Bu durumu, o sâlih zâta ula_t1rd1lar. Fakat o zât hiç cevap vermedi. ^ehrin ileri gelenlerinden birisi, Fahreddîn-i Râzî ile o sâlih zât1 bir yemee dâvet etti. Her ikisi de bu dâveti kabûl ettiler. Ziyâfet bir bahçede verildi. Orada 0mâm, o sâlih zâta:


"Niçin ziyâretime gelmediniz?" diye sorunca: "Ben fakîr bir kimseyim. Bu sebeple, ziyâretinize gelip gelmemem, sizin _erefinizi ne artt1r1r, ne de ondan bir _ey eksiltir."


Bunun üzerine 0mâm; "Bu söz edeb sâhiplerinin yâni ehl-i tasavvufun sözüdür. 0_in iç yüzünü bana anlat da merâk1m gitsin." dedi. O sâlih zât; "Seni ziyâret hangi bak1mdan vâcibdir?" dedi. 0mâm; "Ben müslümanlar1n hürmet etmeleri lâz1m olan birisiyim." dedi. Bunun üzerine o sâlih zât; "Mademki, ilimle iftihâr ediyorsun, ilmin neticesi, mârifetullahd1r. ^imdi sana soruyorum:


"Allahü teâlây1 nas1l tan1d1n ve matlûbuna nas1l yol buldun?" dedi. 0mâm:


"Yüz bürhân ve delîl ile ilim ve yakîn elde ettim." dedi. O zaman o zât:


"Bürhân, _üpheyi gidermek içindir. Allahü teâlâ benim kalbime öyle bir nûr verdi ki, onun olduu yerde _üphe bulunmaz. Nerede kald1 ki, bürhân ve hüccete ihtiyaç duyulsun." buyurdu.


Bu söz, 0mâm'a çok tesir etti. O mecliste, herkesin gözü önünde, o sâlih zât1n elini öpüp tövbe etti. O zâta tâbi oldu. Çok yüksek mertebelere ula_t1. Ondan sonra Tefsîr-i Kebîr adl1 eserini te'lif eyledi. Bu büyük zât, Necmüddîn-i Kübrâ hazretleriydi. Fahreddîn-i Râzî, Necmüddîn-i Kübrâ hazretlerinin sohbetlerinde bulundu. Ondan çok istifâde etti.


Fahreddîn-i Râzî, vefât1na yak1n, talebelerinden 0brâhim bin Ebû Bekr 0sfehânî'ye _u nasîhatta bulundu:


"Her kat1 kalbi yumu_atan âhiret yolculuu yakla_m1_ ve dünyâ hayât1n1n sonunda bulunan, Rabbinin rahmetini uman, Mevlâs1n1n keremine güvenen bu kul Muhammed bin Ömer bin Hasan Râzî der ki: Peygamberlerin, meleklerin en büyüklerinin yapt1klar1, bildiim ve bilmediim, lây1k olduu hamdler ile Allahü teâlâya hamd ederim. Allahü teâlân1n rahmeti, Resûlullah efendimize, dier Resûller, Nebîler (aleyhimüsselâm), mukarreb melekler ve sâlih kimseler üzerine olsun.


0nsanlar derler ki: "0nsan vefât ettii zaman, ameli kesilir. Dünyâ ile alâkas1 kalmaz." Bu söz, iki yönden s1n1rland1r1labilir. Birincisi, eer vefât eden kimse dünyâda insanlara faydal1 _eyler b1rakm1_ ise, bu ona duâ yap1lmas1na vesîle olur. ^artlar1na uygun duâ, Allahü teâlân1n kat1nda makbûldür. 0kincisi, evlâda âid olan husustur. Sâlih evlâd da ölen anas1-babas1 için faydal1 olur.


Biliniz ki ben, ilim â_11yd1m, doru olsun yanl1_ olsun, bir _eyin ne olup olmad11n1 örenmek için pekçok _ey örendim. Vallahi kelâm, akâid ilmi ile ilgili, doru yanl1_ bütün itikâtlar1, filozoflar1n görü_lerini çok tedkîk ettim. Ancak Kur'ân-1 kerîmde bulduum faydaya e_it olan1n1 hiçbirisinde görmedim. Çünkü Kur'ân-1 kerîm, Allahü teâlan1n yüce kudretini ve azametini teslîm ve kabûl etmeye te_vîk ediyor, îtirâz ve kar_1 ç1kmaktan, derin mücâdele ve münâzaradan men ediyor. Çünkü be_er akl1, derin ve anla_1lmas1 zor meseleler aras1nda boulup gitmektedir. Bu sebeple dînimizin bildirdiklerini aynen kabûl edip, üzerinde konu_mamak en sâlim yoldur.


Ey âlemlerin Rabbi! Mahlûkât1n, senin Ekrem-ül-ekremin, merhametlilerin en merhametlisi olduunda ittifak etmektedir. Yâ Rabbî! Bu zay1f kuluna müsâmaha eyle. Dilimi sürçmekten muhâfaza buyur, bana yard1m et. Hatâ ve kusûrlar1m1 setreyle, ört. Kitâb1m Kur'ân-1 kerîm, yolum Resûlullah efendimize, sünnet-i seniyyeye uymakt1r. Yâ Rabbî! Senin hakk1nda hüsn-i zan sâhibiyim. Rahmetin hakk1nda çok ümitliyim. Çünkü sen:


"Kulum beni zannettii gibi bulur." buyurdun.


Yâ Rabbî! Ben hiçbir _ey getirmesem de, sen ganîsin, kerîmsin, ümîdimi bo_a ç1karma. Duâm1 geri çevirme. Beni ölümden önce ve sonra azâb1ndan kurtar. Ölüm s1ras1nda can çeki_irken bana kolayl1k ver. Çünkü sen erhamürrâhimînsin.


Kitaplar1ma gelince, onlarda çok _eyler yazd1m. Onlar1 mütâlaa edip okuyan, ihsân ederek iyi duâ ile beni ans1n. Eer böyle bir duâda bulunmazsa, hiç olmazsa hakk1mda kötü sözde bulunmas1n. Benim meseleleri geni_ yazmaktan maksad1m, mevzuu geni_letmek, derinlemesine ele almak, zihinleri açmakt1r. Bütün bunlarda, Allahü teâlâya güvenip, dayand1m."


Daha birçok _eyleri vasiyet eden 0mâm-1 Râzî hazretleri, sonra _unlar1 söyledi: "Talebelerime ve üzerinde hakk1m olanlara _unu vasiyet ediyorum: Ben vefât edince, benim ölümümü her tarafa yaymas1nlar. Dînin emirlerine uygun olarak defnetsinler. Beni defnettikleri zaman, okuyabildikleri kadar bana Kur'ân-1 kerîm okusunlar. Sonra; yâ Rabbî! Sana fakîr ve muhtaç birisi geldi, ona lütuf ve ihsânda bulun, desinler." sözleriyle vasiyetini bitirdi.


1209 (H.606) senesi Ramazan Bayram1nda ^evvalin ilk Pazartesi günü Herat'ta rûhunu teslim eden Fahreddîn-i Râzî hazretlerinin kabir yeri belli deildir.


Fahreddîn-i Râzî hazretleri orta boylu, iri cüsseli, omuzlar1 ve gösü geni_, güzel görünümlü, gür sesli, heybetli ve vakarl1yd1. Sohbet, vâz ve ilim meclislerinde kendisine sükûnet ve dikkat hâkimdi. Herkes kendisini sayar ve deer verirdi. Me_hûr tarihçi Safedî'ye göre Allahü teâlâ _u be_ hasleti emsalleri aras1nda sâdece Râzî'ye tahsîs etmi_tir.


1) Parlak ve i_lek bir zihin,


2) Güçlü bir hâf1za,


3) Çok bilgi,


4) Salam bir muhâkeme,


5) Mükemmel bir ifâde gücü.


Fahreddîn-i Râzî hakk1nda müstakil eserler yaz1lm1_t1r. Onun derin ve büyük âlim olduunu herkes tasdîk etmi_tir. Hattâ tefsîr kitaplar1nda "Kâle-el-allâme" denilince, Fahreddîn-i Râzî kasdedilmi_tir.


Fahreddîn-i Râzî tefsir, f1k1h, kelâm ve usûl-i f1k1h gibi dîni ilimlerde pek derin bir âlim olduu gibi, edebî ilimler, matematik, kimyâ, astronomi ve t1b gibi zamân1n1n fen ilimlerinde de söz sâhibiydi. O zaman 0slâm âleminde ortaya ç1km1_ olan bid'at ve bozuk îtikâd sâhiplerinin ve filozoflar1n bozuk dü_üncelerini en ince teferruât1na kadar tedkik etmi_, onlar1n bozukluunu ve yanl1_ olduunu delilleriyle isbât etmi_, müslümanlar1 bozuk ve yanl1_ sözlere aldanmaktan kurtarm1_t1r.


0mâm-1 Fahreddîn-i Râzî hazretleri, Âl-i 0mrân sûresinde, 61. âyet-i kerîmeyi tefsîr ederken buyuruyor ki:


Hârezm _ehrindeydim. ^ehre bir h1ristiyan1n geldiini i_ittim. Yan1na gittim. Konu_maya ba_lad1k.


H1ristiyan: "Muhammed aleyhisselâm1n Peygamber olduunu gösteren delîl nedir?" dedi. ^u cevâb1 verdim:


"Mûsâ'n1n, Îsâ'n1n ve dier peygamberlerin (aleyhimüsselâm) hârikalar, mûcizeler gösterdii haber verildii gibi, Muhammed aleyhisselâm1n da mûcizelerini okuyor ve duyuyoruz. Bu haberler, sözbirlii hâlindedir. Mûcize göstermek, Peygamber olduunu isbât etmez diyecek olursan1z, dier peygamberlere de inanmaman1z lâz1m gelir. Dierlerine inand11n1z için, Muhammed aleyhisselâm1n da Peygamber olduuna îmân etmelisiniz."


H1ristiyan: "Îsâ aleyhisselâm peygamber deildir, ilâhd1r, tanr1d1r!"


Fahreddîn-i Râzî: "0lâh, tanr1, her zaman var olmas1 lâz1md1r. O hâlde madde, cisim, yer kapl1yan _eyler tanr1 olamaz. Îsâ aleyhisselâm cisimdi. Yokken var oldu ve size göre öldürülmü_tür. Önce çocuktu, büyüdü. Yerdi, içerdi, bizim gibi konu_urdu. Yatard1, uyurdu, uyan1rd1, yürürdü. Her insan gibi ya_amak için, birçok _eye muhtâçt1. Muhtâc olan, ganî olur mu? Yokken sonradan var olan bir _ey, ebedî sonsuz var olur mu? Dei_en bir _ey, devaml1, sonsuz var olur mu? Îsâ aleyhisselâm kaçt11, sakland11 hâlde, yahûdîler yakalay1p ast1 diyorsunuz. Îsâ aleyhisselâm1n o zaman çok üzüldüünü söylüyorsunuz. 0lâh veya ilâhtan parça olsayd1, yahûdîlerden korunmaz m1? Onlar1 yok etmez miydi? Niçin üzüldü ve saklanacak yer arad1? Üç türlü söylüyorsunuz:














1- O 0lâh imi_, tanr1 imi_, öyle olsayd1, as1ld11 zaman yerlerin tanr1s1 ölmü_ olurdu. Bu âlem tanr1s1z kalacakt1. Yahûdîlerin, yakalay1p öldürdüü âciz, kuvvetsiz kimse, âlemlerin tanr1s1 olabilir mi?


2- O, tanr1n1n oludur diyorsunuz.


3- O tanr1 deildir. Fakat, tanr1 ona hulûl etmi_, yerle_mi_tir diyorsunuz. Bu inan1_lar da yanl1_t1r. Çünkü ilâh, cisim ve araz deildir ki, bir cisme hulûl etsin. Cisme hulûl eden _ey cisim olur ve hulûl edince, iki cismin maddeleri birbirine kar1_1r. Bu da, ilâh parçalan1yor demektir. Eer ilâh1n bir parças1 onda hâl oldu derseniz, ona hulûl eden parça tanr1 olmakta tesirli ise, bu parça ilâhtan ayr1l1nca ilâhl11 bozulur. Hem de o domadan önce ve öldükten sonra k1ymeti tam olmazd1. Eer tanr1l1k k1ymetinde deilse, tanr1n1n parças1 olmam1_ olur. Sonra Îsâ aleyhisselâm ibâdet ederdi. 0lâh kendi kendine ibâdet eder mi?"


H1ristiyan: "Ölüleri dirilttii, anadan doma körlerin gözünü açt11 ve Baras denilen, derideki çok ka_1nan beyaz lekeleri iyi ettii için o tanr1d1r."


Fahreddîn-i Râzî: "Bir _eyin, delîli, alâmeti bulunmazsa, o _ey de bulunmaz denilir mi? Bulunmaz, o _ey de var olmaz dersen, ezelde, hiçbir _ey yok idi deyince, delîl, alâmet de yoktur demek olur. Yaradan1n varl11n1 reddetmen lâz1m gelir. Bir _ey delîlsiz var olabilir dersen, sana sorar1m ki; tanr1, Îsâ aleyhisselâma hulûl ederse, bana, sana ve hayvanlara, hattâ otlara ve ta_lara hulûl etmediini nereden biliyorsun?"


H1ristiyan: "Onda mûcizeler bulunduunu söylemi_tim. Bizde ve hayvanlarda bulunmad11 için, ba_kalar1na hulûl etmedii anla_1lmaktad1r."


Fahreddîn-i Râzî: "Bir _eyin delîli, alâmeti bulunmazsa, o _eyin bulunmamas1 lâz1m olmaz demi_tik. Mûcizeler bulunmay1nca, hulûl edemeyeceini niçin söylüyorsun. O hâlde kediye, köpee, fâreye de hulûl ettiine inanman lâz1m gelir. 0lah1n, bu a_a1 mahlûklara hulûl ettiini inand1rmaya varan bir din, çok âdî, pek bozuk bir din deil midir?


Âsây1, bastonu ejder, y1lan yapmak, ölüyü diriltmekten daha güçtür. Çünkü, baston ile y1lan, hiçbir bak1mdan birbirine yak1n deildir. Mûsâ aleyhisselâm1n âsây1 ejdere çevirdiine inan1yorsunuz da, ona tanr1 veya tanr1n1n olu demiyorsunuz. Îsâ aleyhisselâma niçin tanr1 veya _öyle, böyle diyorsunuz?"


H1ristiyan, bu sözüme kar_1 diyecek bir _ey bulamad1, susmaya mecbur oldu.






ESERLER0


Fahreddîn-i Râzî hazretlerinin pekçok eseri olup _unlard1r:


1) Mefâtih-ül-Gayb: Tefsîr-i Kebîr diye bilinir. Burhâneddîn Nesefî, bu tefsîri telhis etmi_ (k1saltm1_) ve Vâd1h ismini vermi_tir. Muhammed bin el-Kâd1 Ayasulu da telhis etmi_tir.


2) Muhassalu Efkâr-il-Mütekaddimîn vel-Müteahhirîn minel-Ulemâ vel-Hükemâ vel-Mütekellimîn,


3) 0r_âd-ün-Nüzzâr ilâ Letâif-il-Esrâr,


4) Uyûn-ül-Mesâil,


5) El-Mahsûl,


6) El-Burhân,


7) Nihâyet-ül-Îcâz fî Dirâyet-il-Îcâz,


8) Meâlimü Usûl-id-Dîn,


9) KitâbüFedâil-is-Sahâbe,


10) Kitâb-ül-Ahlâk,


11) ^erhü Vecîz-lil-Gazâlî,


12) Menâk1bu 0mâm-1^âfiî (Matbudur),


13) Tehzîb-üd-Delâil,


14) Kitâb-1 Esrâr-ül-Kelâm,


15) ^erhü Nehc-ül-Belâga,


16) Kitâb-ül-Kazâ vel-Kader,


17) Kitâbu Ta'cîz-il-Felâsife,


18) Kitâb-ül-Berâhin-il-Behâiyye,


19) Kitâb-ül-Hamsîn fî Usûl-id-dîn,


20) Kitâb-ül-Hak vel-Ba's,


21) Kitâbu 0smet-il-Enbiyâ,


22) Risâletün fin-Nübüvvât,


23) Esrâr-ül-Mevedde fî Ba'd1 Süver-il-Kur'ân-il-Kerîm,


24) Kitâb-ül-Firâset,


25) Kitâbün-fî Zemm-id-Dünyâ,


26) Kitâb-üz-Zübde,


27) El-Mulehhas,


28) El-Metâlib-ül-Âliyye,


29) Kitâbün fil-Hendese,


30) Kitâb-ül-Câmi'il-Kebîr,


31) Kitâbu Musâderet-i Oklides,


32) Kitâbün fil-Kabz,


33) Risâletün fin-Nefs,


34) Kitâb-1 Umdet-ün-Nezzâr ve Zînet-ül-Efkâr,


35) Risâletün fit-Tenbîh alâ Ba'd,


36) Meâlimü Usûl-id-dîn.


HAYAT BOYU YAPILAN TECRÜBE


0bn-i Sübkî _öyle der:


0mâm tefsîrinde buyurur ki: Hayât1m boyunca tecrübe etmi_im. Ne zaman bir i_te, bir kimse, Allahü teâlâdan ba_kas1na îtimâd eylese, bu îtimâd1 onun, belâ, mihnet, s1k1nt1 ve zorluk çekmesine sebeb olur. Ama Allahü teâlâya güvenip, yaln1z O'na dayansa, istedii _ey en güzel _ekilde hâs1l olur. 0_te bu tecrübe, küçüklüümden _u anda içinde bulunduum elli yedi ya_1na kadar devâm etmi_ ve kalbime iyice yerle_mi_tir. 0nsan için, Allahü teâlân1n fadl ve ihsân1ndan ba_ka bir _eye güvenip îtimâd etmesinde, Allahü teâlâdan ba_kas1ndan istemesinde hiçbir fayda yoktur. 0nsan birisinden bir _ey isterken, istedii _eyin o kimsede emânet bulunduunu bilmeli, onun hakîkî sâhibinin Allahü teâlâ olduunu hat1rdan ç1karmamal1, isteklerini Allahü teâlâdan istemelidir.


Kaynaklar:


1) Tabakât-ü_-^âfiiyye (Sübkî); c.8, s.81


2) ^ezerât-üz-Zeheb; c.5, s.21


3) Miftâh-üs-Se'âde; c.2, s.116


4) Esmâ-ül-Müellifîn; c.2, s.107


5) Vefeyât-ül-A'yân; c.4, s.248


6) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.11, s.79


7) Kâmûs-ül-A'lâm; c.5, s.3345


8) Et-Tefsîr vel-Müfessirûn; c.1, s.290


9) Tabakât-ül-Müfessirîn; c.2, s.213


10) 0slâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.8, s.273


11) 0slâm Târihi Ansiklopedisi; c.4, s.192


(Hazirlayip gönderenden Allah razi olsun)

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...