10/23/2010

ibn kesir

İBN KESİR


Îslâm ilimlerinin bir çogunda meshur ve ERKAM B. EBI'L-ERKAM VE EVI


( V.h. 53 veya 55/m. 673-67 5)


Mekke'de müslüman olan Ilk sahâbîlerden biri. Erkam b. Ebi'l-Erkam b. Esed b. Abdullah b. Ömer b. Mahzûm; künyesi Ebû Abdullah'tir. Babasinin adi Abdü Menâf; annesinin adi Ümeyye binti Hâris'tir. Erkâm, Mekke'nin en zengin ve mûteber ailelerinden biri olan Mahzûm kabilesine mensuptu. Annesi Ümeyye, Huzâa kabilesindendi. Mahzûmîler, Hz. Peygamber'in muhâliflerinden olmakla beraber, Erkam onun sâdik bir sahâbîsi olmustur. Ibn Abdilberr'e göre (el-0stîâb, I, 31) Erkam, "Zâlime karsi, mazlumla birlikte hareket edecegiz" diye and içen ve Islâm tarihinde "Hilfü'l-Füdûl" cemiyeti diye bilinen fazîletli grup içerisinde zikredilir.






Erkam, Hz. Ebû Bekir'in tesvIkiyle, Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh ve Osman b. Maz'ûn ile ayni gün müslüman olmustu. Islâmî kaynaklar onu, müslüman olan Ilk onbes kisi arasinda saymaktadir. Oglu Osman'a göre ise, yedinci müslümandir. Onun, "Ben Islâm'da yedinci kisinin ogluyum. Babam yedinci kisi olarak müslüman oldu" dedigi nakledilir (Ibni Sâ'd, Tabakat, III, 242; Hâkim, el-Müstedrek, III, 502; Reckendorf, 0A, "Erkam " mad. IV, 3 1 6) . Resulullah (s.a.s.) ile birlikte basta Bedir ve Uhud olm
ak üzere, bütün savaslara kat Ilmistir. Medine'ye Ilk hicret edenlerdendir. Hz. Peygamber onu, Ensar'dan Ebu Talha ile kardes yapmistir. Hicretten sonra, Medine'de Zureykogullari mahallesinde bir evde oturmustur. Bu evin kendisine Hz. Peygamber tarafindan verildigi rivâyet edIlmektedir (Ibn Sâ'd, a.g.e. III, 244).


Erkam denilince akla gelen hususlardan biri de onun "evi"dir. Çünkü "Erkam'in evi", Islâm'da ayri bir özellige sahiptir. Sözkonusu ev; Kâbe'nin batisinda, Safâ ile Merve arasinda, Safâ tepesinin eteklerinde, hacilarin hacc görevini yapmak için gelip geçtikleri en islek bir yerdeydi. Erkam, Ilk müslümanlarin sIkintili günlerinde evini Resulullah'in ve dolayisiyla Islâm'in hizmetine sunmustu. Bu hareketiyle o, daima hakkin ve haklinin yaninda oldugunu göstermisti. Hz. Peygamber, kendi evini terkederek bu eve tasindi. Burasi Islâm'i teblige elverisli emin bir yerdi. Bir süre bu evde emniyet içerisinde Islâmî teblige devam etti. Ancak onun orada ne zaman ve ne kadar kaldigi konusu tartismalidir. Bununla beraber, 615-617 yillari arasinda kaldigi tahmin edIlmektedir. Peygamberliginin dördüncü senesinde tasindigi da söylenmektedir.






Erkam'in evi, Islâm'in Ilk yillarinda, Peygamberimize ve Ilk müslümanlara bir çesit siginak vazifesi görmüstür. Islâm'a gönül verenler orada toplanir, cemâat halinde namaz kilarlardi. Hz. Peygamber de onlara, peyderpey nazil olan Kur'an ayetlerini okur, dinî hükümleri teblig eder ve oraya gelenleri Islâm'a davet ederdi. Böylece bu ev, oraya gelen pekçok kimsenin müslüman olma serefine nâil oldugu bir yer olmustur. Hattâ, Hz. Ömer gibi Islâm tarihinin en mühim sahsiyetlerinin hidâyetine de sahne olmustur. Onun müslüman olusundan sonra Hz. Peygamber bu evden ayrIlmistir. Çünkü Hz. Ömer'in Islâm'a girisi, müslümanlara güç kazandirmis ve daha rahat hareket etmelerini saglamistir. O dönemde Mekkeli müsriklerin Ilk müslümanlara uyguladiklari amansiz baski ve iskence gözönünde bulundurulacak olursa, Hz. Erkam'in evini Islâm'in tebligi ugrunda Resulullah'in hizmetine sunmus olmasinin mana ve önemi daha kolay anlasilacaktir. Iste bu özelliginden dolayi ona "Dâru'l-Islâm ", "Beytü'l-Islâm " gibi isimler verIlmistir. Hattâ bu evin, Islâm ugrunda vakfedilen Ilk bina oldugunu söyleyenler de olmustur. Bu hizmetinden dolayi Erkam ve evi, müslümanlarca hep saygi ile anIlmistir. Evin diger bir özelligi de, Islâm'a Ilk girenlerin sirasini ve dolayisiyla Islâm'a girIste kimin kime sebkat ettigini tespit konusunda, tarih baslangici olarak kullanIlmis olmasidir. Tarihçiler bu hususa büyük önem vermislerdir. Ayrica bu ev Islâm'in yapilan gizli davetinde merkezi ve karargâhi olmustur.






Erkam b. Ebi'l-Erkam, bu mübârek evi sonradan oglunun ve yakinlarinin yararina vakfetmis ve vakfiyesinde söyle demistir.






"Besmele... Bu, Erkâm'in, Safâ'dan biraz ilerideki evi hakkinda yaptigi ahid ve vasiyyetidir ki: Onun arsasi Harem-i Serif'ten sayildigindan, ev de Harem'lesmis, dokunulmazlasmistir. SatIlmaz ve kendisine mirasçi olunamaz. HIsam b. As ve HIsam b. As'in azadli kölesi filan (ismi zikredIlmemistir) buna sâhittir." Erkam'in bu mübârek evi, içinde ogullari ve torunlari tarafindan oturulmak veya icarlarindan yararlanIlmak surdiyle Halife Ebu Câfer el-Mansur (v. 158 h.) zamanina kadar devam etti. Halife Mansur, hacc sirasinda, Safâ ile Merve arasinda sa'yederken, Erkam'in torununun develeri evin arkasindaki bir çadirda bulunurken Halife de onlarin alt tarafindan geçiyordu. Arada mesafe çok kIsa idi. Hattâ Halife'nin basindaki serpusu almak Isteseler elleriyle uzanip alabilecek derecede yüksekte idiler. Halife Mansur, Merve'ye inip tekrar Safâ tepesine çIkincaya kadar eve ve evdekilere bakti, durdu. Halife Mansur, Erkam'in torunu Abdullah'in, Muhammed b. Abdullah b. Hasan'a uyanlardan oldugu halde onunla birlikte hareket etmemis oldugundan ilgilendi. Medine vâlisine, Erkam'in torunu Abdullah b. Osman b. Erkam'i hapsetmesi ve zincire vurulmasi için emir yazdi. Bu emri de Kûfeli Sihâb adinda bir sahisla Medine valisine gönderdi. Abdullah b. Osman b. Erkam hapsedilip zincire vuruldugu zaman yasi sekseni asmis bir ihtiyardi. Bu durum onu son derece üzmüs ve bunaltmisti. Halife Mansur'un Medine vâlisine gönderdigi Kûfeli Sihâb b. Abdi Rabbin, Abdullah b. Osman'in hapsedildigi yere vardi ve ona, "Ben seni içinde bulundugun su halden kurtaririm, Dâr-i Erkam'i bana satar misin? Çünkü müminlerin emiri o evi istiyor. Eger satacak olursan, senin hakkinda halife ile konusurum, suçunu da affettiririm?" dedi. Abdullah b. Osman b. Erkam, "O ev vakiftir, sadakadir. Benim onda ancak bir intifâ' hakkim vardir. Buna da kiz kardesim ve baskalari ortaktirlar" dedi. Sihâb, "Sen kendine düsen hakkini bize ver, ondan ilgiyi kes, kurtul" dedi. Abdullah'in sabit olan hakki sehâdetle hesaplandi. On yedibin dinarlik bir satis senedi yazildi. Bunun pesinden kizkardesi de paranin çokluguna aldanarak hakkini satti. Halife Mansur, bu evde intifa' hakki olan herkesin haklarini satin alip ilisiklerini kesti.






Erkam'in evi, Halife Mansur'un ölümünden sonra oglu Halife Mehdi'ye geçti. O da esi Hayzûran'a bagisladi. Hayzûran, bu evin çevresindeki evleri ve arsalari satin alip ona katmak sûretiyle Dâr-i Erkam'i yeniden yaptirdi (Ibn Sâ'd, a.g.e., III, 243-244). Bu imardan sonra adi Dâr-i Hayzûran olarak anilan ev içinde namaz kilinan bir mescid haline getirildi (Ezrâki, Ahbâr-i Mekke, II, 260).






Bu ev daha sonra halife Ca'fer b. Mûsa'ya geçti. Bu evde bir müddet de Misir ve Yemenliler oturdular. Daha sonra Gassân b. Abbâd, Musa b. Ca'fer'in ogullarindan bu evin tamamini -veya büyük bir kismini- satin aldi (Ibni Sâ'd, a.g.e., III, 244). En sonunda bu evi, Misir-Kahire defterdâri 0brahim Bey, Sultan Ikinci Selim'e hediye etti. Üçüncü Murad da, hicrî 999 (1591) yilinda bu evi mescid tarzinda yeniledi. Bugün artik bu evi yerinde görmek mümkün degildir. Harem-i Serif için yapilan çevre düzenlemesinde yIkilmis, arsasi zaten Harem'in arsasina dahil kabul edilen bu ev aslina rucû etmistir (M. Asim Köksal, Erkam'in Evi, Diyanet Dergisi, Temmuz-Agustos-Eylül 1984, Cilt: 20, Sayi: 3, sh. 3-8). (Ayrica bkz. Ibni Hacer el-Askalâni, el-Isâbe JF Temyîzi's-Sahâbe, I, 28; Ibnü'l-Esir, Üsdü'l-Gâbeî Ma'rifeti's-Sahâbe, I, 74; Dâiratü'l-Maârifi'l-Islâmiyye, I, 630-631; Nedvî, Ashâb-i Kirâm, III, 18-23; Mahmud Esad, Islâm Tarihi (tic.), s.433, 548).






Erkam b. Ebi'l-Erkam, H. 54 veya 55'te seksen yasin üzerinde, Muâviye'nin hilâfeti döneminde vefat etmistir. Bedir ehlinin en son vefat edenidir. Vasiyyeti üzerine namazini sâdik dostu Sâ'd b. Ebi Vakkâs kildirmistir. Kabri Cennütü'l-Bakî'dedir.büyük söz sahibi olan âlimlerden birisi. Imâd uddîn Ebu'l-Fidâ Ismail Ibn Ömer Ibn Kesir. Dimask civarindaki Busrâ'nin Mecdel köyünde 701/1301'de dünyaya geldi. Bu yüzden el-Busravî ve ed-Dimaskî nisbeleri de vardir. Küçük yasta babasini kaybettiginden onun terbiye ve yetistirIlmesi (ö. 742/341)'dir. Bu hocasi ile uzun müddet çalismis ve O'nun kizi ile büyük kardesi Abdulvehhâb mesgul olmustur.


Ilk tahsilini köyünde yaptiktan sonra Sam'a gelmis ve tahsiline burada devam etmistir. Hocalari arasinda Burhanuddin el-Fezârî (ö. 729/1329), Ibn Kadi Sihne (ö. 726/1326), Ishak el-Âmidî (ö. 725/1325) sayilabilir. Hadis sahasinda üstadi Ebu'l-Haccâc el-Mizzî (ö. 742/1341)'dir. Bu hocasi ile uzun müddet çalismis ve onun kizi ile evlenmistir. Bu arada Takiyyuddîn Ibn Teymiyye (ö. 728/1328)'den çok seyler ögrenmis ve onu müdafaa etmis, onun fetvalari ile amel edip fetva vermis, bu yüzden bir çok tenkidlere de ugramistir. Bu arada Karâfi, Debûsî Uranî ve Hutenî gibi âlimlerden icazet almistir.


Birçok ilimde derinlesmis ve eserler vermistir. O bir tarihçi, bir hadis, bir fIkih, bir tefsir âlimidir. Yazdigi eserler, kendisi hayatta iken meshur olmus ve takdir görmüstür. Hal tercümesi (Tabakât) kitaplarinda ondan büyük bir övgü ile söz edilir (bk. Zehebî, Zeylu Tabakâtu'l-Huffâz, s. 57-59; Suyûtî, Tabakatu'l-Huffâz, Kahire 1973, s. 53, 529; Dâvûdî Tabakâtu'l-Müfessirîn, Kahire 1972, I, 110-111; Ibnu'l-Imâd el-Hanbelî, Sezerâtu'z-Zeheb, Beyrut (t.y.) VI, 231, 232; Ibn Hacer, ed-Dureru'l Kâmine, Beyrut (t.y.) I, 374).


Sam'in meshur medreselerinde müderrislik yapmis; Zehebî (ö. 748/ 1347)'nin vefatiyla onun yerini Ümmu Salih medresesi seyhligine, Subkî (ö. 771/1370)'nin vefati üzerine de Eyrefiyye Dâru'l-Hadîs Medresesinin seyhligine gelmistir. Yetistirdigi talebesi içinde meshur hadis âlimi Sihabeddin Ibn Hiccî, Hafiz Ebu'l Mehâsin el-Hüseynî ve Ibn Hacer el-Askalânî sayilabilir. Ömrünün sonlarina dogru gözlerini kaybetmis, 774/1373 yilinda 74 yasinda iken Sam'da vefat etmis ve hocasi Ibn Teymiyye'nin yanina defnedIlmistir (Ismail Cerrahoglu, Tefsir Tarihi, Ankara 1988, II, 206-210; Ömer Nasuhi BIlmen, Büyük Tefsir Tarihi, Ankara 1960, II, 392-393; Muhammed Hüseyn ez-Zehebî, et- Tefsir ve'l Müfessirun, Kahire 1976, I, 242-243).


Telif etmis oldugu birçok risale ve kitaptan önemli olanlari sunlardir:


1. el-Bidâye ve'n-Nihâye: Yaradilistan baslayarak 767/1366 senesine kadar olaylari anlattigi tarihe dair eseridir. Islâm Tarihinin ana kaynaklarindan sayilir.


2. Câmiu'l-Mesânid: Ahmed Ibn Hanbel'in Müsnedi, el-Bezzâr, Ebu Ya'lâ ve Ibn Ebi, Seybe'nin eserlerini el-Kutubu's-Sitte'ye ilâve ederek topladigi hadise dair eseridir. Bu eserini bâblara göre tertip etmistir.


3. el-Bâisu'l-Hasîs: Ibnu's-Salâh'in Ulûmu'l-Hadis adli eserinin muhtasaridir.


4. et-Tekmîl fi Ma'rifeti's-Sikât ve'd-Duafâ ve'l-Mecâhil.


5. Tabakâtu's-Sâfiiyye.


6. Menâkibu'l-Imam es-Sâfiî.


7. Edillelu't-Tenbîh fî-Fikhi's-sâfiyye. Bu eserini gençliginde, telife Ilk basladigi siralarda yazdigi nakledilir.


8. el-0ctihad fî Talebi Fadli'l-Cihâd: yazma halindeki bu eserin bir nüshasi Istanbul Köprülü kütüphanesinde 234 numaradadir.


9. Muhtasaru Ibnu'l-Hâcib.


10. Ehâdîsu't-Tevhîd ve'r-Redd ale's-Sirk.


11. Müsnedu's-Seyhayn: Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer'in rivayet ettikleri hadIsleri toplayan bir hadis mecmuasidir.


12. Fedâilu'l-Kur'an ve Tarîhu Cem'ihî: Kur'an'i Kerim'in faziletine dair hadIsleri topladigi bir rIsale olup tefsirinin bir tekmilesi mahiyetindedir.


13. Serhu'l-Buhârî: Imam Buhârî'nin el-Câmi's-Sahîh'ini açikladigi bu eserini tamamlayamamistir.


14. Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm: Taberî'nin tefsirinden sonra Ikinci kaynak kabul edilen bu eseri rivayet tefsiri metoduyla yazIlmis tam bir tefsirdir:


Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azîm:


Îbn Kesîr bu tefsirinde oldukça uzun bir mukaddime ile baslar. Bu mukaddimede Kur'an ve tefsirle ilgili birçok meseleyi ele alir. Tefsir Ilminin yüce bir ilim oldugunu, ona olan ihtiyaci belirtir. Tefsir Ilminin yüce bir ilim oldugunu, ona olan ihtiyaci belirtir. Kur'an'i tefsir etmenin en güzel yolunun "Kur'an'in yine Kur'an ile tefsiri" oldugunu söyler. "Kur'an'i Kur'an ile tefsir etmekten âciz kalirsan onu sünnet ile tefsir etmen gerekir. Çünkü hadis Kur'an'i açiklayici ve izah edicidir... Aradigimiz ayetin tefsirini ne Kur'an'da, ne de hadIste bulamazsak bu konuda sahabenin sözlerine basvururuz." der. 0srailiyyet ve 0srailiyyat'in bu ümmete verebilecegi zararlar konusunda okuyucu ikaz eder. Sahabeden sonra rey ve tefsirlerine itimat edebilecek tâbiûn ve tebe-i tâbiin âlimlerinin isimlerini verir. Kur'an'i kendi reyi ile tefsir konusuna açiklik getirir, bu konudaki müsbet ve menfî görüslere nakleder, sonra da Kur'an hakkinda genel bir takim bilgilere yer verir.


Bu mukaddimeden de anlasilacagi üzere Ibn Kesir tefsirinde rivayete önem verir ama dirayet tefsiri yönünü de ihmal etmez. Tefsirde, hadis ravilerinin kritigi olan "cerh ve ta'dîle" özen gösterir. Bu hususta hocasi el-Mizzî'nin görüslerine büyük deger verir.


Ibn Kesîr bu eserinde, tefsirin en güzel yolu olan Kur'an'i Kur'an ile tefsir etme yolunu tercih etmis buna ayri bir önem vermistir. Bir ayet veya ayet toplulugunu verdikten sonra bunlari zâhirî mana açisindan basit ve anlasilir ifadelerle kendisi izah eder. Bundan sonra öncelikle bu ayetleri tefsir eden diger ayetleri zikredip bunlar arasindaki münasebete Isaret eder. Daha sonra Hz. Peygamber'den, sahabe ve tabiunun ileri gelenlerinden nakillerde bulunur, bir ayetin tefsiri hakkindaki degisik görüsleri zikrederek bunlari degerlendirir, aralarinda tercihler yapar. Rivayetleri senetleri ile birlikte sahih olanlari ile illetli veya zayif olanlarini ayirdeder.


Ibn Kesir bu tefsirinde Ibn Cerîr et-Taberî* (ö. 310/923). Ibn Ebî Hâtim (ö. 327/938), Ibn Atiyye (ö. 541/ 1147) gibi kendisinden önceki birçok mufeshirin tefsirlerinden, hadis sahasinda da Ahmed Ibn Hanbel'in Müsned'inden çokça nakillerde bulunur. Ancak Taberi'nin tefsirinde rastlanan zayif rivayetler Ibn Kesir'de yer almaz.


Ibn Kesîr'in tefsirinin rivayet tefsirleri içinde mümtaz bir mevkide olmasini saglayan en önemli özelliklerinden biri de onun, birçok tefsir aldiklari isrâiliyyat konusundaki hassasiyetidir israiliyyata sirf tenkidini yapmak ve bu haberlerin kaynaklarini belirtmek sonra da müslümanlari bu tür rivayetlerden koruyup sakindirmak için eserine dercetmistir.


Biraz önce de belirttigimiz gibi bu tefsir bir rivayet tefsiri olmasi yaninda dirayeti de ihmal etmemis ve bu arada fikhî ve kelâmî konulara da yeteri kadar yer vermistir. Tefsirde itikadî yönden Imam Es'arî'nin, fikhî yönden ise Imam Sâfiî'nin görüsleri tercih müdafaa edIlmis; ayetlerden bu Iki Imamin görüslerini teyit eden manâlar, bu Iki Imamin mezhebine uyan hükümler çikarIlmaya çalisIlmistir. Ahkâm ayetlerinin tefsirine giristiginde Imam Sâfiî'yi açikça iltizam ettigini göstermesi yaninda zaman zaman diger mezheblerin, özellikle de Imam Ebu Hanife'nin mezhebini ve delillerini çürütmeye çalisir.


Ibn Kesir bir tarihçi olmasi hasebiyle bu tefsirde tarih ve kissalara da yer vermistir ama bu kabilden kisimlari azdir. Yine bu tefsirde ayetlerin gramer tahlillerine fazlaca yer verIlmez. Kirâatlere temas edIlmez. Ancak zaman zaman Ubeyy Ibn Ka'b, Abdullah Ibn Mes'ûd ve Ali Ibn Ebî Talib'in mushaflarindaki küçük farkliliklara Isaret edildigi görülür.


Bu özellikleriyle Ibn Kesir'in Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm'i rivayet tefsirlerinin en faydalisi, Kur'ân-i Kerim'in Hz. Peygamber ve ashabi tarafindan yapIlmis açiklamalarini en genis anlamda toplayani, ehl-i sünnet ve'l-cemâat mezhebinin delillerini Kur'an-i Kerim'den en güzel bulup çikarani, sapik mezheblerin Kur'an ayetlerine yüklemeye çalistiklari ihtimali olmayan te'villerden müslümanlari koruyani olarak görülmektedir.


Bu kiymetli tefsir degisik Islâm ü lkelerinde defalarca yayinlanmis olup son olarak Misir'da Muhammed 0brahim el-Bennâ, Muhammed Ahmed Âsûr ve Abdülaziz Guneym'in tahkîki ile yayinlanmistir. Türkçeye "Hadislerle Kur'ân-i Kerim Tefsiri" adiyla yapilan tercümesi de Îstanbul'da nesredilmistir.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...