8/09/2010

kutubi sitte hadisleri 17

2130 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) dedi ki: "İğreti saç takan, taktıran; kaşları incelten, kaşlarını incelttiren, dövme yapan ve dövme yaptıran lanetlenmiştir."
Ebü Dâvud, Tereccül 5, (4170).
2131 - Ebü'l-Husayn el-Heysem İbnu Şefi anlatıyor: "Ben ve künyesi Ebu Âmir olan Meâfirli bir arkadaşım İliya (da denen Kudüs)'da namaz kılmak üzere beraberce yola çıktık. Onlara kıssa anlatan büyükleri, Ezd kabilesine mensup Ebü Reyhâne künyesini taşıyan bir Sahâbi idi.
Ebü'l-Hüsayn der ki: "Arkadaşım benden önce mescide vardı. Sonra da ben geldim ve yanına oturdum. Bana: "Ebü Reyhâne'nin anlattığına yetiştin mi?" dedi. "Hayır!" diye cevap verince: "Ben onun anlattığını dinledim, diyordu ki: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) on şeyi yasakladı:
Dişleri törpüleyip inceltmek, dövme yapmak, (erkeklerin saç ve sakallarındaki akları, kadınların yüzlerindeki tüyleri) yolması, kadının kadınla, erkeğin erkekle aynı örtü altında arada bir mânia olmadan yatması, erkeğin Acemler gibi elbisesinin alt kısmına ipek şerit ilâve etmesi, yine Acemler gibi omuzlarına alem olarak (dört parmak genişliğinden fazla) ipek koyması, yağmacılık yapması; saltanat sahibi olmayanın (Acemlerin ziyyi (süsü) durumunda olan) kaplan (derisinin) üzerine oturması ve yüzük takması."
Ebü Dâvud, Libâs 11, (4049); Nesâî, Zînet 20, (8, 143); İbnu Mâce, Libâs 47, (3655).
2132 - İbnu Mes'üd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) on şeyi sevmezdi: Sarı yani halük, yaşlılıkla ortaya çıkan akların rengini değiştirme, izârın (kibirle) yerde sürünmesi, altın yüzük takmak, teberrüc (kadınların zinetlerini yersiz olarak göstermesi), zar atmak, Muavvizeteyn'den başka bir şey okuyarak rukye yapmak, akdü't-temâim (muska bağlamak), suyu (meniyi) mahallinden başka yere atmak, çocuğu ifsad etmek. Resülullah, bunları) haram kılmaksızın mekruh sayardı."
Ebü Dâvud, 3, (4222); Nesâî, Zinet 17, (8,141).
2133 - Hz. AIi (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm), bana altın yüzük takmayı, kıssî elbise giymeyi, rükü ve secdede Kur'an okumayı, sarıya boyanmış elbise giymeyi yasakladı."
Müslim, Libas 31, (2078); Muvatta, 28, (1, 80); Ebü Dâvud, Libâs 11, (4044, 4045, 4046, 4050), Hâtim 4, (4225); Tirmizî, Salât 195, (264); Nesâî, 97, (2,188), Zînet 43, 44, 45, 96, 122, (8,165,169, 203, 219).
Tirmizî ve Nesâî'nin rivâyetlerinde şu ziyade var: "...kızıl meysereyi ve el-ciayı da yasakladı." Cia, Mısır'da arpadan veya buğdaydan yapılan bir şaraptır."
Ebü Dâvud'un rivâyetinde Hz. Ali: "Bunları size de yasakladı demiyorum" der.
2134 - Hz. Berâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah bize yedi şeyi yasakladı: Altın yüzükler altın ve gümüş kaplar, ipekli eyer yaygıları, ipekli kıssî kumaşlar, istibrak denen kalın ipekli kumaşlar, ibrişim kumaşlar ve ipek kumaşlar."
Buhârî, İsti'zân 8, Cenâiz 2, Mezâlim 5, Nikâh 71, Eşribe 28, Marzâ 4, Libâs 28, 36, 45, Edeb 124, Eymân 9; Müslim 3, (2066); Tirmizî, Edeb 45, (2810); Nesâî, Zînet 92, (8, 201).
2135 - İmran İbnu Hüsayn (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Erguvanın üzerine oturmam, sarıya boyanmış olan elbiseyi, ipekten kenar çekilmiş elbiseyi giymem." Râvi Hüsayn burada rivayeti keserek gömleğinin cebine işâret etti (ve anlatmaya devam ederek) Resülullah'ın geri kalan sözlerini tamamladı: "Haberiniz olsun erkeğin tîbi (sürünme maddesi) kokuludur, rengi yoktur; kadınların tîbi renklidir, kokusu yoktur."
Ravilerden biri demiştir ki: "Bu yasak kadının dışarı çıkma durumuyla ilgilidir. (Evinde) kocanın yanında olduğu takdirde istediği kokuyu sürünür."
Ebü Dâvud, Libâs 11, (4048).
2136 - Ebü Eyyrüb (radıyallâhu anh) hazretleri anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kına yakma, koku sürünme, misvak kullanma ve evlenme bütün peygamberlerin tâbi olageldikleri sünnetlerdendir."
Tirmizî, Nikâh 1, (1080).
2137 - Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir adam gördü, saçları darmadağınıktı.
"Bu adam saçlarını düzeltip tertibe sokacak bir şeyi bulamadı mı?" diye memnuniyetsizlik izhâr etti. Derken, o sırada bir diğer adam gördü, bunun da üstü başı kirliydi. Bunun hakkında da: "Şu adam elbisesini yıkayacak bir şey bulamıyor mu?" diye söylendi."
Ebü Dâvud, Libâs 17, (4062).
2138 - Râfi' İbnu Hadîc (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm), bineklerimizin üzerinde bazı torbalar gördü, torbalarda kırmızı yün hatları vardı. "Bu kızıllığın size galebe çaldığını görüyorum" dedi. Resülullah'ın bu sözü üzerine yerlerimizden fırlayıp kalktık, öyle ki develerimizden bir kısmı (telaşımızdan) ürktü. Keseleri aldık, onlardaki kızıl yünleri söküp attık."
Ebü Dâvud, Libâs 20, (4070).
2139 - Abbâd İbnu Temîm anlatıyor: "Ebü Beşîr el-Ensârî (radıyallâhu anh) kendisine bildirmiştir ki, Ebü Beşir bir seferde Resüllullah (aleyhissalatu vesselâm) ile beraberdi. Efendimiz, o sırada tellâlına emrederek şu hususu ilan ettirdi: "Hiçbir devenin boynunda kirişten mamul bir gerdanlık veya (herhangi) bir gerdanlık kalmasın, mutlaka kesilsin!"
Mâlik: "Zannederim bu yasak, nazar değmesine (karşı develerin boynuna asılan şeyler) için verilmiş olmalı demiştir."
Buhârî, Cihâd 139; Müslim, Libâs 105, (2115); Muvatta, Sıfatu'n-Nebî 39, (2, 937); Ebü Dâvud, Cihâd 49, (5552).


NAKIŞLAR, SÜRETLER VE ÖRTÜLER HAKKINDA RESSAMLARIN ZEMMİ, RESİM VE ÖRTÜLERİN KERAHETİ
2140 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şu resimleri yapanlar var ya, -bir rivayette: "Şu resimlerin sahipleri var ya! Kıyâmet günü azab olunacaklar. Onlara: "Şu yaptıklarınızı diriltin" denir."
Buhârî, Libâs 89, Tevhîd 56, Müslim, Libâs 103, (2018); Nesâî, Zînet 114:, (8, 215).
2141 - Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir seferden dönmüştü. (O yokken) ben, yüklüğün önüne, üzerinde resimler bulunan bir bez çekmiştim. Resülullah perdeyi görünce, çekip attı, (öfkeden) yüzü de renklenmişti. "Ey Âişe! buyurdular, bil ki, Kıyamet günü insanların en çok azab görecek olanı Allah'ın yarattıklarını taklid edenlerdir."
Hz. Âişe rivayetine devamla dedi ki: "Biz o bezi kestik bir veya iki minder yaptık."
Buhâri, Libâs 91, 95; Müslim, Libâs 87, (2105); Muvatta, İsti'zân 8, (2, 966, 967); Nesâî, Zînet 112, 113, (8, 213); İbnu Mace, Libâs 45, (3653).
2142 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ)'ın anlattığına göre: "Kendisine bir adam gelip: "Ben ressamım, şu resimleri yaptım. Bana bu hususta fetva ver!" dedi. İbnu Abbas adama: "Bana yaklaş!" emretti, adam yaklaşınca: "Bana daha da yaklaş!" dedi. Adam yaklaştı. İbnu Abbas elini başının üzerine koydu ve: "Ben Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim. Şöyle diyordu: "Bütün tasvirciler ateştedir. Allah ressamın yaptığı her bir resim için bir nefis koyar ve bu ona cehennemde azab verir." İbnu Abbas devamla adama dedi ki: "İlla da resim yapacaksan ağaç yap, canı olmayan şeyin resmini yap."
Buhârî, Büyü 104; Müslim, Libâs 99, (2110); Nesâî, Zinet 112, (8, 212, 214).
2143 - Yine İbnu Abbas (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "kim resim yaparsa, Allah onu Kıyamet günü, yaptığı resim sebebiyle, onlara ruh üfleyinceye kadar azab eder. Hiçbir zaman da ruh üfleyici değildir."
Buhârî, Ta'bir 45, Tirmizî, Libâs 19, (1751); Nesâî, Zinet 114, (8, 215).
SÛRET VE PERDELERLE İLGİLİ KERÂHET
2144 - Ebü Talha el-Ensârî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Melekler, içerisinde köpek ve timsaller bulunan eve girmezler.
Buhâri, Libâs 92, 88, Bedü'l-Halk 6, 14, Megâzî 11; Müslim, Libâs 102, (2606); Ebü Dâvud, Libâs 48, (4155); Tirmizî, Edeb 44, (2805); Nesâî, Zînet 112, (8, 212, 213); İbnu Mace, Libâs 44, (3649).
2145 - Sefine (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallâhu anh), Resülullah (aleyhissalatu vesselam)'ı hazırladığı bir yemeğe dâvet etti. Efendimiz gelip, içeri girmek üzere elini kapının kirişleri üzerine koyunca, evin bir köşesine gerilmiş bir kırâm görmüştü ki hemen geri döndü. (Resülullah'a geri dönüşünün) sebebi sorulunca: "Bir peygambere tezyin edilip süslenmiş bir eve girmek uygun olmaz" cevabını verdi."
Ebü Dâvud, Et'ime 8, (3755); İbnu Mâce, Et'ime 56, (3360).
2146 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bana Cibrîl (aleyhisselâm) geldi ve: "Dün sana gelmiştim (ama yanına girmedim)." Girmeyişimin sebebi de üzerinde timsaller bulunan perde bezi idi. Orada bir de köpek vardı, kapının üzerinde de insan resimleri bulunuyordu. Timsallerin başlarının koparılmasını emret ki ağaç şekline dönsün. Örtüden ayak altına atılacak iki minder yapılmasını, köpeğin de dışarı çıkarılmasını söyle!" Bu söylenenler yapıldı."
Müslim, Libâs 102 (2112); Ebü Dâvud, Libâs 48, (4158); Tirmizî, Edeb 44, (2807); Nesâî, Zînet 113, (8, 216). Bu rivayet Ebü Dâvud ve Tirmizî'nin metnine mutabıktır.
2147 - Hz Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular k‹: "İçerisinde resim, cünüb ve köpek bulunan eve (rahmet) melekleri girmez."
Ebü Dâvud, Tahâret 90, (227); Libâs 48, (4152); Nesâî, Tahâret 168, (1,141), Sayd 11, (7,185).
2148 - İbnu Abbas (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) (Mekke'nin Fethi günü), Beytullah'ta tasvirler görünce, içeri girmedi. Önce onların imhasını emretti ve imha edildiler. İçeride Hz. İbrâhim ve Hz. İsmâil (aleyhimesselâm)'in ellerinde kumar okları bulunur vaziyetteki suretlerini görmüştü. Şöyle buyurdu: "Allah canlarını alsın. Vallahi onlar asla oklarla kısmet aramadılar."
Buhârî, Enbiya 8, Hacc 54, Megazî 48.
SEHAVET VE KEREM
2149 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sehâvet sahibi Allah'a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri ise AIlahtan uzaktır, insanlardan uzaktır, cennetten uzaktır, cehenneme yakındır. Câhil sehâvet sahibini AIIah, cimri ibadet düşkününden daha çok sever."
Tirmizî, Birr 40, (1962).


2150 - Yine Ebü Hüreyre hazretleri (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir hadis-i kudsîde, Allah Teala hazretlerinin şöyle söylediğini haber verdi: "Sen infak et, ben de sana infak edeyim." Efendimiz devamla dedi ki: "Allah'ın eli (yedullah) doludur. Gece ve gündüz (boyu yapılan) arkası kesilmez infaklar onu azaltmaz. Arz ve semâvâtın yaratılaşından beri Allah'ın infak ettiklerini düşünün! Bunlar, O'nun elindekinden hiçbir şey eksiltmemiştir. O'nun Arş'ı suyun üzerindeydi. Elinde mîzan da var, alçaltır, yükseltir."
Buhârî, Tevhîd 22, 35, Tefsir, Hüd 2, Nafakât 1; Müslim, Zekât 37, (993); Tirmizî, Tefsîr, (3048).
2151 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) yarın için hiçbir şey biriktirmezdi."
Tirmizî, Zühd 38, (2363).
2152 - Cübeyr İbnu Mut'im (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) Huneyn dönüşü yol alırken bedevîler ısrarla (ganimetin taksimini) taleb ediyorlardı. Öyle ki bir ara, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı bir semure ağacına doğru sıkıştırdılar ve ridasını kaptılar. Bunun üzerine durup şunu söyledi: "Ridâmı verin, şu taşlar sayısınca koyun olsa, ben yine de onu aranızda taksim ederdim. Ve sonra görürdünüz ki, ben ne cimriyim, ne yalancıyım, ne de korkağım."
Buhârî, Cihâd 24, Humus 19.
2153 - Ukbe İbnu'l-Haris (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize ikindi namazı kıldırmış idi. (Selam verince) acele ile cemaati yarıp evine girdi. Halk onun bu telaşesinde hayrete düşmüştü. Ancak geri dönmesi gecikmedi. Gelince, (halkın merakını yüzlerinden anlayan Hz. Peygamber şu açıklamayı yaptı): "Yanımda kalan birkısım altın vardı (namazda) onu hatırladım. Beni alıkoyacağından korktum ve hemen gidip dağıttım."
Buhârî, Ezân 155, Amel fi's-Salât 18, Zekât 20, İsti'zân 36; Nesâî, 104 (3, 84).
2154 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Muhâcirler Medîne'ye geldikleri vakit ellerinde hiçbir şey yoktu. Ensar ise arazi ve akar sahibi kimselerdi. Her yıl mallarını, ürünlerinin yarısını onlara vermek, bunlar da çalışma ve bakım işlerini üzerlerine almak şartıyla anlaştılar. Enes'in annesi kendine ait olan bir hurmalığı Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a verdi. Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) Hayberlilerle savaşıp orayı fethettikten sonra muhâcirler, bağlarını ensar'a iade ettiler. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) da zikri geçen hurmalığı Enes'in annesine iade etti."
Buhârî, Hibe 35; Müslim, Cihâd 70, (1771).
YOLA (SEFERE) ÇIKIŞ GÜNÜ
2155 - Kâb İbnu Mâlik (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) hep perşembe günleri yola çıkardı. Perşembe dışında yola çıktığı nadirdi."
Ebü Dâvud, Cihâd 84, (2605); Buhârî, Cihâd 103.
2156 - Sahr İbnu Vedâa el-Gâmidî (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle dua ederdi: "Allah'ım, ümmetime erkenciliği mübarek kıl." Nitekim, Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimiz bir seriyye veya bir ordu göndereceği zaman, onu günün erken saatinde yola çıkarırdı. Sahr tüccardı, o da ticarete günün ilk saatinde çıkardı. Böylece zengin oldu ve malı arttı."
Ebü Dâvud, Cihâd 85 (2606); Tirmizî, Büyü 6, (1212).
ARKADAŞ
2157 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "İnsanlar yalnızlıktaki (mahzuru) benim kadar bilselerdi, hiçbir atlı tek başına bir gececik olsun yol yapmazdı."
Buhârî, Cihâd 135; Tirmizî, Cihâd 4, (1673).
2158 - Said İbnu'l- Müseyyeb (rahimehullah) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şeytan tek başına olanla, iki kişi beraber olana sıkıntı verir. Eğer üç kişi olurlarsa onlara sıkıntı veremez."
Muvatta, İsti'zân 36, (2, 978).
2159 - Amr İbnu Şuayb an ebîhî an ceddihi (radıyallâhu anh) tarikinden naklediyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir atlı bir şeytandır, iki atlı iki şeytandır, üç atlı bir gruptur."
Muvatta, İsti'zân 25, (2, 978); Ebü Dâvud, Cihad 86, (2607); Tirmizî, Cihâd 4, (1674).


2160 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir sefere üç kişi beraber çıkınca birini emîr (başkan) yapsınlar."
Ebü Dâvud, Cihâd 87, (2609).
YÜRÜME VE KONAKLAMA
2161 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Münbit yerde sefer yaptığınız zaman, deveye arzdaki hissesini verin. Çorak yerde sefer yaptığınız zaman da orada yürümeyi hızlandırın, ilikleri kurumasın. Mola verdiğiniz zaman yoldan sakının çünkü orası geceleyin haşerâtın sığınağıdır."
Müslim, İmâret 178, (1926); Tirmizî, Edeb 75, (2862); Ebü Dâvud, Cihâd 63, (2529).
Ebü Dâvud'da "hissesini verin" dendikten sonra "mutad mola yerlerini (konaklamadan yürüyüp) geçmeyin" ibaresini ilave etmiştir.
2162 - Hâlid İbnu Ma'dan -merfu olarak (yani Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in sözü olarak)- rivayet ediyor: "Resülullah buyurdular ki: "Allah refikdir, (yumuşaklık, kolaylık, musamaha sahibi). Bu sebeple rıfkı sever, rıfk sebebiyle razı olur, rıfk (sahibin)'e mahsus bir yardımı vardır ki, şiddet sahipleri bu yardımı göremez. Öyleyse bu, dili olmayan hayvanlara bindiğiniz zaman bunlara konaklama yerlerinde mola verin. Eğer geçtiğiniz arazi çoraksa, oradan hayvanın iliğini kurutmadan çıkın. Gece yürüyüşünü tercih edin. Zîra geceleyin arz, gündüzIeyin dürülmeyecek şekilde dürülür. Yol üzerine (geceleyin) konaklamaktan kaçının. Çünkü o, hayvanların yolu, yılanların sığınağıdır."
Muvatta, İsti'zân 38, (2, 979).
2163 - Ebü Katâde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) yolculuk sırasında geceleyin uyumak üzere konaklayınca sağı üzerine yatardı. Sabah vaktine yakın konaklamış ise, (yastık yerine) kolunu diker, başını avucunun içine koyardı."
Müslim, Mesâcid 313, (683).
2164 - Ebü Salebe el-Huşenî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) sefer sırasında konaklayınca yanında bulunan halk vadilere ve dağ geçitlerine dağılırdı. Bunun üzerine Resülullah (aleyhissalâtu vesselam): "Vadilere ve geçit1ere dağılmanız şeytan işidir" diye ikaz etti. Bundan sonra herhangi bir yere inilince birbirlerine yakın şekilde yerleşirlerdi. Öyle ki, "Üzerlerine bir yaygı atılsa hepsini örter" denirdi."
Ebü Dâvud, Cihad 97, (2628).
2165 - Sehl İbnu Muâz el-Cühenî, babası (Sehl)'den naklen anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) bir gazve sırasında bir yerde konaklamıştı. Askerler konakladıkları yerleri birbirine pek yakın tutarak darlığa sebep oldular ve yolu da kestiler. Bunun üzerine bir dellal çıkararak halka şunu ilan ettirdi: "Konak yerini daraltıp yolu kesenin cihadı yoktur."
Ebü Dâvud, Cihâd 97, (2629, 2630).
ARKADAŞA YARDIM
2166 - Ebü Saîd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kimin yanında fazla hayvan varsa, onu hayvanı olmayana versin. Kimin de fazla azığı varsa onu azığı olmayana versin."
Resülullah, bazı mal çeşitlerini bu suretle saymaya devam etti. Öyle ki, bizden hiç kimsenin (yol sırasında) herhangi bir fazlalıkta hakkı olmadığı düşünvesine vardık."
Müslim, Lukata 18, (1728); Ebü Dâvud, Zekât 32, (1663).
2167 - Hz.Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) gazveye çıkmak arzu etti ve: "Ey Muhâcir ve Ensâr topIuluğu! Kardeşlerinizden öyleleri var ki ne malları var ne de aşîretleri. Herbiriniz, iki veya üç kişiyi yanına alsın" dedi."
(Hz. Câbir devamla der ki): "Bu tamim üzerine ben iki veya üç kişiyi yanıma aldım. (Yol boyu) devemde, diğerlerinin sırası gibi benim de bir (binme) sıram vardı."
2168 - Yine Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) yürüme sırasında geride kalır, (kafileye kavuşturmak için) zayıf hayvanı sürer, üzerindekini terkisine alır ve onlara dua ederdi."
Ebü Dâvud, Cihâd 103, (2639).
KADININ YOLCULUĞU
2169 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allaha ve ahiret gününe inanan bir kadına, bir gece ve gündüz devam edecek bir mesafeye, yanında bir mahremi olmadıkça gitmesi helâl değildir."
Buhârî, Taksîru's-Salât 4; Müslim, Hacc 419, 422, (1339); Muvatta, İsti'zân 37, (2, 979); Ebü Dâvud, Menâsik 2, (1723-1725); Tirmizî, Radâ 15, (1170).


2170 - İbnu Abbas (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular: "Bir erkek, yanında mahremi bulunmayan (yabancı) bir kadınla yalnız kalmasın!"
Bunun üzerine bir adam kalkarak: "Ey Allah'ın Resülü, kadınım hacc için yola çıktı, ben ise falan falan gazvelere yazıldım!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Öyleyse git hanımına yetiş, onunla hacc yap!" diye emretti."
Buhâri, Cezâu's-Sayd 26, Cihâd 140, 181, Nikâh 111; Müslim, Hacc 424, (1341).
YOLCUNUN YANINDA BULUNMASI MEKRUH OLAN ŞEYLER
2171 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "MeIekIer, içinde köpek ve çan bulunan kafileye arkadaşlık etmezler."
Müslim, Libâs 103, (2113, 2114); Ebü Dâvud, Cihâd (2555, 2556); Tirmizî, Cihâd 25, (1703).
Bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Çan şeytanın mizmarları (çalgıları)dır."
Ebü Dâvud'un bir diğer rivayetinde: "MeIekIer, içerisinde kaplan derisi bulunan kafileye refakat etmez" buyurmuştur.
SEFERDEN DÖNÜŞ
2172 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Yolculuk azabtan bir parçadır, herbirinizin yiyeceğine, içeceğine, uykusuna mani olur. Öyleyse işini bitiren âilesirıe dönmede acele etsin.
Buhârî, Umre 19, Cihâd 136, Etime 30; Müslim, İmâret 179, (1927); Muvatta, İsti'zân 39, (2, 980).
2173 - Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Seferden dönünce ailene gece vakti gelme, ta ki kocasını bekleyen kadıncağız usturasını kullansın, dağınık saçlarını tarasın. Sana keys gerekir."
Buhârî, Nikah 120, Umre 16; Müslim, İmâret 183-184, (715); Ebü Dâvud, Cihâd 175, (2776, 2777, 2778); Tirmizî, Radâ 17, (1172) İsti'zân 19, (2713).
2174 - Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Resülullah onları (yolculuktan dönenleri), kadınları ihanet zannı altında tutmuş ve açıklarını aramış olmaları için, evlerinin kapılarını geceleyin çalmaktan nehyetti."
2175 - Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "(Resülullah:) "Kocası gurbette olan (yabancı) kadınların yanına girmeyin. Zîra şeytan, herbirinizin içinde, vücudunuzda kanın dolaştığı gibi, (kendisini hissettirmeden) dolaşır" buyurdu. Biz atılıp sorduk: "Sende de dolaşır mı?" "Bende de (dolaşır), ancak Allah bana yardım etti de (şeytanım) müslüman oldu."
Tirmizî, Radâ 17, (1172).
2176 - Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm), bir gazveden -veya bir seferden- döndüğü vakit Medîne'ye gece ulaşacak olsa girmez, sabahı beklerdi. Sabahtan önce ulaşacak olsa yine girmez, sabah vaktini beklerdi. Derdi ki: "Biraz mühlet tanıyın da kokusunu sürünmemiş olan taransın, kocası gurbette olan usturasını kullansın."
Buhârî, Nikah 120, Umre 16; Müslim, İmâret 183-184, (715); Ebü Dâvud, Cihâd 175, (2776, 2777, 2778); Tirmizî, Radâ 17, (1172) İsti'zân 19, (2713).
2177 - Hz. İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) onları kadınların yanına geceleyin gelmeyi yasakladığı zaman, iki kişi (bu yasağı dinlemeyip), geceleyin evlerine geldi. Her ikisi de evinde hanımının yanında bir yabancı erkek buldu."
Tirmizî, İsti'zân 19, (2713).
DENİZ YOLCULUĞU
2178 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyâllahu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hacc veya umre veya Allah yolunda cihad maksadları dışında gemiye binme. Zîra denizin altında ateş, ateşin altında da deniz vardır."
Ebü Dâvud, Cihâd 9, (2489).
2179 - Mutarrıf der ki: "Denizde ticaret yapmada bir beis yok. Kur'ân-ı Kerîm'de Cenâb-ı Hak ancak hakkı zikreder" sonra da şu ayeti okudu; "Allah'ın lütfuyla rızık aramanız için gemilerin onu yararak gittiğini görürsün..." (Fâtır 12).
Rezîn ilavesidir. Buhârî, bunu bâb başlığında kaydetmiştir (Büyü, 8).


YOLCUYU KARŞILAMA
2180 - Sâib İbnu Yezîd (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Tebük Gazvesi dönüşünde, biz çocuklarla birlikte, Resülullah (aleyhissalâtu vesselam)'ı karşılamak üzere Seniyyetü'l Vedâ'ya gittik."
Buhârî, Cihâd 196, Megâzî 82; Tirmizî, 38, (1718); Ebü Dâvud, Cihad 176, (2779).
2181 - Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) odamda iken Zeyd İbnu Hârise geldi ve kapıyı vurdu. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) üryan vaziyette üzerindeki örtüsünü sürüyerek kalktı. Allah'a yemin olsun, O'nu, daha önce üryan olarak hiç görmemiştim, sonra da görmedim. Zeyd'i kucakladı ve öptü."
Tirmizî, İsti'zân 32, (2733).
2182 - Şa'bi merhum anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm), Câfer İbnu Ebî Tâlib'i karşıladı, kucakladı ve gözlerinin arasından öptü."
Ebü Dâvud, Edeb 157, (5220).
KUDUM (SEFERDEN DONUŞ) NAMAZI
2183 - İbnu Ömer ve Ka'b İbnu Malik (radıyallâhu anhüm) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir seferden dönünce önce mescide uğrardı. Orada iki rekat namaz kılar, ondan sonra evine dönerdi." Nâfi: "İbnu Ömer de öyle yapardı" demiştir."
Ebü Dâvud, Cihâd 178, (2781, 2782).
MÜSÂBAKA VE ATICILIKLA İLGİLİ HÜKÜMLER
2184 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şu üç şeyde armağan vardır: Deve yarışı veya at yarışı veya ok yarışı."
Ebü Dâvud, Cihad 67, (2574); Tirmizî, Cihâd 22, (1700); Nesâî, Hayl 14, (6, 226, 227).
2185 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) atı antremana tâbi tutar, (sonra da) onunla yarışa katılırdı."
Ebü Dâvud, Cihâd 67, (2577).
2186 - Yine İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) atlar arasında yarışma yaptırdı. Hedefte, beş yaşına basanları tafdîl etti."
Ebü Dâvud, Cihâd 67, (2576).
2187 - Yine İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm), antrenmanlı atı el-Hafya'dan Seniyyetu'l-Vedâ'ya kadar koşturdu. Antrenmanlı olmayanı da Seniyyetü'l-Vedâ'dan Benî Zürayk Mescidi'ne kadar koşturdu."
Buhârî, Salât 41, Cihâd 56, 57, 58, İ'tisam 16, Müslim. İmâret 95, (1870); Muvatta, Cihâd 45, (2, 467, 468); Ebü Dâvud, Cihâd 67, (2575), Tirmizi, Cihâd 22, (1699); Nesâî, Hayl 13, (6, 226).
2188 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim, iki at arasına, geçeceğinden emin olunmayan bir üçüncü at dahil ederse, bu kumar olmaz. Kim de geçeceğinden emin olunan atı dahil ederse bu kumar olur."
Ebü Dâvud, Cihâd 69, (2579).
2189 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam)'ın Adbâ adında bir devesi vardır. Bu bütün yarışları kazanırdı. Bir gün binek devesi üzerinde bir bedevi geldi ve yarışta Adbâ'yı geçti. Bu durum Ashâb'ın ağrına gitti. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm), üzüntülerini yüzlerinden okuyunca şu açıklamayı yaptı:
"Yeryüzünde, yükselttiği herşeyi arkadan alçaltmak Allah üzerine bir haktır."
Buhârî, Cihâd 59, Rikâk 38; Ebü Dâvud, Edeb 9, (4802); Nesâî, Hayl 14, (6, 227).

2190 - Fukaym el-Lahmî anlatıyor: "Ukbe İbnu Âmir (radıyallâhu anh)'e dedim ki: "Sen yaşlanmış bir ihtiyar olduğun halde bu iki hedef arasında gidip geliyorsun, artık bu sana meşakkat veriyor olmalı."
Bana şu cevabı verdi:
"Eğer Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan işittiğim bir söz olmasaydı kendimi bu sıkıntıya atmazdım. Efendimizin şöyle söylediğini işittim:
"Kim atıcılık öğrenir ve sonra brakırsa o bizden değildir - ueya: asi olmuştur."
Müslim, İmaret 169, (1919),
2191 - Ukbe İbnu Âmir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah tek bir ok sebebiyle üç kişiyi cennete koyar:
1- Onu yapan; yeter ki bunu hayır maksadıyla yapsın.
2- Atan.
3- Atana ulaştıran."
Ebü Dâvud, Cihâd 24, (2513); Tirmizî, Fedâilu'l-Cihâd 11, (1637); Nesâî, Cihâd 26, (6, 28), Sayl 8, (6, 222, 223).
2192 - Bir rivâyette ise şöyle buyurulmuştur: "(Allah tek bir ok sebebiyle üç kişiyi cennete koyar: Yapan, yeterki hayır maksadıyla yapsın, atan) ve oku atana veren (münebbil). Atın, binin. Sizin (ok) atmanızı, ben binmenizde daha çok seviyorum. Her eğlence batıldır. Eğlenceleriniz içinde sadece şu üç şey (mübahtır), övgüye değer: Kişinin atını te'dib etmesi, hanımıyla mulatafede bulunması, yayla ok atıp, atılan okları toplaması. Bunlar Hakk'tandır. Kim öğrendikten sonra atışı, nefretle terkederse bilsin ki, bir nimeti terketmiştir -veya şöyle dedi-: "Bu nimete karşı nankörlük etmiştir."
Ebü Davud, Cihâd 24, (2513).
2193 - Seleme İbnu'l-Ekva' (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) çarşıda ok yarışı yapan Benî Eslem'den bir grupla karşılaşmıştı. Onlara: "Ey İsmailoğulları atın, zîra atalarınız atıcı idiler. Atın, ben falan kabileyi tutuyorum" dedi.
Bu söz üzerine bir grup atıştan vazgeçti. Efendimiz:
"Ne oldu, niye atmıyorsunuz?" diye sordu. Şöyle cevap verdiler:
"Nasıl atalım, siz öbür tarafı tutuyorsunuz!" Bunun üzerine:
"Atın! dedi, ben hepinizi, her iki tarafı da tutuyorum."
Buhârî, Cihâd 78, Enbiyâ 12, Menâkıb 4.
ATIN VASIFLARI
2194 - Ebü Vehb el-Cüşemî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Size alnı sakar, ayakları sekili kahverengi atı veya alnı sakar ayakları sekili kızıl atı veya alnı sakar, ayakları sekili siyah atı tavsiye ederim."
Ebü Vehb'e: "Kızılın tafdil edilişinin sebebi nedir?" diye soruldu. Şu cevabı verdi:
"Çünkü, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselâm) bir seriyye göndermişti. Zafer haberini ilk getiren kızıl atın sahibi idi."
Ebü Dâvud, Cihâd 44, (2544); Nesâî, Hayl 3, (6, 218, 219).
Nesâî'de şu ziyade vardır: "(Allah yolunda) at besleyin, alınlarından ve arkalarından okşayın. Boyunlarına takı bağlayın fakat kiriş bağlamayın."
"Kiriş bağlamayın" ibaresi şunu ifade eder: Araplar cahiliye devrinde nazar değmnesine karşı atlarına kiriş bağlarlardı. Bu hadisle Resülullah bu işin, Allah'ın kaderinden hiçbirşeyi geri çeviremeyeceğini onlara bildirmiş oldu. Mamafih bu ibarenin: "Atın üzerinde, cahiliye devrindeki gibi intikam almaya kalkmayın" mânasını taşıdığı da söylenmiştir. (Zira evtâr, "vitr" kelimesinin de cem'idir. Vitr, intikam demektir."
2195 - Hz. Ebü Katâde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Atların en hayırlısı alnında küçük bir sakar, üst dudağında beyaz beneği olan siyahtır. Bunun üç ayağı sekili, ön sağ ayağı sekisiz siyah takip eder. Eğer siyah değilse aIacası, böyle olan kahverengi hayırlıdır."
Tirmizî, Cihâd 20, (1696, 1697); İbnu Mâce, Cihâd 14, (2789).
2196 - Hz. İbnu Abbâs (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Atın bereketi kızıllığındadır" buyurdu."
Ebü Dâvud, Cihâd 44, (2545); Tirmizî, Cihâd 20, (2454).
2197 - Hz. Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) şikâl attan hoşlanmazdı. Bu, atın ön sağ ve arka sol ayağında veya ön sol, arka sağ ayağında (çaprazlama) seki bulunmasıdır. Ancak şikâl için şöyle diyen de olmuştur: "Atın üç ayağının sekili, birinin sekisiz olmasıdır veya üçünün sekisiz, birinin sekili olmasıdır, şikâl sadece arka ayakta olur. Şu da söylenmiştir: "Şikâl, beyazlı alaca ihtilafının çaprazlama olmasıdır."
Müslim, İmâret 102, (1875); Ebü Dâvud, Cihâd 46, (2547); Tirmizî, Cihâd 21, (1698); Nesâî, Hayl 4, (6, 219).
2198 - Urve İbnu'l-Ca'd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Atın alnına hayır bağlanmıştır: "Bu hayır), sevap ve ganîmettir. Bu hal kıyamete kadar bâkidir."
Buhârî, Cihâd, 43, 44, Humus 8; Müslim, İmâret 98, (1873); Tirmizî, Cihâd 19, (1694); Nesâî, Hayl 7, (6, 222).
2199 - Utbe İbnu Abdillah es-Sülemi (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhisssalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Atın alnındaki tüyleri kesmeyin (boynunun üstündeki) yeleleri de kesmeyin, kuyruğundaki tüyleri de. Çünkü kuyruğu sinekleri vs. kovalar, yeleleri onu ısıtan elbisesidir, alnı ise orada hayır bağlıdır."
Ebü Dâvud, Cihâd 43, (2542).

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...