Resûlullaha itâ'at Allah'a itaat ayrı mıdır?
Resûlüne imân ve itâat olmadan Allah'a imân ve itâat olmaz. Çünkü Allahü teâlâ, kendine itâ'ati, bir çok âyette, Resûlü ile birlikte zikretmiştir. Meselâ buyuruyor ki:
(Resûle itâ'at eden, Allah'a itâ'at etmiş olur.) [Nisâ 80]
(Resûl, size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının!) [Haşr 7]
(De ki "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin!") [A.İmrân 31]
[Bu âyet-i kerîme inince, münâfıklar, şimdiki mürted ve zındıklar gibi, "Muhammed kendine tapılmasını istiyor" dediler. Bunun üzerine aşağıdaki âyet-i kerîme indi. (Şifâ-i şerîf)]
(De ki, "Allah'a ve Peygambere itâ'at edin! Eğer [Peygambere uymayıp] yüz çevirirlerse, [kâfir olurlar] Elbette Allah kâfirleri sevmez.) [A.İmrân 32]
Allahü teâlâ, Peygamber efendimize itâati emrettiği gibi, ona muhâlefeti, isyânı da yasaklamıştır:
(Kim Allah'a ve Resûlüne isyân eder ve hududullahı aşarsa Allah onu, temelli kalacağı Cehenneme sokar.) [Nisâ 14] [Hududullah, Allah'ın emir ve yasakları]
(Doğru yol belli olduktan sonra, Peygambere karşı geleni ve mü'minlerin yolundan başka bir yola uyanı, o yolda bırakır ve cehenneme sokarız.) [Nisâ 115]
Allah'a, Resûlüne isyân
(Allah ve Resûlüne karşı gelen, bilsin ki Allah'ın azâbı çetindir.) [Enfal 13]
(Ey îmân edenler, sizi hayat verecek şeylere [dinin emîrlerine] da'vet edince, Allah'a ve Resûlüne icâbet edin!) [Enfâl 24]
(Allah'a ve Resûlüne karşı gelen, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.) [Ahzâb 36]
Sünnet-i seniyyeye uymanın farz olduğunu yukarıda âyet-i kerîmelerle bildirmiştik. Bu konudaki hadîs-i şerîflerden birkaçı da şöyle:
(Bana uyan Cennete girer, isyân eden giremez.) [Buhârî]
(Resûlün harâm kılması, Allah'ın harâm kılması gibidir.) [Tirmizî]
(Allah'ın kitabına, Peygamberin sünnetine sarılan sapıtmaz.) [Hâkim]
(Sünnetimden yüz çeviren benden değildir.) [Müslim]
(Benden sonra ihtilâflar çıkar. O zaman sünnetime ve hülefa-i râşidînin sünnetine uyun!) [Tirmizî]
Kur'ân-ı kerîm, Peygamber efendimize inmiştir. Muhatabı odur. Eshâb-ı kirâm, Peygamber efendimize, Kur'ân-ı kerîmin açıklamasını suâl ederlerdi. Açıklamayı gerektirmiyen âyetler hariç, her âyetin açıklamasını bilen yalnız odur. Resûlullah efendimizin bildirdiğinden başka türlü açıklamak yanlış olmakla kalmaz, Allah'a ve Resûlüne iftirâ olur. Hiç bir kimse, Peygamber efendimizden daha iyi bildiğini söyleyemez. Çünkü Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Size kitabı, hikmeti getiren ve bilmediklerinizi öğreten bir Peygamber gönderdik.) [Bakara 151]
Demek ki, Peygamber efendimiz, Kitabın [Kur'ân-ı kerîmin] dışında, bir de hikmet getirmiştir.
Ayrıca, Kurân-ı kerîme rağmen, insanların bilmediği şeyleri de öğretmiştir. Allahü teâlâ, hikme ehlini de övmüştür:
(Allah, hikmeti kime dilerse ona verir. Kime de hikmet verilmişse, muhakkak ona çok hayr verilmiştir.) [Bekara 269]
Hikmet, fen ma'nâsına geldiği gibi, fıkıh ilmi ma'nâsına da gelir. (Dürr-ül muhtâr)
Peygamber efendimiz, İbin Abbâs hazretleri için, (Yâ Rabbî, bunu fakîh kıl, hikmet sâhibi eyle ve buna Kur'ân-ı kerîmin bilgilerini ihsân eyle) buyurdu. (Buhârî)
Kur'ânı ehli olan açıklar
Peygamber efendimiz, fıkh bilgilerini de eshâb-ı kirâma öğretmiştir. Peygamberimizin öğrettiklerine sünnet dendiği için, öğrettiği fıkh ilmine de sünnet de denir.
İmâm-ı Şâfiî hazretleri, (Bu âyetteki hikmet'ten maksat, Resûlullahın sünnetidir. Önce Kur'ân zikredilmiş peşinden hikmet bildirilmiştir) buyuruyor. (Risâle s.78)
Kurân-ı kerîm açıklamasız öğrenilseydi, Peygamber efendimize, (tebliğ et yeter) denilirdi, ayrıca (açıkla) denmezdi. Halbuki, açıklanması da emredilmiştir:
(Kur'ânı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 44]
(Biz bu Kitabı, hakkında ihtilâfa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve imân eden bir kavme de hidâyet ve rahmet olsun diye sana indirdik.) [Nahl 64]
Bu âyet-i kerîmeler, açıklamayı gerektiren âyetlerin bulunduğunu gösterdiği gibi, bunu açıklamaya Resûlullah efendimizin yetkisi olduğunu da göstermektedir.
Kurân-ı kerîmde her bilgi vardır. Ancak açık değildir. Peygamber efendimiz bunları vahy ile öğrenmiş ve ümmetine bildirmiştir. Bir âyet-i kerîme meâli:
(Onun sözleri vahydir.) [Necm 4]
Hz.Cebrâil, Peygamber efendimize gelip 5 vakit namazın her şeyini bizzat tatbîkî olarak öğretmiştir.
Peygamber efendimiz de (Namazı benim kıldığım gibi kılınız) buyurmuştur. (Buhârî)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder