2/09/2010

islam ahlakı

İhlas ve riya
İhlas ve riya
Sual: İhlas ve riya ne demektir?
CEVAP
İhlâs, gerek beden ile, gerek mal ile yapılan farz veya nâfile bütün ibâdetleri, Allah rızası için yapmaktır. Mal, mevki, saygı, şöhret kazanmak için yapılan ibâdette ihlâs olmaz, riyâ olur. Böyle ibâdete sevap verilmez. Günah olur, azaba layık olur. Haram işleyenlerle, bid’at ehli ile, kâfirlerle,  arkadaşlık, komşuluk edenlerin ihlâsları kalmaz.
İmâm-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İbâdet yaparken, Allahü teâlâ emrettiği ve beğendiği için yapmaya niyet etmelidir. Bütün işlerin, iyiliklerin hep ihlâs ile yapılması lâzımdır. Kiminde, ihlâs, kendini zorlayarak hâsıl olur ve kısa bir zaman devam eder. Sonra kalbe nefsin arzuları gelir. Devamlı ihlâs sahiplerine Muhlas denir. Zahmet çekerek elde edilen, devamsız ihlâs sahiplerine Muhlis denir. Muhlas olana, ibâdet yapmak, tatlı ve kolay olur. Çünkü bunlarda, nefislerinin arzusu ve şeytanın vesvesesi kalmamıştır. Böyle ihlâs, insanın kalbine ancak bir evliyanın kalbinden gelir.
Muhlis olarak ibâdet etmek övülmüştür. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (De ki, ben ancak Allaha muhlis olarak ibâdet ederim.) [Zümer 14]
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki: (İhlas ile yapılan ibâdet az da olsa insana kâfi gelir.)
Murad, istek, arzu demektir. Tasavvufta ise Murad, seçilmiş kimse demektir.
 Allahü teâlânın rızasına kavuşturucu iki yol vardır. Birisi talibler yolu, ikincisi, muradlar yolu. Yani seçilmişlerin yoludur. Birinci yoldaki talibler, sıkıntı çekerek yürürler. İkinci yoldaki muradlar ise sıkıntı çekmeden, hatta nazlı nazlı okşanarak maksada kavuşurlar. Bu yol, peygamberlerin ilerledikleri yoldur. Bu yol bazı evliyaya da ihsan edilir.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:  (Allah, dilediğini kendine seçer, kendine kavuşmak isteyenlere de, kavuşturan yolu gösterir.) [Şura 13]
Devamsız olan ihlâs ile yapılan ibâdetler de, zamanla nefsi zayıflatır, devamlı ihlâs elde etmeye sebep olur. Süfyan-ı Sevri hazretleri, (Allah rızası için, niyet etmeden yemeğe dâvet edene bir günah, niyet etmeden gidene de, iki günah yazılır) buyuruyor.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Amellerinizi Allah için halis kılın. Çünkü Allahü teâlâ, ancak kendisi için ihlâsla yapılan ameli kabul eder. [Dâre Kutnî]
(İbadetlere riya karıştırmayın ki amelleriniz boşa gitmesin.) [Deylemî]
(İbadetine riya karıştırana ahirette denir ki: Git sevâbını o kişiden iste.) [İ. Mâce]
(Sırf Allah rızâsı için, arkadaşını veya bir hastayı ziyaret eden için, Allahü teâlâ buyurur ki: Ne güzel ettin. Cennette kendine bir köşk hazırlamış oldun.) [Buhârî]
(Allah rızası için câmi yapana cennette bir köşk verilir.) [Taberânî]
(Kim Allah için yenerse gazabını, Allah da, ondan def eder azâbını.) [Taberani]
(Allah rızası için, ana babasına itaat ederek güne başlayana cennetten iki kapı açılır.) [İ.Asakir]
(Dünya ve ahiret hayırlarına kavuşmak için, Allahı ananlarla beraber ol, hep Allahı an, Allah için sev, Allah için buğzet.) [Ebu Nuaym]
(İbadetleri ihlas ile yap! İhlas ile yapılan az amel, kıyamette sana yetişir.) [Ebu Nuaym], (Allah rızası için affedeni, Allahü teâlâ yükseltir.) [Müslim]
(Sabırlı ve ihlâslı olanlar, hesaba çekilmeden cennete girer.) [Taberânî]
(40 gün Allah için ihlâsla ibadet yapanın, kalbinden diline hikmet pınarları akar.) [Ebuş-şeyh]
(İhlaslı olanlara müjdeler olsun. Onlar fitne karanlıkları içinde, parlayan ışıklardır.) [E.Nuaym]
(İhlasla “Lâ ilahe illallah” diyen cennete girer.) [Bezzar]
(Cennetin güzel köşkleri, Allah rızası için birbirini sevenler içindir.) [Ebuş-şeyh]
(Allah rızasından başka maksat için ilim öğrenen veya ilmini dünya menfaatine alet eden, cehennemdeki yerine hazırlansın!) [Tirmizî]
Kur’anı kerimde salihler övülürken buyuruluyor ki: (Onlar, kendi canları çekerken yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz bunları Allah rızası için veriyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz.” derler.) [İnsan 8,9]
Münafıklık

Münafıklık

Sual: Allaha inanıyor, namaz kılıyorum. Fakat çok günah işliyorum. Ben münafık mıyım?
CEVAP
Allahü teâlâya inanan mümindir. Kimse zorlamadan namaz kıldığınıza göre, münafık olmanız mümkün değildir.
Yalan söylemek, emanete hıyanet etmek ve verdiği sözde durmamak münafıklık alametidir. Fakat bu günahları işliyene münafık denmez.
Münafık, inanmadığı hâlde, herhangi bir dünya menfaati için inanmış gibi görünen kimsedir. Eshab-ı kiramı seven de münafık olamaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Alinin sevgisi [radıyallahü anhüm] bir münafığın kalbinde toplanmaz.) [Taberânî]
(Ensarı ancak mümin sever. Ancak onlara münafık buğzeder.) [Buharî ]
Sözün kısası, Allahü teâlâya ve Onun Resulü Muhammed aleyhisselama inanan kimse mümindir. Çok günah işlese de münafık değildir.
Kalb ve Yürek

Kalb ve Yürek

Sual: Kalb ile yürek farklı mıdır? Kalbi nasıl temizlemek gerekir?
CEVAP
Göğsün sol tarafındaki et parçası yürektir. Yürek, hayvanlarda da bulunur. Kalb, yürekte bulunan bir kuvvettir. Görülmez. Ampulde bulunan elektrik cereyânı gibidir. Buna, gönül de denir. Gönül, insanlarda bulunur, hayvanlarda bulunmaz.
Bedendeki bütün a’zâ, kalbin emrindedir. His uzuvlarımızın duydukları bütün bilgiler kalbde toplanır. İnanmak, sevmek, korkmak, insanın kalbindedir. Îmân eden, kâfir olan, kalbdir. Kalbi temiz olan, dîne uyar. Kalbi kötü olan dinden kaçar. Güzel, iyi ahlâkın ve kötü huyların yeri kalbdir. Allahü teâlâ dinlerini, peygamberleri, kalbi temizlemek için gönderdi. Kalbi temiz olan, herkese iyilik eder. Dünyada rahat, huzûr içinde yaşar. Âhırette de sonsuz saâdete kavuşur. Kötü huylar, kalbi, rûhu hasta eder. Hastalığın artması, kalbin, rûhun ölümüne sebep olur. Önce kalbi temizlemek lâzımdır. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Kalb bozuk olunca, bedenin işleri de hep bozuk olur.) [Beyhekî]
(Her pasın cilâsı vardır. Kalbin pasının cilâsı da estagfirullah demektir.) [Deylemî]
(Nem sebebiyle demir paslandığı gibi, günâh sebebiyle kalb de paslanır. Kalbin cilâsı ölümü çok hatırlamak ve Kur’ân-ı kerîm okumaktır.) [Beyhekî]
(Mü’minin kalbi temiz, kâfirin kalbi karadır.) [Taberânî]
(Bir kimse, günâh işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta hâsıl olur. Eğer tevbe ederse, o leke silinir. Tevbe etmeyip tekrar günâh işlerse, o leke büyüyüp kalbin tamamını kaplar.) [Harâitî]
İnsanı Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine kavuşturan yol kalbdir. İnsanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylerin en zararlısı, kalbin kararmasıdır. Bu sevgi, kötü arkadaşlardan ve lüzûmsuz ve zararlı şeyler seyretmekten hâsıl olur. Faydasız kitap, [roman, hikâye, gazete, dergi] okumak, lüzûmsuz şeyler konuşmak, bu sevgiyi arttırır. Kadın ve kadın resimleri [resimli dergi, filimler, tv] seyretmek, şarkı, çalgı dinlemek, bu sevgiyi kalbde yerleştirir. Bunların hepsi, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştırır. Kalb, sevgi yeridir. Sevgi bulunmıyan kalb ölmüş demektir. İslâmiyetin emir ve yasaklarına uymalıdır. Kalbi uyanık olmayanın, Allahü teâlânın varlığını, büyüklüğünü ve Cennet ni’metlerini ve Cehennem ateşinin şiddetini hâtırlamıyanın, düşünmiyenin bedeninin İslâmiyete uyması güç olur. Bedenin İslâmiyete severek ve kolay uyması için, kalbin temiz olması lâzımdır. Kalbin temiz ve nefsin mutmainne [uysal] olduğunun alâmeti, bedenin İslâmiyete seve seve uymasıdır.
Namaz kılmak, kalbi temizler. Günâhların affedilmesine sebep olur. Fakat, kulluk vazîfesi olduğunu düşünmeden, şehvetlerini, dünya çıkarlarını düşünerek kılınan namaz, şartlarına uygun olup, sahîh olsa bile, dünyada ve âhırette faydası olmaz. Namaz kılarken, Allahü teâlânın büyüklüğünü, O’nun emrini yapmayı düşünmek lâzımdır. Ancak, böyle kılınan namaz, kalbi temizler, insanı kötülük yapmaktan korur.
Feyz, kalbden kalbe gelen, insana Allahü teâlânın râzı olduğu şeyleri yaptıran nûrdur, bir kuvvettir. Feyzler, Resûlullahın mübârek kalbinden yayılmakta, evliyânın kalbleri vâsıtası ile, evliyâyı çok seven kalblere gelmektedir. Feyze kavuşan bir insanın kalbi, ilimler, ma’rifetler, kerâmetler hazînesi olur. Bu saâdete kavuşmak için, Ehl-i sünnet i’tikâdında olmak ve dinin emîr ve yasaklarına uymak şarttır.
Bedeni besleyen rızıklar ve kalbi temizleyen feyzler, ezelde takdîr ve taksîm edilmiştir. Fakat, bunlara kavuşmak için, âdet-i ilâhiyyeye uymak, sebeplerini aramak, bulmak için çalışmak lâzımdır. Şartlarına uyarak çalışana elbet verilir. Kıymetli ulemâ ve evliyânın kitaplarından hazırlanmış olan bizim yayınlardan ilmihâl ve dokuzlu kitaplardan hergün bir veya iki sayfa okuyan feyz alır. Feyz, nûr demektir. Nûr kalbe yağar, kalbi temizler. Okudukça kalb nûrlanır. Okuduğunu da anlamaya başlar. Evliyâ, Resûlullahı iyi tanıdığı için, Onun mübârek kalbinden feyz alır ve bu feyzler, bunun kalbinden, kendisine bağlananların kalblerine akar. Feyz gelen kalb temizlenir. Ahlâkı güzel olur. Velînin kalbindeki feyzler, nûrlar, güneşin ziyâsı gibi yayılır. Onu seven müslümanların kalblerine akar. Onların bu feyzleri aldıklarından haberleri olmaz. Kalblerinin temizlendiğini anlarlar. Karpuzun güneş karşısında olgunlaştığı gibi, kemâle gelirler. Eshâb-ı kirâm, Resûlullahın sohbetinde, böyle kemâle geldi.
Kalb kırmak

Kalb kırmak

İyilik, her yerde iyidir. Fakat akrabaya yapılırsa daha sevab olur. Kalb kırmak kötüdür. Yakınların kalbini kırmak daha kötüdür. Hadis-i şerifte (Kalb kırmak, Kâbeyi yetmiş defa yıkmaktan daha kötüdür) buyuruluyor. Büyükler buyuruyor ki:
İyi müslüman hiç gönül kırmaz.
Bilir bundan büyük günah olmaz.
Kalbi temizlemek

Kalbi temizlemek

Sual: Kalbi temizlemek için ne yapmalıdır?
CEVAP
Kalbi karartan günahlardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta hasıl olur. Eğer tevbe ederse, o leke silinir. Tevbe etmeyip tekrar günah işlyerse, o leke büyür ve kalbin tamamını kaplar, kalb, kapkara olur.) [Haraiti]
Günahlar kalbi kararttığına göre günaha sebep olacak şeylerden de kaçmak gerekir. Mesela uyku mübahtır. Ancak çok uyumak kalbe kasvet verip günah işlemeye zemin hazırlar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Üç şey kalbe kasvet verir: Yemeği, uykuyu ve rahat olmayı sevmek.) [Deylemî]
Günah işleyince, hemen tevbe ve istigfar etmelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Paslanan her şeyin bir cilası vardır. Kalbin cilası "Estagfirullah" demektir.) [Deylemî]
Ölümü çok hatırlamak da kalblerin pasını siler. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Su değdiği, [rutubette kaldığı] zaman demirin paslandığı gibi, kalbler de [günah yüzünden] paslanır.) Orada bulunanlar, (Kalblerin cilası nedir ya Resulullah) dediler. Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Ölümü çok hatırlamak ve Kur'an-ı kerim okumaktır.) [Beyhekî]
Temiz ve Kirli Kalb
Müminin kalbi temizdir. Fâsıkların kalbi kirlidir, karadır. Kâfirlerin kalbi ise simsiyahtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Müminin kalbi temizdir, orada parlayan bir ışık vardır. Kâfirin kalbi simsiyahtır ve terstir.) [Taberânî]

Kalbi temizlemek
Sual: Kalbin karardığı nasıl bilinir, temizlenmesi nasıl olur?
CEVAP
Haram yemek kalbi karartır, hasta eder. Zünnun-i Mısri hazretleri buyurdu ki: Kalbin kararmasının dört alameti vardır:
1- İbadetin tadını duymaz.
2- Allah korkusu hatırına gelmez.
3- Gördüklerinden ibret almaz.
4- Okuduklarını, öğrendiklerini anlayıp kavrayamaz.
Muhammed bin Fadl Belhi hazretleri de buyurdu ki: Kalbin kararmasına 4 şey sebep olur:
1- Öğrendiği ile amel etmemek.
2- Bilmeyerek yapmak.
3- Bilmediklerini öğrenmemek.
4- Başkasının öğrenmesine mani olmak.
Nefs, kötü isteklerden [dinin yasakladığı şeylerden] kurtarılınca, kalb temizlenir.
Kalbi temizlemek için riyazet ve mücahede gerekir. Riyazet, nefsin arzularını yapmamaktır. Nefsimiz, haramları, mekruhları arzu eder. Bunlardan kaçmak gerekir. Mücahede, nefsin istemediği şeyleri yapmak demektir. Nefsimiz, iyilik ve ibâdet yapmak istemez. İyilik ve ibâdet ederek kalbi temizlemelidir!
Nefsin istediği her şey, sonsuz ahiret nimetleri yanında kıymetsizdir. Ahiret nimetleri altın ise, dünya menfaatleri teneke bile değildir. Bu geçici basit menfaatler, sonsuz nimetlerle mukayese bile kabul etmez.
Kalbi Sıkan İş
Kalbi Sıkan İş
Sual: Bir işi yaparken kalbime bir sıkıntı geliyor. Ne yapmak gerekir?
CEVAP
Muhammed Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
Kalbinin ürperdiği işi yapma! Nefsine uyma! Şüphe ettiğin işlerde kalbine danış! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Nefse sükunet ve kalbe ferahlık veren iş, iyi iştir. Nefsi azdıran, kalbe heyecan veren iş günahtır.) [Beyhekî]
(Helal olan şeyler bellidir. Haramlar da bildirilmiştir. Şüpheli olanlardan kaçınız! Şüphesiz bildiklerinizi yapınız!) [Taberânî]
Bu hadis-i şerifler gösteriyor ki, şüphe edilen ve kalbi sıkan şeyi yapmamalı! Şüphe edilmeyeni yapmak caiz olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Allahın, Kur'an-ı kerimde helal ettiği şeyler helaldir. Kur'an-ı kerimde bildirmediği şeyleri affeder.) [Tirmizî]
Şüpheli birşeyle karşılaşınca, eli kalb üzerine koymalı, kalb çarpması artmazsa, o şeyi yapmalı! Eğer, fazla çarparsa yapmamalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Elini göğsüne koy! Helal şeyde kalb sakin olur. Haram şeyde çarpıntı olur. Şüpheye düşersen yapma! Din adamları fetva verseler de yapma!) [İ. Ahmed]
İmanı olan, büyük günaha düşmemek için, küçük günahtan kaçar.[C.2 m.110]
 Bozuk Kalbliler
Bozuk Kalbliler
İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki: Allahü teâlânın emirlerini yapmamak kalbin bozuk olmasındandır. Kalbin bozuk olması, dine tam inanmamaktır. İmanın alameti, dinin emirlerini seve seve yapmaktır. [Namaz kılmayıp günah işliyenin, (Benim kalbim temiz, sen kalbe bak) demesinin çok yanlış olduğu buradan da anlaşılır.]
Kalb, sevgi yeridir. Sevgi bulunmıyan kalb ölmüş demektir. Kalbde, ya dünya sevgisi veya Allah sevgisi bulunur. Allahı anarak, ibâdet yaparak, kalbden dünya sevgisi çıkarılınca, kalb temiz olur. Bu temiz kalbe, Allah sevgisi, kendiliğinden dolar. Günah işleyince, kalb kararır, hastalanır, dünya sevgisi yerleşir ve Allah sevgisi gider. Kalbin bu hali, bir şişeye benzer. Su doldurunca, havası çıkar. Suyu boşaltınca, hava kendiliğinden dolar.
Dört Engel
Dört Engel
Kalbi temizlerken dört engel çıkar:
1- Mal sevgisi: Malın kendisi değil, sevgisidir. Kalbi temizlemek, ahireti kazanmak için malın önemi büyüktür. Fakat mal sevgisi engeldir. Mal sevgisini kalbden çıkarmalıdır!
2- Makam sevgisi: Ahiret nimetlerini elde etmek için makam ve mevki elbette iyidir. Mal gibi makamın da kendisi değil sevgisi engeldir. Hizmet için bir makama talip olmak başka şey, nefsin arzularını tatmin için makam sahibi olmak ayrı şeydir.
3- Yabancı sevgi: Allah sevgisinden başka her sevgiyi kalbden çıkarmalıdır!
4- Günah: Her günaha tevbe etmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kim günah işlerse, kalbinde siyah bir nokta hasıl olur. Tevbe ederse silinir. Günahlara devam ederse, o leke büyüyüp kalbin tamamını kaplar.) [Nesâî]
Bu dört engeli aşmak için dört şey gerekir.
1- Çok yememek, helalinden yemek.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Çok yiyip içmekle kalbinizi öldürmeyin!) [İ.Gazali]
(Haram karıştırmadan, kırk gün helal yiyenin kalbi nurla dolar. Kalbine nehir gibi hikmet akar. Dünya sevgisi kalbinden çıkar.) [Ebu Nuaym]
2- Çok uyumamak.
Çok yiyen çok su içip çok uyur. Çok uyuyan da Kıyamette pişman olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Allahü teâlâ, çok yiyip içeni ve çok uyuyanı sevmez.) [İ.Gazali]
3- Çok konuşmamak.
Hadis-i şerifte, (Çok konuşan çok hata eder, çok günah işler. Çok günah işliyen de, Cehenneme gider) buyuruldu. (Ebu Nuaym)
4- Kötülerden uzak durmak.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Kişinin dini, arkadaşının dini gibidir, kiminle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin.) [Hakim]
Kalb ile işlenen günahlar
Kalb ile işlenen günahlar
Sual: Kalp ile işlenen günahlar nelerdir?
CEVAP
Hep evinde duran veya hasta olup dışarı çıkamayan kimse de günah işleyebilir. Kalb ile işlenen altmıştan fazla günah vardır. Bunlardan bazıları kısaca şöyledir:
Tul-i emel, zevk sürmek için çok yaşamayı istemektir. Tul-i emelin sebepleri, dünya zevklerine düşkün olmak ve ölümü unutmak ve sıhhatine, gençliğine aldanmaktır. Tul-i emelli, ibâdetleri vaktinde yapmaz, tövbeyi terk eder. Kalbi katı olur. Nasihat tesir etmez. Ölümü unutur. Hep dünya malına ve mevkiine kavuşmak için ömrünü harcar, ahireti unutur, dünyanın faydasız zevkini düşünür. Bunlardan kurtulmak için, ölümün her an gelebileceğini düşünmeli, sıhhatin, gençliğin ölüme mani olmadığını unutmamalıdır! Birçok hastanın iyileşip yaşadığı, sağlam birçok kişinin öldüğü çok görülmektedir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (İnsan yaşlandıkça, mal hırsı ve tul-i emeli gençleşir.) [Müslim]
Kibir, kendisini bir veya birkaç bakımdan başkasından üstün görmektir. Yanına başkasının oturmamasını istemek, doğru sözü kabul etmemek, kusurunu söyleyene teşekkür etmemek ve hep zenginin davetini tercih etmek kibir alametidir. Kibirli olan, salih insan olamaz. Kibir, her iyiliğe engeldir. Kibirli değilim diyen, kibirlidir. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki: (Allah, kibredenleri sevmez.) [Nahl 23]
Ucup kendisini başkasından üstün bilmek, yaptığı iyi işler sebebiyle kendini beğenmektir. Ucbeden, günahlarını hatırlamaz. Allahü teâlânın kendine ihsan ettiği iyilik etme nimetini kendinden bilir, kabiliyeti ile övünür.
Suizan, birinin kötü bir iş yaptığını zannetmektir. Kalbe gelen kötü düşünce, o hâliyle suizan olmaz. Kalbin o tarafa kayması suizan olur. Mesela birisinde bir kalem görünce, (Acaba bu kalemi çalmış olabilir mi) diye düşünmek suizan olmaz. (Çalmış olabilir) diye zannetmek suizan olur.
Haset, kıskanmak, çekememektir. Onun haklı olan sözlerini ve nasihatlerini reddeder. Kendisinden üstün bile olsa, ona karşı kibirlenir, ondan bir şey sorup öğrenmek istemez. İnsan, hasetten kurtulamaz. Mesela birinin iyi bir arabasını görünce, onda kusur arar. (Şurası şöyle, burası böyle) der.
Haset edenin ömrü üzüntü ile geçer. Haset ettiği kimsenin nimetinin azalmadığını, hatta arttığını görerek, sinir krizi geçirir. Hasetten kurtulmak için, haset ettiğine hediye vermeli, ona karşı tevazu göstermeli ve onun nimetinin artması için duâ etmelidir.
Hıkd, başkasından nefret etmek, ona karşı kin beslemektir. Kendine nasihat verene kin beslemek haramdır. Onu sevmek, ona hürmet etmek gerekir. Hâlbuki o, kendisi ile aynı derecede veya daha üstün olana kızar. Bir şey yapmak elinden gelmediği için, ona karşı kibirlenir. Tevazu gösterilmesi gerekene tevazu edemez. Onun haklı sözlerini, tavsiyelerini kabul etmez. Herkese karşı ondan daha üstün olduğunu göstermek ister. Ona eziyet verse de, özür dilemez.
Şematet, başkasına gelen belaya sevinmektir. Hadis-i şerifte, (Arkadaşınıza şematet ederseniz, Allahü teâlâ, belayı ondan alır, size verir) buyuruldu.
Hicr, dostuna darılmaktır. Üç günden fazla dargın durmak helal olmaz.
Gadr, sözünde durmamaktır. Hadis-i şerifte, (Gadr eden, kıyamette kötü şekilde ceza görür) buyuruldu. (İslâm Ahlâkı)
Kibir ve kibirden kurtuluş yolları

Kibir ve kibirden kurtuluş yolları

Sual: Cömertlikle ilgili yazı gibi, kibir hakkında da tafsilatlı bir yazı yazıp, kibirden kurtuluş yollarını bildirirseniz çok iyi olur.
CEVAP
Kibir, kendini başkasından üstün görmektir. Yapıldığı yerlere göre üçe ayrılır:
1- Allahü teâlâya karşı kibirdir.
Kibrin en kötüsü budur. Nemrud, Firavun böyle idi. İlahlık iddiasında bulundular. Bazı dinsizler de ibâdet etmeyi aşağılık sanarak kibirlendiler. Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Bana ibâdeti, kulluk etmeyi büyüklüğüne yediremiyenler alçalmış olarak Cehenneme girecektir.) [Mümin 60]
2- Peygamberlere karşı kibirdir.
Bazılarının, peygamberleri kendileri gibi bir insan gördükleri için, onlara uymayı kabul etmeyip kibirlendikleri Kur'an-ı kerimde bildiriliyor. Mesela Peygamber efendimiz için dediler ki:
(Bu da sizin gibi bir insan. Kendiniz gibi bir insana  itaat  ederseniz, hüsrana uğrarsınız.) [Müminun 33, 34]
3- İnsanlara karşı kibirdir.
Kibir Nasıl Anlaşılır
Kibir Nasıl Anlaşılır?
Kibir çeşitlidir. Her insanın kibirlendiği yerler farklı olabilir. Bir insan kendinin kibirli olduğunu bilebilir mi? Çok kolay bilir. Bir kimse, herhangi bir hususta kendini başkasından üstün görüyorsa kibirlidir. Çünkü büyüklük ve üstünlük ancak Allaha mahsustur.
Yanına başkasının oturmasını istememek ve hastalarla birlikte oturmamak, evinin işini alıp evine getirmemek ve kullanılmış elbisesini tekrar giymekten hoşlanmamak, iş başında iş elbisesi giymek istememek, fakirlerin davetine gitmek istemeyip zenginlerinkini tercih etmek, akrabasının ve çocuklarının ihtiyaçlarını temin etmemek, doğru sözü, haklı tenkidleri kabul etmeyip münakaşa etmek, kusurunu, kabahatini bildirenlere teşekkür etmemek, içeri girince, oradakilerin ayağa kalkmaları hoşuna gitmek gibi şeyler kibir alametidir.
Bir yere giderken, arkadaşı önce girince, ona (İnsan nezaket icabı olsun siz buyurun demez mi?) demek veya düşünmek yahut önce arkadaşının selam vermesini beklemek kibir alametidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Selamı önce veren kibirden beridir.) [Beyhekî]
Bir yere girerken arkadaşına (Sen gir) diye emir vermek, önce girmesi için ısrar etmek de ekseriya kibir alametidir. Orada tevazu göstermesi yapmacıktır. Cüneyd-i Bağdadi hazretleri, (Tevazu göstermeye çalışmak da kibirdir. Çünkü kendinde bir varlık hisseden tevazu göstermeye çalışır. Gerçek tevazu ehli, kendinde bir varlık hissetmez ki, tevazu göstermeye çalışsın. Onun tevazuu tabiidir, yapmacık değildir.) buyuruyor.
Bir kimse, tevazu göstermek için, (Ben Besmelenin "Be"sinin altındaki noktayım.) deyince, Şibli hazretleri, (Kendine bir mevki mi gösteriyorsun?) buyurdu. Kendini birşey zanneden kimsenin tevazudan nasibi olmadığını bildirdi.
Bazısı da, (Bu günahkâr, bu fakir) diyerek kendinin tevazu ehli olduğunu göstermeye çalışır. Bir günahını söyleyince hemen kızar. O zaman sözünde yapmacık olduğu anlaşılır. Din büyükleri de "bu fakir" diye kullanırlar. Fakat bunlar böyle sözlerinde samimidir.
Tevazu göstermekle, tevazu sahibi olmak çok farklıdır. Tevazu sahibi övülmüş, tevazu göstermeye çalışan ise yerilmiştir. Kibirlenmekle, kibirli görünmek de böyle farklıdır. Kibirliye karşı, kibirli görünmek sevabdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kibirliye kibirli görün! Böylece, onu hakir ve küçük düşürmüş olursun.) [İ. Gazalî]
Başkasının tenkidinden hoşlanmıyor, onun benden ne farkı var, o da bir insan diyorsa, hakkı onun ağzından duymak zor geliyorsa, bilsin ki bu da kibirdendir. Kibirli münkirler, peygamberlere (Siz de bizim gibi insansınız.) demişlerdi. (İbrahim 10)
Fudayl bin İyad hazretleri "Tevazu, ister cahilden, ister çocuktan duyulsa da hakkı tereddütsüz kabul etmektir." buyuruyor. Kabul edemiyen kibirlidir.
Bazı kimseler, birinden yol sormaya çekinirler. Birşey öğrenmek, sormak onlara zor gelir. Hatta çok lüzumlu bir dini soruyu bile sormak istemez. Kopan düğmesini dikmemek, maiyetinde çalışanlarla yemek yememek, kendi yükünü bile taşımamak da kibirdendir. Hadis--i şerifte buyuruldu ki: (Gömleğini, ayakkabısını tamir eden, hizmetçisi ile yemek yiyen ve çarşıdan yükünü kendi taşıyan kibirden uzaktır.) [Ebu Nuaym]
İnsanların hep kötü yönlerini görüp, ortalık çok bozuldu diyen kibirlidir. (İnsanlar helak oldu diyenin asıl kendi helak olmuştur.) [Müslim]
Allah için sinirlenenler, varsa da, nefsinden, şeytandan dolayı sinirlenen çoktur. Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramı, (Kâfirlere gazap ederler) diye övüyor. Fakat kibrinden dolayı sinirlenmek, gazaplanmak kötüdür. İsa aleyhisselam gazabın da kibirden olduğunu bildiriyor. Hadis-i şerifte (Gazap imanı bozar.) buyuruluyor. (Beyhekî)
Kibir, diğer günahlardan niçin daha büyüktür? Çünkü, kibir, yani büyüklük ancak Allahü teâlâya mahsus iken, kulun kibirlenmesi, bir kölenin hükümdarın tacını başına geçirerek onun kürsüsüne de oturup hükmetmesine benzer. Hükümdarın bir emrini yapmıyarak suç işlemekle, hükümdarlığına sahip çıkmak arasında elbette büyük fark vardır. İşte kibirlenmek, Allahın emrini yapmamak gibi bir suç değil, bizzat ilah olmak gibi büyük suç oluyor.
Bu suçun biraz daha aşağısı ilahlığa ortak olmaktır. Hükümdarın maiyetine hakaret eden, onlara üstünlük taslayan ve onları kendi idaresine almak isteyen kimse, bir noktada hükümdara ortak olmuş sayılır. Her ne kadar bunun tahtına oturmak gibi değilse de ona yakındır. Bütün yaratıklar, Allahü teâlânın kullarıdır. Bunlar üzerinde büyüklük, hakimiyet, yalnız Ona mahsustur. İnsanlara bu şekilde kibirlenen, Allahü teâlâya ortak olmuş sayılır.
Kibir, insanı, Allahü teâlânın bütün emirlerine muhalefete davet eder. Çünkü kibirli insan, başka birinden hak ve hakikati duysa, onu kabul etmek istemez, hemen karşısına çıkar. Dini konularda bile münazara edilse, hemen inkara kalkışır. Hatta hakkı, karşıdakinin dilinden duysa hemen çeşitli yollardan, doğru olduğunu bile bile onu çürütmeye çalışır. Kibrin zararları hakkında hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kendisine el pençe divan durulmasını isteyen Cehennemdeki yerine hazırlansın!) [İ. Ahmed]
(Kibirden de uzak olduğu hâlde ölen Cennete girer.) [Tirmizî]
(Kibirli fakire şiddetli azab vardır.) [Müslim]
(Yiyin, için, giyinin ve tasadduk edin fakat israftan ve kibirden sakının.) [İ. Mace]
(Nuh aleyhisselam ölüm döşeğinde iken çocuklarına dedi ki: Size iki şeyi emreder, iki şeyi yasaklarım. Yasakladığım şirk ile kibirdir. Emrettiğim ise, "La ilahe illallah" ve "Sübhanallahi ve bihamdihi" demektir.) [Hakim]
(Kibirliler kıyamette zerre gibi ayak altında kalır. Herkes onları çiğner.) [Tirmizî]
(Kibirli, Allahı gadablı bulur.) [Beyhekî]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Kibriya ve azamet bana mahsustur. Bu ikisinde bana ortak olanı hiç acımadan Cehenneme atarım.) [Müslim]
(Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete giremez.) [Müslim]
(Kibirli, hakkı küçük görür, inkar eder, insanlara hakaret gözü ile bakar.) [İ.Gazali]
Kibrin başlıca sebepleri şunlardır
Kibrin başlıca sebepleri şunlardır:
1- İlim, 2- İbadet, 3- Nesep, 4- Güzellik, 5- Kuvvet, 6- Servet, 7- Mevki, 8- Yakınların çokluğu.
1- İLİM: İlmi ile kibirlenmek, afetlerin en büyüğüdür. Hastalıkların en ağırı ve tedaviyi en zor kabul edeni ilmi ile kibirlenmektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âlimin afeti, kendini büyük görmesidir.) [İ. Gazalî]
Bir şeyler bilen kimse, kendini büyük, bunları bilmeyenleri de hakir, aşağı görür. Onlardan her zaman saygı, hizmet bekler. Başkalarını aşağı gördüğü için, onların halinden endişeye düşer. Böyle kimseler ilmi arttıkça, daha çok tehlikeye düşer. Fakat tevazu ehlinin ilmi artarsa, tevazuu da artar. (Allahtan ancak âlimler korkar.) ayet-i kerimesi, tevazu ehli âlimleri bildirmektedir.
İlim silah gibidir. Düşman elinde zararı, dostun elinde faydası olur. Yani ilim, kibirlinin kibrini, tevazu ehlinin tevazuunu artırır. İlim yağmur gibidir. Yağmur, temiz olarak yağar, bitkilerin kökleri bu suyu emer, kendi vasfına çevrilir. Aynı yağmur suyu, biberi acılaştırırken, karpuzu tatlılaştırır. Temiz olan ilim de, kibirliyi azdırır, mütevazının da tevazuunu artırır.
Kabül Ahbar hazretleri "Malın azdırdığı gibi ilim de azdırabilir." buyurmuştur. Az da olsa, bir şey bilen insan cahillerin yanlışlıklarını görünce, ben onlar gibi değilim diye kendini beğenir. İlim sahibi de, ekseriya, kendini cahilden üstün görür.
Âlim, kibirden ancak iki şeyi bilip amel etmekle korunabilir.
Birincisi: Allahü teâlâ katında âlimin mesuliyetinin daha fazla olduğunu bilmesidir. Çünkü, günah olduğunu bilerek isyan eden ile, bilmiyerek o günahı işliyenin cezası elbette bir olmaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamette bir din adamı getirilip Cehenneme atılır. Cehennemdeki tanıdıkları ona, "Sen dünyada dinin emirlerini bildirirdin. Niçin bu azaba düştün?" derler. O da, "İnsanlara, günahtır, yapmayın" der, kendim yapardım. "Yapın" dediklerimi de yapmazdım. Bunun cezasını çekiyorum" der.) [Buharî]
(Mirac gecesi ateşten makaslarla kendi dudaklarını kesen insanlar gördüm. Bunların kim olduğunu Cebrail aleyhisselama sordum."Kendilerinin yapmadıklarını "yapın" diyen vaizlerdir" dedi.) [Müslim]
(Kıyamette en şiddetli azab, ilmi kendine fayda vermiyen din adamınadır.) [Beyhekî]
(Cehennemde azab çekenlerden bazılarının yaydıkları kötü kokular, diğerlerine ateşten daha fazla azab verir. "Sen ne günah işledin ki, öyle pis koku çıkarıyorsun?" diye sorulunca, "Ben din adamı idim. Bildiklerimi yapmazdım"der.) [İ. Ahmed]
İblis, âlim idi. Fakat ilmi ile amel etmedi. Dağda kalan kimsenin yanında, çeşitli silahlar bulunsa, bunları kullanmasını iyi bilse ve çok cesur olsa, kendine hücum eden arslana karşı kullanmadıkça, bu silahların faydası olur mu? Elbette olmaz. Bunun gibi, din bilgilerinden yüzbin mesele öğrense, bunları kullanmadıkça, faydalarını görmez. Bir hasta, derdine en faydalı ilacı bulsa, kullanmadıkça, faydasını görmez.
Bilip de amel etmiyenler, Cuma suresi 5. ayetinde eşeğe, Araf suresi 175. ve 176. ayetlerinde ise köpeğe benzetilmiştir. Ne zaman ki, bir âlim, cahile nisbetle kendini üstün görmeye başlarsa, içinde bulunduğu bu büyük tehlikeyi düşünmelidir. Bunu düşününce, cahile göre mevkii üstün olduğu gibi, tehlikesinin de o nisbette büyük olduğunu anlar. Bu âlim, hayatı tehlikede olan hükümdar gibidir. Hükümdarı yakalayıp öldürecekleri zaman "Keşke bir hizmetçi olsaydım da bu tehlike ile karşılaşmasaydım" der. Nice âlimler var ki, kıyamette, ilmi ile kibirlenmenin cezasını görünce, Keşke cahil olsaydım diyecektir.
İşte bu tehlikeleri düşünmesi, âlimi kibirden korur.

Nefsi Aşağılamak

İkincisi: Kibrin büyük günah olduğunu, insan, nefsini ne kadar aşağılarsa, Allahü teâlâ indinde kıymetinin o kadar yükseleceğini, kendine kıymet verenin, Allah katında kıymetinin olmayacağını bilmesidir. İlmi olduğu hâlde, kibrin zararını bilmeyene âlim demek yanlış olur. İnsanın ilmi arttıkça, Allahtan korkması da artar, günah işlemeye cesaret edemez.
Kendinden aşağı olanlara, fâsıklara ve facirlere karşı da kibirli olmamalıdır. Bir âlim, cahili görünce, (Bu, bilmediği için günah işliyor. Ben ise bilerek günah işliyorum.) demelidir. Bir âlimi görünce, (Bu benden daha çok biliyor ve ilim ve ihlas ile amel ediyor. Ben böyle değilim.) demelidir. Kendinden yaşlısını görünce, (Bu benden daha çok ibâdet etmiştir.) demelidir. Gençleri görünce (Bunların günahı az, benim günahlarım çok.) demelidir. Kendi yaşındakini görünce, (Ben kendi günahlarımı biliyorum, onun ne yaptığını bilmiyorum.) demelidir. Bir bid'at sahibini veya gayr-i müslimi görünce, (İnsanın hali son nefeste belli olur. Bu belki hidayete kavuşabilir. Acaba benim hâlim ne olacak?) demeli, bunlara kibretmemelidir.
İnsanın kendi günahlarını unutmaması ve son nefesinin nasıl olacağını düşünmesi gerekir. Ahırette kimin kimden üstün olacağı, dünyada kesin olarak bilinemez. Nice din adamı, kâfir olarak can vermiştir. Nice kâfirlere de iman ile can vermek nasip olmuştur. O hâlde, hiç kimseye Cehennemlik, kendine de Cennetlik dememelidir.
Fâsık ve bid'at sahiplerine buğzederken kibirden sakınmalıdır. Bu da kızmayı kendi için değil, bunu emreden Allahü teâlâ için yapmakla ve kızarken kendini selamette, karşısındakini helakte görmemekle olur. Mesela; bir kimse, çocuğunu, hizmetçisi ile bir yere gönderirken, çocuk kabahat işlerse, darılmasını, hatta dövmesini emreder. Bu da, çocuk kabahat yapınca, onu döver. Fakat döverken, babasının yanında kendinin çocuktan daha kıymetli olmadığını da bilmektedir. Ona kibredemez. Müminin kâfiri sevmemesi, buna benzemektedir. Allahü teâlâ müminlerin kendilerinin değil, imanlarının üstün olduğunu bildirdi. İman kimde bulunursa, o üstün olur. Sonsuz üstünlük ise, son nefeste belli olur.
Cüneyd-i Bağdadi hazretlerine bir papaz gelerek der ki:
- Ya Cüneyd sen mi üstünsün ben mi?
- Bu suâlinin cevabını ancak yarın verebilirim!
Ertesi gün papaz gelip de Cüneyd-i Bağdadi hazretlerinin vefat etmiş olduğunu görünce, tabutunun yanına vararak der ki:
- Ya Cüneyd, bana bugün gelmemi söylemiştin.
Cüneyd-i Bağdadi hazretleri, tabuttan başını kaldırıp buyurur ki:
- Bir kimsenin üstünlüğü son nefeste belli olur. Ölmeden önce son nefeste imanla gidip gitmiyeceğimi bilmediğim için dünkü suâlinin cevabı bugüne kaldı. Elhamdülillah imanla öldüm. Artık senden üstün olduğumu söyleyebilirim.
2- İBADET: İbadeti sebebiyle kibirlenmek de büyük felakettir. Bunun için "Çok ibâdet edenin, kibirden kurtulması zor olur." denilmiştir.
Beni İsrailden bir fâsığın kötülüğünü duymayan kalmamıştı. Soylu bir abid de ibâdetiyle şöhret bulmuştu. Kötü kimse, bu Abidin yanından geçerken, "Gideyim, şu Abidin yanına oturayım, belki Allahü teâlâ onun hürmetine beni affeder" diye düşündü. Gidip Abidin yanına oturdu. Abid ise, üzerinde bulutun gölgelendirdiği bir zat olduğu için, üstünlüğü ile böbürlenip, "Bu fâsık, benimle niye oturuyor?" diyerek, oradan kalktı. Fâsık da çekip gitti. Fakat Abidin üzerindeki bulut, fâsıkla beraber gitti. Allahü teâlâ zamanın Peygamberine (Allah insanların niyetlerine göre muamele eder. Fâsıkın yaptıklarını iyi niyetinden dolayı affettim. Abidin yaptıklarını da kibri sebebiyle yok ettim.) diye vahyetti.
Abidin, imanlı fâsıklı hakir, yani aşağı görmesi felaketine sebep oldu. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Müslümanı hakir görmek, kişiye kötülük olarak yeter.) [Müslim]
(Kendini beğenen helak olur.) [Buharî]
3- NESEP: Asil bir aileye mensup olan, kendi gibi soylu olmayanı hakir görür. Bir gün iki kişi Peygamber efendimizin huzurunda birbirine üstünlük taslıyarak biri, "Ben falancanın oğlu filanım. Ya sen kimsin?" dedi. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselam buyurdu ki: (Musa aleyhisselamın yanında iki kişi birbirine karşı övünmeye başladı. Hatta biri ecdadını 9 batın geriye doğru saydı. Allahü teâlâ, Hz. Musaya şöyle vahyetti: "Ona söyle, iftihar ettiği 9 kişi Cehennemdedir. Kendi de onuncusudur.") [İ. Ahmed]
Babaları ile, dedeleri ile övünmek, cahillik ve ahmaklıktır. Kabil, Âdem aleyhisselamın oğlu idi. Yam da, Hz.Nuhun oğlu idi. Babalarının Peygamber olması, bunları küfürden kurtarmadı. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Atalarınız ile övünmeyi terkedin) [Ebu Dâvud]
(Bir kimsenin kendi kötü ise, ahırette nesebenin [soy-sopunun] üstünlüğü ona fayda vermez.) [Taberânî]
4- GÜZELLİK: Bu daha çok kadınlarda görülür. Başkalarını ayıplamaya, küçük düşürmeye ve gıybete vesile olur. Hâlbuki güzellik, insanda kalıcı değildir, er-geç gider. Geçici olan şeyle kibirlenmek, ahmaklıktır. Kibredenin güzelliği, gübrelikte biten gül gibidir.
5- KUVVET: Kuvveti ile zayıflara üstünlük sağlar. Gücü, kuvveti ile kibretmek de, cahilliktir. Çünkü hayvanların kuvvetleri, insanlardan kat kat fazladır. Bir insan fil kadar kuvvetli olamaz. Kaplan gibi koşamaz. Kuş gibi uçamaz. Gece kedi gibi göremez. Hayvanlar, bir bakımdan insandan üstündür. Hiç kimse, hep kuvvetli kalacağını, hastalığa, tehlikeye, kazaya uğramıyacağını iddia edemez. Böyle geçici olan ve hayvanlarda da bulunan üstünlüklerle kibirlenmek elbette uygun olmaz.
6- SERVET: Bu daha çok zenginlerde görülür. Hâlbuki mal sahibi olmak, çok zengin olmak da üstün olmayı gerektirmez. Karunun çok malı vardı. Malı ile beraber kahrolup gitti. Geçici olarak sahib olunan servet ile, mal ile kibirlenmek, çok çirkindir. Çünkü varlığı ile kibrettiği malı telef olur, evi yıkılır da kendi açıkta kalır.
7- MEVKİ: Gelip geçici olan makam, mevki de üstünlük sebebi değildir. Bir çok krallar, derebeyler, Firavunlar mevki sahibiydi. Hepsi gitti. Ancak iyilerin iyiliği, kötülerin kötülüğü söylenmektedir. Kötü birinin mevki, makamı ile övünmesi neye yarar?
Şam Ordusu kumandanı Ebu Ubeyde bin Cerrah hazretleri büyük bir kalabalıkla Hz. Ömeri karşıladı. Hz. Ömer kölesi ile nöbetleşe deveye bindiğinden, Halife devesinden indi. Yerine kölesi bindi. Devenin yularından tuttu. Ayakkabılarını çıkarıp deredeki sudan geçti. Bunu gören kumandan dedi ki:
- Efendim, bütün Şamlılar, bilhassa Rumlar, müslümanların halifesini görmek için toplandılar. Size bakıyorlar. Bu yaptığınızı nasıl izah edebiliriz?
Hz. Ömer buyurdu ki:
- Ya Eba Ubeyde! Senin bu sözünü işitenler, insanın şerefini, vasıtaya binerek gitmekte ve süslü elbise giymekte sanacaklar. Biz daha önce zelil ve hakir bir kavimdik. Allahü teâlâ, bizleri müslümanlıkla şereflendirdi. Bundan başka şeref ararsak, Allahü teâlâ bizi zelil eder, herşeyden aşağı eder.
8- YAKINLARIN ÇOKLUĞU: Bazısı, evladının, akrabasının, tanıdıklarının çokluğu ile üstünlük taslar. Bir kimsenin kendi iyi değilse, bütün dünya onun akrabası olsa ne çıkar? Bunların hiç biri mutlak üstünlük değildir.
Kibre çok benziyen, ayırt edilmesi çok zor olan bir hastalık daha vardır. Bunun adı da ucbdur. Kibir, kendini başkasından üstün göstermek, ucb ise, kendini başkasından üstün bilmektir. Hiç kimsenin bulunmadığı yerde insan ucb sahibi olabilir, fakat kibirli olamaz. Çünkü insan, kimse olmasa da kendini ve işini beğenebilir. Fakat kimse olmadığı için kendini büyük gösteremez, kibirlenemez. (Üç şey insanı felakete götürür: Hasislik,nefse uymak, ucublu olmak) [Beyhekî]
Ucb, yaptığı iyi işler sebebiyle kendini beğenmektir. İnsan, kendini beğenince, başkalarından üstün görebilir. Bu da kibirdir. Ucbdan kibir doğar.
 Bir kimsenin ucub sahibi olup olmadığı, şu alametlerden belli olur: Ucublu kimse,
1- Kibirli olur. 2- Günahlarını unutur. 3- Allahü teâlânın azabını unutur. 4- Büyüklerden istifade edemez, âlimlerin sohbetinden mahrum kalır. 5- Kimseyle meşveret etmez, danışmaz.
Kibirden kurtulmak için tevazu sahibi olmaya, ucbdan kurtulmak için de minnet ehli olmaya çalışmalıdır! Diyelim ki bir kimsenin hitabeti güzeldir. Bundan dolayı kendini beğenir, yani ucbeder. Minnet, nimete kendi eliyle değil, Allahü teâlânın lütfu ile kavuştuğunu düşünmektir. Hitabet güzelliğinin cenab-ı Hakkın bir lütfu olduğunu düşünen, kendini beğenemez.
Kibir, en büyük günahlardan biridir. İnsanı kibre düşüren ucbdur. Ucb ise, ilim, ibâdet, yakınlarının, çokluğu gibi sebeple kendini beğenmektir. Bunların Allahü teâlânın lütfu olduğunu bilen, ucba düşmez, dolayısıyla kibretmez.
Tevazu yükseltir

Tevazu yükseltir

Sual: Kibirden kurtulup tevazu sahibi olmak için ne yapmalıdır?
CEVAP
Kibrin aksine tevazu denir. Tevazu, kendini hiç kimseden üstün görmemektir. Kibir ne kadar kötü ise, tevazu da o kadar iyidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Zillete düşmiyecek şekilde tevazu gösterene müjdeler olsun!) [Taberânî]
(Allah, tevazu edeni yüceltir.) [Bezzar]
(Şeref tevazudadır.) [İ. Ebiddünya]
(Tevazu edin ki, Allah size rahmet etsin!) [İsfehani]
(Allah için affedenin şerefi artar, tevazu gösteren de yüceltir.) [Müslim]
(Allahü teâlâ, tevazu edeni yedi kat göklere kadar yükseltir.) [Beyhekî]
(Tevazu eden, helal kazanan, huyu güzel olan, herkese karşı yumuşak olan ve kimseye kötülük etmiyen, insanların iyisidir.) [Berika]
(İmanın kemalini istiyen, tevazu göstersin.) [Berika]
(Kişi kibirlenince, iki melek, "Ya Rabbi bunu alçalt!" derler. Tevazu ederse, "Ya Rabbi bunu yükselt!" derler.) [Beyhekî]
(Mütevazılara tevazu gösterin! Kibirlilere de kibirli görünün!) [İ.Gazali]
(Allahü teâlâ, tevazu üzere olmamı emretti. Hiç kimse, diğerine karşı büyüklenmesin!) [Ebu Dâvud]
Tevazu hakkında islâm âlimleri buyuruyor ki:
Tevazu, cahilden veya çocuktan da olsa, hakkı işitince boyun büküp hemen kabul etmektir. (Fudayl bin İyad)
Tevazu, karşılaştığın her müslümanın senden aşağı olmadığını kabul etmektir. (Hasan-ı Basri)
Hased Edilmiyen Nimet

Hased Edilmiyen Nimet

"En kötünüz mescidden çıksın" denilse, benden önce kapıya çıkan olmaz. Ancak daha çabuk koşan olursa onu bilmem. (Malik bin Dinar)
Başkanlığı seven, iflah olmaz. (Fudayl bin İyad)
Kendinden daha kötü kimsenin bulunduğunu zanneden kibirlidir. (Bayezid-i Bistami)
Her nimet sahibi hased edilir. Hased edilmiyen tek nimet, tevazudur. (Urve)
Şerefli insan, ibâdet edip yükseldikçe tevazu gösterir. Adi insan ise ibâdet ettikçe büyüklenir. (Yahya bin Halid)
Tevazu güzeldir, zenginin tevazuu daha güzeldir. Kibir çirkindir, fakirin kibirli olması daha çirkindir. (İ. Gazalî)
İhlas ehline göre, tevazu göstermek de kibir sayılır. Çünkü kendinde bir varlık hisseden tevazu göstermeye çalışır. Hâlbuki gerçek ihlas ehli, kendinde bir varlık görmez ki tevazu göstersin. (Cüneyd-i Bağdadi)
Tevazu gösterebilmek için, (Ben Besmelenin "Be’sinin altındaki noktayım.) diyen birine, Hz. Şibli, (Kendine bir mevki mi gösteriyorsun?) buyurdu. Kendini birşey zanneden, kimsenin tevazudan nasibi olmadığını bildirdi.
Cehennemlik görmek istiyen, kendi oturduğu hâlde, başkasını ayakta tutan kimseye baksın! (Hz. Ali)
Ardından insanların gelmesinden hoşlanan, Allahtan uzaklaşır. (Ebudderda)
İsa aleyhisselam buyurdu ki:
Mahsul, ovadaki sulu ve yumuşak toprakta yetişir, dağlarda, sert topraklarda yetişmez. Bunun gibi, hikmet de, mütevazı olanların kalblerinde gelişir, kibirlilerin gönüllerinde gelişmez. Bir kimse, başını yükseğe kaldırırsa, tavana değer ve yaralanır, eğerse tavan ona gölgelik eder ve kendini korur.
Kendini beğenmek
Kendini beğenmek
Sual: Bir müslümanın, kendini cennetlik gibi, günahkârları da cehennemlik gibi görmesi doğru nudur?
CEVAP
Günahkârları beğenmemelidir. fakat kendini günahkârlardan üstün de görmemelidir. Kendini cennetlik, günahkârı cehennemlik bilmemelidir. Hatta kâfir için bile böyle düşünmemelidir. Kâfir, bir Kelime-i şehadet getirerek cennetlik, bir söz söyliyerek cehennemlik olabilir.
İsrailoğullarından bir eşkıya, kırk yıl günah işler. Bir gün Hz. İsayı havarilerden biri ile giderken görür. Yaptığı eşkıyalığa pişman olur. "Ben bunlara katılayım" diyerek peşlerine takılır. Havarinin yanına yaklaşır, "Benim gibi bir eşkıyanın böyle bir zatın yanında gitmesi uygun olur mu?" diye düşünür. Havari de, "Bu yol kesici nereden çıktı? Benimle nasıl gelir?" diyerek ondan uzaklaşıp İsa aleyhisselama yaklaşır. Allahü teâlâ Hz. İsa'ya vahyeder ki: "İkisine de söyle! İkisinin de geçmişlerini mahvettim. Yeniden amele başlasınlar. Kendini beğendiği için havarinin ibâdetini mahvettim. Kendini aşağı gördüğü için de eşkıyanın günahlarını affettim."
Hz.İsa, durumu her ikisine de bildirir ve eşkıyayı havarileri arasına alır. (İ. Gazalî)
Tevazu ve kibir
Tevazu ve kibir
Sual: Kibrin zararını biliyoruz. Tevazu sahibi olmak için ne yapmak gerekir?
CEVAP
Tevazu sahibi olabilmek için dünyaya niçin geldiğini, nereye gideceğini bilmek gerekir. Hiç yok idi. Önce bir şey yapamayan, hareket edemiyen bebek oldu. Şimdi de, her an hasta olmak, ölmek korkusundadır. Nihayet ölecek, çürüyecek ve toprak olacaktır. İdam odasına sokulmuş olup, idam olunacağı zamanı bekleyen kimsenin, dünya zindanında, her an ne zaman azaba götürüleceğini beklemektedir. Ölecek, leş olacak, böceklere yem olacak, kabir azabı çekecek, sonra diriltilip kıyamet sıkıntılarını çekecektir. Cehennemde sonsuz yanmak korkusu içinde yaşayan kimseye tekebbür mü yakışır, tevazu mu?
İnsanların yegane yaratıcısı, yetiştiricisi, her an tehlikelerden koruyucusu olan ve kıyamette hesaba çekecek, sonsuz azab yapacak olan, sonsuz kuvvet, kudret sahibi, benzeri, ortağı olmayan tek hakim ve kadir olan Allahü teâlâ: (Tekebbür edenleri sevmem, tevazu edenleri severim.) buyuruyor. (Berika)
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki: (Allahü teâlâ, tevazu üzere olmamı bana emreyledi. Hiçbir kimseye tekebbür etmeyiniz!) [Ebu Dâvud]
Aciz, elinden hiçbir şey gelmeyen, zavallı insana bunlardan hangisini yapmak yakışır? Aklı başında olan kendini ve Rabbini tanıyan kimse, hiç tekebbür edebilir mi? İnsan, aşağılığını, acizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek mecburiyetindedir. Bunun için her an, her yerde aczini göstermesi, tevazu üzere bulunması gerekir.
Ebu Süleyman Darani hazretleri buyuruyor ki: (Bütün insanlar, beni olduğumdan daha aşağılamak, hakaret etmek isteseler, bunu yapamazlar. Çünkü, herkesin hakaret derecelerinden daha aşağı olduğumu bilirim.) [İslâm Ahlâkı]
Amr bin Şeybe hazretleri anlatır:
"Mekkede Safa ile Merve arasında bulunuyorduk. Bir adamın katır üzerinde geldiğini, etrafındaki hizmetçilerin herkese karşı sert davrandıklarını, adamın heybet ve ihtişam içinde olduğunu gördük. Aradan yıllar geçti, deve üzerinde Bağdata girdim. Orada başı açık, yalınayak, uzun saçlı pejmürde bir adam gördüm. Tanıyacak gibi oldum. Adam, kendine dikkatle bakışımın sebebini sordu. (Seni birine benzetiyorum) dedim ve kime benzettiğimi anlattım. Adam da, (İşte o gördüğün benim. Tevazu gösterilmesi gereken yerde kibirlendim. Şimdi ise bu hâle düştüm) dedi."

Ayakkabıcının Korkusu

Bir başka menkıbe de şöyle:
Abidin biri ibâdet etmek üzere dağa çıkar. Bir gece rüyasında "Falan ayakkabıcıya git! Senin için duâ etsin" denir. Abid dağdan iner, adamı bulur, ne iş yaptığını sorar. Adam, gündüzleri oruç tutup, ayakkabı işlerinde çalıştığını, kazandığı para ile ailesini geçindirdikten sonra fazlasını tasadduk ettiğini söyler. Abid, adamın güzel bir iş yaptığını ve fakat kendisinin dağda sırf ibâdetle meşgul olmasını daha iyi bulur ve tekrar ibâdetine döner. Yine gece rüyasında, (Ayakkabıcıya git ve ona, "Bu yüzündeki sararmanın sebebi nedir?" diye sor) denir. Abid gider ayakkabıcıya bunu sorar. Ayakkabıcı, "Kimi görürsem, bu kurtulacak da, ben helak olacağım der ve kendimden korkarım. Yüzümün sararması bundandır." der. İşte o zaman abid, ayakkabıcının bu korku ile tevazu ile üstünlük kazandığını anlar. [Berika]
Akıl başında olan, kendini ve Rabbini tanıyan insan, aşağılığını, acizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek mecburiyetindedir. Bunun için, her an, her yerde aczini göstermesi, tevazu üzere bulunması gerekir. Çünkü (Kibir her iyiliğe manidir, tevazu, her iyiliğin anahtarıdır) buyurulmuştur.
Sinirlenmek ve sebebi
Sinirlenmek ve sebebi
Sual: Kibrin sinirle ilgisi var mı? Kibirli olmıyan sinirlenmez mi?
CEVAP
Gazaba gelmiyen, yani sinirlenmiyen insan olmaz. Kiminde az, kiminde çok olur. Gazab da bıçak gibidir. İyi işlerde kullanılırsa faydalı, kötü işlerde kullanılırsa zararlı olur. İnsandaki bütün huylar böyledir. İfrat ve tefritleri zararlıdır.
Gazabın lüzumlu miktarı şecaat, azı korkaklık, fazlası da atılganlıktır.
Her kötü huyun kaynağında kibir vardır. İsa aleyhisselam, diğer kalb hastalıkları gibi, gazabın da kibirden ileri geldiğini bildiriyor. O hâlde kibir nedir? Kibir, kendini başkasından, üstün göstermektir. Kibre benziyen bir hastalık da ucubdur. Ucub ise, kendini başkasından üstün bilmek, kendini ve ibâdetlerini beğenmektir.
Hiç kimsenin bulunmadığı yerde insan, kibirli olamaz, ucub sahibi olabilir. Her ucub sahibine kibirli denmez. Çünkü insan, kendini de beğenir, kendinden üstün insan olduğuna da inanır. Ona kibretmez.
Kibretmekten, yani kendini başkasından üstün görmekten çok sakınmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: Kibriya, üstünlük, azamet bana mahsustur. Bu ikisinde bana ortak olanı hiç acımadan Cehenneme atarım.) [Müslim]
(Kalbinde zerre kadar kibir olan, Cennete giremez.) [Müslim]
Kibirden Doğan Hastalıklar
Kibirden Doğan Hastalıklar
Bir kimse, biraz bilgiliyse, ibâdet de yapıyorsa, kibirden zor kurtulur. Bilgisiz insanı, hayvan gibi görür. Kendisi için sevdiğini başkası için sevemez. Hak ve hakikati başkalarından duysa kabul etmek istemez. Onların nasihatine, tavsiyesine uymayı nefsine yediremez.
Bunun için hıkd, gazab, hased, riya, hicr, şematet, gadr, hıyanet, su-i zan gibi hastalıklardan kurtulamaz. Kibirlinin maruz kaldığı bu hastalıklar ise hafife alınamaz.
Hıkd: Kibirli, başkalarına karşı kin ve düşmanlık besler, onlardan nefret eder. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Üç şey bulunmıyan kişinin günahlarının affı umulur. Bunlardan biri, din kardeşine hıkd etmemektir.) (Taberânî)
Gazab: Kibirli, aşırı sinirlenince, küfre düşebilir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Gazab imanı bozar) (Beyhekî)
Hased: Kibirli, sevmediği kimsede bulunan nimetleri kıskanır, ondan çıkmasını ister. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Hasedden kurtulmak zordur. Hased ettiğiniz kimseyi hiç incitmeyiniz!) (İ. Ahmed)
Riya: Kibirli, ibâdetini göstererek halkın sevgisini kazanmaya çalışır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Riya ile ibâdet edene, Kıyamette, "Ey kötü insan, bugün sana sevab yoktur. Dünyada kime ibâdet ettiysen, sevabını ondan iste!" denir.) [İbni Ebiddünya]
Hicr: Kibirli, beğenmediği kimselere dargın durur, onlarla olan dostluğunu bırakır. Hâlbuki, müslümanın, üç günden fazla dargın durmaması gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Sana darılana git, barış! Zulmedeni affet, kötülük edene iyilik et!) (Berika)
Şematet: Kibirli, başkasına gelen belâya, zarara sevinenin aynı şeye maruz kalacağı bildirilmiştir. [Tirmizî]
Gadr: Kibirli, verdiği sözde durmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Sözünde durmıyan kimsenin, Kıyamette kötü şekilde cezasını göreceği bildirilmiştir.) [Müslim]
Hıyanet: Kibirli, kendini emin, güvenilir tanıttıktan sonra, o emniyeti bozucu iş yapar. Hıyanetin zıddı emanettir. Emanete hıyanet etmek münafıklık alametidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Emin olmıyanın imanı, sözünde durmıyanın dini yoktur.)  (Bezzar)
[Bu hadis-i şerif, emanete hıyanet edenin imanı kâmil olmıyacağını, buna önem vermiyenin imanının kalmıyacağını bildirmektedir.]
Su-i zan: Kibirli, mümin kardeşine kötü gözle bakar, kusurlarını araştırır, onun günah işlediğini zanneder. Dinimiz, su-i zandan kaçınılmasını, hüsn-i zan etmeyi emretmiştir.
Kibirli, buna benzer birçok hastalıklara yakalanır. Her müslüman kendinde hangi kötü huylar varsa, tesbit edip çaresine bakmalıdır! 
Kızma sinirlenme
Kızma sinirlenme
Sual: Öfke de kibirden midir?

CEVAP

Resûlullah efendimiz, nasihat isteyene bir kimseye, (Kızma, sinirlenme!) buyurdu. Birkaç kere sordukta, hepsine de (Kızma, sinirlenme!) buyurdu. [Buharî]
Kibrinden dolayı öfkelenmek, kötüdür. İsa aleyhisselam öfkenin de kibirden ileri geldiğini bildiriyor. Hadis-i şerifte (Öfkelenmek imanı bozar.) buyuruluyor. Allahü teâlâ, iyileri şöyle övüyor: (Onlar, bollukta ve darlıkta da infak eder, öfkelerini yener, insanları affederler.) [A.İmran 134]
İnsanlar, kızmak, öfkelenmek yönünden farklıdır. Hadis-i şerifte, (İnsanlar çeşitli mizaçtadır. Kimi geç kızar, öfkesi tez geçer. Kimi çabuk kızar, çabuk yatışır, bu ise kendisini telafi eder. Kimi de tez kızar geç yatışır. En iyisi, geç kızıp öfkesi çabuk geçendir. En kötüsü de, çabuk kızıp geç yatışandır) buyuruldu. Bir hadis-i şerifte de, (Mümin, tez kızar, tez barışır) buyuruldu. Fakat (Mümin hiç kızmaz) buyurulmadı. Öfkeyi yenmenin fazileti ile ilgili hadis-i şeriflerden bir kaçı şöyle:
(Öfkelenen, dilediğini yapmaya gücü yettiği hâlde, yumuşak davranırsa, Allahü teâlâ da onun kalbini emniyet ve iman ile doldurur.)
(Kızdığı zaman istediğini yapabilecek [müslüman] bir kimse, kızmazsa [sinirine hâkim olursa] Allahü teâlâ kıyâmette onu herkesin arasından çağırıp, (Cennette istediğin yere git) der.)
(Allah rızası için öfkesini yenerden Allahü teâlâ azabını def eder.)
(Öfkesini yenen Cennete kavuşur,  onu Allah korur ve düşmanını ona boyun eğdirir.)
(Öfke şeytandandır. Şeytan ateşten yaratıldı. Ateş su ile söndürülür. Öfkelenen abdest alsın!)
(Öfkelenince oturun, öfkeniz geçmezse yatın!) 
Makam hırsı, kibir ve ucbu yok eden öfkesine hâkim olur. Öfkelenen, (Allahümmagfirli-zenbi ve ezhib gayza kalbi ve ecirni mineşşeytan) duâsını okumalıdır!

Konunu Devamı Gelecektir................

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...