2/09/2010

hz.muaz bin cebel r.a

MUAZ B. CEBEL


Ensârin ileri gelenlerinden bir sahabi. Adi, Muaz b. Cebel b. Amr b. Evs el-Ensâri el-Hazrecî'dir. Künyesi, s"Ebu Abdurrahman"dir. On sekiz yasinda müslüman olmustur. Peygamber Efendimiz'le birlikte bütün savaslara katilmistir. Rasûlüllah (s.a.s) onu Muhâcirînden Abdullah b. Mes'ud ile kardes yapmisti. Muhammed b. Sa'd: "Muaz, uzun boylu, beyaz tenli, güzel disli, iri gözlü, çatik kasli ve kivircik saçliydi" diye tanimlamistir.


Hz. Peygamber kendisini çok seviyor ve zaman zaman: "Ey Muaz seni seviyorum" demek suretiyle bu sevgisini açiga vururdu. Ashab arasinda da, yüz güzelliginin yaninda, yumusak huylulugu, hayâsi, cömertligi ile taniniyordu. Onu Hz. Ömer de çok seviyordu. Muaz hakkinda söyle dedigi rivayet edilir: "Analar bir daha Muâz gibisini doguramaz. Eger Muâz olmasaydi Ömer helak olurdu. sayet Muaz benim hilafetim zamaninda yasamis olsaydi onu kendimden sonra halife tayin ederdim ve Rabbim bana onu niçin halife tayin ettigimi sordugunda da: "Ya Rabbi, senin Rasûlün'ü, Âlimler kiyamet gününde bir araya geldiklerinde Muâz, bir ok atimi (veya bir tas atimi) onlarin önünde olacak" derken isittim, diye cevap verirdim" demistir (ibn Sa'd, Tabakât, III, 583-590).


Hz. Muâz, sünnete de son derece bagliydi. Bir gün peygamber (s.a.s) mescidin kible duvarinda tükrük görmüs ve bunun üzerine: "Her biriniz namazina durdugu vakit süphesiz Rabbi ile münâcât eder (söylesir). Rabbi, kendisi ile kiblesi arasindadir. O halde hiç biriniz kiblesine karsi tükürmesin. Mutlaka tükürmesi gerekirse, ya sol tarafina veya sol ayaginin altina tükürsün... " buyurmustur. Bunun üzerine Muâz (r.a): "Islâmiyet'i kabul ettigim günden beri sag tarafima tükürmüs degilim (çünkü sag tarafta Insanin sevaplarini yazan melek vardir)" demis ve bu hareketiyle Rasûlüllah'a ne kadar bagli oldugunu göstermistir (Sahih-i Buharî, Tevridi Sarih Tercemesi, II, 353-354).


Muâz b. Cebel'in diger bir özelligi de Kur'ân'i ezbere bilmis olmasi ve onu güzel okumasidir. Bunun için Sevgili Peygamberimiz: "Kur'an'i dört kisiden ögrenin: Abdullah b. Mes'ûd, Ubey b. Kâ'b, Muâz b. Cebel ve Ebu Hûzeyfe'nin âzadlisi Sâlim" buyurmustur. Ayni zamanda Hz. Peygamber zamaninda Kur'ân'in toplanmasinda emegi geçenlerdendir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 190; Tecrid Terc., IX, 401; X, 22).


Muâz (r.a), yasayisinda zühd ve takvaya da büyük önem verirdi. Geceleri teheccüd namazi kilar ve namaz sonunda: "Allahim! su anda gözler uykuda ve gökte yildizlar parlamis durumda. Sen ise, diri, her an yaratiklarini gözetip duransin... Rabbim bana dünya ve âhirette hidâyet nasib et! süphesiz Sen va'dinden dönmezsin" diye duâ ederdi (ibnü'l-Esir, Üsdül-Gâbe, V, 194-197).


ibn Mes'ûd, Muâz (r.a) hakkinda: 3"süphesiz Allah'a boyun egen ve O'na yönelen bir kimse idi; Allah'a sirk kosanlardan olmadi" demistir. Bunun üzerine ona, bu sizin söyledikleriniz Kur'an-i Kerim'de Hz. ibrahim hakkinda söylenmistir (en-Nahl, 16/120) denildiginde: "Muaz da böyleydi; hayri biliyor, ona uyuyor, Allah'a ve Rasûlü'ne itaat ediyordu" cevabini vermis ve onu ibrahim (a.s)'e benzetmistir (Üsdü'l-Gâbe, V, 197).


Muaz (r.a), Sahabe'den Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer vs.'den hadis rivayet etmistir. Kendisinden hadis rivayet edenler arasinda Enes b. Malik, Mesruk, Ebu't-Tufeyl, Esved b: Hilâl, Ebu Müslim el-Havlânî, Abdullah b. Kays ve Abdullah b. Ganem gibi zevât gelmektedir. Rivayet ettigi hadislerin toplami ise sâdece yüz elli yedidir (ez-Zehebî, Tezkiratü'l-Huffâz, I,19-22; Nevzat Âsik, Sahabe ve Hadis Rivayeti, s. 117).


Hz. Muâz, ayni zamanda sahabenin fakihlerinden olup dinde vukuf (ince anlayis) sahibiydi. Daha Rasülullah'in sagliginda fetva vermeye baslamisti. Hz. Peygamber onun hakkinda: "Ümmetim içerisinde helâl ve harami en iyi bilen Muâz b. Cebel'dir" demistir (Tecrid Tercemesi, I, 84). Peygamber Efendimiz onu, Islâmi anlatip ögretmek ve Kur'an-i Kerim'i ezberletmek üzere, Hicretin dokuzuncu yilinda Yemen'e göndermisti. Yolculuk öncesi Hz. Peygamber'le aralarinda geçen konusmayi Muâz (r.a) söyle anlatir: "Allah Rasûlü beni Yemen'e gönderirken söyle dedi: "Sana bir mesele soruldugunda ne ile hükmedeceksin?" Ben: "Allah'in kitabindakilerle" diye cevap verdim. "Eger Allah'in kitabinda bulamazsan ne ile hükmedeceksin?" dedi." "Allah Rasûlü'nün hükmettigi ile, dedim. Eger onda da bulamazsan?" dediginde: "Kendi reyimle içtihad ederim, diye cevap verdim. "Bunun üzerine Allah Rasûlü: "Nebisini, râzi oldugu seyde basarili kilan Allah'a hamdolsun" dedi. Ve Yemenlilere, size ashâbimdan ilmi ve dini en iyi bilen hayirli bir kimseyi gönderiyorum diye bir de mektup yazdi (ibn Sâ'd, a.g.e., III, 583-590). Ona su tavsiyelerde bulundu: "Ey Muâz! Ehl-i kitap olan bir topluma gidiyorsun. Cennet'in anahtari nedir? diye sorarlarsa: "Lâ ilâhe illallah'tir" de. Yâ Muâz, dâima alçak gönüllü ol, hilimle (yumusaklikla, akla uygun olarak) hükmet. Cenab-i Hak, sende samimiyet görürse yardimini ihsan eder, muvaffakiyet verir. Eger içtihâddan âciz kalirsan meseleyi tahkik edinceye kadar hüküm verebilmek için bekle, yahut meseleyi bana bildir. Nefsinin arzularina uymaktan çekin. Nefsin arzulari Insanr Cehennem'e götürür. Halka merhamet ve sefkatle muamele et. "Yâ Muâz! Onlari Allah'tan baska Allah olmadigina ve benim Allah'in Rasulü olduguma sehadete çagir. Eger bunu kabul ederlerse, Allah'in kendilerine bir günde bes vakit namazi farz kildigini bildir. Bunu da kabul ederlerse, zenginlerden alinip fakirlere verilmek üzere, kendilerine zekâtin farz kilindigini bildir" (Buhari, Zekât,1). Ve su mübarek sözleriyle vedâlasti: Ey Muâz! Belki bu son görüsmemiz olabilir. Allah seni dinde basarili kilsin ve sana hidâyet nasib etsin; önünden, arkandan, sagindan, solundan, yukaridan veya asagi tarafindan gelebilecek her türlü belâ ve musibetlerden korusun. Senden, Insanlarin ve cinlerin kötülüklerini uzaklastirsin. Ey Muâz, belki mescidimi ve kabrimi ziyaret edersin" Bunun üzerine Muâz (r.a), üzüntüsünden aglayarak ayrildi. Netice Allah Rasülü'nün tahmin ettigi gibi oldu. Muâz, Hz. Ebu Bekr'in halifeligi döneminde Yemen'den döndü. Kalan ömrünü sam'da geçirdi ve Ürdün'de Tâûn hastaligindan, henüz genç sayilabilecek bir yasta otuz sekiz yasinda vefat etti (Mahmud Esad, islam Tarihi, Trc. A. Lütfi Kazanci-Osman Kazanci, Istanbul 1983, s. 833), (Ayrica bk. ibn Hacer, el-isâbe, III, 426-427; Suphi es-Sâlih, Hadis ilimleri ve Hadis Istilahlari, Trc. M. Yasar Kandemir, s. 322).


Muaz bin Cebel (ra)


Efendimiz, onun ilmi ve faziletiyle ilgili şöyle buyurmuştur: "Muaz, kıyamette ümmetimin alimlerinin bir adım önlerinde mahşer yerine gelecektir."


Muaz bin Cebel (ra), Ensar'dan yani Medinelidir. 18 yaşında Müslümanlığı kabul etmiştir. Ashabın fıkıh ilmini en iyi bilenlerindendir. Efendimiz (sas) onu Yemen'e vali olarak göndermiştir. Muaz (ra) yola çıkacağı zaman Rasulullah (sas) onunla vedalaşırken aralarında şu konuşmalar geçer: "Ya Muaz! Sen belki bu seneden sonra Beni bir daha göremezsin. Belki dönüşünde burada Benim mescidime ve kabrime ziyarete gelirsin."


Bu sözleri duyan Muaz (ra) hüzünle gözyaşı dökmeye başlayınca Efendimiz (sas) "Ağlama ya Muaz!.. Bana yakın olanlar nerede olursa olsunlar, Allah'a hakkıyla kulluk edenlerdir." buyurdu ve "Sana bir dava getirilip insanlar arasında hüküm verirken ne ile hüküm vereceksin?" diye sordu.


- Allah'ın kitabı ile hüküm veririm.


- Ya onda açıkça bulamazsan?


- Peygamber'in sünneti ile hükmederim.


- Ya onda da açıkça bulamazsan?


- Bu ikisinden anladığımla içtihad ederek hükmederim.


Muaz bin Cebel'in (ra) bu sözleri Hz. Peygamber'in (sas) çok hoşuna gitti. Mübarek elini Muaz'ın (ra) göğsüne koyarak; "Elhamdülillah! Allahü Teala, Resulü'nün elçisini Rasulullah'ın rızasına uygun eyledi." buyurdu ve sonra şöyle dua etti: "Cenab-ı Hak seni her taraftan gelecek musibetlerden muhafaza buyursun, insanların ve cinlerin şerrini senden uzaklaştırsın ve senin sebebinle Allahü Teala'nın bir kişiyi hidayete erdirmesi, senin için dünyadan hayırlıdır."


Bu konuşmalar İslam medeniyeti açısından çok büyük önem arz eder. İslam içtimai hayatına yön veren temelde iki şey vardır: Kur'an ve hadis. Bu kaynaklarda yeterli bir şeyin bulunmaması halinde ilimde derinleşmiş, büyük alimlerin içtihadı devreye girer. Sadece, İslam'ın emir ve yasaklarını çok iyi bilenler içtihad ederler.


Rasulullah'in (sas) Muaz'ı (ra) birçok medhiyesi vardır. İşte bazıları:


"Kur'an-ı Kerim'i şu dört kimseden alınız: Muaz bin Cebel, Übey bin Ka'b, Abdullah ibni Mes'ud, Salim Mevla Huzeyfe."


Muaz bin Cebel çok ilim sahibidir. Çok cömert, az fakat hikmetli sözler söyleyen birisidir. Buyurur ki: "Üç şey Allahü Teala'nın gazabına sebeb olur. Bunlar, hikmetsiz gülmek, uyumadığı halde sabaha kadar ibadetsiz vakit geçirmek ve karnı acıkmadığı halde yemek yemek."


Oğluna da şöyle vasiyet etmiştir:


"Ey oğlum! Bir namazı kıldığın vakit, onun kıldığın son namaz olduğunu düşün! Bir daha böyle bir namaz vaktine yetişeceğini ümit etme! Bir din kardeşini sevdiğin zaman onunla münakaşa etme! Ona fena harekette bulunma ve onun hakkında başkasına, 'Bu nasıl adamdır?' diye sorma! Olur ki onun bir düşmanı ile karşılaşırsın da, onda olmayan bir şeyi söyler ve aranızı açar."


Muaz (ra) rivayet ediyor: "İnsan kıyamet günü şu dört şeyden sorulmadıkça hiçbir yere adım atamaz: Ömrünü nerede tükettiği, gençliğini nerede harcadığı, ilmiyle ne gibi amel işlediği, malını nereden kazanıp nereye harcadığı.
Muaz bin Cebel (ra) Hazretleri' nin Ruhuna El-Fatiha
Abdullah ibn Mübarek naklediyor: Birisi Muaz bin Cebel'e: "Bana Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemden duyduğun bir hadis söyle" der. Bunun üzerine Muaz bin Cebel (ra), öyle bir ağlamaya başlar ki soruyu soran hiç susmayacağını sanır.


Sonra şöyle der: "Allah Resulünü ne kadar özlüyorum! Ah ona bir kavuşabilsem" Daha sonra sözüne şöyle devam eder: "Allah Resulü, sallallahu aleyhi vesellem bana şöyle demişti: 'Muaz! Sana bir söz söyleyeceğim. Ezberlersen Allah katında sana bir yararı olur. Ezberlemez de unutursan kıyamet gününde Allah huzurunda sığınacağın hiçbir mazeretin kalmaz.


Muaz! Allah, gökleri ve yeri yaratmadan önce yedi melek yarattı. Sonra göğün her kapısında bir melek görevlendirdi. Hafaza melekleri (koruyucular) kulun sabahtan akşama kadar yaptığı amelleri yukarı çıkarır. Onun, güneşin ışığı gibi ışığı vardır. Birinci göğe / yakın semaya yükselince görevli meleğe kulun amellerinin çok ve tertemiz olduğunu söyler. Yakın semada görevli melek hafaza meleklerine şöyle der: 'Bu ameli sahibinin yüzüne çarpın! Ben gıybet meleğiyim. Rabbim bana bunun amelini buradan öteye geçirmemi emretti ve insanların dedikodusunu yapan bu kişinin amelini kabul etme' buyurdu.


Sonra hafaza melekleri, başka bir kulun güzel bir amelini getirirler. Onun da ışığı vardır. İkinci göğe yükselinceye kadar bu amelin çok ve tertemiz olduğunu anlatırlar. İkinci gökte görevli olan melek onlara şöyle der: 'Durun ve bu ameli sahibinin yüzüne çarpın. O ameliyle dünya malını istemiştir. Ben kendini beğenme meleğiyim. Rabbim, bunun amelini buradan öteye geçirmememi emretmiştir. Bu adam bulunduğu meclislerde insanlara karşı övünüp dururdu.


Hafaza melekleri başka bir kulun amelini göğe yükseltirler. Kul sadakalar vermiş, namaz kılmış, oruç tutmuştur, amelleri öyle aydınlıktır ki hafaza meleklerini mest eder. Üçüncü göğe kadar yükselirler. Üçüncü gökte görevli melek onlara şöyle der: 'Durun ve bu amelleri sahibinin yüzüne çarpın. Ben kibir meleğiyim. Rabbim bana, kibirlilerin amellerini buradan öteye geçirmememi emretti. Bu adam bulunduğu meclislerde insanlara karşı kibirleniyordu.


Hafaza melekleri bir başka kulun amellerini göğe yükseltirler. Ameller, parıldayan bir yıldız gibi pas parlaktır. Tesbih, namaz, oruç, hac ve umre gibi ibadetlerden dolayı bir de vızıltı vardır. Melekler dördüncü göğe kadar yükselirler. Orada görevli melek onlara şöyle söyler: 'Durun ve bu ameli sahibinin yüzüne çarpın. Ben kendini beğenme meleğiyim. Bu adam yaptığı işlerde kendini beğenirdi.


Hafaza melekleri bir başka kulun amelini beşinci göğe kadar yükseltirler. Onun amelleri de gerdek gecesi için hazırlanan bir gelin gibidir. Orada görevli olan bir melek onlara şöyle der: ' Durun, bu ameli sahibinin yüzüne çarpın ve omzuna asın. Ben haset meleğiyim. Bu adam, öğrenenlere ve kendi gibi amel edenlere haset ediyordu. Kendisinde fazla ibadet edenlere de haset ediyor ve onlar hakkında ileri geri konuşuyordu. Rabbim bunun amelini buradan öteye geçirmememi emretti.


Hafaza melekleri başka bir kulun amelini göğe yükseltirler. Kulun kıldığı namazdan, tuttuğu oruçtan ve yaptığı cihaddan ötürü amelleri güneş gibi aydınlıktır. Altıncı göğe kadar çıkarırlar. Görevli melek şöyle der: 'Durun ve bunun amelini suratına çarpın. O Allah'ın kullarından sıkıntıya düşen veya hastalanan kimseye acımaz, aksine sevinirdi. Ben rahmet meleğiyim. Rabbim bana bunun amelini buradan öteye geçirmememi emretti.


Hafaza melekleri, başka bir kulun oruç, namaz, nafaka, cihad ve takva gibi amellerini yükseltirler. Amellerin arı vızıltısı gibi vızıltısı ve güneş gibi ışığı vardır. Ameller o kadar güzeldir ki üç bin melek eşlik etmektedir. Yedinci göğe kadar yükselirler. Görevli melek onlara şöyle söyler: 'Durun ve bu ameli sahibinin suratına çarpın, kalbini de mühürleyin. Ben zikir meleğiyim. Rabbimin rızasının kastedilmediği hiçbir ameli onun huzuruna sokamam. Bu adam ameliyle Allah'tan başka şeyleri dilemiştir.


Fıkıh bilginlerinin kendisine değer vermesini, alimler arasında yer edinmeyi ve şehirlerde ün salmayı dilemiştir. Allah bana bunun amelini buradan öteye geçirmememi emretmiştir. Sadece ve sadece Allah için yapılmayan tüm ameller gösteriştir. Allah ise gösterişçinin amelini kabul etmez.


Hafaza melekleri, başka bir kulun namaz, oruç, hac, umre, güzel ahlak ve zikir gibi amellerini göğe yükseltirler. Yedi göğün melekleri bu amelleri güzelce karşılayıp uğurlarlar. Ameller bütün engelleri aşar ve Allah'ın huzuruna varır. Melekler, Allah'ın huzurunda durarak, o kişinin amellerinin ihlâslı olduğuna / sırf Allah rızası gözetilerek yapıldığına şahitlik ederler.


Bunun üzerine Allah Teâlâ: Siz kulumun amellerini kaydeden meleklersiniz. Ben ise kalbinde bulunanları gözetleyenim. O, bu ameliyle benim rızamı gözetmedi, başka amaç güttü. Lanetim onun üzerine olsun.


Bunun üzerine de bütün melekler: 'Lanetin ve bizim lanetimiz' derler. Yedi gök ve içindekiler ona lanet ederler.


Sonra Muaz bir süre ağladıktan sonra şöyle devam etti: "Ben; 'Ey Allah'ın Resulü! Sen Allah'ın Resulüsün ben ise Muaz'ım. (Sıradan bir insanım) Ben bütün bunlardan nasıl kurtulabilirim' dedim.


Hz. Peygamber (sav): "Bana uy Muaz! Amelinde eksiklik olsabile özellikle Kur'an hafızı olan kardeşlerin hakkında kötü konuşmaktan dilini tut. Günahlarını kendin taşı, başkalarına yükleme. Onları kınayarak kendini küçük düşürme. Onları aşağılayarak kendini yükseklerde görme.


Dünya amelini, ahiret amelinin içine katma. Amelinle gösteriş yapma. Katıldığın meclislerde kibirlenme. Çünkü kibirlenirsen insanlar senin kötü huylarından çekinirler. Yanınızda üçüncü bir kişi varken arkadaşınla fısıldaşma. İnsanlara karşı büyüklenme ki dünya ve ahiret hayatın kesintiye uğramasın.


İnsanları dilinle parçalama ki cehennem köpekleri kıyamet gününde seni paramparça etmesin. Allah Teâlâ; "Andolsun yavaşça çekenlere" buyuruyor. Bilir misin Muaz, nedir bunlar?


"Anam babam sana feda ey Allah'ın Resulü" dedim.


"Cehennemde eti kemikten ayıran köpeklerdir" buyurdu.


"Anam babam sana feda ey Allah'ın Resulü! Bütün bunları kim yapabilir ve bütün bu kötülüklerden kim kurtulabilir ki" dedim.


Allah Resulü (sav): "Muaz! Bunlar Allah'ın kolaylık verdiği kişilere kolaydır. Bütün bunların gerçekleşmesi için; kendine istediğini başkasına istemen, kendi adına hoşlanmadığın şeylerden başkaları adına hoşlanmaman yeterlidir. Bunu başarabilirsen kurtulursun" buyurdu.


Halid bin Ma'dan şöyle demiştir: "Ben, Allah Resulünün bu hadisinden dolayı Kur'an'ı, Muaz'dan daha çok okuyan kimseyi görmedim."


MUAZ’A SELAM SÖYLEYİN:


RESULULLAH ALEYHİSSELAM TARAFINDAN YEMEN TARAFINA GÖNDERİLEN MUAZ BİN CEBEL – radyALLAHu anh –IN BİR GECE RUYASINDA KULAGINA BİR SES GELDİ.






“ YA MUAZ ! SEN RAHAT DÖŞEGİNDE YATIYORSUN, RESULULLAH ALEYHİSSELAM ÖLÜM HALİNDEDİR.”


DİYORDU.






MUAZ AGLAYARAK UYandI, KIYAMET KOPTU SandI.


GÖZÜNÜ AÇIP HER ŞEYİ YERLİ YERİNDE BULUNCA RAHATLADI.


ERTESİ GECE YİNE KULAGINA BİR SES GELDİ.






“EY MUAZ! SEN RAHAT VE HUZUR İÇİNDE YATIYORSUN.


RESULULLAH ALEYHİSSELAM İSE TOPRAGIN ALTINDADIR.”


DİYORDU.






AGLAYARAK KALKTI VE HEMEN MEDİNE-NİN YOLUNU TUTTU.


MEDİNE-YE GELDİGİNDE HAZRET-İ FATIMA - RADYALLAHU AHNA-


İLE GÖRÜŞTÜ, RESULULLAH ALEYHİSSELAM HAKKINDA MALUMAT ALDI.


HAZRET-İ FATIMA RADYALLAHU ANHA :






“ EY MUAZ! RESULULLAH - SALLALLAHU ALEYHİ VESSELLEM – ÖLÜM HALİNDE İKEN : MUAZ’A SELAM SÖYLEYİNİZ, KIYAMET GÜNÜ ÜMMETİMİN ALİMLERİNİN İMAMI ODUR. BUYURMUŞTU


DEYİNCE


“ ANAM BABAM SANA FEDA OLSUN, O HALDE BİLE BENİ HATIRLAMIŞ.”


DİYE GÖZYAŞI DÖKTÜ.






Muaz bin Cebel hazretleri, Eshab-ı kiramın büyüklerinden, helal ve haram ilmini en iyi bilenlerdendir. Miladi 605 senesinde Medine`de doğdu. Hicretin 18. (m. 640) yılında Kudüs ile Remle arasındaki Amvas köyünde vefat etti... `İkinci Akabe Biatı`nda, kendi canlarını ve mallarını korudukları gibi Peygamber efendimize yardım ederek İslamiyete hizmet edeceklerine söz verip, Müslüman olan yetmiş Medineliden birisi de Muaz bin Cebel`dir (radıyallahü anh). Onsekiz yaşında iken Müslüman oldu.




Hadis-i şerifle övüldü




Mu`az bin Cebel, Yemen`de valilik yapmak, halka İslamiyeti anlatmak, Kur`an-ı kerimi öğretmek ve o ülkede toplanan zekat mallarını vazifelilerden teslim almak ve onların arasındaki ihtilafları çözüp hükme bağlamak üzere Yemen`e gitti. Peygamberimizin vefatını da orada iken haber aldı. Daha sonra Yemen`deki hizmetini tamamlayıp, Medine`ye döndü. Hz. Ebu Bekir`in halifeliği sırasında Medine`de Hz. Ebu Bekir`in seçtiği danışma hey`etinde yer aldı. Suriye taraflarına da giderek hem oralarda yapılan savaşlara katıldı, hem de insanlara din bilgilerini ve Kur`an-ı kerimi öğretti. Mu`az bin Cebel`in fazileti, üstünlüğü çoktur. Resulullah efendimiz birçok hadis-i şeriflerinde onu methetmiş, övmüştür. Hz. Ömer`in halifeliği sırasında Kilaboğulları beldesine zekat memuru olarak, sonra da Suriye taraflarında din bilgilerini ve Kur`an-ı kerimi öğretmekle vazifelendirildi. Filistin bölgesinde bu vazifesinde iken burada çıkan taun (veba) hastalığı salgınına yakalanarak otuzsekiz yaşında iken vefat etti.




Buyurdu ki: `Size benim vasiyetim olsun! İlmi, ancak Allah rızası için öğrenin! Zira Allah rızası için öğrenilen ilim, takvayı (Allahtan korkmayı) hasıl eder. Bu niyetle ilim aramak ibadettir. Bu ilmi müzakere etmek tesbihtir, ilimden konuşmak, Allah yolunda cihaddır.` `Kalbim sana bağlıdır`




Mu`az bin Cebel vefatı esnasında şöyle dua ediyordu: `Allahım! Şimdiye kadar senden korkuyordum. Fakat şimdi sana ümit besliyorum...`




Ölüm sancıları şiddetlenip baygınlıklar geçirip, ayılıyordu. Nihayet;




`Allahım! Ne kadar zor durumda kalsam da bilirsin ki, kalbim sana bağlıdır, seni sever` diyerek son nefesini verdi...



Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...