12/20/2009

kul euzu birabbinnas nas suresi

Anlamı Manası
1- De ki: Sığınırım ben, insanların Rabbine,
2- insanların Melikine,
3- insanların Tanrısına.
4- O sinsi vesvesecinin şerrinden.
5- O ki insanların göğüslerine kötü düşünceleri fısıldar.
6- Gerek cinlerden, gerek insanlardan.

Nâs sûresini dinlemek için tıkla
İNDİRİLİŞ SEBEBİ

 Müfessirler Felak ve Nas suresinin birlikte nazil olduğunu ve indiriliş sebebinin (sebeb-i nüzul) aynı olduğunu söylemektedirler. Müfessirlerin naklettiği bilgiye göre bu iki sure Peygamberimize ypıalan bir sihir sonucu olarak hastalanması sebebiyle gönderilmiştir. ancak bazı müfessirler, Peygamberimize büyü yapılamayacağın, böyle bir şeyi kabul etmenin Peygamberliğine nakısa getirmek olacağını söyleyerek, Peygambere büyü yapıldığına dair rivayetleri kabul etmemektedirler.


Felâk ve Nâs sûrelerinin fazîleti

Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

Ey Cübeyr, yolculuğa çıktığında, arkadaşlarının içinde en iyi durumda olmak, sıkıntı çekmemek ve rızık bakımından rahat olmak istersen, "Kulyâ, İzâcâe, kulhüvallahü ehad, kul e'ûzü birabbinnâs oku. Okurken besmele ile başla, besmele ile bitir!"

Ukbe bin Âmir radıyallahü anh anlatır:

Bir zaman Peygamber efendimizle yolculuk yaparken şiddetli bir fırtınaya tutulduk. Resûlullah, Felâk ve Nâs sûrelerini okuyup, bana buyurdu ki:

Ey Ukbe,bu iki sûre ile Allaha sığın; zira Allaha hiç bir kul bunlardan daha fazîletli birşey ile sığınamaz!

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

Kulhüvallahü ehad, Felâk ve Nâs sûrelerini sabah akşam üç defa oku! Bunlar sana kâfidir.

Cuma namazından sonra, yedi defa İhlâs ve Mu'avvizeteyn okuyanı, Allahü teâlâ, bir hafta, kazadan, beladan ve kötü işlerden korur.

İki sûreyi çokça okuyun! Allahü teâlâ sizi âhırette onlarla fyadalandırıcaktır. Mu'avvizeteyn kabri nûrlandırır, şeytanı uzaklaştırır. Sevâbları ve dereceleri arttırır. Mîzânda ağır gelir ve sâhibini Cennete götürür.

Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî buyurdu ki:

"Dertlerden kurtulmak için Mu'avvizeteyni çok okumak da faydalıdır."

Hazret-i Âişe vâlidemiz, Peygamber efendimizin yatacağı zaman, "İhlâs, Felâk ve Nâs sûrelerini okuyup, ellerine üflediğini, sonra da elleri ile vücudunu sıvazladığını bildirmektedir."

İmâm-ı Rabbânî hazretleri de, "Sıkıntılı zamanlarda dört kul'leri yani kulyâ, kulhüvallahü ehad, Felâk ve Nâs sûrelerini çok okumalıdır" buyurmaktadır.

Felâk sûresini çok okuyan kimseye, Cenab-ı Hak, kolay yollardan rızık nasip eder. İnsanların hasedinden, her türlü şer ve kötülüklerden muhafaza eder.

Nâs sûresini devamlı okumayı alışkanlık haline getiren kimse, daima sıhhat ve âfiyette olur. Nazara karşı okunursa, şifâ bulur.

Son nefesini vermekte olan kimse için bu sûre okunursa, rûhu bedenden rahatça ayrılır. Yatağa girerken okuyan kimse, cin ve şeytan şerrinden kurtulur. Vesvesesiz, korkusuz rahat bir uyku uyur.

Seyyid Abdülhakim Arvâsî buyurdu ki:

"Âyetel-kürsî, İhlâs, Mu'avizeteyn ve Fâtiha sûrelerini sık sık okumak da, insanı cinden muhâfaza eder."




بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ




قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ {1} مَلِكِ النَّاسِ {2} إِلَهِ




النَّاسِ {3} مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ {4} الَّذِي




يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ {5}




مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ {6}


Tefsiri (fizilali kuran)

Bu surede insanların Rabbine, hükümdarına ve ilahına sığınılmaktadır. Şerrinden Allah'a sığınılan varlık ise cinlerin ve insanların, insanoğlunun içine
vesvese veren sinsi vesvesecilerin kötülükleridir.

Rabb, hükümdar ve ilaha sığınılması yüce Allah'ın genel olarak her kötülüğü özellikle sinsi vesvesecileri kötülüklerini etkisiz kılan sıfatlarını zihnimizde
canlandırmaktadır.

Çünkü Rabb terbiye eden, yetiştiren, yönlendiren, koruyan ve himaye edendir. Hükümdar, sahip olan, hükmeden, istediği şekilde kullanabilendir. İlah ise
her şeyin üstünde olan, her şeyi kontrolü ve otoritesi altına alandır. İşte bu sıfatlar, insanları içlerine sızan kötülüklerden koruyacak sıfatlardır.
Bu vesveseler gizli oldukları için insanın nasıl kendisini koruyacağını bilemediği kötülüklerdir.

Aslında yüce Allah, herşeyin Rabbi, her şeyin hükümdarı ve herşeyin ilahıdır. Yalnız burada özellikle insanların sözkonusu edilmeleri onların sığınma ve
himayeye girme konumunda kendilerini O'na yakın hissetmelerini temin etmek içindir.

Burada yüce Allah merhametinden dolayı peygamberini ve O'nun ümmetini kendisine sığınmaya, kendisinin himayesine girmeye yöneltmektedir. Bu sıfatlarının
anlamlarını da zihinlerinde canlandırarak Rabb, hükümdar ve ilahın yardımı olmadan karşı koyamayacakları gizli, sinsi kötülüklerden kendisine sığınmalarını
istemektédir. Zira bu kötülükler hiç beklemedikleri anda kendilerine yetişebilmekte ve farkında olmadan onları yakalayabilmektedir.

"Vesvese", gizli ses demektir. "Hunus", gizlenmek ve dönüş yapmaktır. "Hannas", karakteri gereği çokça gizlenip dönüş yapan demektir.

Ayet-i kerimede önce sıfat genel olarak kullanılmıştır: "Sinsi vesveseci". Yaptığı iş de belirlenmiştir: "İnsanların içlerine vesvese veren." Sonra mahiyeti
belirlenmiştir: "Cinlerden ve insanlardan olan" İfadenin bu şekilde sıralanışı; sözün başında sıfat olarak açıklanan sinsi vesveseciye karşı insanın içinde
bir hassasiyet, duyarlılık, uyanıklık ve dikkat duygusu yerleştirilmektedir ki onun gerçek özelliğini anlayabilsin. Bu kötülüğünü hangi yolla gerçekleştirdiğini
kavrayabilsin. Bu da onu savmak veya ona karşı dikkatli olma duyarlılığını kazandırmak içindir.

İnsanın iç dünyası bu teşvik ve uyarıdan sonra sinsi vesvesecinin insanların içlerine gizli gizli vesvese verdiğini öğrendiğinde, bu sinsi vesvesecinin
gizli olan cinlerden ve insanların gönüllerine cinlerin sinsiliği gibi sinmeye çalışan, şeytanlar gibi vesveseler vermeye uğraşan insanlar olduğunu anlayınca,
evet İşte bu gerçekleri öğrenince insanın iç alemi şer güçlerin nerde gizlendiklerini, nerden içeri girdikleri ve hangi yolla geldiklerini öğrendiğinden
savunmak için harekete ve hazırlığa geçmeye başlar.

Cinlerin nasıl vesvese verdiklerini bu vesvesenin nasıl gerçekleştiğini bilemiyoruz. Fakat bunun etkilerini, insanın iç aleminin gerçeğinde ve hayat gerçeğinde
görüyoruz. Hz. Adem ile İblis arasındaki mücadelenin, eski, çok eski olduğunu biliyoruz. Bu savaşı şeytan, içindeki kötü yaratılışından, insana karşı büyüklük
taslayışından, kin ve kıskançlığından kaynaklanan bir duygu ile ilan etmiştir! Şeytan bu savaş için yüce Allah'tan izin istemiş, yüce Allah ta bir hikmet
gereği olarak ona izin vermiştir. Fakat insanı bu savaşta hazırlıksız, eli boş bırakmamıştır. İmanı onun için bir kalkan, zikri onun için bir hazırlık,
eli boş sığınmayı da ona bir silah kılmıştır. İnsan ancak bu kalkanından, hazırlığından ve silahından habersiz olduğu zaman kınanacak bir yalnızlığa kendisini
terk etmiş olur! İbni Abbas der ki: "Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Şeytan insanoğlunun kalbi üzerine çöker. İnsan Allah'ı andığında şeytan gizlenip kaçar.
Allah'tan habersizleşince şeytan yine vesvese vermeye başlar."(Buhari bu hadisi senetsiz rivayet etmiştir.')

İnsanlara gelince onların vesvesecilerinden çok şey biliyoruz. İnsanların öyle vesveselerini biliyoruz ki bunlar şeytanların vesveselerinden daha çok tehlikelidir.
Kötü arkadaş, kötülüğü beklemediği anda ve güvenilir dost olarak kabul ettiği için ona karşı ihtiyatlı olmadığı sıralarda arkadaşının kalbine ve aklına
kötülüğü gizli gizli yerleştirmeye çalışır. Her güç sahibinin etrafını kuşatarak ona telkinlerde bulunan, onun yeryüzünde bozgunculuk çıkarmasına ekini
ve nesli helak etmesine azgın bir zorbaya dönüşmesine sebep etrafındaki şer çemberidir! Sözü süsleyerek ve parlatarak onu şüphe götürmeyen apaçık bir gerçekmiş
gibi gösteren koğucular, laf taşıyıcılar da bunun gibidir.

İnsanın doğal ihtiyaçlarını fıtri arzularını, sinsi bir şekilde tahrik eden, şehvet tüccarlığı yapanlar da böyledir. Bu tür aldatıcı tahrikler ancak uyanık
bir kalb ve Allah'ın yardımı ile savılabilir.

Onca sinsi vesveseci vardır ki tuzaklarını, ağlarını kurar ve onları gizlerler. Bildikleri veya tesbit ettikleri gizli yollarla kalplerin içine girerler.
Bunlar cinlerden daha kötü, onlardan daha sinsi ve daha tehlikelidir!

İnsan gizli vesveseleri başından savmaktan acizdir. Bu nedenle yüce Allah ona bu korkunç mücadele ortamında kullanacağı zırhını, silahını ve teçhizatını
da göstermektedir!

Burada vesvese verenin "sinsi" sıfatıyla nitelendirilmesi derin anlamları ifade eden bir işarettir. Bu sıfat bir taraftan onun fırsat bulana kadar gizlenip
sindiğini, fırsat buldukça harekete geçip vesvese verdiğini ifade ederken, diğer taraftan onun tuzağına karşı uyanık olan ve kalbinin kilit noktalarını
koruyanlara karşı da zayıf olduğuna işaret etmektedir. Öyleyse o ister cinlerden olsun, ister şeytanlardan olsun tepki gördüğünde sinmekte ve geldiği gibi
geri dönmektedir. büzülmekte ve gizlenmektedir. Ya da Resul-ü Ekrem'in güzel tasvir edici temsilinde belirttiği gibi "insan Allah'ı andığında gizlenmekte,
Allah'tan habersiz olduğunda vesvese vermeye başlamaktadır."

Bu işaret kalbi, vesvese verene karşı koymaya teşvik edip desteklemektedir. Çünkü o çok gizlenendir. Savaşta müminin hazırlığı karşısında zayıftır. Fakat
bir diğer açıdan bu uzun bir mücadeledir. Asla sona ermez. Düşman sürekli sinmekte ve gizlenmektedir. Boşluk anını beklemektedir. bir kere, bir an uyanık
bulunmak, her an uyanık bulunmanın yerine geçmez. Savaş kıyamet gününe kadar lehte ve aleyhteki gelişmeleri ile sürüp gitmektedir. Nitekim Kur'an-ı Kerim
değişik yerlerde bu mücadeleyi canlandırmaktadır. isra suresindeki şu ayetler bu mücadelenin ilginç tablolarından birini çizmektedir: "Hani meleklere:
`Adem'e secde ediniz' dedik. Hepsi secde etti. Yalnız İblis emrimize karşı geldi ve `Ben çamurdan yarattığın bir canlıya hiç secde eder miyim?' dedi. İblis
dedi ki; benden üstün tuttuğun şu canlıyı görüyor musun? Eğer bana kıyamet gününe kadar mühlet verirsen, onun soyunu, pek az bir bölümü dışında, avucumun
içine alıp mahvederim. Allah dedi ki: `Defol git, onun soyundan kim sana uyarsa onlarla senin ortak ve yeterli cezanız cehennemdir. Gücünün yettiklerini
sesinle ayartıp siperlerinden çıkar atlılarını ve piyadelerini nara attırarak, üzerlerine çullandır, mallarına ve evlatlarına ortak ol, onlara çeşitli
vaadler yap, şeytanın insana yaptığı vaadler aldatmacadan başka birşey değildir. Benim gerçek kullarıma gelince, senin onlar üzerinde hiçbir nüfuzun yoktur.
Allah onlar için yeterli koruyucudur." (İsra 65-66)

Savaşın mücadelenin yapısı ve oradaki kötülük etkenlerinin bu şekilde ortaya konuşu insana bu savaşta mağlup olmayacağı bilincini vermelidir. Savaşın bizzat
şeytan tarafından idare edilmesiyle şeytanın insanlardan olan askerleri tarafından idare edilir esi arasında fark yoktur. Çünkü onun Rabbi, hükümdarı ve
ilahı bütün varlıklara, yaratıkların hepsine egemendir. iblisin savaşmasına izin vermişse de onun dizginini de elinde tutmaktadır. Allah şeytanı Rabbinden,
hükümdarından ve ilahından habersiz olan insanlardan başkasının üzerine musallat etmemiştir. Allah'la zikredilenler ise kötülükten ve onun gizli olan etkenlerinden
kurtulmuşlardır. Öyleyse iyilik kendisinden başka iyilik bulunmayan, kendisinden başka gerçek bulunmayan asıl gerçeğe dayanmaktadır. Yani Rabbe, hükümdara
ve ilaha dayanmaktadır. Kötülük ise sinsice vesvese veren şeytana dayanmaktadır. Şeytan ise yüzyüze çarpışmaktan acizdir. Savaş anında sinerek gizlenir.
Allah'a sığınıldığında bozguna uğrar.

Bu iyilik ile kötülüğe ilişkin anlayışın en güzel, en mükemmel şekilde ifade edilmesidir. Ve aynı şekilde kalbi bozgundan koruyacak en güzel anlayıştır.
Bu anlayış kalbi güç, güven ve huzurla doldurmaktadır.

Her işin başında ve sonunda hamd Allah'a mahsustur. Güven ve başarı O'nunla elde edilir. Kendisinden yardım dilenen ve gerçekten yardım eden de O'dur.

Herhangi bir yanlışlık gördüğünüz zaman lütfen uyarınız. Şimdiden teşekkürler.


Arapçası


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ {1} مَلِكِ النَّاسِ {2} إِلَهِ

النَّاسِ {3} مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ {4} الَّذِي

يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ {5}

مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ {6}

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...