Bir müctehidin ictihad ederek elde ettiği bilgilerin  hepsine, o müctehidin mezhebi denir. Eshab-ı kiramın hepsi derin âlim, birer  müctehid idiler. Din bilgilerinde, siyaset, idarecilik ve zamanlarının fen  bilgilerinde ve tasavvuf marifetlerinde birer derya idiler. Bu bilgilerinin  hepsini, Resulullahın kalblere işleyen, ruhları çeken sözlerini işitmekle, az  zamanda edindiler. Herbirinin mezhebi vardı. Mezhebleri az veya çok farlı  idi. Tabiinin ve Tebei tabiinin arasında da müctehidler  vardı. Bu müctehilerin ve Eshab-ı kiramın mezheblerinden yalnız dördü kitaplara  geçip, dünyanın her yerine yayıldı. Diğerlerinin mezhebleri unutuldu. Bu dört  mezhebin imanları Eshab-ı kiramın ortak olan imanıdır. Bunun için dördüne de  Ehl-i sünnet denir. İmanları arasında esasta ayrılık yoktur. Birbirlerine din  kardeşi bilirler. Birbirlerine severler. Birbirlerine uymayan işlerinde, zaruret  olunca, birbirlerini taklid ederek yaparlar. Allahü teâlâ, mezheblerin böyle  ayrı olmalarını istemiştir. Bu ayrılığın, müslümanlara Allahü teâlânın rahmeti  olduğunu, peygamberimiz haber vermiştir. Çünkü, dört mezheb arasındaki ufak  tefek başkalıklar, müslümanların işlerini kolaylaştırmaktadır. Her müslüman,  vücud yapısına, yaşadığı iklim şartlarına ve iş hayatına göre, kendisine daha  kolay gelen mezhebi seçer. İbadetlerini ve her işini, bu mezhebin bildirdiğine  göre yapar. Allahü teâlâ dileseydi, Kur'an-ı kerimde ve hadis-i  şeriflerde, herşey açıkça bildirilirdi. Böylece, mezhebler hasıl olmazdı.  Kıyamete kadar, dünyanın her yerinde, her müslümanın tek bir nizam olurdu.  Müslümanların halleri, yaşamaları güç  olurdu.  | 
4/12/2010
Mezhebin lüzumu
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder